Trump Tarzı Siyaset

Kazan, Yatıştır ve Unut(tur)

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın özellikle uluslararası siyaset konularında kolaylıkla gözlemlenebilen ve neredeyse her olayda kendini tekrar eden dış politika tarzı ve taktikleri olduğunu söylemek mümkün. Bu durum özellikle son günlerde gündem olan ticaret ve tarife savaşlarında da daha net bir şekilde görülüyor. Trump dış politika konularında iç kamuoyuna kazanç olarak satabileceği “ucuz zaferler” elde etmeyi seven biri. Bunun için belli başlı taktik ve yöntemleri kullanıyor. Bunların anlaşılması Trump’la bir kriz anında baş ederken politika yapıcılar için de yararlı olacaktır.

Söz konusu tarz ve taktiklere geçmeden önce şunu belirtmekte fayda var: Trump öncelikle muazzam Amerikan gücünün ona sağladığı avantajlar altında hareket ediyor. Amerika uluslararası siyasette ticaretten güvenliğe birçok alanda dünyanın geri kalanıyla oldukça asimetrik bir ilişkiye sahip. Bu nedenle Trump birçok meselede buyurgan, savruk, fevri ve tek taraflı şekilde aksiyon alabiliyor. Muhataplarının ona karşı misilleme yapabilmesi bu güç eşitsizliğinden dolayı genelde çok zor oluyor. Bu materyal gerçeklik Trump’ın iddia edilen narsist kişiliği, pragmatizmi ve iş adamı kimliği gibi özelliklerini aktifleştiren bir yapısal şart olarak arka planda işliyor.

Kazan ve Yatıştır Politikasına Hizmet Eden Taktikler

Araçların maksimum kullanımı: Genelde aktörler bir kriz ve müzakere anında ellerindeki en etkili ve yıkıcı aracı ilk dakikadan kullanmama eğilimindedirler. Ya da kullanmayı tercih etseler bile örneğin bir sopayı balyoz misali en kuvvetli hâliyle kullanmazlar. Ancak Trump genelde bunu yapmaktan çekinmiyor. Elindeki araçlardan en sert olanlardan birini en ağır biçimde kullanıp maksimum baskı elde ederek muhatabını anlaşmaya mecbur kılmak gibi bir taktik güdüyor. Özellikle bu durum ikinci döneminin ilk günlerinde oldukça belirgin. Ayrıca bu yolda tüm ekonomik ve askeri yolları da mübah gördüğünü söylemek de yanlış olmayacaktır.

Kısa vadecilik: Kabul edileceği üzere her şeyin kısa vadeli ve uzun vadeli sonuçları vardır. Bazen bir şey kısa vadede kârlı olsa da uzun vadeli etkileri zararlı olabilir veya tam tersi geçerli olabilir. Ya da hem uzun hem kısa vadede zararlı ve yararlı sonuçların olduğu kombinasyonlar da düşünülebilir. Trump’ta ise oldukça fazla bir kısa vadeli kazanca odaklanma durumu var. Kısa vadede bir iş ve eylem kâr getirecekse uzun vadeli etkisi (negatif veya pozitif) Trump için pek önemli olmuyor. Bu anlamda Trump için sadece ve sadece o andaki kazanca odaklanmanın yeterli olduğunu ve gerisini pek umursamadığını söylemek mümkün.

Al-Vercilik: Karşılıklı faydacılık veya mübadelecilik olarak da tanımlanabilecek bu yaklaşım daha çok karşılıklı bir maddi çıkar alışverişini ifade eder. Trump’ın bu anlamda oldukça şahsi, kısa vadeli (hatta anlık), somut ve dar kapsamlı bir siyaset tarzının olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Örneğin askeri yardım verme karşılığı bir ülkeden siyasi rakibine yönelik bilgi elde etmek gibi uygulamalar buna örnek verilebilir. Genelde ilke ve uzun vadeli politika hesabına dayanmayan ancak her iki tarafın bir şekilde istediğini aldığı senaryolarda çalışan bu anlayış Trump’ta sıklıkla tebarüz ediyor.

Hedefli krizler: Trump genelde zayıf gördüğü hedefleri (şahıs, kurum, ülke, olay vb.) seçerek gerektiğinde bunları bir krize dönüştürüp “kazanma” yoluna gidiyor. Yani kazanmayacağı savaşa pek girmiyor ve savaşlarını adeta seçiyor. Bu seçici şekilde kriz yaratma taktiğinin bir gereği olarak Trump istediği zaferi elde edip (elde edemese bile öyle gösterip) bunu da ilan etmekten geri durmuyor. Bu yolun da “kazanan” (winner) imajını pekiştirmesi için de oldukça işlevsel olduğunu söylenebilir.

Bu anlamda Trump’ın, ilk etapta en üst perdeden şoku verip muhataplarında adeta soğuk duş yarattıktan sonra biraz da yatıştırma, unutma ve unutturma evresine geçmeye meyilli olduğunu unutmamak lazım. Yani Trump zafer elde ettiğini ilan ettikten sonra mevzunun çok da büyümesini istemeyen bir tavra geçiyor. Bu anlamda her ne kadar zafer olarak sunsa da bir kriz veya olayın kısa vadeli kârını cebine koyup konunun gündemden düşmesini tercih ediyor. Çünkü herhangi bir meselenin uzayıp, çalkalanması karşısında uzun vadeli bir planı veya stratejisi genelde yok. Belki de hayatının büyük bir bölümünde, zenginliğinin de vermiş olduğu avantajla, kolaylıkla bir vukuatın “üstünü örtme” gibi bir alışkanlığı hep oldu. Belki kişilik özellikleri, yetiştirilme tarzı veya geldiği arka plan gibi hususlar yukarıda bahsedilen tarz ve taktikleri ortaya çıkardıysa da Amerikan gücüne yaslanmanın verdiği politik lüks Trump’ın bu şekilde davranabilmesinin en önemli nedeni. Yine Trump’ın bu taktikleri ne kadar bilinçli ve planlı bir şekilde kullandığı ayrı bir tartışmanın konusu. Kimi zaman “delilik” stratejisi (madman strategy) gereği bilerek bir irrasyonalite ve öngörülemezlik üretmeye çalıştığı olsa da her zaman bilinçli bir tercih sonucu böyle davrandığı söylenemez.

Sonuç olarak Amerika’nın tek kutuplu sistemin merkezindeki süper güç olması ve dış politikada başkanlık yetkilerinin görece geniş olması gibi yapısal ve kurumsal avantajlar Trump’ın kendi tarzını bu taktik ve yöntemlerle kullanmasını sağlıyor. Örneğin gücünün daha da sınırlı olduğu iç politikada Trump bu taktikleri o kadar da sık bir şekilde kullanamıyor. Çünkü bu şekilde hareket etmenin maliyeti iç politikada daha yüksek. Ancak ikinci döneminde ilk döneminden daha güçlü bir şekilde girdiğini de unutmamak lazım. Zaten şimdiye kadar aldığı kararlarla bunu net bir şekilde gösterdi.

Bekir İlhan, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu