14 Mayıs seçimlerine giderken Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı muhalif camia içerisinde bile yoğun bir karşı çıkış söz konusu idi. Kemal Bey’in adaylığını savunanlar ise aslında temel bir varsayımdan hareket ediyordu. O da HDP’nin de Kemal Bey’i destekleyeceği ve bunun da seçimi kazanma ihtimalini daha fazla artıracağı şeklindeki bir hesaptı. Gerçekten de Kemal Bey’in adaylığı kesinleşir kesinleşmez HDP kanadı önce aday çıkarma kararından vazgeçti ve gelinen noktada Kemal Bey’i destekleyeceğini deklare etmiş durumda.
HDP/YSP’nin Vaatleri
HDP kamuoyunda daha çok Kemal Bey’e desteği ile gündeme gelmekte. Ancak çok fazla dikkat edilmeyen husus YSP listelerinden seçime girecek HDP’nin de seçmene yönelik birtakım vaatleri olduğu. Hatta bu amaçla HDP-YSP ortaklığında bir beyanname de yayınlandı. Bu beyannamede ulusal ve uluslararası birçok kritik meselenin olduğu görülmektedir. Özerklik ve anadilde eğitim gibi konular bunların başında gelir. Bunlardan özerklik meselesi açık bir şekilde deklare edilmemekte ancak dolaylı yollardan ve uluslararası anlaşmalara da referans verilerek gündeme getirilmeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndan (AYYÖŞ) Türkiye’nin şerh koyduğu maddelerdeki çekincelerin kaldırılması ilk akla gelen örnektir. İşin daha da ilginç tarafı bu türden öneriler HDP’liler kadar, hatta zaman zaman onlardan daha fazla CHP’liler tarafından dile getirilmektedir. AYYÖŞ’deki Türkiye’nin çekincelerinin bir kısmının kaldırılabileceğini söyleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre’nin ‘finansal, idarî özerklik başka; siyasî özerklik başka’ minvalindeki sözleri aslında tam da bu tavra uygun bir davranış örneğidir. Yunus Emre, AYYÖŞ’deki ilgili maddelerde yapılacak bir revizyonun ne anlama geleceğini bence çok iyi biliyor; ancak olası bir seçim galibiyetinde HDP’nin taleplerinin yerine getirilebilmesi için kamuoyunu hazırlamaya çalışıyor.
Yine kayyum atamasının sona erdirilmesi, KHK’lıların iadesi gibi konular da HDP’nin vaatleri arasında yer almaktadır. Bunlardan özellikle kayyum atamasının sona erdirilmesi Kemal Bey’in de bizzat kamuoyu önünde savunduğu argümanlardan biridir. Aynı şekilde KHK’lıların iadesi ise tüm CHP kurmaylarının dillendirdiği bir husustur. Öte yandan bu türden uygulamaların neden yapıldığı ve bunlara son verilmesi halinde ne tür problemlerin yaşanacağına dair muhalif elitlerin gerekli alâkayı gösterdiği söylenemez. Kayyum atanan belediyelerin kendi aslî iş ve görevleri dışında örgütün talimatıyla iş yaptıkları, örgüte eleman devşirmek, yerine göre iş makineleri de dahil olmak üzere malzeme tedarik etmek gibi hukuksuz uygulamalara imza attıkları görmezden gelinmektedir. HDP’nin savunduğu göreve iadesi istenen KHK’lılar ise çok büyük oranda terörle irtibatı ve iltisakı sebebiyle görevlerinden uzaklaştırılmış isimlerdir. Bunların iadesi devlette yapılan temizliği tekrar eski haline getirmekten başka bir amaca hizmet etmeyecektir.
Muhalefetin dış politikada nasıl bir vizyon ortaya koyacağı seçimlere birkaç gün kala, şu günlerde bile bazı soru işaretleri barındırıyor. Ancak dış politikanın tüm alanlarında CHP’nin aynı muğlaklıkla malûl olduğu söylenemez. Zaman zaman doğrudan kimi zaman da dolaylı bir şekilde yapılan açıklamalara göre CHP Suriye ve Irak’tan çekilmeyi, daha doğrusu bu bölgelerdeki operasyonların durdurulmasını vaat etmektedir. Nitekim TBMM’de yapılan Suriye ve Irak tezkeresine de CHP grubu ‘hayır’ demişti. Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta yürüttüğü askerî operasyonlardan son derece rahatsız olan bir parti daha var. O da HDP’dir. HDP en başından beri bu operasyonlara karşı olup tezkerelere de ‘hayır’ demiştir. Nitekim HDP/YSP Seçim Bildirgesindeki açık vaatlerden birisi de Suriye ve Irak’ta yapılan operasyonların durdurulması ve Türk askerinin bu topraklardan çekilmesinin sağlanmasıdır. Suriye ve Irak operasyonları noktasında da CHP ve HDP arasında büyük bir mutabakat olduğu görülmektedir. Ancak HDP bu tutumunu PKK’nın emir ve talimatları doğrultusunda takınmaktadır. CHP ise salt cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP desteğini temin edebilmek için Türkiye’nin partiler üstü millî güvenlik politikasından feragat etmeyi göze almış görünmektedir.
HDP vaatlerindeki bir diğer tema da Abdullah Öcalan’ın ve cezaevindeki PKK’lıların serbest bırakılmasıdır. CHP’nin de özellikle uluslararası anlaşmalara referans vererek Öcalan’ı serbest bırakmak arayışında olacağı tahmin edilmektedir. Çünkü tüm HDP’liler adeta ağız birliği etmişçesine Öcalan’ın serbest kalacağını vaat etmektedir. Yine ‘terör’ kavramının tanımını değiştirmek suretiyle de cezaevindeki birçok PKK’lıya dolaylı bir af getirileceği ifade edilmektedir. Kemal Bey ve HDP arasında yapılan pazarlıklar bilinmediği için bu türden iddiaları tam olarak doğrulama ya da yanlışlama imkânı şimdilik yok. Ancak PKK yöneticilerinin Millet İttifakı ve Kemal Bey’e olan desteğini bütün gerçekliğiyle faş etmeleri de gözden ırak tutulmamalıdır. Bu açıklamalara rağmen CHP tarafından HDP’lilerin ve hatta PKK yöneticilerinin bu türden iddialarına cevap verilmemesi de ayrıca soru işareti yaratmaktadır.
Pazarlık Değil Dayatma
Dolayısıyla HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sunduğu bu destek karşısında Kemal Bey’in neler vaat ettiği tam olarak açıklanmadı. Zira görüşmeleri bizzat Kemal Bey’in kendisi yürüttü ve yapılan ortak açıklamada da birkaç genel geçer başlık dışında çok da ayrıntılara girilmedi. İçeriğe tam vakıf olamasak da şunu söylemek mümkün; HDP ile yapılan pazarlıkta eli güçlü olan HDP, zayıf olan ise CHP idi. Çünkü Kemal Bey’in zaten tartışmalı olan adaylığına HDP desteği de gelmezse muhalif kamuoyu nezdinde çok erken havlu atılmış olacaktı. Bu itibarla HDP-CHP görüşmesinde bir pazarlıktan ziyade HDP’nin birkaçı yukarda zikredilen taleplerinin dayatma şeklinde gündeme geldiği ve kahir ekseriyetinin de kabul edildiği artık bir realiteye dönüşmüş durumda.
O halde gelinen noktada HDP’nin talepleri ile CHP kurmaylarının söylemleri arasında bir örtüşme sağlanmış durumda. Bu söylem ortaklığı sadece bir niyet belirtisi ya da temenni boyutlarında kalmayıp elbette başlıklar ve parametreler üzerinden kurulmuş görünmektedir. Seçimlerden olası bir galibiyetle çıkılması durumunda bu vaatleri hayata geçirecek birtakım yasal ve anayasal değişikliklerin gündeme gelmesi ise şaşırtıcı olmayacaktır. Zira İbrahim Kaboğlu gibi isimler öncülünde hazırlanan anayasa önerilerinin büyük oranda HDP’nin vaatlerine cevaz verecek şekilde kurgulandığı anlaşılmaktadır.
Seçmenin Sabrını Test Etmek
Son olarak göz önünde tutulması gereken bir husus var. O da HDP’nin alelade bir siyasî parti olmadığı ve taleplerinin de alelade siyasî talepler olarak kabul edilemeyeceğidir. HDP, PKK boyunduruğundan kurtulamamış ve tam tekmil bir siyasî harekete dönüşememiş bir siyasî parti hüviyetindedir. CHP başta olmak üzere yapacağı tüm ittifaklarda, böyle bir kimliğin bu kurgunun hassas noktasını teşkil etmesi beklenir. Zira sivil bir siyasî parti olma yolunda dahi eksikleri olan HDP’nin talepleri de bu kimliğine paralel bir şekilde oluşmuştur. Fakat Kemal Bey liderliğinde CHP kurmaylarının peyderpey yaptığı açıklamalarla bu yolun taşlarını döşediği görülmektedir. Diğer bir deyişle, HDP’ye sadece vaatler yapılıp sözler verilmemiş, bu vaatlerin kamuoyu nezdinde meşrulaştırılması görevi de CHP’ye düşmüştür.
Öte yandan HDP/YSP adaylarından gelen provakatif söylemler de adeta CHP seçmeninin sabrını test eder mahiyettedir. Buna rağmen CHP kanadından bu türden provakatif söylemlere dahi cevap verme gereğinin duyulmaması, CHP ile HDP arasında yürütülen pazarlık siyasetinin ne kadar tek taraflı ve dayatmacı bir şekilde geliştiğini göstermektedir. Böylesi şartlar altında yürütülen CHP-HDP pazarlık siyasetinin her iki parti tabanı tarafından ne kadar sahiplenileceği ayrı bir soru işaretidir. Ancak bundan daha önemlisi bu pazarlıkların Türkiye’nin millî güvenlik sorunlarıyla örtüşür bir şekilde nasıl hayata geçirileceğidir. Açıktır ki, CHP şimdi değilse bile önümüzdeki süreçte muhakkak Türkiye’nin öncelikleri, güvenlik gereklilikleriyle HDP’nin talepleri arasında açık bir tercih yapmak zorunda kalacaktır. Umulur ki, yapılan tercih HDP’nin talepleri değil, Türkiye’nin öncelikleri olsun.