24 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nın küresel enerji piyasalarında büyük dalgalanmalara yol açtığı malum. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ve sonrasında her iki ülke arasında yaşanan gerginlikler pek çok ülkenin ekonomik sistemini etkilemiştir. Özellikle Avrupa’nın doğal gaz piyasası, bu savaştan ciddi bir şekilde zarar gördü. Tabi bu durum fiyatlar ve arz güvenliğinde önemli sorunları ortaya çıkarmıştır. Zira Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Rusya’dan ithal ettiği doğal gazın neredeyse yüzde 95’i Ukrayna üzerinden geçmektedir. Diğer bir deyişle Ukrayna, doğal gazın Avrupa ülkelerine lojistiğini sağlayan transit bir ülke konumundadır. Ancak başta ABD olmak üzere NATO, Almanya ve AB’nin, Rusya’ya karşı Ukrayna’yı desteklemesi uluslararası arenada pek çok krizi beraberinde getirmiştir. Bu yazıda, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın enerji kaynakları içerisinde yer alan doğal gaz krizine nasıl yol açtığı, ABD’nin Rusya’ya karşı Ukrayna ile nasıl ilişkiler geliştirdiği ve AB’nin alternatif doğal gaz arayışına sevk olunmasının arka planı tartışılacaktır. Türkiye’nin süreç içerisindeki diplomatik rolü de yazıda ayrıca değerlendirilecektir.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nda, ABD’nin Rusya’ya karşı yaptırım politikası uygulaması Almanya’nın Ukrayna’ya silah desteği sağlaması ve AB’nin Ukrayna’yı bir aday ülke statüsünde ele alması, Rusya’yı bu savaşta yalnızlaştırma politikasına itmiştir. Ancak bu yalnızlaştırma politikasının unutturduğu önemli bir husus vardır ki o da Moskova’nın sahip olduğu enerji kaynaklarıdır. Rusya, sahip olduğu enerji kaynaklarının çoğunluğunu Avrupa’ya ihraç etmektedir.
ABD’nin Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Rusya’ya karşı uygulamış olduğu yaptırım politikası Moskova’da da bir reflekse yol açmıştır. Buna karşılık olarak Rusya, elinde bulundurduğu enerji kozunu sahaya sürdü. Diğer yandan Rusya’nın Batı’ya sevk ettiği 2-3 milyar metreküp doğal gaza Ukrayna tarafından el konulması enerji transferinin sekteye uğramasına neden olmuştur. Bu bağlamda Ukrayna ile yaşanan gerilimin aslında ABD-Rusya rekabeti olduğunu söylemek doğru olacaktır. Hatırlarsak 2022 Mayıs’ta Kuzey Boru Hattı’nda bir sabotaj hadisesi yaşanmıştı. ABD’nin buradaki rolünü anlayabilmek için söz konusu sabotaj olayına tekrar göz atmak gerekiyor.
Sabotaj Hadisesini Neden Hatırlamalıyız?
Bunun en önemli nedeni Batı’ya giden doğal gazın Rusya’dan geçmesiydi. Evet, Almanya’ya ve Avrupa’ya ulaşan ve aslında Baltık Denizi’nin altından geçen bir kuzey akım hattı var ve bunun sayesinde Rusya’nın elde ettiği milyarlarca dolar. İsmi açıklanmayan 4 Ukraynalı askere dayandırılan bu plan ile aslında Moskova’ya büyük bir darbe vurulması planlanmıştı. 4 asker belirtilse de ABD merkezli Wall Street Gazetesi 6 kişilik bir mürettebattan haber vermiştir. Planın maliyeti ise neredeyse 300 milyar dolara mal olmuştu. Almanya ve Polonya bu hadisenin üzerini bir şekilde kapatma girişimlerinde bulunmuş, Alman İstihbaratı da bu sabotaj hadisesinin arkasında Ukrayna’nın olmasından şüphe duyduğunu belirtmiş ancak Rusya’ya karşı Ukrayna’yı silahlandırdığı gerçeği yine de değişmemiştir.
Sabotajı Durduran CIA’ mi?
Ukrayna Cumhurbaşkanının onayladığı bu plan CIA tarafından tespit edilmişti. Ukrayna’yı destekleyen ABD sabotaj olayında Rusya’yı suçlamaya başladı. CIA’nin vermiş olduğu emir üzerine Ukrayna, operasyona bir süre daha devam etmiş daha sonra üst düzey dört Ukraynalı aleni bir şekilde Kuzey akımı hedef aldıklarını itiraf etmişlerdir. Bu gelişmeler ile birlikte ABD ve Rusya arasındaki ipler iyice kopmaya başlamıştı.
Açıkçası Ukrayna’nın dış müdahalelere açık bir konumda olması, Rusya ve Avrupa ekseninde bir istikrarsızlık sürecine girmesine neden olmuştur. Bu bağlamda Ukrayna’nın transit bir konumda yer almasının avantajları olduğu gibi dezavantajlarını da görüyoruz. Bu noktada enerji akışının durması bu dezavantajlara örnek olarak gösterilebilir. İşte tam olarak Ukrayna’nın, Avrupa-Rusya ekseni arasında yer alması yaşanan savaşa bağlı olarak enerji krizlerini ortaya çıkarmıştır. Doğal gaz sevkiyatında bu denli aksaklıkların yaşanmasının Avrupa ülkeleri açısından yıkıcı olduğu göz önünde bulundurulabilir.
Bu Durum AB’ye Nasıl Yansıdı?
Bu durumun AB enerji politikaları açısından enerji arz güvenliği sorununu doğurduğu yok sayılamaz bir gerçektir. Buna ek olarak Moskova’nın doğal gaz akışını kesmesi AB ülkelerindeki enerji tedarik zincirinin de istikrarsız bir düzlemde ilerlemesine de yol açmıştır.
Rusya’nın enerji sevkiyatını kesmesi, Avrupa’da doğal gaz fiyatlarını rekor seviyelere taşımıştır. Hollanda merkezli sanal doğal gaz ticaret noktalarından biri olan TTF’de (Title Transfer Facility) savaşın başlangıcı olan 24 Şubat 2022’de megavat saat başına 128,31 avro iken Ağustos 2022’ye gelindiğinde bu rakam 292,15 avroya yükselmiştir. Bu da yüzde 127,6 oranında bir artışa denk gelmektedir.
Savaşın başladığı günlere gidecek olursak enerji ihracatında ciddi azalmaların olduğunu görmemiz mümkündür. Savaş öncesi günlük 400-500 milyon metreküp arasında değişen ihracat miktarı, Temmuz 2022 itibarıyla 100 milyon metreküpün altına inmiştir. AB, bu sebeple Rusya’dan temin etmiş olduğu doğal gaza karşılık alternatif politikalar arayışına girmiş, savaşın etkisiyle Rusya’dan ithal edilen fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmaya yönelik adımlar atmıştır. Ancak bu hedef nihai bir sonuç vermemiştir çünkü 2023 yılının ilk çeyreğine kıyasla 2024 yılında AB’nin Rusya’dan ithal etmiş olduğu gazın yüzde 23 arttığını ve 7 milyar metreküpü geçmiştir. Bu durumda Rusya’nın AB’nin tüm yalnızlaştırma politikalarına ve içerisinde bulunduğu savaşa rağmen enerji piyasasında kazanç elde ederek ilerlemeye devam ettiğini söyleyebiliriz.
Diplomatik Aracılık ve Neden Türkiye?
Diğer önemli bir husus da Türkiye’nin bu süreç içerisindeki adil ve dengeli tutumudur. Çünkü Türkiye dengeleyici bir güç olarak diplomatik aracılık görevi üstlenmiştir. Elbette enerji hatlarının güvenliği bir öncelik idi. Türkiye aslında yüzde 71 oranında enerjide dışa bağımlı bir ülkedir. Ancak burada Rusya ve Türkiye arasında 8 Ocak 2020 tarihi itibarıyla başlatılan TürkAkım Projesini ve bu sayede Karadeniz aracılığı ile temin edilen doğal gaz boru hattını unutmamalıyız. Her ne kadar Rusya ile olan iyi ilişkilerin devam etmesi nihai hedef ise, Ukrayna için de aynı durum söz konusu olmuştur. Bu kapsamda Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaşa karşı Türkiye özveri ile hareket ederek her iki ülke arasında barışın tesis edilmesi adına bir hayli diplomatik çaba sarf etmiştir. Türkiye’nin duruşu insanî, askeri, siyasî ve ticarî temellidir. Bu da kilit bir aktör olarak Türkiye’yi ön plana çıkarmaktadır. Bu durumda jeostratejik konumu ile de dikkat çekmekte Türkiye, Avrupa için enerji arzı güvenliği açısından bir alternatif oluşturmaktadır. Zira TANAP (Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı) ve yeni LNG terminalleri bu kapsamda oldukça stratejik öneme sahiptir.
Sonuç itibarıyla savaşın henüz nihai bir sonuca ulaşmamış olmasına ve bu durumun Rusya’yı da etkilemesine rağmen görüyoruz ki Rusya süreç içerisinde doğal gaz ihracatına dost gördüğü ülkelerle devam etmiştir. Bu kapsamda 2023 yılına doğru Rusya’nın ihraç ettiği doğal gaz miktarı Rusya Federasyonu Enerji Bakanlığı tarafından 76 milyar metreküp olarak açıklanmıştır. Yapılan açıklamada bu sevkiyatın Sibirya üzerinden Çin’e ulaştırıldığı belirtilmiştir. Ayrıca Rusya’nın ihraç ettiği doğal gazın 2022 yılına kıyasla yüzde 81.3215 milyon metreküplük bir artış gösterdiği bilgisi de verilmiştir. Yine Rusya Federasyonu Enerji Bakanlığı tarafından 16 Aralık 2024’te belirtildiği üzere Rusya’nın Doğal gaz ve Petrol sektöründe 200’den fazla şirketin mevcudiyeti bilgisi verilmiştir. O halde Ukrayna ile yaşanan gerilimin Avrupa ülkelerini menfi bir şekilde etkilediğini söyleyebiliriz. Çünkü 1 Ocak 2025 tarihi itibarıyla Rusya tarafından AB’ye ihraç edilen doğal gaz sevkiyatının beş yıllık süresi sona ermiştir. Rusya ise enerji antlaşmasını yenilememiştir. Bu durumun Ukrayna ve Rusya arasında yeni bir enerji krizine dönüşmesi mümkündür. Ancak ABD’deki seçim sürecinin sona ermesi ve Trump yönetiminin başa geçmesi ile dengelerin değişeceği ve Ukrayna’ya verilen desteğin azalacağı beklenmektedir.