Türkiye, yine kritik bir eşikte… 14 Mayıs 2023 tarihinde, millet bir kez daha sandık başına gidecek, oyunu kullanacak ve bu ülke kritik eşiği aşmaya çalışacak. Hem Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanını seçecek hem de parlamentonun yeni üyelerini belirleyecek. Milletvekili genel seçiminde, 24 siyasi parti ile Türkiye genelinde 151 bağımsız milletvekili adayı yarışıyor, cumhurbaşkanlığı yarışında ise üç aday… Dördüncü aday olan Muharrem İnce uğradığı baskı, iftira ve kumpaslar sonucu adaylıktan çekildi. CHP çevreleri uzun süredir İnce’nin çekilmesi için baskı yapıyordu. Cumhur İttifakı adayı Recep Tayyip Erdoğan, Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve Ata İttifakı adayı Sinan Oğan. Artık, son düzlükteyiz. Seçime saatler kaldı. Bu demokratik yarışta ipi kim göğüsleyecek; Erdoğan mı, Kılıçdaroğlu mu, Oğan mı? Millet, hangi motivasyonla sandığa koşacak ve tercihini yapacak? Bu ülkeyi yönetme mührünü kime teslim edecek? Bu sorular elbette önemli; ancak daha da önemlisi, neden bu eşik oldukça kritik? Bu eşiği, diğerlerinden ayıran fark ne? Bu eşikten geçiş, Türk halkına neyi vaat ediyor ve nasıl bir Türkiye davetidir bu?
Bu soruların cevaplarına geçmeden önce kısa bir hatırlatma yapmak isterim: Milletlerin tarihinde bazı anlar, tarihler, eserler, afişler veya amblemler vardır ve oldukça önemlidir. Onlar, milletin hafızasını taşır, canlı tutar ve ortak hafızayı oluşturur. Millet, o anların, tarihlerin ve eserlerin taşımış olduğu engin hafıza ile millet olur ve bütünleşir. Fransız tarihçi Pierre Nora’nın tanımlamasıyla, bu tür “yer”ler, “Hafıza Mekânları”dır. Hafıza mekânı, “Herhangi bir toplulukta insanların iradesiyle ya da zamanla ortak hafızasına eklenerek simgesel öğe haline getirilen maddî ya da fikrî düzeydeki her anlamlı birim”dir. Bu tanımlamaya göre hafıza mekânları, coğrafi yerleri, önemli kişileri ve onların cenaze törenlerini, önemli günleri, anıtsal binaları, tarihsel olayları, anıtları, savaşları, bayramları, sanat eserlerini, anma programlarını, amblem ve semboller gibi belli bir anlam taşıyan değerleri içermektedir. Öyle ki sosyal değişmeye bağlı olarak yeniden üretilen hafıza mekanları sürekli bir varlığa sahip unsurlardan oluşmakta; değişimi, sürekliliği ve özü kendi içinde taşımaktadır. Böylece tarihin tozlu sayfalarında kaldığı zannedilen anlar hatırlanır, canlanır, gündeme getirilir ve yeniden yaşanır. Bu arada, hafızasını kaybeden milletlerin tarih sahnesinde yokluğa mahkûm olduğunu veya en iyi ihtimalle mankurtlaşmasının kaçınılmaz olduğunu da unutmayalım. Bu milletin daima hatırladığı, unutmaktan korktuğu, umudun simgesi bir tarihtir, 14 Mayıs. “Yeter Söz Milletindir” diyerek Anadolu’nun gerçekleştirdiği “Beyaz İhtilal”in tarihi. Türkiye’nin demokrasi yürüyüşünün kilometre taşlarından ilki. Milletin, Tek Parti zulmüne son verişinin yıldönümü. Bu millet, her 14 Mayıs’ta varlık sahnesine çıkışını yeniden anımsar. Bundan dolayı, Başkan Erdoğan’ın “Rahmetli Menderes’in 14 Mayıs 1950’de ‘Yeter Söz Milletindir’ diyerek açtığı yolu 2023’te, ‘Yeter, Söz de Karar da Milletindir!’ diyerek menziline beraber ulaştıracağız” iddiası da bu hafızanın hatırlanması bağlamında oldukça kıymetlidir. Peki, bu aşamada neden Cumhur İttifakı desteklenmeli?
Cumhur İttifakı’nın Genetik Kodları…
Cumhur İttifakı, resmi olarak 24 Haziran 2018 genel seçimleri öncesinde kurulmuştur. Fakat ittifakın oluşum sürecine alt yapı oluşturan gelişmeler daha eskiye, 2010 yılına kadar gitmektedir. 7 Şubat MİT Krizi, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık süreci, Hendek terörü ve 15 Temmuz gecesi FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi gibi devletin ve milletin karşı karşıya kalmış olduğu iç ve dış tehditler “de facto” Cumhur İttifakı’nın oluşmasına zemin hazırlamıştır. “De jure” 20 Şubat 2018 tarihinde AK Parti ile Milliyetçi Hareket Partisi arasında kurulan ve daha sonra Büyük Birlik Partisi ile Yeniden Refah Partisi’nin de katılmış olduğu Cumhur İttifakı’nın ruhunu, bu ülkenin güvenliği, birliği, beraberliği ve bekası düşüncesi oluşturmuştur. İttifakın ana omurgası bu ülkenin karşı karşıya kalmış olduğu beka sorununun birlik ve beraberlik içinde çözülmesi düşüncesidir. 2010 yılından itibaren tedrici bir biçimde oluşmaya başlayan ittifak, 2018 yılında ete kemiğe bürünmüştür. Kendini ortaya çıkaran aynı ruh ve motivasyonla yürüyüşüne devam etmektedir. Bu ana motivasyonun dışında seçmenin Cumhur İttifakı’nı desteklemesi için farklı nedenler bulunmaktadır.
Pax Türkiye’yi İnşa Eden Dış Politika Vizyonu…
Türkiye, küresel sorumluluk hissiyatına sahip bir ülkedir. Cumhur İttifakı, içinde yaşadığımız yüzyılın Türkiye Yüzyılı olması hedefi doğrultusunda eksenin Türkiye olduğu çok taraflı, çok boyutlu ve oldukça aktif bir dış politika çizgisini takip etmektedir. Türkiye’nin dünyadaki statüsünün yükseltilmesi, bu dış politika vizyonuna bağlıdır. Kerteriz noktası olarak Türkiye’yi merkeze alan Cumhur İttifakı, sözü güçlü, gücü tesirli bir ülke inşa etmeye dönük daha otonom bir dış politika anlayışının da temsilciliğini yapmaktadır. Ayrıca şunu da hatırlatmakta fayda var: Bu dış politika anlayışında sadece Türkiye’nin askeri gücü yer almamaktadır. Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve idari kapasitesi, enerji yatırımları ve alt yapı projeleri bütüncül bir perspektifle yeni bir diplomasi mimarisinin parçalarıdır. Bir taraftan “Dünya Beşten Büyüktür” diyerek daha adil, daha barışçıl ve diplomasiden yana bir dış politika anlayışı icra edilirken diğer taraftan da Türkiye’nin bağımsızlığını merkeze alan, güvenliğini en üst düzeyde sağlayan, askeri gücünü pekiştiren, ekonomik refahını büyüten ve demokrasisini güçlendiren bütüncül bir dış politika vizyonu geliştirilmiştir. Bu dış politika vizyonu küresel dünyada Türkiye’yi başat ülke pozisyonuna yükseltmeye başlamıştır. Eksenin Türkiye olduğu bir vizyonla küresel sorunların çözümünde lider ülke idealine biraz daha yaklaşılmıştır. Aslında Cumhur İttifakı’nın dış politika vizyonuyla aşama aşama gerçekleşen, “Pax Türkiye” hayalidir. Pax Türkiye döneminin ip uçları aslında şunlardır: Türkiye’nin ev sahipliğinde Ukrayna-Rusya Savaşının en sıcak günlerinde Tahıl Koridoru anlaşmasının yapılması, Libya, Irak ve Somali’de krizlerin seyrinin olumlu yönde değiştirilmesi, otuz yıl boyunca Ermenistan’ın işgali altında olan Dağlık Karabağ’ın kurtarılması, başta Ege ve Doğu Akdeniz olmak üzere Mavi Vatan’ın tümünde Türkiye’nin haklarının korunmasıdır. Yürütülen lider diplomasisi ile Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Türk Dünyası’ndaki krizlerin çözülmesi ve normalleşmenin temin edilmesi, aynı dönemin göstergeleridir. Buralarda Türkiye, anahtar bir rol üstlenmiştir. Türkiye artık kendi çıkarlarına göre oluşturduğu parametreler ışığında dış politikasını belirleyen bir ülkedir. Dış politikada Kızılelma “Pax Türkiye”dir. Bu idealin, rüyanın gerçeğe dönüşmesi yolundaki son eşiklerden biri 14 Mayıs seçimleridir. Ve Cumhur İttifakı’na desteğin makul ve makbul gerekçelerinden belki de en önemlisi budur.
İcraatların Devamı İçin…
AK Parti’nin temel özelliklerinden birisi, “Kadim Devlet” felsefesi doğrultusunda hizmet siyasetini öncelemesidir. Eser siyaseti, AK Parti’nin tarz-ı siyasetidir. 2002 yılından beri ülkeyi yöneten ve her seçimde kendine verilen desteği artıran AK Parti’nin başarısının arka planında bu siyaset bulunmaktadır. Ancak burada şu ayrıntının altını çizmeliyiz: Başarı, bir ekosistemin sonucudur. Bir alanda yapılmış olan düzgün işler veya reformlar, tek başına başarıyı ve toplumun desteğini getirmez. Başarı, bütüncül ve çok boyutlu politika üretiminin çıktısıdır. AK Parti’nin kültürden siyasete, ekonomiden dış politikaya kadar toplumsalın tüm alanlarında gerçekleştirmiş olduğu zihniyet devrimi de bu başarının bir parçasıdır, vesayet odaklarına karşı verilen tarihi mücadele de… Eğer AK Parti, Türkiye’deki bütün vesayet odaklarına karşı mücadele etmemiş; modern, post-modern, e-muhtıra nitelikli tüm darbe girişimlerine karşı tümüyle demokrasi mücadelesi vermemiş olsaydı, hiç şüphesiz bu başarı ortaya çıkmazdı. AK Parti, bir taraftan Türkiye’deki askeri, bürokratik, ekonomik veya dinsel nitelikli vesayet güçlerini tasfiye ederken diğer taraftan da Türkiye’nin asırlık rüyalarını gerçekleştirmiştir. TOGG’un, İHA/SİHA’ların, TCG Anadolu’nun, Kızılelma’nın veya KAAN’ın ortaya çıkması, bu mücadelenin sonucu, bu başarı ekosisteminin bir üründür. İHA ve SİHA’lara dokunmayı, Atatürk Havalimanı’nı Uzay Araştırmaları adı altında ABD’li bir şirkete peşkeş çekmeyi vaat eden veya Teknofest’i karnaval olarak betimleyen bir muhalefetin, başarı üretmesi veya bu ülkeye umut olması mümkün müdür? Dahası böyle bir muhalefet, neden halkın teveccühüne mazhar olsun? Duble yollar, köprüler, tüneller ile başlayan, TOGG ile İHA/SİHA ve TCG Anadolu ile devam eden ve tam bağımsız Türkiye’nin kilometre taşlarını döşeyen icraatların artarak devamı için Cumhur İttifakı’nın sürmesi elzem değil midir?
Gelecek Ufku Olmayanın Tarihi Olmaz
Cumhur İttifakı, kökü mazide bir ati inşa etmeyi hedefleyen bir gelecek ufkuna sahiptir. Gelecek ufku olmayanın tarihi olmaz; çünkü geçmişe bakmak için derinliğe ihtiyaç duymaz. Unutulmamalıdır ki, tarih, yani hâfıza geleceğe ilişkin bir eylemin eşlik ettiği bilinç halidir. Cumhur İttifakı’nın Türk siyasetine en önemli katkılarından birisi, Türkiye için gelecek hayali ortaya koymuş olmasıdır. AK Parti’nin fitilini ateşlemiş olduğu, 2023, 2053 ve 2071 hayali, yaşlısından gencine, büyüğünden küçüğüne herkesi etkisi altına almıştır. Ayrıca gelecek vizyonu, sadece geleceğe dair ufuk çizme hadisesi değildir; Türkiye Yüzyılı’nın ilmik ilmik işlenmesidir. Bundan dolayı Cumhur İttifakı, günü kurtaran politikaları üretmeye değil; geleceği kuran, gelecek merkezli politikalara odaklanmıştır. İstanbul boğazına üçüncü tünelin yapılması vaadi de gelecek ufku ile ilişkilidir, Pax Türkiye dönemini başlatacak olan TEKNOFEST kuşağı da… Ezcümle, Cumhur İttifakı, Türk milletinin gelecek umudunu, beka ufkunu, birlik ve beraberlik şuurunu temsil etmektedir. Bu, Cumhur İttifakı’nı desteklemek için önemli bir neden değil midir?
Köhne Bir Zihniyete Dönüş mü, Eşiği Geçme İradesi mi?
Sonuç olarak, 14 Mayıs Pazar günü yapılacak olan seçim yüzyılın seçimidir; çünkü suyu arayan adam örneğindeki gibi, Türk insanının tarihi eşiği aşarak suyu bulması bu seçimin sonuçlarına bağlıdır. Tam burada seçimin önemini ortaya koyan, Sevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam isimli eserine ilham veren kısacık bir hikâye ile bitirelim: Bir adam varmış, suyu arıyormuş. Toprağı üç kulaç, beş̧ kulaç kazmış; ancak suyu bulamamış. On kulaç, on beş̧ kulaç kazmış; gene suyu bulamamış, sudan eser yokmuş. Yerin derinliklerine kadar kazmış. Ancak yerin derinliklerinde kara kaya tabakalarına rastlamış. Umudu tükenmiş, yeise düşmüş ve gücü sona ermiş. Artık suyu bulmaktan ümidini kesmiş. Tam o anda bir ses duymuş. Bir ses ona “Daha derinlere in, daha derinlere” demiş. Umudunu kaybetmenin eşiğinde olan adam daha derinlere inmiş ve suyu bulmuş. Türk milleti, tarih boyunca hep suyu aramıştır. Bazen yaklaşmış, bazen de engellerle karşı karşıya kalmış ve ümitsizliğe kapılmıştır. Darbelerle, muhtıralarla, ekonomik krizlerle, e-muhtıralarla veya terörle suya ulaşmasına hep engel olunmuştur. Şimdi, bu millet suya ulaşmaya çok yakın, bir adım kadar yakında… Suyun sesi kulaklarımıza kadar geliyor, kalplerimizdeki pas siliniyor, ruhlarımız arınıyor. Cesaretle geleceği adımlamak varken umutsuzlukla geri dönülür mü? Şimdi sesini duyduğun suya doğru o adımı atma zamanı. 14 Mayıs işte böyle bir eşiktir. Karar senin.