Suriye’de Şiilik (شيعة)

Suriye’de etnik ve dini grupları daha yakından tanımak için Türkiye Araştırmaları Vakfı olarak başlattığımız analiz serisinde Nusayriler, İsmaililer, Türkmenler, Şebbihalar, Dürziler, Hristiyanlar ve Kürtleri ele aldık. Serinin devamı olarak Suriye’de Şiilik meselesinin de önem arz ettiğini düşünüyoruz. Her ne kadar Suriye coğrafyasında Şiiliğin 20. yüzyıla kadar tarihi ve siyasi bir güce karşılık geldiğini söylemek zor olsa da özellikle 2011 sonrasında (iç savaş) İran’ın ülkede Şii milisler, eğitim kurumları ve kültür merkezleri üzerinden yoğun varlık göstermesi ve aynı zamanda iç savaşı Esed rejimi lehine körüklemesi Suriye’de Şiilik meselesinin önemini oldukça net şekilde ortaya koyuyor. İran’ın ülkede sosyal ve ekonomi alanlarındaki hareketliliğinin de iç savaşın yükü altında ezilen insanların dikkatini çektiğini ve Şii yayılmacılığına uygun bir zemin hazırladığını söylemek mümkün.

Suriye’de iç savaşın kaotik ortamı ve zorunlu göç ülkenin nüfus yapısını derinden etkilemiştir. Rusya güvenlik şemsiyesi altında Esed rejim güçlerinin ve İran destekli milislerin katliamları neticesinde ülke genelinde Sünni bölgelerde önemli derecede bir nüfus azalması gözlemlenmiştir. Milyonlarca insan yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalmıştır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) Haziran 2024 verilerine göre iç savaş neticesinde ülke dışına 6 milyon civarında Suriyelinin çıktığı görülmektedir. Türkiye 3 milyondan fazla Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır.

Grafik-1: Haziran 2024 İtibarıyla Suriye Dışında Yaşayan Suriyeli Sığınmacı ve Mülteci Sayısı (Türkiye, Almanya, Lübnan, Ürdün, Irak, Mısır, Avusturya, İsveç ve diğer ülkeler)

Kaynak: UNHCR

İran’ın iç savaş sürecince yurtlarını terk etmek zorunda kalan Suriyeli Sünnilerin yerine yerli ve yabancı kökenli Şiileri yerleştirmek için yoğun bir çaba gösterdiği bilinmektedir. Özellikle İran’ın Afganistan ve Pakistan coğrafyasından devşirdiği İran Devrim Muhafızları (Kudüs Gücü) çatışı altında Zeynebiyyun ve Fatimuyyun Tugayları isimleri altında organize ettiği milisler aracılığıyla nüfusu azalan bölgelere yönelik bilinçli bir Şiileştirme projesinden bahsetmek mümkündür. Böylelikle İran’dan Lübnan’a uzanan Şii Hilali hayalinin hayata geçirilmesi amaçlanmıştır. Bu hayalin 2011 sonrası dönemde Esed rejiminin içerisine düştüğü acizliği de göz önüne alarak kısmen de olsa başarılı olduğu söylenebilir.

Tüm dış unsurların yanında Suriye’nin Şii tarihi açısından önemli bir merkez olduğunu kabul etmek gerekir. Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın kızı Zeynep bint Ali’nin mezarı başkent Şam’daki Seyyide Zeynep Camii içerisinde yer almaktadır. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da Yezid tarafından şehit edildikten sonra kesik başı yine Şam’daki Emevi Camii’ne getirilmiştir. Ayrıca Hz. Hüseyin’in kızı Seyyide Rukiyye’nin (Rukiyye bint Hüseyin) mezarı da Şam’da Seyyide Rukiyye Camii içerisinde bulunmaktadır. Buralar Irak’ta Necef ve Kerbela’dan sonra Şiiler açısından önemli ziyaretgâhlar arasındadır.

Görsel-1: Seyyide Zeynep Camii, Şam/Suriye

Suriye’de Şiilik tartışmalarında önemli bir nokta göze çarpıyor. Devrik Esed rejiminin iktidara çöktüğü 1970’lerden itibaren daha fazla bilinir hâle gelen Lazkiye merkezli Nusayrilik fırkası ile Şiilik zaman zaman birbirinin yerine geçecek şekilde tarif edilebilmektedir. Her ne kadar Nusayrilik Şii kökenli bir fırka olsa da bu doğru bir kullanım değildir. Nusayrilik İsnaaşeriyye’nin (On iki İmam Şiiliği) X. İmamı Ali el-Hadi ile XI. İmam Hasan el-Askeri arasındaki döneminin bir ürünüdür. Fırka İsnaaşeriyye Şiiliğinden farklılaşır. Nusayriliğin, Gulat/aşırı Şii fırkaların uluhiyet ve peygamberlik inancı ile kurtarıcı beklentisinden oldukça fazla etkilendiği görülür. En basit tabirle Nusayrilik, Hz. Ali’ye ilahlık /uluhiyet isnat eden batıni bir fırka olarak tanımlanabilir. Batıni karakteri ve gizliliğe önem vermesi dolayısıyla içeriği ve pratikleri konusunda yeterince bilgiye ulaşmak oldukça zordur. Nusayriler Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 10’nu oluşturur. Sonuç olarak bu analiz Suriye’de Şiilik meselesini tartışırken Nusayrilik’ten farklı bir sosyal ve siyasi yapıya işaret etmektedir.

Tarihi Olarak Nerede Bu Şiiler?

Şiilik doğuşundan itibaren 16.yüzyıl ortalarına kadar daha çok Irak (Bağdat, Necef, Kerbela, Samarra, Kufe, Musul ve Basra), İran (Kum, Meşhed ve Rey), Horasan (Merv, Tus ve Belh), Yemen, Suriye ve Lübnan civarında gelişme kaydeden bir inanç sistemidir.

Görsel-2: Hz. Ali’nin Türbesi, Necef/Irak

Tarihi olarak Safevilerin (1501-1736) tarih sahnesine çıkışı ve İsnaaşeriyye (On İki İmam) öğretisini benimsemesi Şiiliğin bölgedeki konumunu etkileyen en önemli gelişme olarak değerlendirilebilir. Safeviler bölgedeki Sünni grupların yanında farklı Şii grupların etkinliğini de oldukça azaltmıştır. Safevi siyaseti İsnaaşeriyye Şiilerini bölgenin en yaygın ve baskın inanç gruplarından biri hâline getirmiştir. Bu dönemde Irak’ın Necef ve Kerbela’nın yanında Kum gibi İran şehirleri de eğitim kurumları aracılığıyla önemli Şii merkezleri olarak kabul görmeye başlamıştır.

Osmanlı-Safevi siyasi rekabeti Şiiliğin bölgede gerilmesinin ana nedenlerinden başında gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğunun Yavuz Sultan Selim döneminde bu bölgenin kontrolünü ele almasıyla birlikte Şiiliğin siyasi ve dini olarak İran coğrafyasına hapsedildiğini söylemek de mümkün. 20. yüzyıldan itibaren dünya siyasetinde yaşanan gelişmelerin yansımaları İslam dünyası içerisinde de önemli sonuçlara kapı aralamıştır. Şii gruplar açısından Yemen’de Zeydiler’in 1960’lardan itibaren etkisini yitirdiğini görmekteyiz. Yemen’in aksine İran’da Şiilik önemli bir dönüşüm yaşamıştır. Ayetullah Ruhullah Humeyni (ö.1989) liderliğinde 1979 İran İslam Devrimi İsnaaşeriyye Şiiliği açısından önemli bir kırılmadır. Şia’nın Fransa gibi uluslararası aktörün dahil olduğu bir süreçte siyasi gücün ele aldığı bir dönem başlamıştır.

Görsel-3: 1 Şubat 1979’da Humeyni Air France Uçağı ile Tahran’a İndi.

Orta Doğu coğrafyası dışında Hindistan ve Pakistan ve bazı Afrika ülkelerinde de Şiiliğin farklı kollarının (İsmailiyye) varlık gösterdiği bilinmektedir. Günümüzde dünya genelinde Şiilik çatısı altında toplanan grupların nüfusu konusuna net bir bilgi ortaya koymak oldukça zor. Fakat ulaşılabilen güvenilir verilere göre dünyadaki genel Müslüman nüfusun yüzde 10’luk bir kısmını Şiiler oluşturmaktadır. Başta İran ve Irak olmak üzere farklı ülkelerde önemli bir Şii nüfustan göze çarpmaktadır.

Harita-1: Dünya’da Şii Nüfusun Yaşadığı Ülkeler

Bu nüfus İran’da yüzde 90, Irak’ta yüzde 60, Azerbaycan yüzde 65, Bahreyn’de ise yüzde 5 civarındadır. Ayrıca Azerbaycan, Yemen, Lübnan, Kuveyt, Afganistan, Suudi Arabistan, Suriye, Mısır ve Türkiye gibi ülkeler de Şii nüfusu barındırmaktadır. Dünyadaki genel Şii nüfus içerisinde 100 milyon civarında takipçisiyle İsnaaşeriyye takipçileri ilk sırada gelmektedir. İsmailiyye ve Zeydiyye’nin ise 10 milyon civarında bir sayıya karşılık geldiği düşünülmektedir.

Grafik-1: Şiilerin Müslüman Nüfus İçindeki Oranı

Kaynak: MepaNews

Suriye’de Şiiliğin Geçmişi

20.yüzyıla kadar Suriye topraklarında Hamdaniler ve Fatımiler dışında nitelikli (sosyal ve siyasi açıdan) bir Şii güçten bahsetmek oldukça zor. Fakat 1900’lerin başından itibaren Irak’ın Necef bölgesinde eğitim gören Şii din adamlarının Şam bölgesine yerleşmeye başlamasıyla beraber Şiiliğin etkisinin hissedilmeye başlandığı söylenebilir. Eğitim faaliyetleri Şii yayılmacılığında katalizör görevi görmektedir. Özellikle Şam’da bulunan Seyyide Zeynep bölgesi Şiilerin yerleşik hâle geldiği bölgelerin başında gelmektedir. Seyyide Zeynep’in Şii tarihi açısından önemi ve türbesinin her yıl binlerce Şii tarafından ziyareti oldukça önemlidir. 1950’li yıllardan itibaren Necefli alimlerin Lazkiye’de başlattıkları eğitim ve propaganda süreci Ayetullah Seyyid Hasen el-Hüseyni eş-Şirazı gibi isimlerin de katılımıyla özellikle Seyyide Zeynep bölgesinin Kum ve Necef bölgelerine benzer şekilde teşkilatlandırılmasının önünü açmıştır. Özellikle Şii ilahiyatının önemli yapı taşı olan Havzaların sayısının artması, ilk ve orta eğitim seviyesinde açılan okullar, kültür merkezleri ve Mehdi İzcileri (كشافة المهدي) gibi oluşumların faaliyetleri (sosyal, kültürel, dini ve sportif faaliyetler) bu teşkilatlanmanın taşıyıcısı olmuştur. Her yıl binlerce Suriyeli İran’ın sağladığı olanaklar çerçevesinde bu teşkilatlanma içerisinde bir propagandaya maruz kaldığını bir gerçektir. Bir fikir vermesi açısından yakın döneme kadar ülkede 100 civarında Havza’nın aktif olarak faaliyet gösterdiği tahmin edilmektedir.

Görsel-4: Mehdi İzcileri’nin (كشافة المهدي) Bir Faaliyeti, Şam/Suriye

Hafız Esed’in 1970’te Baas Partisi içerisinde gerçekleştirdiği darbenin Şiilik propagandası açısından önemi göz ardı edilemez. Esed rejiminin ilk yıllarında binlerle ifade edilen Şii nüfusu ve kurumları 2000’li yılların başında 80 bin civarına ulaştığı tahmin edilmektedir. Farklı uluslararası kaynaklar 1970-2007 yılları arasını Şiilik açısından bir altın çağ olarak değerlendirirken aynı zamanda Şiilik öğretisi benimseyen insan sayısında yüksek bir artışı da teyit etmektedir.

Grafik-2: 1970-2007 Yılları Arasında Suriye’de Şiiliğe Geçen Sayısı

Kaynak: Hussain Ibrahim Qutrib, “‘Useful Syria’ and Demographic Changes in Syria,” King Faisal Center for Research and Islamic Studies, May 3, 2017, 15–19.

Esed rejimin konsolidasyon sürecinde kendilerini azınlık siyaseti (Nusayrilik mensubiyeti) baskısından korumak için Suriyelilik, Arap kimliği ve Aleviliğe vurgusu bu süreci kolaylaştırmıştır. Nusayrilerin kendilerini Arap Alevisi olarak kabul ettirme çabası Şiilerle kurulan yakın temasın ana motivasyonu olarak görülebilir. Hafız Esed bölgede bulunan Şii liderlerle kurduğu ilişki dini bir meşruiyet arayışına bir karşılık olurken aynı zamanda Lübnan’daki Hizbullah ile yakın temas kurmasına da zemin hazırlamıştır. Doğal olarak Hasan Nasrallah liderliğindeki Lübnan Hizbullahı da Suriye’deki Şiileşmenin ana itici unsurları arasında gösterilebilir.

Bu dönemde Şii kültürünün önemli bir parçası olan matem kültürünün yaşatılması için pek çok bölgede kurgulanan Hüseniyye mekanları (taziye merasimlerinin yapıldığı köy ve şehirlerdeki dört yol kavşaklarında bulunan büyük meydanlar) eğitim ve kültür merkezleri ile Şii yayılmacılığın ana taşıyıcısı olmuştur. Yakın döneme kadar 500’den fazla Hüseniyye mekanının aktif olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Özellikle Seyyide Zeynep bölgesi bu anlamda Şii nüfusun arttığı bir bölge olarak ön plana çıkmıştır.

Görsel-5: Şii Matem Töreni

Irak-İran savaşının da Suriye’deki Şii teşkilatlanması açısından kritik rol oynadığını söylemek mümkün. Yaklaşık 10 yıl süren savaş boyunca her iki ülkede bulunan kutsal bölgeleri ziyaret imkanı elde edemeyen Şiilerin Suriye’de bulunan Seyyide Zeynep ve Seyyide Rukiyye gibi kutsal kabul edilen camilere yöneldiği bilinmektedir. Bu süreçte Şii propaganda mekanizmasının yoğun olarak işletilmeye başlaması Şam’ın belirli bölgelerini göz ardı edilemez bir Şii yayılmacılığına maruz bırakmıştır. ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesi de İran-Irak savaşına benzer şekilde Suriye’deki Şii yoğun bölgelere doğru bir göçü tetiklemiştir. Şiilerin nüfusunun artması beraberinde yeni eğitim ve kültür merkezlerinin, ticari işletmelerinin, dini merkezlerin ve yardım kuruluşlarının kurulmasının önünü açmıştır.

Suriye İç Savaşı’nın Araladığı Kapı

Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta başlayan gösteriler Suriye de dahil olmak üzere tüm Arap coğrafyasına yayılmıştır. Mısır, Tunus, Yemen ve Libya’da yönetim değişirken diğer Arap ülkelerinde anayasal değişiklikleri ve reform paketleri hayata geçirilmesi için uygun bir zemin ortaya çıkmıştır. Fakat Suriye’de 15 Mart 2011’de Dera’da umutla başlayan gösteriler uzun yıllara yayılan bir iç savaşın kapısını araladığını kimse tahmin edemezdi. Şiddet ortamının kısa sürede ülke geneline yayılması İran’ın tüm unsurlarıyla Suriye’de olup bitene dahil olmasının önünü açtı. 1970’lerden itibaren Esed rejiminin olanak sağladığı Şii propaganda ve Şiileştirme süreci büyük bir momentum kazandı. Şiilerin merkezi olarak görülen Şam’ın Seyyide Zeynep bölgesi İran açısından bir üs hâline geldi. Çatışma ortamı içerisinde insani yardımlar, kültürel ve ekonomik yatırımlarla ulaşılan mertebe Şii propagandan gücünün sonuç üretmeye başladığını net şekilde ortaya koydu. Ciddi emlak yatırımları, eğitim ve kültür faaliyetlerinin ülkenin farklı bölgelerine yayılması ve ticari tesislerin kurulması İran yayılmacılığına hız kazandırdı.

Tüm bunların yanında İran’ın kendi sınırları içerisinde yaşayan Afgan sığınmacılar ve farklı ülkelerden topladığı Şiileri Kudüs Gücü çatısı altında örgütleyerek Suriye’de rejimin ayakta kalmasını ve iç savaşın rejim lehine seyretmesini sağlamıştır. Farklı bir ifadeyle yürütülen vekalet savaşı sonuç vermiş Suriye İran’a daha da bağımlı hâle gelmiştir. Bu çatışma ortamında Lübnan Hizbullahı da Esed rejiminin yanında saf tutarak ülkedeki katliamların diğer bir faili olarak tarihe geçmiştir. Rejim güçlerinin neredeyse tüm Sünni bölgelerde gerçekleştirdiği katliamlar milyonlarca insanın yurtlarını terk etmesine neden olmuştur. Değişen bu sosyal, ekonomik ve siyasi yapının geride bıraktığı boşluklar Şii propagandası ve yayılmacılığı ile dolmuştur. Ülke genelinde İran’ın kontrol ettiği propaganda merkezlerinin sayısı 100’ü geçmiştir. Bunların arasında dini merkezler, yardım organizasyonları, eğitim ve kültürel merkezler ve ticari kurumlar kendilerine yer bulmuştur. Halep, Deyrizor, Lazkiye, Humus, Rakka ve Dera hedef bölgeler arasında yer almaktadır.

Harita-2: İran’ın Suriye’deki Askeri Olmayan Etki Merkezleri

İran Devrim Muhafızları Ordusu Suriye iç savaşında farklı milis gruplarını beslemiştir. Yaklaşık 200 bin civarında bir silahlı milisten bahsetmek mümkün. Sahadan elde edilen verilere göre şu milis gruplarından bahsedilebilir:

Görsel-6: Suriye’de Savaşan Şii Milis Gruplar

Kaynak: “İran’ın Desteklediği 60 Bin Şii Milis Suriye’de“, Stratejik Ortak, 20 Şubat 2016.

  • Lübnan Hizbullahı
  • Suriye Hizbullahı
  • Bedr Ordusu
  • Fatimiyyun Tugayı & Zeynebiyyun Tugayı
  • Seyyide Rukiya Tugayı
  • Kataib-i İmam Ali
  • Abul Fazl Taburu
  • Kataib-i Hizbullah
  • Ceşy-ül Şabi, Ebu Fadıl Abbas Tugayı
  • Zülfikâr Tugayı
  • Kuteyb Seyid Şuheda
  • İbn Yasir Tugayı

Tüm bunlar İran’ın temel bir stratejik hedef yürüttüğünü göstermektedir. İran’ın İslam devrimi ihracı ve kendince uyguladığını düşündüğü direniş ekseni iddiasını sürdürmekten başka amacının olmadığını söylemek mümkündür. Bu hedefini gerçekleştirebilmek için gerekirse bütün Orta Doğu coğrafyasını istikrarsızlaştırmaktan geri durmamaktadır. Esed gibi tüm meşruiyetini kaybetmiş bir yönetime destek sağlarken ana motivasyonu budur. Böylelikle Şii yayılmacılığı için uygun bir zemin kurgulama imkânı elde etmeye çalışmaktadır.

Dr. Fatih Muslu, Türkiye Araştırmaları Vakfı Araştırmacısıdır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu