Küresel siyaset yeniden şekillenirken, Trump sonrası inşa edilecek yeni siyasetin Suriye’deki gelişmelerden bağımsız olmayacağına artık kesin gözüyle bakılıyor. Çünkü ABD’nin İsrail politikasının önemli bir bölümünü işgal eden Suriye meselesi artık ne İsrail’in ne de ABD’nin istediği gibi ilerliyor. Hem masada hem de sahada önemli oranda güç kaybeden bu iki yapı, belki de siyasetin bu kadar girift olabileceğini kestiremedi. İsrail’in önce Gazze sonra da Lübnan topraklarındaki saldırıların ardından çeşitli barış anlaşmaları ile Suriye’ye yönelmiş olması yeni dönemde ABD politikalarının nasıl devam edeceğine dair artık bir analiz de ortaya koymamıza engel oluyor çünkü Netanyahu’nun herşeye rağmen “barış” demesi ve esir takası üzerinden kendi iç siyasetini dizayn etme çabası, ileri zamanlarda nelerin yaşanabileceğini belirsiz kılıyor ama şu bir gerçek ki, İsrail hiçbir zaman barış şemsiyesi altında verdiği sözleri tutmuyor ve katliama devam ediyor. Elbette her şey İsrail’in istediği gibi gitmiyor, çünkü tüm bunlar yaşanırken sahadaki gelişmeleri sabırla takip eden devletimiz, gerektiği anda çeşitli müdahalelerle hem İsrail’in hem de terörizmin nefesini kesen hamleler yapıyor. Belki de yüzyılın hamlesi olarak kabul edilebilecek Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma ve Terörsüz Türkiye Yüzyılı adımı, bahsi geçen nefes kesici hamlelerin en başında yer alıyor. Sadece sınır-ötesinde değil sınırlarımızın içinde de önemli politik gelişmeler yaşanıyor. Sınır-ötesine yapılacak “Silahları bırakın” çağrısının, sınır-içinden yapılması da ayrı bir devlet aklı ve hamlesini temsil ediyor. Böylelikle DEM Partili isimlerden oluşturulan İmralı Heyeti’nin, Öcalan ile görüşmesi ve terör örgütlerine silah bıraktırma çağrısı da bu takvimin en önemli bileşeni olarak kaşımıza çıkıyor. Dolayısıyla bu makale, Suriye denkleminin belki en önemli sac ayakları olan İmralı Heyeti, İsrail ve Gazze sürecinde hem devletimizin adımlarına dair önemli siyasi analizler sunuyor hem de dış politikanın şekillenmesinin Suriye üzerinden izlenecek politikalar ile nasıl ilerleyeceğine dair bazı analizleri okurların zihin dünyasına ulaştırmayı amaçlıyor.
Suriye’de Bir Dönüşüm Tarihi: 8 Aralık 2024
Suriye’de muhalif güçlerin 27 Kasım 2024’te Halep’in batısına yönelik askerî harekâtıyla başlayan aşama, 8 Aralık 2024 itibarıyla Baas rejiminin 12 günde devrilmesiyle sonuçlandı. Elbette hiç kimse bu kadar seri ve sonucunda zafer olan bir ilerleme beklemiyordu ama Esed güçlerinin direnemediği süreç sonunda muhalif güçler Şam merkezli birçok noktayı ele geçirdi. 8 Aralık sonrası başlayan süreç ise ilk aşamada geçici bir hükümetin kurulması ile ilerleme kararı aldı ve Ahmet eş-Şara’nın liderliğinde Suriye Geçiş Hükümeti kuruldu. Esed sonrası kurulan ilk hükümet olan Suriye Geçiş Hükümeti ilk icraat olarak Suriye halkının gündelik hayatına dönmesini ajandasına yazdı ve adım adım uygulamaya başladı. Ajandanın ikinci maddesi ise Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak ve Suriye sınırları içinde yer alan yapıların terörden temizlenmesiydi. Elbette bu süreç öncesinde Sayın Devlet Bahçeli’nin çağrısının karışıklık bulması, DEM Parti içinde seçilen isimlerin İmralı Heyeti olarak belirlenmesi ve Öcalan ile görüşmeye başlaması da bütün takvimi yakından ilgilendiriyordu. Başlayan takvimin, bir Çözüm Süreci olmadığı netti ve özellikle o dönem atılan adımların çözümü ortadan kaldırmasının sebebi olan FETÖ’nünortadan kaldırıldığı dönemde terörü yok etme politikasının etkili olmasını beklemek de en önemli neticeler arasındaydı. Çözüm Süreci’nin zayıflamasında sebepler arasında FETÖ’nün hain planları ile birlikte Gezi Parkı olayları, 17-25 Aralık Kumpası, PKK’nın Suriye kolunun ilerleyişi ve iç dengeleri sürekli propaganda hâline getiren belirli odaklar, vardı. Bu olumsuz gelişmelerin etkisi ile Çözüm Süreci istenildiği şekilde ilerlemedi ve sonlandırıldı. Geçmişteki tecrübeler ışığında şu anki zaman aralığını tam ismi ile analiz edersek, bu süreç Terörsüz Türkiye Yüzyılı takvimiydi ve amaç, hem PKK’nın hem de Suriye’nin kuzeyine virüs gibi yerleşmiş olan PYD’nin sonunun gelmesiydi. Buna dair önemli ilerlemeler gerçekleşti ve gerçekleşmesi gereken bazı maddelerin de önümüzdeki günlerde hayata geçmesi bekleniyor.
İmralı Heyeti ve Terörsüz Türkiye Yüzyılı Takvimi
İmralı Heyeti, Öcalan ile görüştükten sonra MHP, AK Parti ve diğer partiler ile bir araya geldi. Ajandalarda nelerin olduğunu tahmin etmek zor değildi lakin görüşmelerin ardından yeniden İmralı’ya gitme izninin çıkması da izlenen takvime dair şimdilik sorunların olmadığına da işaret ediyordu. Terörsüz Türkiye Yüzyılı takviminin bir devlet politikası olduğunu analiz etmek zor değil çünkü önceki süreçlerden ciddi farklar içeriyor. Mesela kayyum atamasına rağmen Ahmet Türk’ün heyette olması DEM Parti içinde bazı çatlak seslerin çıkması ve Suriye’deki rüzgârın devletimizden yana esmesi, yani geçiş hükümeti ile kurulan resmi ilişkiler önemli göstergeler arasında sayılabilir. Devlet, “her ne olursa olsun terör bitecek ve bu sürecin karşısında duranlar tasfiye edilecek” mesajı verdiği için izlenen takvimin şu ana kadar sekteye uğramaması önemli bir başarıydı. Öyle anlıyoruz ki devlet bir karar vermişti ve bu karar “kadife el içindeki demir yumruğun” kullanılmasına kadar gidecekti. Şunu iyi analiz etmek gerekir ki, Terörsüz Türkiye Yüzyılı takvimi, İmralı Heyeti’nin bir parçası değildir aksine İmralı Heyeti bu takvimin bir parçasıdır, konu Kürtler ya da Kürt halkı değil terör örgütleridir ve heyet görüşmelerinin sonu terör örgütlerinin silah bırakması ile sonuçlanacaktır. Terörsüz Türkiye Yüzyılı takvimi, terör örgütü silah bıraktıktan ve uygulanması gereken politikalar hayata geçirildikten sonra bölgenin terörden arınması ve bir daha terörizme ait herhangi bir yapılanmanın bölgede oluşamaması için belki de ileri dönemlerde daha geniş bir koalisyon ile ilerleyebilir. Bunun için öncelikli olarak Suriye’de resmi hükümetin kurulması ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlayacak adımların atılması için siyasallaşma, çoğulculuk, partileşme ve anayasanın gündeme getirilmesi dahi, Terörsüz Türkiye Yüzyılı takviminin bir parçası hâline getirilebilir. Böylece, PYD gibi terör örgütlerinin özellikle ileri dönemlerde yeniden alan bulması resmi olarak da engellenmiş olacaktır. Dolayısıyla Terörsüz Türkiye Yüzyılı takvimi sadece ülkemizi ilgilendiren bir işleyişi değil aynı zamanda Suriye, Irak hatta İran’ı da yakından ilgilendiren bir denklem hâline gelecektir.
İsrail’in Mitolojik Beklentileri ve Gazze
PYD ile saf tutmaya ve bağımsız bir yapı kurulmasına sıcak bakan İsrail’in, Şam’ın güneyinden bir koridor ile ilerleme çabası artık gizlenecek bir hâl olmaktan öteye, İsrail’in politikası olarak karşımızda duruyor. Burada asıl amaç özellikle Doğu Akdeniz rezervleri üzerinde hak sahibi olmak ve PYD’nin Fırat’ın batısına geçme ihtimalini güçlendirmektir. Önce Litani tatlı su kaynağını ele geçiren ve ardından da Golan Tepeleri’ndeki tatlı su kaynaklarını garantiye alan İsrail’in, bir koridor aracılığı ile Suriye’nin kuzeyine yönelmesi ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne yaklaşmaya çalışması da bu bağlamda okunabilir. İsrail, özellikle devletimizin küresel politikalarının etkisini azaltmak için bazı ülkeler ile sınır komşusu olmaya çabalamaktadır. Çünkü Arap devletleri ile sorunları olan İsrail’in Gazze katliamı sebebiyle, Türkiye ile gerginleşen ilişkilerinden dolayı kendisine yeni müttefik arayışına girdiği aşikârdır. 7 Ekim 2023 öncesi birçok Arap devleti ile imzaladığı Abraham Anlaşmaları, bu sürecin kanıtları sayılabilir. Bununla birlikte PYD kontrolünde olan bir mekânı kontrol etmek, yönetmek ve bölgedeki azınlıklar ile ittifak kurmaya çalışmak, İsrail için daha kolay tercihler olacaktır. Ayrıca Barzani ailesi ile kurmak istediği ilişki de bu sürecin bir parçası hâline gelebilir. Lakin tüm bunların asıl amacı elbette İsrail’in mitolojik saçmalıklarıdır. Ekonomik çıkarların ön planda tutulduğu politikalarında Arz-ı Mev’ud gibi hayali bir simülasyonu alana sürerek ilerleme çabası tamamen perdeleme amacı taşımaktadır. Maksadın, Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmek olduğunu ve bu tutumun karşısındaki yegâne devletin Türkiye olduğunu bildikleri için ihtiyaçları olan bahane olduğu bellidir. Tam bu noktada başlayan ateşkes sonrası Suriye’nin güneyinden hareket etmesi de tesadüf değildir. Gazze katliamından sonra maddi sorunlar yaşayacağını tahmin eden İsrail’in, kendisini ekonomik anlamda diriltecek sahalara (rezervlere) yönelmesi, Suriye’ye neden işgal girişimi başlattığının da cevabıdır.
Yalnızlaşan İran ve Trump’ın Seçimi
Şu an için Suriye politikasını rölantiye alan İsrail’in asıl beklediğinin Trump olduğu net iken, Trump’ın Netanyahu ile arasının iyi olmadığı biliniyordu. Bundan dolayı, Hamas ile yapılan geçici ateşkes anlaşmasının zor da olsa yürürlüğe girmesi Netanyahu’ya da alan kazandırmıştı. Belki de ABD ile uzlaşılabilecek tek konunun İran olduğu anlaşılınca, İsrail’in Trump ile birlikte İran’a yönelmesi kaçınılmaz olacak ve böylece İran üzerinden yapılacak ittifak birliği Suriye’deki PYD terör varlığını da kapsayacaktı. ABD’nin izlediği siyasal oyalama taktiği ile uğraştırdığı Rusya (Ukrayna ile) ve Çin’in (Hindistan ile) bölgedeki müttefiki olan İran’ın yalnızlaşması İsrail’in de işine geldiği için, Netanyahu bu konuda Trump’a tam destek verecekti. İran’ın yalnızlaşması ve Şii nüfuzu açısından güç kaybetmiş olması olası hamlelerde İran’ın hareket alanını da kısıtlayacak ve belki de, Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi İran’daki Kürt nüfusu da kışkırtmayı planlayan İsrail için ABD, altın tepside bir fırsat sunmuş olabilirdi. Hem Lübnan hem de Suriye’de güç kaybetmiş İran’ın bölgedeki varlığının belirli bir süre sonra tartışılacak hâle gelmesi ise kaçınılmazdı. 1979’dan itibaren başlayan Molla rejimi ile birlikte Şii nüfuzunu hızlı bir biçimde diğer coğrafyalara da aktaran İran’ın, güç kaybettikten sonra nasıl bir partner olacağı konusu soru işareti taşımaktaydı. Bu nedenle geleceğe dair yapılacak siyasal planlamalarda İran’ın yerine alternatiflerin değerlendirileceğine neredeyse kesin gözüyle bakılabilir. Coğrafya içerisinde en etkin ve güçlü partner olarak ise Türkiye öne çıkmakta ve yalnızlaşmış bir İran yerine, bölgesel kararlarda atılacak adımların artık Türkiye ile devam etmesi neredeyse kaçınılmaz hâle gelecektir.
İmralı Görüşmeleri ve PYD/PKK’nın Yok Oluşu
Yukarıdaki gelişmeleri ele alarak yapılacak analizde, Suriye’nin toprak bütünlüğünde artık PYD’nin olmayacağı kesinlik kazandı ve Türkiye, bu bağlamda önemli bir hareket alanı daha elde etti. Suriye’de PYD ile İran’da ise Türkmenlerden dolayı İran ile çatıştırılmak istenen ülkemizin bütün planları bozan bir aktör olarak sahaya yeniden çıkması İmralı görüşmelerinin sonucunu da etkileyecekti. Çünkü terörist başı Öcalan’ın yapması beklenilen “silahları bırakın” çağrısı sonrası silahlarını bırakmayan terör örgütlerine yönelik yapılacak operasyonlar kaçınılmaz olacak ve Öcalan, mecburen silahları bırakın çağrısı yapacaktı. Öncesinde yapılan “iç cephe” vurgusuna ek olarak sonrasında yapılan “dış cephe” vurgusunun şu an ne anlama geldiği de şimdilerde hakkıyla anlaşıldı ve böylece sınır-ötesine yapılabilecek operasyonlar öncesi saflar sağlamlaştırıldı. Suriye sonrası sahadaki rüzgârı da arkasına alan Türkiye’nin, sonrasında yapabileceği kıta sahanlığı anlaşmasıyla da İsrail’in yolunu keseceği de artık biliniyor. Özellikle Doğu Akdeniz rezervlerine, PYD üzerinden ulaşmaya çalışan İsrail’in yolunun kesilmesi ise Suriye’deki yeni bir krizin habercisiydi lakin Terörsüz Türkiye Yüzyılı için izlenecek başka bir yöntem de mevcut değildi. Toprak bütünlüğü sağlanmış Suriye ile yapılacak anlaşmaların gelebilecek tehditlere karşı garanti oluşturacağı bilindiği için terörist başı Öcalan’ın çağrısı sonrası PYD’nin amasız-fakatsız silah bırakması ve bölgeyi terk etmesi gerekmekteydi. Terk etmediği takdirde tüm şartlar mevcutken devletimizin bölgeyi terörden arındırması kaçınılmaz olacaktı.
Sonuç
Öyle görünüyor ki, Türkiye; küresel ittifaklar, güç yayılımı, barış ve güvenliği genişletmek, istikrarı siyasallaştırmak ve uluslararasılaştırmak, kaosun alanını daraltmak ve siyasal çoğulculuğu sağlayarak takvimi korumak için tüm planlarını yaptı ve bu planlar da uygulamaya hazır bir hâlde bekliyor. Trump sonrası atılacak adımların neler olacağını tahmin etmek zor değil lakin asıl sorun İsrail’in, Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelip yönelmeyeceğidir. Böyle bir ihtimal karşısında devletimizin ne yapacağı açıktır, aslında yönelmese de nelerin yapılacağı bilinmektedir. Çünkü Terörsüz Türkiye Yüzyılı takvimi, Kıbrıs sorunun dahi çözülebilmesi için ülkemizin geleceğini belirleyecek en önemli projedir. Terörün sadece şiddet kavramsallığında düşünülmesi doğru değildir. Çünkü terörizm artık çeşitlenmiş ve şekil değiştirmiştir. Ekonomik, siyasal ve kültürel terörizm son dönemlerde oldukça alan kazanmış ve devletlerarası rekabet ilişkilerini belirleyecek hâle gelmiştir. Devletimiz, özellikle Libya ile yaptığı kıta sahanlığı anlaşması ile Akdeniz’deki dengeleri değiştirmiştir. Şimdi ise Suriye ile yapılacak anlaşmaların hem Akdeniz hem de Kıbrıs meselesi ile yakından ilgili olduğu görülmüştür. Bu tür anlaşma, ABD’nin son dönemlerde izlediği Kıbrıs politikasını da değiştirmesine sebep olabilir. Türkiye’nin politik ve siyasal kazancı, Trump’ın cümlelerinden sonra ABD’nin birçok yerde izleyeceği küresel politikaların dahi revize edilmesine sebep olabilir. Bu revize süreci ise Türkiye’nin lehinde olacaktır. Son dönemde epey ekonomik daralma yaşayan ABD’nin hem Suriye’de hem de Akdeniz’de, Türkiye ile çalışmak istemesi kaçınılmazdır. Ayrıca, evi FBI tarafından aranan Trump’ın yeni bir siyasal karizma için güçlü liderler ile birlikte hareket etmesi de kaçınılmazdır. Sayın Cumhurbaşkanının, güçlü bir aktör olarak küresel siyaseti yönetmesi, Trump için oldukça önemli bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirmek isteyen Trump’ın, Suriye’deki terör örgütlerine destek vermemesi gerçeği su yüzüne çıkacaktır. Biz de iç cephede izlediğimiz politika sayesinde terör sorununu bir daha karşımıza çıkmamak üzere toprağa gömeceğiz.