15 Ocak 2025 tarihinde Hamas ve İsrail arasında imzalanan ateşkes anlaşması, Orta Doğu’da kalıcı barışın sağlanması yönünde atılmış önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu anlaşma, yalnızca taraflar arasındaki çatışmaları sonlandırmayı değil, aynı zamanda bölgedeki insani krizi hafifletmeyi ve diplomatik ilişkileri güçlendirmeyi amaçlıyor.
Ateşkes Anlaşmasının Şartları ve Kararları
İmzalanan ateşkes anlaşması, tarafların çatışmaları durdurmasının yanı sıra insani yardımların ulaştırılması ve kalıcı barışın sağlanması için kapsamlı adımlar içeriyor. Taraflar, tüm saldırı ve operasyonları derhal durdurma kararı aldılar. Hamas’ın elindeki İsrailli rehineler serbest bırakılırken, karşılığında İsrail hapishanelerindeki belirli sayıda Filistinli mahkûm serbest bırakılacak. Gazze’ye insani yardımların kesintisiz ulaştırılması ve sınır kapılarının kontrollü açılması karara bağlandı, İsrail Gazze sınırındaki askeri varlığını kademeli olarak azaltmayı kabul etti. Ateşkesin uygulanması, uluslararası bir gözlemci heyeti eşliğinde denetlenecek. Ayrıca taraflar, ateşkes sonrası kalıcı barış için kapsamlı müzakerelere başlama taahhüdünde bulundular.
Alınan karara göre ateşkes anlaşması aşamalı bir plan doğrultusunda uygulanacak. İlk aşamada saldırıların durdurulması ve rehine takasının tamamlanması sağlanacak. İkinci aşamada Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması ve sınırların açılması gerçekleştirilecek. Üçüncü aşamada uluslararası gözlemciler eşliğinde güvenlik protokolleri uygulanacak. Son olarak dördüncü aşamada taraflar arasında kalıcı barış için diplomatik müzakereler başlayacak.
Bu Anlaşma Neden Mümkün Oldu?
Anlaşmanın sağlanmasında birçok iç ve dış faktör etkili olduğu görülüyor. Öncelikle, bölgede süregelen çatışmaların yarattığı büyük insani kriz, uluslararası toplumun baskısını artıran bir etkiydi. Bu baskılar, tarafları masaya oturmaya zorladı. Ayrıca, ABD’deki ve Avrupa’daki ekonomik darboğazlar ve enerji piyasalarındaki belirsizlikler, İsrail’in ve destekçilerinin çatışmaları daha fazla sürdüremeyeceğini gösterdi.
Küresel bir aktör olarak ABD’nin bu süreçteki rolü kritik oldu. ABD hem kendi ekonomisinden hem de küresel ekonominin gidişatından dolayı artık Orta Doğu’da bir çatışma değil de bir düzen süreci istiyordu. Biden yönetimi giderayak Orta Doğu’da savaşı bitiren aktör olarak anılmak istedi ve Trump döneminde başlatılan Abraham Anlaşmaları’nın getirdiği normalleşme sürecinden faydalanarak diplomatik girişimlerini artırdı. Biden, çatışmaların enerji güvenliği, küresel ticaret ve Çin’in Orta Doğu’daki etkisi üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabileceğini dikkate alarak, bölgenin istikrarını sağlama yönünde bir rol üstlendi. Trump döneminde İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki yakınlaşma, Biden yönetiminin diplomatik manevra alanını genişletmişti. Şimdi de bu normalleşme sürecinin yeniden gündeme getirilmesi söz konusu gözüküyor.
ABD’nin Bu Yaklaşımında: Trump mı Biden mı Etkin Oldu?
Ateşkes sürecinde eski ABD Başkanı Donald Trump’ın dolaylı etkisi büyük bir tartışma konusu oldu. Özellikle Trump’ın Orta Doğu temsilcisi Steven Witkoff’un İsrail hükümeti üzerindeki yoğun baskısı dikkat çekti. Witkoff’un, İsrail’in ateşkesi kabul etmesi için doğrudan Netanyahu hükümetiyle görüştüğü ve anlaşmanın sağlanması için baskı uyguladığı iddiaları ortaya atıldı. Netanyahu’nun sözcüsü de Trump’ın İsrail’e rehine anlaşmasını sonuçlandırması için uyguladığı baskının “İsrail’in ondan beklediği türden bir baskı olmadığını” ifade etti.
Trump’ın bölgedeki temel amacı, Orta Doğu’daki çatışmaları sonlandırarak ticaret, enerji güvenliği ve ekonomi politikalarında istikrarı sağlamak, ayrıca Çin’in Orta Doğu üzerindeki etkisini sınırlamaktı. Trump yönetimi, daha önce Abraham Anlaşmaları ile İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirerek diplomatik dengeleri değiştirmişti. Bu politikaların devamında, İsrail’in daha fazla izole olmaması için Trump’ın ekibi, ateşkes sürecine müdahil oldu.
Bölgesel Aktörlerin Rolü ve Etkisi
Bu ateşkes anlaşmasında bölgesel aktörlerin de oynadığı roller oldukça belirleyiciydi. Özellikle Katar ve Mısır, süreçte etkin arabuluculuk ve destekleyici girişimlerde bulundular. Katar, El Cezire kanalı aracılığıyla Gazze’de yaşananları dünya kamuoyuna duyurdu ve İsrail’in tehditlerine rağmen Gazze halkına yönelik saldırıları ifşa etti. Katar, aynı zamanda diplomatik görüşmelerde arabulucu rolü üstlenerek rehine takası süreçlerinde aktif bir pozisyonda yer aldı. Katar’ın bu cesur tutumu, uluslararası kamuoyunun baskısını artırdı ve ateşkesin sağlanmasında önemli bir etki yarattı. Mısır ise, Gazze’ye insani yardımların ulaştırılmasında kilit rol oynadı. Refah Sınır Kapısı’nın açık tutulması ve yardım konvoylarının geçişinin sağlanması, Mısır’ın sürece doğrudan katkı sağladığını gösterdi. Ayrıca Mısır, güvenlik endişeleri doğrultusunda Hamas üzerinde baskı kurarak anlaşmanın gerçekleşmesine katkıda da bulundu. Bu süreçte İran’ın bölgedeki etkisinin azaldığı da görünür hale geldi. İran, daha önce Hamas ve diğer Filistinli gruplarla yakın ilişkiler yürütse de son dönemde bölgedeki diplomatik dengeler ve artan uluslararası baskılar nedeniyle etkisini kaybetti.
Netanyahu’nun Ateşkesi Kabul Etme Motivasyonu
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun bu ateşkesi kabul etmesinin ardında çeşitli iç ve dış motivasyonlar bulunuyor olabilir. Öncelikle, İsrail kamuoyunda artan güvenlik endişeleri ve ekonomik baskılar Netanyahu üzerinde iç politikada ciddi bir baskı unsuru yarattığı görülüyor. Ayrıca uluslararası toplumdan gelen yoğun diplomatik baskı ve özellikle ABD’nin uzlaşma yönündeki ısrarı, Netanyahu’nun ateşkese yaklaşımını etkileyen faktörler arasında.
Netanyahu, Körfez ülkeleriyle normalleşen ilişkileri sürdürmek ve İsrail’in bölgedeki diplomatik izolasyonunu kırmak için bu anlaşmayı stratejik bir fırsat olarak görüyor olabilir. Aynı zamanda İsrail’in askeri olarak sahada yıpranmış olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurarak, geçici bir istikrar ortamı yaratmak ve iç siyasette güç kazanmak amacıyla da bu ateşkese onay verdiği gerçeğini de göz önünde bulundurulması gerektiğini akıllara getiriyor.
Sonuç ve Gelecek Beklentileri
Bu ateşkes anlaşması, Orta Doğu’da kalıcı barış için önemli bir adım olsa da süreç henüz tamamlanmış değil. Anlaşmanın sürdürülebilirliği, İsrail’in mutabakata ne kadar sadık kalacağına ve uluslararası toplumun bu süreci nasıl destekleyeceğine bağlı gözüküyor. ABD’nin diplomatik girişimleri, bölgesel aktörlerin katkıları ve tarafların iç dinamikleri, bu sürecin geleceğini belirleyecektir. Bu gelişmenin Orta Doğu’da kalıcı bir barış ortamı yaratmasını ve bölgedeki istikrarsızlığın sona ermesini umut ediyoruz.