ABD’yi Sarsan Signalgate Skandalı

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) şu sıralarda çok önemli bir ulusal güvenlik skandalıyla çalkalanıyor. Skandala Trump’ın bütün ulusal güvenlik ekibi karışmış vaziyette. Zaten bu da olayı hem büyük hem de ciddi kılıyor. Skandalın merkezinde, Trump ekibinin Husilere saldırı planlarını sıradan bir telefon uygulamasında tartışması yatıyor.

ABD, 15 Mart 2025 tarihinde Yemen’deki Husilere yönelik birtakım saldırılar düzenlemişti. Ancak operasyonun hazırlık ve yürütülme aşamasında Trump ekibinden üst düzey yetkililerin Signal adlı mesajlaşma uygulaması aracılığıyla iletişim kurmasının ortaya çıkması büyük bir tartışma kopardı. Konuyu skandala dönüştüren şey ise şöyle başladı: The Atlantic dergisinin genel yayın yönetmeni Jeffrey Goldberg, Signal uygulamasında bir sohbet grubuna dahil ediliyor. Grupta Başkan Yardımcısı JD Vance, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Savunma Bakanı Pete Hegseth, Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, CIA direktörü John Ratçliffe ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz’un olduğunu görüyor. Yine güvenlik ve istihbarat bürokrasisinden birçok üst düzey yetkilinin de grupta olduğu belirtiliyor. Başta bunun gerçek olmadığını düşünüyor. Ancak yine de grupta kaldığı müddetçe tüm yazışmalara şahit oluyor ve kimse onun grupta olduğunu fark etmiyor.

Yazışmalarda Husilere yönelik saldırıların ayrıntıları konuşuluyor. Mesajlarda belirtilen saatlerle saldırı saatleri uyuşunca Goldberg bunun gerçek olduğunu anlıyor. Ardından dergideki köşesinde konuyu “Trump Yönetimi Bana Savaş Planlarını Yanlışlıkla Mesajla Gönderdi” başlığıyla yazıyor. Olay doğal olarak medyanın büyük ilgisini çekiyor ve bir skandala dönüşüyor.

Savunma Bakanı Pete Hegseth konuyu en başta yalanlamadı ama herhangi bir “savaş planı” konuşulmadığını ve gizli bilgi paylaşılmadığını ifade etti. Ancak Goldberg bunun üzerine ikinci bir yazısında yazışmaların ekran görüntülerini yayınladı. Mesajlarda önemli detayların ve gizli bazı bilgilerin grup üyeleri tarafından açıkça sıradan bir telefon uygulaması üzerinden tartışıldığı görülüyor. Buna saldırı planları; kullanılacak silahlar, saldırı aşamaları ve saatleri de dahil.

Başta Hegseth olmak üzere olayda ismi geçen herkes doğal olarak büyük bir tepki aldı. Bu kadar kritik bilgilerin mesajlarla iletilmesinin büyük bir ulusal güvenlik sorunu olduğu aşikâr. Ancak bu meseleye neredeyse tüm ulusal güvenlik ekibinin dahil olduğunu da unutmamak lazım. Bu durum da ABD’de doğal olarak güvenlik açığı tartışmalarını beraberinde getiriyor. Konu hem teknik hem de siyasi açılardan tartışılıyor. Bu noktada iki sorunun öne çıktığını söylemek lazım: Birincisi bu kadar üst düzey isim bu kadar önemli bir konuyu nasıl olur da sıradan bir telefon uygulamasında konuşabilir? İkincisi bir gazeteci nasıl olur da “yanlışlıkla” bu gruba eklenebilir?

Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz ekran görüntülerinde Goldberg’i gruba ekleyen kişi olarak görülüyor. Ancak kendisi Goldberg’in nasıl eklendiği konusunda bilgisinin olmadığını ima ediyor. Burada iki ihtimal ortaya çıkıyor. Ya Waltz açık bir yalan söylüyor ya da bilgisi dışında telefonuna birileri tarafından erişilip böyle bir operasyon yapılıyor. Her iki ihtimalin de ABD için büyük bir skandal olduğunu söylemek mümkün.

Diğer taraftan JD Vance ise gruptaki diğer bir önemli kişi olarak ön plana çıkıyor. Mesajlarda Vance’in Husilere yönelik saldırıya şüpheyle baktığı görülüyor. Vance’in açıkça Avrupalıları yine kurtarmak istemediğini ifade ettiği görülüyor. Süveyş Kanalı üzerinden akan ticaretin daha çok Avrupa için önemli olduğunu ve onlar için ABD’nin elini neden taşın altına koyduklarını sorguluyor. Yazışmalardan anlaşıldığı kadarıyla Vance bu konuda diğer grup üyeleri tarafından ikna ediliyor. Bu bağlamda Avrupalılardan bunun karşılığında bir şeyler alınabileceği konuşuluyor.

Demokratlar doğal olarak bu olayın üstüne gidiyorlar. Söz konusu kişilerin görevden alınması gerektiğini hep bir ağızdan ifade ediyorlar. Trump yönetimi ve Cumhuriyetçiler ise zamanında Hillary Clinton’ın da ulusal güvenlik konularındaki yazışmalarda kendi kişisel e-mailini kullandığını hatırlatıyor. Yine grup mesajlarında bahsi geçen söz konusu bilgilerin çok gizli olmadığını iddia ediyorlar. “Savaş planları” değil “saldırı planları”nın konuşulduğu üzerinden bir savunma yapıyorlar. Ancak her halükârda bu savunmaların çok da ikna edici tarafı bulunmadığını söylemek lazım.

Trump konuyla ilgili henüz net bir şey söylemedi. İlk etapta sohbet grubunu kuran ulusal güvenlik danışmanı Waltz’u koruyan açıklamalar yaptı. Ancak mevcut durumda söz konusu bazı isimlerin görevden alınması konusunda baskıyla karşı karşıya. Bu noktada başta Savunma Bakanı Hegseth olmak üzere bazı isimlerin görevden alınması gerektiği konuşuluyor. Hegseth zaten alkol bağımlılığı problemleri olduğu iddiasıyla Demokratların hep hedefinde olan bir isimdi. Yine Hegseth, saldırı planlarını dakikası dakikasına paylaşan isim olarak görülüyor mesajlarda. İlk etapta bunun aksi yönde bir açıklama yapan da kendisiydi.

Trump, muhtemelen mevcut durumda konu hakkında bilgileri alıyor. Resim kafasında netleşirse konuya istediği taraftan müdahil olacaktır. Diğer taraftan Trump’ın dış politika konusunda son dönemdeki tartışmalı birçok icraatı düşünüldüğünde bu tarz bir skandalın patlamasının perde arkasında ne olabileceği ayrı bir soru işareti. Gazze’den Ukrayna’ya; Kanada ve Meksika’ya tarifelerden Avrupa ile ilişkilere kadar birçok meselede Trump adeta kafasına estiği şekilde hareket ediyordu. Bu noktada ulusal güvenlik ekibi de Trump’ı her koşulda destekliyordu. Bu Trump’ın ilk döneminde çok fazla şahit olunan bir durum değildi. Trump’a iç dirençlerin olduğu hep konuşulurdu. Bu anlamda mevcut ekibe yönelik böylesi bir olayın önümüzdeki süreçte kritik konularda Trump yönetiminin kendi iç tartışmalarını etkileyecektir. Başta grup içi güven ve bütünlük hissinin bozulma ihtimali olduğunu söylemek lazım. Yukarıda da belirtildiği üzere bu olayı farklı kılan husus neredeyse tüm ulusal güvenlik ekibinin dahil olması. Diğer bir ifadeyle tüm ekibi baskı ve şok altında bırakan bir konu olması. Örneğin, sadece bir bakanlığın veya kişinin dahil olduğu bir konu olsaydı sorumluluk ve siyasi baskı sadece ilgili şahıs ve kurum üzerinden tartışılabilirdi. Burada ise en tepedeki bütün isimlere yönelik topyekûn baskı yaratan bir olay var.

Sonuç olarak bu olay dış politikada göreve gelir gelmez bir rüzgâr estiren Trump yönetimi için büyük bir travma olacaktır. Fakat söz konusu skandalın arkasında kim veya kimlerin olduğundan bağımsız, tüm ulusal güvenlik ekibinin sıradan bir uygulamada saldırı planlarını konuşması ve kritik istişareler yapması başta Trump yönetiminin hanesine eksi olarak yazar.

Bekir İlhan, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu