Arap Baharı sürecinin Mart 2011 tarihinde Suriye topraklarına sirayet etmesiyle birlikte bölgedeki varlıkları uzun yıllar ihmal edilen Suriye Türkmenleri, yeniden tarih sahnesine çıkmıştır. Kurdukları devletler ve yapmış oldukları siyasi anlaşmalar ile bölgenin Türkleşmesine, gelişmesine ve siyasi anlamda güçlenmesine katkı sağlayan Suriye Türkmenleri bulundukları stratejik konumları itibarıyla da Suriye’nin geleceğini şekillendirecek ikinci en büyük unsurdur. Yazı boyunca “Suriye Türkmenleri” ifadesi ile kastedilecek olan Suriye ile 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması kapsamında Suriye sınırları içerisinde kalan ve çoğunluğu Türkmen boylarına mensup olan Türkler olacaktır.
Suriye Türkmenlerinin Kısa Tarihi
Suriye[1] insanlık tarihi ve dinler tarihinin en eski yerleşim yerlerinden biridir. İlk defa eski Yunanlıların “üç kıtanın birleştiği yeri” anlatmak için kullandıkları “Suriye” ismiyle 20. yüzyılın başına kadar Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail’i içine alan bölge kastedilmektedir.[2]
Türklerin bugünkü Suriye topraklarındaki varlığı 1071 tarihi öncesinde başlamıştır. Türkler, ana yurtları olan Türkistan’dan kuraklık, salgın hastalıkların artması, otlakların yetersizleşmesi ve artan nüfusu besleyecek ekonomik yapının bulunmaması sebebiyle 6. yüzyıl itibarıyla göç etmeye başlamıştır.[3] Temelde üç ana kol üzerinden dünyanın farklı bölgelerine göç eden Türklerin Oğuzlar kolu, Türkiye Türkleri de dâhil olmak üzere Suriye Türkmenlerinin atası olarak kabul edilir. 7. yüzyıl itibarıyla Oğuz boyları akıncılarının Irak ve Suriye’de görünmeye başlandığını ve yoğun Türk göçlerinin ise 10. ve 11.yüzyılda gerçekleştiği bilinmektedir.[4] Oğuz Türklerinin Bozok grubunu teşkil eden on iki Oğuz boyu Anadolu’nun kuzey kesimlerini, Üçok grubunu teşkil eden on iki Oğuz boyu ise Anadolu’nun güney kesimlerini yurt tutmuştur.
Tablo-1: Oğuz Boylarının Tasnifi
Bozoklar | ||||
Gün Han: | Kayı | Bayat | Alkaevli | Karaevli |
Ay Han: | Yazır | Döğer | Dodurga | Yaparlı |
Yıldız Han: | Avşar | Kızık | Beğdili | Karkın |
Üçoklar | ||||
Gök Han: | Bayındır | Peçenek | Çavuldur | Çepni |
Dağ Han: | Salur | Eymür | Alayundlu | Yüreğir |
Deniz Han: | İğdır | Bügdüz | Yıva | Kınık |
Kaynak: Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi: Türk Dünya Nizâmının Millî, İslâmî ve İnsanî Esasları, (Ötüken Neşriyat: İstanbul, 2003), s. 97.
Bu bağlamda, Suriye’ye gelen ve bu coğrafyaya yerleşen Oğuz boyları temelde iki kol üzerinden ilerlemiştir. Birinci kol; Halep, Hama, Humus ve Şam istikameti yönünde yerleşmişlerdir. Bu istikametteki boylar ağırlıklı olarak Avşar, Bayat, Beğdili ve Döğer boylarından oluşmaktadır. İkinci kol ise Lazkiye ve Trablusşam istikametinde ilerleyip Ensariye dağlarının batısına yerleşen Yüreğir, Yıva, Kınık, Bayındır, Salur ve Eymür gibi Oğuzların Üçok koluna mensup Türk boylarıdır.[5]
Harita-1: Oğuzların Göç Haritası
Sekizinci Abbasi halifesi Mutasım devrinde Şam ve Mısır’a vali olarak tayin edilen Eşnas- El Türki ile bölge yoğun bir Türkmen yerleşimine sahne olmuştur. Türklerin zamanla Abbasi ordusu içerisindeki gücünün artması ve devlet içerisindeki yerinin sağlamlaşması ile Abbasi halifeleri fethedilen bölgelerdeki toprakları Türklere ikta olarak vermiştir. Bu sayede bölgede hızlı bir Türk nüfusu artışı yaşanmış ve bölgenin Türkleşmesi hızlanmıştır. Bölgede Tolunoğulları ile başlayan Türk yerleşimi, İhşidler ve Fatimi devleti dönemlerinde de devamlılık arz etmiştir. 11. yüzyılda Selçukluların bölgeye gelmesi ile Antakya ve çevresi başta olmak üzere Halep, Lazkiye, Trablusşam ve Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus, Şam bölgesinde yerleşim yoğunluk kazanmıştır.
11. yüzyılda Suriye’de başlayan Büyük Selçuklu Devleti’nin hâkimiyeti, Haçlı Seferleri nedeniyle kısa sürmüştür. 1128 yılında Selçuklu emirlerinden Musul Atabei İmadeddin Zengi’nin Haçlı kuvvetlerini Halep’ten çıkarması üzerine oğlu Nureddin Zengi, Suriye’yi geri almıştır. 1171 yılında ise Zengilerin komutanı olarak Mısır’a giren Selaheddin Eyyübi, Fatımi Devleti’ne son vererek Suriye ve Mısır’ı içine alan güçlü bir devletin temellerini atmıştır.[6] Selahaddin Eyyübi’nin ölümünden sonra Suriye, Mısır’da kurulan Memlûk Devleti’nin[7] idaresine geçmiştir. 1260 tarihinde Sultan Baybars komutasındaki Memlûk ordusu, Ayn Calut Savaşı’nda Moğolları yenmiş ve Suriye, 1260’tan itibaren bir Türk devleti olan Memlûklerin hâkimiyeti altına girmiştir. İdarecileri ve askeri gücü Türklerden oluşan Memlûk Devleti, Suriye’ye yaklaşık 250 sene hâkim olmuştur. 1243 yılına gelindiğinde Anadolu Selçuklu ordusunun, Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilmesi ve akabinde yaşanan Moğol istilası ile Anadolu’da düzen bozulmuştur. Bu sebeple bazı bölgelerdeki Türkmen boyları, Anadolu’dan ayrılarak Memlûk Sultanlığına bağlı olan Suriye’ye göç etmiştir.[8] Sultan Baybars döneminde (1260-1277) 40 bin kişilik büyük bir Türkmen topluluğu Halep bölgesine yerleşmiş ve bölgeyi önemli bir ticaret merkezi hâline getirmiştir. 1401 yılına gelindiğinde ise Halep, Şam, Hama ve Humus kentlerinin Timur orduları tarafından yağmalanması ve ortaya çıkan büyük yıkım sebebiyle Memlûk Devleti gerileme sürecine girmiştir.[9]
Yavuz Sultan Selim, 1516 yılında Mercidabık’ta Memlûk Devletini yenerek bugünkü Suriye topraklarını Osmanlılara bağlamıştır. 1516’dan sonra yönetimi Osmanlı Devleti’ne geçen bölge, 1918 yılına kadar kesintisiz olarak 402 yıl boyunca Türklerin hâkimiyeti altında kalmıştır. Bu dönemde Suriye’de Türkmen yerleşimi artarak devam etmiş ve bölgede önemli bir Türk nüfusu oluşmuştur. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Türk idaresine başkaldıran Şerif Hüseyin ve oğlu Faysal liderliğindeki Araplar, 26 Ekim 1918’de Halep’i ele geçirmiş ancak savaş sonrası Fransa’nın manda yönetimi altına girmişlerdir. Böylece bölgedeki Türk idaresi sona ermiştir.
Anadolu’da devam eden Kurtuluş mücadelesi, Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılmasıyla sonuçlanmış ve 20 Ekim 1921 tarihinde TBMM Hükümeti ile Fransa arasında on üç maddeden oluşan Ankara Antlaşması imzalanmıştır. Ankara Antlaşması maddeleri gereğince; Türkiye ile Fransa arasındaki savaş durumu fiilen sona ermiş, Fransız yönetimi Türk Devleti’ni resmî olarak tanımış ve 8. madde uyarınca Türkiye’nin Hatay hariç güney sınırları bugünkü hâlini almıştır. Antlaşmanın 7. maddesi uyarınca İskenderun Bölgesi’nde (Hatay) özerk bir yönetim kurulması, Suriye’deki Türkmenlerin resmî dillerinin Türkçe olması ve Suriye Türkmenlerinin kültürel ve sosyal haklarının korunması amaçlanmıştır. Antlaşmanın 9. maddesi ile de Türk tarihinin korunması hedeflenirken Osmanlı sülalesinin kurucusu olan Sultan Osman’ın dedesi Süleyman Şah’ın Caber kalesinde bulunan türbesi müştemilatı ile birlikte Türk malı sayılmış, Türkiye’nin buraya muhafızlar koyması ve Türk bayrağı çekmesi sağlanmıştır. Son olarak antlaşmanın 13. maddesi ile sınırın her iki tarafında kalan göçebe, yarı-göçebe halkın sınırı vergiye tabii olmadan serbestçe kullanmasını sağlayan serbest geçiş ve özel mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır.[10] Ankara Antlaşması maddeleri uyarınca İskenderun Bölgesi’nde kurulması öngörülen özerk yönetim, 23 Eylül 1923 tarihinde oluşturulmuş ve 1939 senesinde Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almıştır.
Suriye Türkmenlerinin yaşadıkları bölgeler ve Türkmen Nüfusu
Suriye’deki Türkmen varlığı dar bir alana mukim değil, Suriye’nin büyük bir kısmına yayılmış dağınık bir yapıda bulunmaktadır. Özellikle Halep, Bayır-Bucak (Lazkiye), İdlib, Rakka, Hama, Humus, Dera, Şam, Tartus ve Golan bölgelerinde yaygın bir Türkmen nüfusu bulunmaktadır. Bu konuda yapılmış en geniş kapsamlı saha araştırması olma özelliğini taşıyan ORSAM’ın 2011 tarihli çalışmasına göre, Suriye’de 1,5 milyon Türkçe konuşan, 2 milyon da Türkçe konuşmayı unutmuş ve tamamen Araplaşmış, toplam 3,5 milyon Türkmen nüfusu bulunmaktadır. Siyaset Bilimi ve Tarih profesörü Pierre Piccinin’ın 2011 tarihli La Libre Belgique gazetesinde yer alan makalesi bu verileri teyit etmektedir: “Suriye içerisinde 1,5 milyon Türkçe konuşan ve Arapçayı ana dili olarak benimseyenler dâhil toplam Suriye Türkmeni nüfusu 3,5 milyon ile 6 milyon arasındadır. Bu rakam Suriye toplam nüfusunun %15-%20’sine tekabül etmektedir.” Suriye iç savaşı öncesi dönemde, Suriye’nin hemen hemen her bölgesinde, “yerleşik halk” olarak yaşayan Türkmenler, yaşadıkları fiziksel, psikolojik ve mental yıkımların yanı sıra demografik yapı bakımından da bitap düşmüşlerdir.
Şekil-1: Suriye Türkmenlerinin Yaşadıkları Bölgeler
Fransız Manda Yönetimi
1. Dünya Savaşı sonrası imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Anadolu coğrafyasıyla bağlarını devam ettiremeyen Türkmenler, zamanla bölgedeki etkinliklerini kaybetmeye ve siyaset sahnesindeki güçlü konumlarını yitirmeye başlamıştır. Suriye topraklarının bin yılı aşkın süredir kadim unsuru olan Türkmenler, önce Fransızların akabinde de Arap milliyetçilerinin yoğun baskısı altında kalmıştır. Özellikle Fransızlar, Müslümanlar arasındaki mezhepsel ve etnik farklılıklarını alabildiğince körüklemiş, başta Ermeniler ve Hristiyanlar olmak üzere dağınık yaşayan unsurları birleştirmeyi hedeflemiştir. Osmanlı Devleti’nden sonra Suriye’ye egemen olan tüm güçler bölgedeki Türkmenleri, Türkiye’nin sahada kalan doğal müttefikleri olarak kabul etmiş ve özellikle Suriye’nin kuzeyinde yer alan Türk varlığını kendi politikaları için açık birer tehdit olarak algılamıştır. Bilhassa, Ankara Antlaşması maddeleri uyarınca İskenderun Bölgesi’nde kurulması öngörülen özerk yönetimin 1939 senesinde Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almasıyla iki ülke arasındaki ilişkiler tarihi bir dönüm noktasının eşiğine gelmiştir. Bundan sonraki süreçte Suriye topraklarında kalan Türkmenler için zorlu bir hayatta kalma başlamıştır. Özellikle Hatay’ın Türkiye ile birleşmesi sonrasında, Türkiye topraklarında kalmak istemeyen Araplar, devlet kontrolü ile Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Halep ve çevresine yerleştirilmiştir. Bu durumdan rahatsız olup Türkiye’ye gitmek isteyen Türkmenlere ise pasaport verilmemiş, gizli olarak Türkiye’ye gelen Türkmenler vatandaşlıktan çıkarılarak malları gasp edilmiştir. Bu döneme kadar, Suriye’de yaşayan azınlıklara pozitif haklar tanıyan 1926 tarihli Suriye Anayasası, Hatay’ın anavatana katılması sonrasında Suriye Türkmenleri için işlerliğini yitirmiştir. Bu tarihe kadar Türkçe gazete yayımlayabilen Türkmenler, Hatay’ın ana vatana katılması sonrası gazete, dergi ve hatta Türkçe konuşma hakkını bile fiilen kaybetmişlerdir. Yine bu dönemde Fransız manda yönetiminin Türkiye ile sınır ticaretini yasaklaması sonucu çoğunluğu sınır bölgelerinde yaşayan Türkmenler başta olmak üzere tarım, hayvancılık ve dokumacılık yapan Türkmenler bu durumdan olumsuz etkilenmiştir.
Fransızlar, manda dönemi boyunca kendi idareleri altında örgütledikleri bazı azınlık grupları, eğitim ve kadrolaşma süreçlerinden geçirip ileride iş birliği yapacakları bürokrasinin temellerini meydana getirmiştir. Türkmenler temeldeki iki ana gerekçe nedeniyle hiçbir zaman iş birliği listesine eklenmemiştir. Bunlardan ilki; Türkmenlerin Suriye topraklarının kadim milleti olması sebebiyle gerek askerî gerek yönetici sınıfı uzun yıllar uhdesinde muhafaza etmiş olan bir milletin, yeni oluşturulacak sistem içerisinde güçlü kadroları kontrol etmesinin istenmemesidir. İkinci gerekçe ise Türkmenlerin etnik köken itibarıyla Türk olması sebebiyle bölgede Türkiye’nin potansiyel ajanı olarak kabul edilmeleridir. Bu nedenlerden ötürü, Sünni iktidarların dışında kalan tüm dönemlerde, Türkmenler bilinçli bir şekilde asimilasyon politikalarına maruz bırakılmıştır.
Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) Dönemi
1958 yılında Mısır ve Suriye arasında Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC) kurulmuştur. Cemal Abdülnasır’ın kişiliği üzerinden ilerleyen birleşme dönemi, artan Arap milliyetçiliği ve Türkmen düşmanlığı üzerinden şekillenmiştir. Göreve geldikten kısa bir süre sonra sosyalist politikalara ağırlık veren Nasır, liberal ekonomi modelinden kapalı bir ekonomi modeli olan sosyalist ekonomiye geçiş yapmıştır. Suriye ekonomisi 1958 öncesi dönemde, bünyesinde az ya da çok özel sektörü barındırıyor ve çoğunluğu Sünni Müslüman olmak üzere büyük toprak ağaları ve tüccarlardan oluşan orta sınıfı destekliyordu. Fakat Cemal Abdülnasır yönetimi ile uygulanan devletçi politikalar Suriye’nin Arap olmayan Sünni elitine darbe vurmuş ve Türkmenlere ait verimli topraklar boşaltılarak yerlerine Arap nüfus yerleştirilmiştir. Özellikle 1958 yılında gerçekleştirilen kamulaştırma çalışmaları ile Türkmen köylerindeki arazilerin büyük bölümü parçalanarak kamulaştırılmıştır[11] Bu dönemde Türkmenlere ait yerleşim yerlerinin isimleri bilinçli olarak Arapça isimlerle değiştirilmiş, Türkmenlerin askerî kurumlardan ve siyasi bürokrasiden uzaklaştırılması amaçlanmıştır.
Baas İdeolojisi ile Şekillenen Hafız Esed Dönemi
Türkmenlere karşı BAC dönemde başlatılan tecrit politikaları, ilerleyen yıllarda da artarak devam etmiştir. Arap milliyetçiliğinin etkisi ve 1963 yılında gerçekleştirilen Baas Partisi darbesiyle birlikte iktidara gelen Baasçı kadroların temel hedefi tüm etnik farklılıkların Araplaştırılması siyaseti üzerine kurgulanmıştır. Bu minvalde, Türkmenlere yönelik sistematik baskı ve caydırma politikaları bu dönemde yükselişe geçmiştir. Özellikle Baas darbesi sonrasında Türkmenlerin ne bir dernek ne bir vakıf ne de bir parti kurmasına müsaade edilmiştir.[12] 1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşları neticesinde Suriye’nin İsrail’e yenilmesi ve Golan Tepeleri’nin kaybedilmesi artan Arap milliyetçiliğinin de etkisi ile tarihi bir hezimet olarak algılanmıştır. Bu dönemde Türkmenler kasıtlı ve bilinçli olarak İsrail ile yapılan savaşlarda cepheye sürülmüş, böylece zayiat verdirilerek nüfusların azaltılmasına çalışılmıştır.
Hafız Esed, 30 yıllık iktidarı boyunca başta istihbarat olmak üzere emniyet ve güvenlik gibi önemli konuları Sünnilere bırakmamış, özellikle kritik noktalarda görev alacak generalleri Nusayriler içerisinden seçmiştir. Bin yıllık tarihi olan kadim bir milletin ticari, idari, ekonomik ve siyasi alandan devlet eli ile bilinçli şekilde uzaklaştırıldığı görülmektedir. Türkmenlerin en doğal hakkı olan seçme ve seçilme hakkı bile türlü bahaneler üretilerek engellenmiştir. Özellikle asker bir millet olan Türkmenlerin askerî kurumlardan uzak tutulması, bilhassa kamu kurumlarında işe alımlarının zorlaştırılması ve ana dilde eğitim haklarının engellenmesi Türkmenlerin üzerinde bilinçli bir Araplaştırma politikası izlendiğinin göstergesidir. Hafız Esed dönemi politikaları Baas Partisi ve Arap sosyalizmi üzerinden kurgulandığı ve tek tip Suriyeli yaratma ideolojisi taşıdığı için Türkmen kültürü bilinçli bir şekilde asimile edilmeye çalışılmıştır. Özellikle bu dönemde okullarda Arapça eğitim yapılması, tarih derslerinde Osmanlı emperyalizminin anlatılması kültürlerine sıkı sıkıya bağlı olan Türkmenlerin eğitime olan ilgisini azaltmıştır.
Baas Partisinin Türklük karşıtı söylemlerinin temel dayanağı aslında Hafız Esed’in Türklük kimliğine duyduğu tarihsel hoşnutsuzluktur. Bu dönemde Türkiye’de eğitim görmüş 1000’e yakın Türkmen aydın Türkiye lehine casusluk yaptığı gerekçesiyle suçlanıp hapse atılmıştır. Hafız Esed yönetimi, gelişen konjoktürel şartlar gereği Türkiye’ye karşı derin bir koz elde edebilmek amacıyla terör örgütü PKK’nin Suriye topraklarında yapılanmasına müsaade etmiştir. Özellikle, Türkmen nüfusun yoğun olarak yaşadığı Türkiye-Suriye sınırı ve Suriye’nin kuzeyinde etkin olan PKK, Türkmen halkına uzun yıllar maddi ve manevi olarak zarar vermiştir. Yine Hafız Esed döneminde Suriye Türkmenlerine yönelik uygulanan bir diğer politika ise sınır bölgelerindeki Türkmenlerin 10 km.’lik bir hat dâhilinde geri çekilmesi ve yerlerine Arapların yerleştirilmesidir. Bu sayede Türkmenlerin Büyükelçilik ve konsolosluklarla temaslarının kesilmesi veya en azından asgariye indirilmesi amaçlanmıştır. Baas yönetimi yine bu dönemde Türkmen halkın sosyal hayatta Türkçe müzik dinlemesini ve başta eğitim kurumları olmak üzere devlet kurumlarında Türkçe konuşulmasını yasaklamıştır. Bu bağlamda, Nişan, düğün ve cenaze törenlerinde Türkçe türkü okumak, kaside söylemek ve ağıt yakmak yasaklanmıştır.[13]
Varoluş Mücadelesi: Şam Baharından Suriye İç Savaşına Dönüşüm
Suriye’de yaşanan iç savaş sürecinin şüphesiz ki en büyük mağdurlarını Suriye Türkmenleri oluşturmuştur. Özellikle Rusya’nın 2015 yılında Beşar Esed rejimi yanında Suriye iç savaşına müdahil olması ile birlikte Türkmenlere yönelik katliamlar artarak devam etmiştir. Rusya ve İran destekli rejim unsurları bu tarihten sonra Türkmenlere yönelik yoğun bir hava ve kara harekâtına başlamış, özellikle bu coğrafyada yaşayan Türkmen halk zorunlu bir göçe tabi tutulmuştur. Rusya ve İran desteğini yanına alan Beşar Esed rejimi sahada PYD/YPG ile de iş birliği yaparak kendine iki büyük avantaj sağlamıştır. Bunlardan ilki, ülkenin kuzeyinde yoğunluk gösteren Sünni halkın, özellikle Türkmenlerin, bilinçli bir şekilde yerlerinden edilmesi ile Türkmenlerden boşalan köylere PYD/YPG eli ile Kürt nüfusun yerleştirilmesi olmuştur. İkinci avantaj ise ülkedeki iç savaşın sebebini Sünni halkın üzerine yıkan Beşar Esed rejiminin hem Sünni halktan kurtulmak hem de kuzeyde kendi yönetiminden bağımsız hareket edecek yeni bir oluşumun önünü kesebilmek adına PYD/YPG kartını yeniden devreye almış olmasıdır. Suriye Türkmenleri, bulundukları stratejik konumları sebebiyle sırasıyla başlangıçta Esed rejiminin akabinde DEAŞ’ın ve sonrasında sahada oluşan alan boşluğunu Esed rejiminden güç alarak doldurma girişiminde bulunan PYD/YPG’nin açık hedefi hâline gelmiştir. Büyük bir çapraz ateş arasında kalan Türkmenler, vatanlarını üç ayrı cephede üç ayrı aktör üzerinden savunmak zorunda kalmıştır. Özellikle Suriye Türkmenlerinin askeri ve siyasi olarak attıkları adımların ana dayanağını meşru müdafaa hakkı oluşturmuştur.[14] Özellikle saha çalışmalarında dikkat çeken durum ise Türkmenlerin zorla koparıldıkları topraklara, PYD/YPG eliyle Türkmen olmayan unsurların yerleştirilmesi politikasıdır. Ne yazık ki tarihsel süreç, siyaset ve sosyolojik değişimler bölgede olası bir boşluğu kabul etmeyecek kadar hareketlidir. Bu sebeple Türkmenlerin terk etmek zorunda kaldığı topraklara, hızlı bir şekilde geri dönüşü sağlanamazsa bu bölgelerde defacto yapıların güçlenmesi kaçınılmazdır.
Değerlendirme: Suriye Türkmenlerinin Geleceği
Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve müzahiri grupların 27 Kasım 2024 tarihinde başlattığı rejim karşıtı askerî harekâtının 8 Aralık 2024 tarihinde Esed rejimini devirmesiyle Suriye’de yeni bir dönem başlamıştır. İlgili çalışma ile Suriye Türkmenlerin yeni kurulacak sistemdeki siyasi pozisyonu tarihsel gerçeklik üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yeni kurulacak Suriye yönetimi için Türkmenlerin ilk ve öncelikli beklentisi geçmiş acı tecrübelerin tekrarlanmadığı, üniter, eşit yurttaşlık bilincine sahip, kültürel hakların anayasal zeminde korunduğu, demokrasi temelli yeni bir devlet sisteminin inşa edilmesidir. Türkmenlerin devrim sonrası oluşacak yeni yönetimde öncelikli talepleri yeni anayasada “kurucu halk/yerel halk” olarak yer almalarıdır. Yeni hazırlanacak anayasada siyasal veya bölgesel özerkliklere kesinlikle yer verilmemeli, Türkmenlerin yeni Suriye’de milli kimlikleri ile var olabilmelerinin önünün açılması gerekmektedir. Bilhassa, Suriye Türkmenlerine yönelik Fransız manda döneminden itibaren devam eden kültürel tecrit ve asimilasyon politikalarının sonlandırılması ve kültürel hakların anayasal haklar kapsamında güvenceye alınması gerekmektedir.
Suriye Türkmenlerinin iç savaş döneminde yaşadığı en mühim sorun, Baas Partisi yönetimi altında uzun yıllar geçiren halkın belirgin bir örgütlenme tecrübesine sahip olamamasıdır. Türkmenler, iç savaş sürecinin başlaması ile gerek askerî kadroların eksikliği gerek Türkmen siyasetini temsil edecek tecrübeli ve eğitimli kadrolarının bulunmaması nedeniyle büyük bir teşkilatlanma sorunu yaşamıştır. Bu sebeple, Türkmen siyasetinin ihtiyaç duyduğu siyasi elit kadronun yetiştirilmesi amacıyla Türkmen Siyasi Akademileri’nin kurulması gerekmektedir. Bilhassa Türkmen siyasi partilerin faaliyetlerini Şam ve Halep başta olmak üzere Suriye merkezli olarak genişletmeleri gerekmektedir. Özellikle saha çalışmalarında da gözlemlenen halkın siyasi, askerî ve hukuki hedeflerden yoksun olma durumunun ivedilikle çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bu bağlamda, Türkmen siyasetini temsil eden üst kadroların ulaşmak istedikleri nihai hedefler ile Türkmen halkının beklentilerinin örtüşmediğini vurgulamak gerekmektedir. Bu temel vizyon eksikliğinin giderilmesi amacıyla Türkmen siyasetinin öncelikle tabandan tavana olacak şekilde yeniden dizayn edilmesi ve askerî, hukuki, siyasi hedeflerin toplumsal bir bilinç etrafında yeniden netleştirilmesi gerekmektedir. Fırat’ın doğusunda devam eden PYD/YPG işgalinin sonlandırılması ve yeni kurulacak Suriye’de “özerk yönetim” taleplerinin “üniter devlet” modeline dönüştürmesi Suriye Türkmenleri özelinde en önemli takip konusudur. Suriye Türkmenlerinin desteklenmesi ve haklarının korunması noktasındaki tarihi görev ise yine Türk Devleti ve kurumlarını nezdinde ilerletilmelidir.
Dipnotlar:
[1] Analiz içerisinde Suriye Arap Cumhuriyeti kısaca Suriye olarak kullanılacaktır.
[2] Thomas Collelo (Ed.), Syria: A Country Study, 3rd edition, (Washington D.C: United States Government Secretary of the Army Federal Research Division, 1988); Richard F. Nyrop (Ed.), Syria: A Country Study, (Area handbook series), 3rd edition, (Washington D.C: United States Government Secretary of the Army Federal Research Division, 1979).
[3] Hasan Celal Güzel, “Ortadoğu’da Türkmen Varlığı”, Ortadoğu Türkmenleri Sempozyumu, ORSAM Tutanakları No: 35, 6-7 Mayıs 2014, Ankara : Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM), 2014, ss.29-39.
[4] Erol Güngör, Tarihte Türkler, 15.baskı, (İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2009).
[5] C. D. İpek, “Suriye Türkmenleri,” Türk Eğitim-Sen, 41 (2012): 62-67.
[6] Volkan Aydos, Meltem Duran, Suriye Ülke Etüdü, Yayın No: 2000-30, (İstanbul: İstanbul Ticaret Odası Yayınları, 2000).
[7] Devlet-ül Türkiyye
[8] Mustafa Kafalı, “Suriye Türkleri,” Töre Dergisi, 5/21/2 (Şubat 1973): 32-34.
[9] Ülküm Gözde Gündoğdu, Suriye İç Savaşı ve Suriye Türkmenleri, (Ankara: Nobel Bilimsel Eserler, 2021).
[10] Gündoğdu, Suriye İç Savaşı ve Suriye Türkmenleri.
[11] Ömer Osman Umar, “Suriye Türkleri,” Türkler içinde, eds. Hasan Celâl Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca, Cilt 20, Türk Dünyası, (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002), ss. 594-602.
[12] Metin Erendor, Suriye ve Türkmenler, (İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları, 2016).
[13] Gündoğdu, Suriye İç Savaşı ve Suriye Türkmenleri.
[14] Gündoğdu, Suriye İç Savaşı ve Suriye Türkmenleri.