AfD’nin Yükselişi

Aşırı Sağ Almanya’da Meşrulaşıyor mu?

Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi, mevcut anketlere göre %20’nin biraz üzerinde bir oy oranı ile Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinin gerisinde ikinci sırada yer almaktadır. CDU ise yaklaşık %31’lik oy oranıyla liderliğini sürdürmektedir. Ancak AfD ile sağ muhafazakâr CDU arasında bir koalisyon kurulması ihtimali oldukça düşüktür. CDU’nun Sosyal Demokrat Parti (SPD) (%16 civarında) ya da Yeşiller (%13 civarında) ile bir koalisyon kurma olasılığı daha yüksek görünmektedir. Bunun temel sebebi, AfD’nin hâlâ ülkede yoğun tartışmalara yol açan bir parti olması ve diğer partilerin, aşırı sağcı bir partiyle iş birliği yapmayı kabul etmelerinin beklenmemesidir. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler, AfD’nin giderek daha fazla meşruiyet kazandığını ve Almanya’nın federal sisteminde, eyalet düzeyinde dahi olsa, hükümette yer alma ihtimalinin güçlendiğini göstermektedir.

Trump’ın Geri Dönüşü ve AfD’nin Yükselişi

2021’den bu yana Trafik Işığı Koalisyonu, SPD, Yeşiller ve Liberal Parti FDP’nin ortaklığında hükümet görevini sürdürmektedir. Her ne kadar bu koalisyon, uyguladığı tartışmalı politikalar nedeniyle oy kaybı yaşamış olsa da, AfD bu durumdan doğrudan fayda sağlayamamıştır. Aksine, CDU ve yeni kurulan Bündnis Sahra Wagenknecht (BSW) partisi, hükümetin başarısızlıklarından daha fazla yararlanmıştır.

Bununla birlikte, son aylarda siyasi tabloda belirgin bir değişim yaşanmıştır. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın yeniden adaylığını açıklamasıyla birlikte, AfD’nin oy oranı Kasım 2023’ten itibaren istikrarlı bir şekilde artış göstermeye başlamıştır. AfD’nin, Trump’ın adaylığını açıkça desteklemesi bu yükselişte önemli bir rol oynamaktadır. Aralık ayının başlarında, AfD’nin başbakan adayı Alice Weidel, Trump’a yönelik destekleyici açıklamalarda bulunmuş ve ona karşı yürütülen “karalama kampanyalarını” eleştirmiştir. Weidel, Trump’ı Almanya için önemli bir ortak olarak tanımlamış ve geçmişteki Alman hükümetlerinin Trump’ı dışladığını ifade etmiştir.

AfD’nin uluslararası alanda görünürlüğü artmış, özellikle Alice Weidel’in Elon Musk ile X platformunda gerçekleştirdiği canlı röportaj medyatik bir başarı olarak öne çıkmıştır. Musk’ın, AfD’yi Almanya’nın geleceği için tek çözüm olarak nitelendirmesi, partinin uluslararası alanda dikkat çekmesine katkıda bulunmuştur.

Weidel’ın Moral Avantajı

Weidel’in Musk ile gerçekleştirdiği röportaj, bazı eleştirilerle karşılanmış olsa da genel anlamda bir başarı olarak değerlendirilmiştir. Ancak, Weidel’in röportaj sırasında Adolf Hitler’in bir sosyalist olduğu yönündeki ifadesi gibi gafları, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde tartışmalara yol açmıştır. Buna rağmen röportaj, AfD’nin görünürlüğünü artırmış ve partinin moral kazancını pekiştirmiştir.

Bu moral üstünlüğünü kullanmak isteyen Weidel, geçtiğimiz hafta sonu Saksonya’daki Riesa kentinde düzenlenen AfD parti kongresinde, partinin sağ kanadı ile merkezini birleştirme çabalarına ağırlık vermiştir. Kongrede, parti yönetiminin göç politikalarına yönelik sertleştirilmiş önerileri kabul edilmiş ve “Remigrasyon” gibi tartışmalı kavramlar resmi programda yer almıştır.

Tartışmalı “Remigrasyon” terimi, ilk olarak parti taslağında yer almazken, kongrede yapılan bir değişiklikle nihai seçim programına dahil edilmiştir. Parti lideri ve başbakan adayı Alice Weidel, bu terimi konuşmasında doğrudan kullanarak dikkat çekmiştir. Weidel, “Size dürüstçe söyleyeyim, eğer buna Remigrasyon denmesi gerekiyorsa, o zaman öyle denir” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. “Remigrasyon” terimi, özellikle aşırı sağcı çevrelerde uzun süredir tartışılan bir kavram olup, 2023 Kasım ayında gerçekleştirilen gizli bir toplantıda, aşırı sağcılar, Neonaziler ve bazı muhafazakâr gruplar arasında belirgin bir popülerlik kazanmıştır. Bu gelişme, terimin toplumsal ve politik bağlamda giderek daha fazla yer bulduğunu ve belirli ideolojik gruplar arasında güçlü bir desteğe sahip olduğunu göstermektedir.

AfD’nin Yükselmesini Güçlendiren Uluslararası Gelişmeler

AfD’nin yükselişi, yalnızca Almanya’nın iç politik dinamikleriyle açıklanabilecek bir durum değildir. Partinin meşruiyet kazanmasında, küresel çapta meydana gelen gelişmeler ve dışsal faktörler de belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, İtalya’da Giorgia Meloni’nin başbakanlık görevine başlaması ve mülteci karşıtı politikaları, sağ popülist bir söylemin Avrupa’da giderek daha fazla kabul gördüğünü yansıtmaktadır. Ayrıca, Romanya’da aşırı sağcı Cumhurbaşkanı adayı Calin Georgescu’nun 2023 Aralık ayında yapılan seçimde en fazla oyu alması, ancak seçimlerin iptal edilmesinin ardından Mayıs 2024’te yeni seçimlerin yapılması, benzer ideolojik eğilimlerin bölgesel düzeyde de güçlü bir şekilde varlık gösterdiğini göstermektedir. Fransa’da Marine Le Pen’in Emmanuel Macron’a karşı iki seçimde de ikinci tura kalması, sağ popülist hareketlerin Fransız siyaseti üzerindeki etkisini pekiştiren bir başka örnektir. Buna ek olarak, Kuzey Amerika’da Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun istifası ve yerine muhafazakâr lider Pierre Poilievre’nin seçilme olasılığı, AfD’nin uluslararası bağlamda meşruiyet kazanmasını pekiştiren önemli bir etken olarak değerlendirilebilir. Bu gelişmeler, AfD’nin sadece Almanya içindeki değil, daha geniş bir uluslararası sağ popülist eğilimle paralel bir şekilde güç kazandığını ortaya koymaktadır.

Almanya ve uluslararası düzeydeki en önemli gelişmelerden biri, şu anda Avusturya’da yaşanmaktadır. Avusturya’da, Hristiyan Demokrat Partisi (ÖVP) ve Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) arasında koalisyon görüşmeleri devam etmektedir. Bu durum, tamamen yeni bir gelişme olmamakla birlikte, FPÖ’nün daha önceki hükümetlerde de yer aldığı bir gerçeği yansıtmaktadır. Örneğin, Aralık 2017 ile Mayıs 2019 arasında, ÖVP ve FPÖ, koalisyon hükümeti kurarak birlikte yönetim sağlamışlardır. Ancak, Ibiza skandalı sonrasında, ÖVP, FPÖ ile olan koalisyonunu sonlandırarak partiyi hükümet dışına itmiştir. Bugün gelinen noktada, FPÖ, Başbakan adayı Herbert Kickl ile 2024 Eylül ayında gerçekleştirilecek Ulusal Meclis seçimlerini kazanarak önemli bir başarı elde etmiştir.

Uluslararası gelişmeler, özellikle Avusturya’daki durum, AfD’nin meşruiyetinin artmasına katkı sağlamaktadır. Avusturya, Almanya için kültürel ve tarihsel açıdan büyük bir yakınlığa sahip bir ülke olup, bu nedenle Avusturya’daki siyasi gelişmelerin Almanya üzerinde önemli etkileri olabilir. Yeşiller’in başbakan adayı Robert Habeck, Avusturya’daki koalisyon görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının Almanya için bir uyarı niteliği taşıdığını vurgulamaktadır. CSU Grup Başkanı Alexander Dobrindt ise, Avusturya’daki başarısız koalisyon görüşmelerinin aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) gibi radikal partilerin güçlenmesine zemin hazırladığını ve Avrupa’da radikal sağ partilerin giderek daha fazla çoğunluk kazandığını belirterek, bu durumu bir alarm zili olarak görmektedir. Bu bağlamda, Avusturya’daki siyasi atmosferin, Almanya’daki aşırı sağcı ve sağ popülist hareketlerin meşruiyet kazanmasını hızlandırabileceği ve benzer politik eğilimlerin Almanya’da da daha güçlü bir şekilde şekillenebileceği öngörülmektedir.

23 Şubat’ta yapılacak Almanya Federal Meclisi seçimlerinin sonuçları, yalnızca Almanya için değil, Avrupa genelinde siyasi dengeler açısından da büyük bir merakla beklenmektedir. AfD’nin koalisyon ihtimali düşük görünse de son yıllardaki iç ve dış gelişmeler, partinin hükümette yer almasını giderek daha olası hâle getirmektedir.

Yunus Mazı, Jean Monnet Bursu kapsamında Krems Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu