Kısa Özgeçmiş
Suriye devrimin en popüler lideri ve 2025 Şubat itibarıyla Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın geçmişi ve siyasi kişiliği son ayların en merak uyandıran konularının başında gelmektedir. Nusra Cephesi ve Heyet Tahrir Şam’ın kurucusu olan Şara iç savaş döneminde kullandığı Ebu Muhammed el-Cevlani mahlası ile tanınmaktayken geçmişine dair detaylar güvenlik sebebiyle kendisi ve örgütü tarafından karartılmaktaydı. Bu da Şara’nın mazisine yönelik çeşitli alternatif hikayelerin yazılmasına sebep olmuştu. Bugün muhtelif kaynaklarca teyit edilen ve bazıları bizzat Şara tarafından dile getirilen bilgiler ışığında bir Ahmed Şara özgeçmiş hikayesi yazmak mümkündür. 1982’de Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ta doğan daha sonrası Şam’ın Mezze semtinde büyüyen Şara varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Şara’nın kendi ifadelerine göre ailesi 1967’de Golan Tepelerinin İsrail tarafından işgal edilmesinin ardından bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Şara’nın mahlas olarak kullandığı “Cevlani” (Golanlı) sıfatının sebebi Şara ailesinin Golan kökleridir. Ahmed Şara’nın babası Hüseyin Şara Nâsırcı ve Baas muhalifi bir figür olarak hayatının belli dönemlerini Irak ve Suudi Arabistan’da geçirmek zorunda kalmıştır. Babasının kuzeni olan Faruk Şara ise Baas rejimi döneminde Dışişleri Bakanlığı ve Devlet Başkanlığı Yardımcılığı yapmış önemli bir diplomat ve bürokrat olarak bilinmektedir.
Fotoğraf-1: Ahmed Şara’nın Gençliğinden
Gençlik yıllarında İslamcı fikriyattan etkilenen Şara ABD’nin Irak’ı işgaline müteakip Amerikan güçlerine karşı savaşmak adına üniversite eğitimini yarıda bırakarak Irak’a geçmiştir. Burada ise ilerleyen yıllarda DEAŞ adını alacak olan Irak el-Kaidesi çatısı altında bir yabancı savaşçı olarak ABD güçlerine ve ABD destekli Irak hükümet güçlerine karşı savaşmıştır. İddialara göre 2005 veya 2006’da ABD güçleri tarafından tutuklanmış ve pek çok Irak el-Kaidesi mensubu gibi tutukluluk süresini geçirmek üzere Bucca Kampı’na sevk edilmiştir. Hapis sürecinin ardından örgütte yükselmeye başlayan Şara’nın örgüt liderliği tarafından Ninova sorumlusu yapıldığı iddia edilmektedir. 2011’de Suriye’de ayaklanmanın patlak vermesinin ardından örgüt lideri Bağdadi’ye Suriye’de bir yapılanma kurulmasına dair bir talepte bulunan Şara yine iddialara göre Bağdadi’den talep ettiği büyük yardımı alamasa da küçük çaplı bir ekiple Suriye’ye geçerek orada yapılanma iznini alabilmiştir. Suriye’ye geçerek kısa süre içerisinde Nusra Cephesi olarak tanınacak yapıyı kuran Şara’nın bu beklenmedik başarısı Bağdadi’nin dikkatini çekmiş ve başarıya ortak olmak amacıyla Nusra Cephesi’nin DEAŞ’tan kopan bir yapı olduğu ve lağvedilerek DEAŞ’a bağlanacağı Bağdadi tarafından duyurulmuştur. Şara’nın ise bu çıkışa karşı tepki olarak Bağdadi’nin iddiasını reddetmek ve Nusra Cephesi’nin biatının el-Kaide’ye olduğunu ilan etmek olmuştur. Şara bu çıkışıyla DEAŞ ile geri dönülmez bir kopuşa imza atarken birkaç sene sonra ise Nusra Cephesi’nin lağvedildiğini ve yeni kurulan Şam Fetih Cephesi’nin herhangi bir dış iltisakı olmadığını duyurarak el-Kaide ile de bağlarını koparmıştır. El-Kaide ile bağları koparmak ve yerelleşmek sürecinde bir geçiş rolü oynayan Şam Fetih Cephesi yapılanması 2017 itibarıyla içerisine müttefik başka İslamcı grupları da almak suretiyle Heyet Tahrir Şam (HTŞ) adında yeni bir yapılanmaya dönüşmüştür. 2017’den bu yana geçen süreçte ise HTŞ İdlib’te hâkim askeri grup olarak kendini Suriyeli muhalifler arasındaki en güçlü aktör hâline getirmiştir. 2024’ün son günlerinde muhaliflerin Halep’e yönelik operasyonunun önderliği ve nihai olarak rejimin düşüşü sürecinin liderliği de HTŞ ve dolayısıyla örgütün lideri Ahmed Şara’ya ait olmuştur.
İdeolojik Profili ve İttifakları
Nusra Cephesi tecrübesinden Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı olduğu sürece bakıldığında daha ilk eylem ve söylemleri itibarıyla Şara’nın liderliğini yaptığı örgütü Suriye muhalefeti ve toplumu içerisinde “doğal”, “yerli” bir konuma getirmeyi amaçladığı görülmektedir. Suriyeli muhalif gruplarla rejime karşı pek çok farklı çatışmada ortak hareket eden, savaş şartlarıyla mücadele etmek zorunda kalan sivillere ekmek başta olmak üzere gıda tedariğine dair sosyal hamleler gerçekleştiren ve resmî açıklamalarda hedefine yalnızca “rejim ve müttefiklerini” koyan Şara liderliğindeki Nusra Cephesi bir el-Kaide uzantısı olmasına rağmen bu siyaseti sebebiyle Suriye’de sivil tabana ulaşmayı başarmıştır. Nusra Cephesi tecrübesini ilerleyen yıllarda HTŞ tecrübesinde daha da geliştiren Şara HTŞ’yi İdlib’te rejimin yapamadığı “yönetmek ve hizmet vermek” gibi asli idari meselelerin üstesinden gelecek şekilde güçlendirmiştir. İdlib’te sosyal yardımlar, altyapı çalışmaları, yargı erkinin işlemesi, özel sektörün koordine edilmesi, tarım ve ticaretin regüle edilmesi gibi pek çok görev kalemi HTŞ kontrolündeki idari yapı tarafından gerçekleştirilmekteydi. İdari kapasite artışına paralel olarak HTŞ tecrübesinde Şara diğer muhalif gruplarla ortak hareket etme ve ittifakları “birleşme” için bir zemin hâline getirme hususunda da önemli mesafe kat etmiştir. Elbette bu tecrübe içerisinde “çatışma” barındırmayan bir tecrübe olmamıştır. İdlib’in en dominant gücü olmak adına HTŞ zaman zaman diğer muhalif güçlerle çatışmalara da girmiştir. Şara ise kendisinin “yerlileşme”, “Suriyelileşme” politikalarına karşı çıkan radikal figürler başta olmak üzere örgüt içerisinde kendisine muhalif unsurları süreç içerisinde tasfiye etmiştir.
Şara bir yandan önemli bir kısmı el-Kaide kökenli olan “şahin” figürleri tasfiye ederek örgüt içerisinde kendi vizyonuyla çatışan tehditleri bertaraf ederken öte yandan da sahadaki en güçlü muhalif unsur hâline gelerek kendisini Suriye muhalefeti ve muhalefetin dış sponsorları için “vazgeçilemez” bir konuma getirmiştir. Küresel gruplardan kopuş ve örgüt içerisindeki muhaliflerinin tasfiyesi sürecine bakıldığında sonuç odaklı, pragmatik bir lider görünümü veren Şara kendi toplumunun ve dolayısıyla Suriye muhalefetinin yapısına hâkim bir figürdür. İdeolojik ve metodolojik olarak farklı noktalarda durduğu pek çok muhalif yapıyla rejime karşı iş birliği yapan Şara’nın SMO (Suriye Milli Ordusu) bileşenleri, Ahrar’uş Şam ve Feylak’uş Şam gibi pek çok güçlü örgüte son harekât ve ardından yaşanan süreçte liderlik etmesi “liderlik kapasitesi” bağlamındaki seviyesini gözler önüne sermektedir. Bir yandan HTŞ’yi en güçlü muhalif aktör konumuna getirerek kendisi ve örgütüne karşı yerel ve uluslararası bazda bir tasfiye harekâtının önüne geçen Şara öte yandan ise diğer muhalif grupların otonom yapılarına saygı göstererek, onları yutmadan iş birliği yapabilmiş ve Suriye muhalefeti için kendisini bir tehdit olmak yerine “ihtiyaç” hâline getirmiştir.
Şara’nın Nusra Cephesi ve HTŞ liderliği dönemlerindeki açıklamalarına bakıldığında düşman tanımlarında Nusayrileri doğrudan hedef almaması bunun yerine “Esed rejimi ve müttefikleri” ifadesini kullanarak çatışmayı kimlikler arası çatışma söyleminin dışında tutmaya çalışması orta ve uzun vadede Şara’nın tüm Suriye’yi yönetmeye talip olduğunun göstergesi olmuştur. Davasını “Suriye” ile sınırlandıran ve “Suriyelilik” vurgusunu sürekli olarak tekrarlayan Şara’nın bir “küresel cihatçı” yerine “Suriyeli İslamcı” olarak nitelendirilmesi daha doğru bir tanım olacaktır. Şara bu siyasi pozisyonu sadece söylemler ile inşa etmemiştir. İdlib’te Dürziler ve Hıristiyanlar ile temasa geçen, onlara yönelik olası saldırıları önlemek için ekstra efor sarf eden HTŞ bunu ayrıca bir propaganda malzemesi yaparak içinde bulundukları dönüşümün bir çıktısı olarak lanse etmiştir.
Fotoğraf-2: Şara’nın Türkiye’ye Düzenlediği Resmi Ziyaretinden
Dış Güçlere Yaklaşım ve Türkiye
Şara’nın dış politika vizyonuna bakıldığında ise yine söylemlerinden hareketle Esed rejiminin doğrudan destekçisi olan Rusya ve İran ile uzun yıllar hem söylem hem de eylemde savaştığı görülmektedir. Lakin Şam’ın muhalif güçlerin eline düşüşü ve Esed rejiminin çöküşü sürecinde Şara İran’a olan yaklaşımdan farklı olarak Rusya’ya “asli düşmanın Esed olduğu” minvalinde mesajlar göndererek açık kapı bırakmıştır. Nitekim Rusya da bu sinyale olumlu karşılık vererek yeni Suriye idaresi ile diplomatik temasları sürdürmüştür. Üst düzey Rus diplomatik heyetinin Ahmed Şara ile Şam’da görüşmesi ve hâlen Rus askeri üslerinin Suriye’de bulunması Şara’nın Rusya’ya karşı esnekliğini göstermektedir. Suriye’nin yeniden inşası sürecinde ciddi bir dış desteğe ihtiyaç duyulduğunun farkında olan Şara ABD, İngiltere, AB gibi bölge dışı aktörler ile hızlıca temas kurduğu gibi başta Suudi Arabistan ve Katar olmak üzere Arap coğrafyası ile de ilişkilerini hızlı şekilde geliştirmeye çalışmaktadır. Burada Şara’nın pragmatik dış politik reflekslerinin yanında Nusra Cephesi ve HTŞ tecrübelerinde de söz konusu ülkeleri asla söyleminin hedefine koymamasının etkili olduğunu söyleyebiliriz. Şara iç savaştaki liderlik tecrübesinde ittifak yapılacak cepheyi geniş tutarken düşmanlık yapılacak cepheyi de rejim ve yakın müttefikleri şeklinde daraltarak rejimin çöküşü sonrası süreçte yeni düşmanlarla yüzleşmekten korunmuştur. Şara’nın Türkiye’ye yönelik yaklaşımı da geçmiş tecrübeler ve açıklamalara bakıldığında günden güne daha da olumlu seyreden bir trende sahiptir. Örgütünü Suriye halkının “yardımına koşan” bir aktör olarak konumlandıran Şara Türkiye’ye yönelik ne Nusra Cephesi ne de HTŞ tecrübelerinde “düşmancıl” açıklama ve eylemlere girişmiştir. Türkiye’nin doğrudan desteklediği Ahrar’uş Şam, Feylak’üş Şam, Türkmen ÖSO grupları ve son olarak SMO ile Şara’nın liderliğinin pek çok kez rejime karşı iş birliğine girmeleri Ankara ile Şara arasında da dolaylı temasın kurulması anlamına gelmektedir. Türkiye’nin İdlib’i askeri gözlem noktaları kurarak rejim saldırılarına karşı koruması ve İdlib’te hâkim güç olarak da HTŞ’nin sivrilmesi ise Şara’nın Türkiye ile olan ilişkilerinin bilhassa Bahar Kalkanı Harekâtı sonrası doğrudan ve daha güçlü şekilde ilerlemesine zemin hazırlamıştır. Türkiye’nin hem rejime hem de YPG/PKK’ya karşı gerçekleştirdiği sınır ötesi harekâtlara Şara desteğini açıklamıştır. Türkiye ise HTŞ öncülüğündeki rejim karşıtı Halep operasyonu ve ardından Şam’a varan yürüyüşe desteğini saklamamış ve rejimin çöküşünün ardından MİT Başkanı ve Dışişleri Bakanı seviyesinde ziyaretlerle Şara ile doğrudan temas kuran ilk güçlerin başında gelmiştir. Ankara bu açıdan Şara için hem savaş sahası hem de diplomasi sahasında iyi ilişkiler kurabildiği yegâne aktör olacaktır.