Uluslararası alanda 21. yüzyılın jeopolitik gerekleri, gün geçtikçe yeni güç mücadelelerini karşımıza çıkarmaktadır. Bu açıdan dünya, yalnızca Afro-Avrasya bölgesinin kalpgâh ekseni gibi var olan merkezlerle sınırlı kalmayıp farklı jeopolitik alanlara kaymaya başlamıştır. Özellikle küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkisiyle yeni güzergâh alanlarının ve enerji kaynaklarının ortaya çıktığı, büyük bir potansiyele sahip olan Arktik, bu bölgelerin başında gelmektedir.
Peki, bugüne kadar Arktik bölgesi nasıl oldu da uluslararası sistemde bu kadar öne çıkmadı? Ya da asıl soru şu olabilir: Trump’ın Grönland ve Kanada’yı ABD’nin emperyal sınırları içine katma çağrısı yapana kadar, bu bölge unutulmuş muydu? Bu sorunun yanıtı, doğrudan bir açıklama ile kolayca verilemez. Bunun nedeni, keşif hareketlerinden bu yana bölgenin aslında dikkat çeken bir coğrafya olmasında saklıdır. Ancak 21. yüzyıl içinde, Trump döneminin ikinci yarısıyla birlikte bölge, bir anda dünyanın merkez meselelerinden biri hâline gelmiştir. Bu durumda, bölgede yaşanan gelişmeleri ve mevcut güç çatışmalarını anlamak için bu jeopolitik rekabete odaklanmak gerekecektir.
Jeopolitik Rekabet ve Kuzey Kutbu
Küresel rekabet içinde jeopolitik, devletin bir anlamda varoluşsal alan mücadelesinin temelini oluşturur. Ancak, Arktik kendine has özellikleri ve kültürü olan bir bölgedir. Yaklaşık 4 milyon nüfusun yasadığı bölgede yerli halklar, nüfusun yaklaşık yüzde 10’u oluşturur. Arktik çevresi değiştikçe, yerli halkların ve diğer toplulukların geçim kaynakları, kültürleri, gelenekleri, dilleri ve kimlikleri de değişime uğramaktadır. Dolayısıyla var olan yapı içinde jeopolitik rekabet bölgenin kendine özgü (sui generis) yapısını da değiştirmektedir. Nitekim dünya tarihi içinde coğrafya, bir ülkenin olduğu kadar o ülke vatandaşlarının da kaderini belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Bu açıdan, savaşların ya da rekabetlerin derecesi ve gücü de coğrafyanın sunduklarına bağlı olarak değişmiştir. Bugün gelinen süreçte, Kuzey Kutbu önemli bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Eskiden buz kitleleriyle kaplı bir coğrafya olarak görülen bu bölgede yaşamın varlığı ve bu yaşama dair demografinin ne kadar güçlü olduğu düşündürücü gelebilirdi. Ancak tarih boyunca, Kuzey Kutbu ve Güney Kutbu, insanların keşif merakını cezbeden alanlar olmuştur. Bu durum, Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında bölgede güç mücadelesinin devam ettiği bir alanı karşımıza çıkarmaktadır.
Görsel-1: Inuit Halkından İki Çocuk
Kaynak: “Who are the Inuit People“, Tribes.
İlginçtir ki Amerika Birleşik Devletleri’nin Arktik’te olmasının hikâyesi günümüzde Alaska olarak bilinen toprakların 1867’de Rusya’dan satın alınması ile başladı. Ancak Arktik’in jeopolitik olarak öneminin zirve yapması ise enerji kaynaklarının keşfi ile oldu. Tarihsel olarak, bu petrol sızıntıları İnuit Eskimoları tarafından gözlemlenmiş ve arkeolojik kanıtlara göre, Arktik’in yerli halkları tarafından yakıt olarak kullanılmıştır. Hatta Cook Körfezi’nin batı tarafında, Iniskin Yarımadası yakınlarında petrol olduğu bildirilmiştir. 1882 yılında ise Paveloff adlı bir Rus, ilk petrol örneklerini almıştır. Böylece enerji yarışı ve jeopolitik yarış birleşmiştir. Neticede, Soğuk Savaş’ın iki süper gücü ABD ve SSCB, tüm dünyayı kendi alanlarına bölerek hegemonik alanlarını yaratma adına politikalar takip etmişlerdi. Arktik de bu açıdan bu çatışmaların bir odağıydı. Hatta “Arktik istisnacılığı” ile özellikle Soğuk Savaş’ın son yıllarında bu alandaki mücadelenin gittikçe artacağının sinyalleri verilmiştir. İlginçtir ki Mihail Gorbaçov’un 1987 yılında bu kavramsallaştırmadan bahsederken Arktik için ‘barış bölgesi’ çağrısı yapmıştı.
Tablo-1: Arktik’te Güç Merkezleri Kıyası
Kıyas Noktaları | Arktik- Avrasya | Arktik-NATO |
Enerji Kaynakları | Rusya, bölgede petrol ve doğalgaz kaynakları sahibiÇin, iş birliği arttırma Rusya ile hareket | Enerji kaynaklarını Batı pazarlarına açmaRus üstünlüğünü kırma |
Askeri Güç | Rusya, askeri üsler ve istihbaratÇin bilimsel araştırma | NATO,İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımı |
Güzergâh/ deniz | Kuzey Deniz RotasıKuzey İpek Yolu | Deniz yolları kontrolü |
Yaklaşım | Rusya ve Çin, “sınırsız ortaklık” | NATO, “kolektif güvenlik” |
Kaynak: Ezgi Şahin, Merve Suna Özel Özcan, “Bölgesel Güvenlik Kompleksi Bağlamında Artan Arktik Rekabeti ve Askeri Güvenlik”, Paradigma: İktisadi ve İdari Araştırmalar Dergisi, 13/Özel Sayı (2024): 90-111.
Soğuk Savaş sonrasında da bu jeopolitik rekabet sona ermemiş ve taraflar, özellikle Rusya’nın hem iç hem de dış politikada güçlenmeye başlamasıyla birlikte, yeniden bölgede karşı karşıya gelmeye başlamışlardır. Bu kez karşı karşıya geliş, yeni küresel sistemin mevcut ideolojisiz ancak çok kutuplu yaklaşım söylemlerinin güvenlik eğilimleri ile şekillenmiştir. Bu noktada ise karşımıza, tabloda da göreceğiniz gibi, yeni bir yapılanma çıkmıştır: Soğuk Savaş’ın mirası NATO Arktik’i ve karşısında yeni güç odağı Avrasya Arktik’i.[1] Peki ama bu sürecin geldiği nokta nasıl diye soracak olursa onu da 47. ABD Başkanı Trump’ın ortaya koyduğu “Öngörülemezlik Doktrini” ile açıklamak gerekecektir. Çünkü ilk başkanlık döneminde Trump’ın ortaya koyduğu tek somut adım, öngörülemezlikler üzerine kurulu bir dış politika atılımıydı. Şu an başkanlık koltuğuna oturmadan yeniden, bu dönemin ama bu kez daha sert söylemlerle başladığı görülmektedir.
Kuzey Kutbunda Trump Doktrini mi?
Trump’ın son çıkışıyla birlikte Panama, Kanada ve Grönland bir anda dünyanın gündemine oturdu. Trump, bu toprakların kendi kontrollerinde olması gerektiği yönünde bir yaklaşım sergileyerek açıklamalar yapmaya başladı. Bu üç bölgede önemli olmakla birlikte bu çalışmanın odağı olan Kuzey Kutbu’na bağlı kalacağımız için Panama’yı ayrı bir alan olarak ele almayacağız. Bilindiği gibi Trump, Danimarka’dan Grönland’ı satın almayı önerdi. Grönland 18. yüzyılda de Danimarka Krallığı sömürge hâline getirilen bugün ise özerk bir bölge olarak karşımıza cıkmaktadır. Trump’ın bu ilgisi yeni değil; ilk başkanlık döneminde de Grönland’ı satın almayı gündeme getirmiştir. Trump açısından ada, ABD ulusal güvenliği için önemli bir merkez olarak görülmektedir. Hatta ABD’nin adada Thule Askeri Üssü de bulunmaktadır. Thule Üssü, ABD’nin Arktik bölgesindeki askeri gücünü, Arktik Avrasya yani Rusya ve Çin’e karşı güçlendiren bir alan sunmaktadır. Soğuk Savaş’tan bu yana, ABD’nin bu üs ile Arktik bölgesinde Rusya karşısında yer aldığı söylenebilir.
Görsel-2: Arktik Okyanusu’nun Kontrolü Konusunda İddiası Bulunan Ülkeler
Kaynak: Jacob Gronholt-Pedersen, Louise Rasmussen ve Stine Jacobsen, “Why Does Trump Want Greenland and Could He Get It?“, Reuters, January 14, 2025.
İkinci konu ise, “51. Eyalet” şakasıyla aslında Kanada’yı kendi toprağı olarak gördüğünü işaret eden Trump’ın açıklamalarıdır. Trump, bir süredir ABD’nin Kanada’nın ticari ve güvenlik yükünü taşıdığını söylemektedir. Esasında bu söylem, kısmen de olsa doğru denebilir. 1783 yılında Birleşik Krallık ile imzalanan anlaşma sonrasında ABD, uluslararası sistemde yerini almıştır. Bağımsızlık kazanılmış ve hemen akabinde genişleme süreci başlamıştır. Bu açıdan ABD, savaş ve satın alma politikası ile genişlemeye devam etmiştir. Tıpkı Alaska’yı Rusya’dan aldığı gibi, belli bölgeleri de satın almıştır. Ancak Kanada konusu daha farklı bir boyuttur. Bunun nedeni Yedi Yıl Savaşları sonrasında 1763 Paris Antlaşması ile İngilizler Fransa’dan bölgedeki toprakları almıştır. İngiltere bölgeyi kolonisi olarak ilan etse de Quebec Yasası kapsamında Fransızca koloninin kültürel yapısı içinde tanınmıştır. 1812 yılında ABD ve İngiltere arasında çıkan savaşta ABD bölgeyi işgal etmeye çalışmıştır. Bu savaşta Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık, Kuzey Amerika’da karşı karşıya gelmiş ve ABD yenilmiştir. 1867 yılında da Kanada Konfederasyonu kurulmuştur. Dolayısıyla ABD, Grönland ve Kanada’yı topraklarına katmış olsaydı, 19. yüzyılda bugün Arktik’te farklı bir ABD gücü olacaktı denebilir. Bu nedenle, Trump’ın çıkışları nostaljik ya da tarihsel kökleri olan bir konudan ziyade, aslında güç mücadelesinin çok daha derin bir alanını teşkil etmektedir. Elbette, Rusya açısından da önemli olan bu gelişmelerin Rusya nezdindeki karşılığı, Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un, “Arktik Bölgesi, ulusal ve stratejik çıkarlarımızın olduğu bir bölge” ifadesinde gizlidir. Rusya burada üstünlüğü bırakmak istemeyecektir. En azından müttefiki Çin ile birlikte NATO karşısında sınırları belli olmayan bir yapı ile karşı karşıya kalmak istemeyecektir. Ancak son noktada, Rusya-Ukrayna savaşını bitirmek istediğini belirten Trump, yeni güç savaşını Arktik’e çekecek gibi görünmektedir. Ancak bu yeni yarış alanında Çin’e de büyük bir yer ayırdığı unutulmamalı. Arktik güç mücadelesi sadece Rusya odaklı değil, Çin ile de özdeşleşen bir konu. Nitekim Panama çıkışında Çin’in hedef alınması ve yeni dönem ticaret savaşları yeni jeopolitik savaşların başladığının sinyali olarak dikkat çekmektedir.
Dipnotlar
[1] Burada Avrasya Arktik’i bir bölgeden ziyade bir güç merkezidir. Avrasya Arktik bölgesi Yüksek Arktik adaları ve takımadaları ile Arktik Rusya ‘yı içeren bir alandır. Detaylı bilgi için bkz. Monica C. M. Winsborrow, Henry Patton ve Mariana Esteves, “The Eurasian Arctic”, European Glacial Landscapes: Maximum Extent of Glaciations, eds. David Palacios vd., Cambridge: Elsevier, 2021.