Suriye, kadim geçmişi ve farklı medeniyetlerin kesişim noktası olması sebebiyle bugün pek çok etnik-dini gruba ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan biri olan İsmaililer, modern Suriye’nin yüzde üçünü oluşturmaktadır. Şiiliğin bir mezhebi olarak kabul edilen öğreti, tarihsel süreçte çeşitli gruplara ayrılmıştır. Bu gruplardan biri olan Nizari İsmaililik, Suriye’deki İsmaililerin çoğunluğunu oluşturmaktadır. Topluluğun dini ve siyasi lideri IV. Ağa Han unvanıyla bilinen Prens Kerim el- Hüseyni olarak kabul edilmektedir. Suriye’de Hama, Humus ve Tarsus kırsalında yaşayan İsmaililer, yoğunluklu olarak Maysaf ve Selemiye şehirlerinde yerleşim göstermektedir. Bu yazı tarihsel süreçte İsmaililiğin serüvenini ele aldıktan sonra onu diğer mezhep ve akımlardan ayıran inanç sistemine değinecek, ağırlıklı olaraksa Fransız mandası ile başlayan aktör olma süreçlerini Baas rejimi ve yeni yönetim açısından değerlendirecektir. Bu kapsamda ayrıca topluluğun iç savaş dönemindeki tutumuna ve yeni yönetimle ilişkilerine değinilecektir.
Harita 1: Suriye’nin Etnik Dini Yapısı Haritası
Kaynak: “Suriye Etnik ve Dini Yapı Haritası”, Mepa News.
İsmaili İnanç Sistemi
Döngüsel Tarih Anlayışı ve Kaim Mehdi[1]
Bahsettiğimiz üzere İsmaililik, Cafer es Sadık’ın ölümünden sonra imametin nass ve temsil yoluyla onun en büyük oğlu olan İsmail’e geçtiği ve İsmail’in yedinci imam olduğu inancına dayanan Şii bir mezheptir. Bu dönemde İmami Şiiler’den ayrılarak müstakil bir grup kurmuşlar “dailik” sistemi ile “davet” faaliyetlerini yürüterek bölgede yaygınlık kazanmışlardır. Ancak zaman içinde öğreti içindeki anlaşmazlıklar İsmailiğin birçok kola bölünmesine neden olmuştur. İlk İsmaililerin tarihine gizlilik ve gizli imamlar damga vurmuş, öğretinin asli yapısı ve batıni düşüncesi bu dönemde ortaya konmuştur. Buna göre kutsal metinlerin “zahiri” ve “batıni” anlamları vardır ve bu ikisi birbirinden tamamen ayrıdır. Batıni olana yani değişmez hakikatlere yalnızca İsmaililer ulaşabilirken İsmaili olmayanlar dinin sadece zahiri kısmını anlayabilirler. Bu sebeple batıni hakikate ulaşmak için “temsili yorumlama” yöntemini kullanmak imamın en önemli görevi olarak görülmüştür. Batıni düşünce sisteminde insanlık tarihi döngüsel bir bakış içinde ele alınır ve her bir evreyi bir peygamberin başlattığı, yedi imamın ise devam ettirdiği düşünülür. İsmaililerin inanışına göre ise Hz. Muhammet altıncı evreyi başlatmış bu evrenin son imamı ise İsmail olmuştur. Bu sebeple İsmail “Kaim Mehdi” olarak geri dönecek böylece yedinci ve son evreyi başlatacaktır. Ancak bu düşünce tamamen stabil kalmamış dönemin siyasi şartları ve çeşitli felsefi paradigmalardan etkilenerek değişim göstermiş, bu doğrultuda yeni gruplar oluşmuştur.
Nizari İsmaililiği
Fatımiler döneminden sonra iktidar ve doktrin anlaşmazlıkları nedeniyle günümüz Suriye’sindeki İsmaililerin de ait olduğu Nizari İsmaililer ortaya çıkmıştır. Hasan Sabbah’ın öncülüğünde ilerleyen bu hareket, döngüsel tarih anlayışından çok imamların öğretilerine yoğunlaşmıştır. Böylece Nizari imamlara ıslahat yapabilmeleri için fikri bir temel hazırlanmıştır.[2] Siyasi liderliğinin yanında hareketin öğretilerini şekillendirecek önemli eserler kaleme alan Hasan Sabbah aynı zamanda önde gelen bir düşünür olarak kabul edilmektedir.[3] İran’da başlayan hareket, Sabbah’ın politikaları çerçevesinde zamanla Suriye’ye yayılmış, buradaki İsmaililer ve diğer Şii gruplar arasında popülerlik kazanmıştır. Siyasi açıdan parçalanmış bölgede hızla hakimiyet kazanan faaliyet, “fedai” unvanı verdikleri üyelerle çeşitli suikastler gerçekleştirmiştir.[4] Alamut Kalesi merkezde olmak üzere bölgede pek çok kaleyi zapt ederek hakimiyetini arttıran Nizari İsmaililer, Selçuklu Devleti ile mücadele hâlinde olmuşlardır. Yıllar içinde iktidar ilişkileri, ekonomik koşullar ve bölgede hâkim olan istikrarsızlığın etkisiyle güç kaybeden Nizari İsmaililer, Hama’ya göç etmek zorunda kalmışlardır. Moğol istilası ile bölgedeki etkinliklerini tamamıyla yitiren Suriye Nizarileri, Memlükler ve Osmanlılar döneminde varlıklarını sürdürmüşler, çeşitli bölgelerde azınlıklar hâlinde yaşamaya devam etmişlerdir. Bunlara ek olarak Nizari İsmaililik için önemli bir yeri olan “kıyamet öğretisi”nin Suriye Nizarileri arasında oldukça sınırlı itibar görmesi onları temel öğretiden ayrıştıran bir unsur olarak görülmüştür.[5] Özerk bir yapı olarak Suriye Nizariliğinin şekillenmesinde günümüzde hâlen saygı duyulan bir figür olan Reşidüddin Sinan’ın önemli bir rolü vardır.[6]
Geçmişten Günümüze Suriye’de İsmaililer
Ortaya Çıkışı
765 yılında Cafer es-Sadık’ın ölümünden sonra ortaya çıktığı düşünülen İsmaililik temelde onun en büyük oğlu olan İsmail’in son imam olduğu inancına dayanmakta ve Şiiliğin bir mezhebi olarak kabul edilmektedir. İmamiye Şia’sından farklı olarak İsmail’in gaybette olduğu ve bir gün dünyaya geri döneceği düşüncesi doktrinin merkezinde yer almaktadır. Suriye merkezli hareketin Emevi ve Abbasiler dönemindeki baskılar nedeniyle gizli şekilde “davet” faaliyetleri yürüttükleri bilinmektedir. Bu gizlilik İsmailiğin günümüzde de devam eden karakteristik bir özelliğini teşkil etmektedir. Suriye’den Kuzey Afrika ve Orta Asya’ya yayılan hareket 9. yüzyılda Fatımilerin kurulması ile kurumsal bir hâl almıştır. Ancak Kahire merkezli Fatimiler döneminde dahi Suriye hareketin merkezi olarak özerk ve önemli statüsünü korumuştur. Moğol İstilası ve Haçlı Seferleri’nden sonra Memlük hakimiyetine giren bölgede Sünnileştirme çabalarına direnen İsmaililer, içe kapalı yapıya bürünmüş ve dağlık Lazkiye yöresine göç etmişlerdir.[7]
Osmanlı Dönemi
Yavuz Sultan Selim’in Suriye’yi fethiyle başlayan Osmanlı hakimiyeti yıllarında merkeze bağlı dini ve idari teşkilatlanmada Hanefi mezhebi temelli anlayış hüküm sürmüş ve Sünni alimler desteklenmiştir. Safevi Devleti’nin Şiilik propagandası, Osmanlı Devleti’nin Sünni kimliğini daha belirgin ve katı bir şekilde vurgulamasına neden olmuştur.[8] Bu dönemde Şiiliğin Anadolu’da yayılmasını engellemeye çalışan Osmanlı, siyasi politikalarını ilmi alanda desteklemeye çalışmış, Şiilik karşıtı eserler tarih yazımında yer almıştır.[9] Safevi tehdidi ortadan kalktıktan sonra bu tutumun esnemesi, İsmaililerin yarı özerk bir şekilde varlıklarını sürdürmelerine olanak sağlamıştır. İlerleyen yıllarda Sultan II. Abdülhamit’in kendilerine toprak bağışlaması üzerine eski dini merkezleri olan Selemiye’ye geri dönmüşlerdir.[10] Günümüzde de İsmaili nüfusun çoğunluğu Hama’nın Maysaf ve Selemiye bölgesinde yaşamaktadır.
Fransız Manda Dönemi
1. Dünya Savaşı sonrası başlayan ve 26 yıl devam eden Fransız manda dönemi, Suriye’deki diğer tüm gruplar gibi İsmailileri de önemli ölçüde etkilemiştir. Bölgedeki esnek ve görece özerk idari yapılanmanın yerini sıkı denetim almış yerel eşraf saf dışı bırakılarak Fransız memur ve danışmanların ön planda olduğu yeni bir sisteme geçilmiştir. Bölgede “böl-yönet” politikası izleyen Fransızlar; Şam, Halep, Lazkiye, Cebel-i Dürzi, Büyük Lübnan olmak üzere beş ayrı otonom birim kurmuşlardır. Azınlıkları destekleyerek milliyetçiliği zayıflatmayı amaçlayan manda yönetimi etnik ve dini grupları karşı karşıya getirmiştir.[11] Ayrıca Nusayriler, Dürziler, İsmaililer ve Kürtler gibi azınlık gruplardan oluşan “Levant Özel Birlikleri” isimli yapılar kurarak istihbarat toplama ve isyanları batırmada bu birlikleri kullanmıştır.[12] Bağımsızlıktan sonra milli ordunun temellerini oluşturacak bu yapı Suriye’deki azınlıklar ve yönetim arasındaki ilişkinin belirlenmesi açısından kritiktir. Böylece manda yönetiminin politikaları, Suriye’deki siyasi istikrarsızlıkların, mezhebi, etnik ayrılıkların temelini atmış ve kurumsallaştırmıştır.
Baas Dönemi
Manda yönetiminin sona ermesi ve bağımsız bir Suriye devletinin kurulmasının ardından kısa dönemli hükümetler, darbeler ve karşı darbelerle geçen istikrarsız dönem, 1963 yılında Baasçı subayların darbe yoluyla iktidarı ele geçirmesinin ardından son bulmuştur.[13] Azınlık grupların ordudaki hakimiyeti genişlerken siyasi ve ekonomik alanda da bu grupların mensupları yer almaya başlamıştır. Bunun sebebi, orduyu elinde tutan Nusayri, İsmaili ve Dürzi subayların konumlarını sağlamlaştırmak adına kendi bölgelerinden isimleri yetkilendirmesidir. 1971 yılında Nusayri kökenli Hafız Esed’in devlet başkanı olmasıyla bu süreç hız kazanmıştır. Ayrıca yalnızca ordu ile sınırlı kalamayarak devletin tüm organlarında bahsi geçen azınlıklara yer açılmıştır.[14] Bu dönemde çoğunluğu oluşturan Sünni Müslümanların iktidara yönelik muhalefeti artmıştır. Rejimin devamlılığını sağlayan en önemli unsurlardan biri ise azınlıklardan aldığı destek olmuştur. İsmaililer de dahil olmak üzere azınlık grupların ortak çıkarlar çerçevesinde iktidarla iş birliği içinde oldukları ancak bunun tam anlamıyla bir güven ilişkisi olmadığı söylenebilir.
İç Savaş Dönemi
2000 yılında babasının ölümüyle devlet başkanı olan Beşar Esed, başlangıçta farklı beklentilerle karşılansa da ülkenin mevcut sisteminin üzerine kurulu olduğu Baasçı Nusayri yapıda köklü değişiklikler yapamamıştır. Bu dönemde gerek ekonomik gerek sivil toplum alanında açılımlar getirilmiş olsa da muhalif hareketler engellenmiş ve şiddetle bastırılmaya devam etmiştir. 2010 yılında Arap ülkelerine yayılan, halkın eşitlik ve özgürlük talepleri ile harekete geçtiği Arap isyanları Suriye’ye de sıçramış, aşırı güç kullanımı ile bastırılmaya çalışılan protestolar yayılarak 2011 yılında Suriye iç savaşının başlamasına neden olmuştur. Bu dönemde İsmaililer rejim karşıtı gösterilere katılmışlardır. Ancak rejim tarafından bu protestolar, dış güçler tarafından yönlendirilen ve ülkede mezhep çatışması çıkarmayı hedefleyen hareketler olarak gösterildiği için topluluğun bir kısmı gösterilere katılmakta çekimser kalmıştır. İç savaşın ilerleyen yıllarında bölgede çeşitli örgütlerin ve devletlerin etkinliği artmış, bu durum var olan istikrarsız ortamı azınlıklar açısından daha güvensiz hâle getirmiştir. Hama’da IŞİD ve rejim güçlerinin çatışması, diğer yandan IŞİD’in şehirde İsmaili türbelerini tahrip ederek ilerlemesi, yoğunluklu olarak Hama’nın doğu kırsalında yaşayan İsmailileri tedirgin etmiştir. Topluluğa ait köylere saldırılar düzenleyen ve sivilleri katleden örgüt, pek çok kişinin yerinden edilmesine neden olmuştur. Saldırılar sırasında rejim güçlerinin bölgeye yakın olduğu hâlde herhangi bir engelleme girişiminde bulunmaması, İsmaililer tarafından rejimin kendilerine protestolara katılmaları sebebiyle verdiği bir tepki olarak yorumlanmıştır.Ayrıca bölgedeki artan tehlikeler nedeniyle kendilerine silah temin edilmesini istemek üzere Şam’a giden heyet, rejim tarafından İsmaili asker kaçakları sebep gösterilerek geri çevrilmiştir. Rejimin İsmaililere karşı tutumunu belirgin şekilde gösteren bu tavır, azınlıkların orduya katılmalarını sağlamak için rejimin bölgedeki tehditlere kayıtsız kaldığının bir göstergesidir. Artan baskılar üzerine bazı İsmaililer rejim güçlerine katılsalar da çoğunluğun tarafsız kalmaya ve orduya katılmayı reddetmeye devam ettiği söylenebilir.
Görsel-1: Veysel Karani Türbesi (Rakka Türbesi), 2011.
Kaynak: “Before and After: See How War Has Damaged Syria’s Cultural Sites”, Los Angeles Times.
Görsel-2: Veysel Karani Türbesi (Rakka Türbesi), 2014.
Kaynak: “Before and After: See How War Has Damaged Syria’s Cultural Sites”, Los Angeles Times.
Yeni Yönetim ve İsmaililer
Muhaliflerin 8 Aralık’ta başkent Şam’ı ele geçirmesiyle sonuçlanan sürecin İsmaililer için de yeni bir dönemin kapılarını araladığı söylenebilir. Yeni yönetimin tutumunu anlayabilmek açısından muhalif güçlerin 4 Aralık’ta Hama’nın Selemiye bölgesine yaklaşırken yaptıkları açıklama dikkat çekicidir. Ortak operasyonun askeri sözcüsü, İsmaili mezhebinin merkezi olan Selemiye şehrinin, Suriye muhalefet güçleri tarafından her türlü tehdit veya intikam eyleminden korunduğunu duyurmuş silahlarını bırakıp evlerinde bulunan herkesin güvende olduğunu ilan etmiştir. 5 Aralık’ta kontrolü ele geçiren muhalefet güçleri, Selemiye şehrine herhangi bir çatışma yaşamadan giriş yaptı ve halk tarafından sıcak bir şekilde karşılandıkları belirtildi. Muhalefetin zaferini kutlayan Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmed eş-Şera yaptığı açıklamada “Allah’tan bu zaferin intikam değil, rahmet ve sevgi dolu bir zafer olmasını diliyorum.” ifadelerini kullanmıştır. İlerleyen günlerde yerel halkı tedirgin eden bazı olayların yaşanmasının ardından kaos dönemlerinde bazı kişiler tarafından ihlallerin yaşandığı ancak yüzyıllardır bölgede var olan toplulukların haklarının savunulacağı belirtilmiştir. Ayrıca Hristiyan ve İsmaili heyetlerle yapılan görüşmede güvenlik ve sosyal hizmetler konusunda anlaşmalar imzalanmıştır. Bu kapsamda geçtiğimiz günlerde Hama’nın Masyaf şehrinde yaşanan gaz krizinin çözümü için adım atılması, köy ve kasabalara tüp dağıtımı yapılması önemli bir göstergedir. Ayrıca yönetimin silahları teslim etme çağrısına büyük katılımı gösteren Selemiye halkı yeni yönetimle iş birliği içinde olma arzusunu göstermiştir. Tüm bunlara ek olarak Selemiye’de tamamıyla Sünni ya da tamamıyla İsmaili ailelerden bahsetmek de zordur. Yüzyıllardır birlikte yaşamış Sünni ve İsmaili halk evlilikler yoluyla bağlanmış pek çok ailede her iki mezhepten akrabalar bir arada yaşamıştır.
Sonuç
İsmaililik, 765 yılında Cafer es-Sadık’ın ölümünden sonra oğlu İsmail’in imam kabul edilmesiyle ortaya çıkmış Şii bir mezheptir. Fatımiler döneminde kurumsallaşan öğreti, Emevi ve Abbasi dönemlerinde baskılar nedeniyle gizlilik içinde faaliyet göstermiş ve yayılmıştır. Osmanlı hakimiyetinde varlıklarını yarı özerk şekilde sürdüren İsmaililer, modern dönemde Fransız manda yönetiminin politikalarıyla etkinlik kazanmıştır. Baas döneminde ise rejimle güvensiz bir çıkar ilişkisi içinde olmuşlar ancak protestolar başladığında rejime karşı ayaklanan muhalefetin içinde yer almışlardır. İlerleyen süreçte kimi çevrelerce iç savaşın bir mezhep savaşı olarak okunması ve bölgede IŞİD’in alan kazanmasıyla güvenlikleri ciddi tehlike altına giren İsmaililer saldırılara uğramış ve yer değiştirmek zorunda kalmışlardır.
Muhalif güçlerin Selemiye şehrine ilerlemesi ve Hama’yı ele geçirmesiyle kutlamalara katılmış, yeni yönetimle ilk anlardan itibaren iş birliği içinde olmuşlardır. Bu noktadan itibaren heyetler arası yapılan görüşmelerde olası tehditlere karşı güvence ve ekonomik-sosyal reformlar talep etmişlerdir. Şu an itibari ile ilişkilerin seyri olumlu görülmekle birlikte çoğunluğu seküler sol çizgide bulunan İsmaililerin yönetimin gelecekteki politikalarına nasıl tepki vereceği merak konusudur. Baas rejimi döneminde büyük şehirlere yerleşerek memuriyetlerde görev alan çok sayıda İsmaili olduğu bilinmektedir. Yeni yönetimin, kamuda Baas’ın izlerini silmek adına gerçekleştirdiği işten çıkarmaların mevcut durumda İsmaililer tarafından nasıl yorumlanacağı bilinmemektedir. Yine benzer amaçla başlatılan eğitimde müfredat değişikliği politikası yeni yönetim ve Şii gruplar arasındaki ilişkinin dinamiklerinde belirleyici olacaktır. Modern Suriye tarihinde ilk kez siyasal ve kamusal alanı düzenleme yetkisinin Sünni kesime geçtiği düşünüldüğünde her alanda çarpıcı değişiklikler yaşanacağı tahmin edilebilir. Bu noktada Şiiliğin müfredatta nasıl tanımlanacağından kamudaki ve ordudaki işe alımlara kadar her konu titizlikle yürütülmelidir. Ancak gerek bölgedeki gerek Suriye’deki kırılgan yapı göz önüne alındığında küçük mesellerin kriz çıkartma potansiyeli yüksek olabilir.
Dipnotlar:
[1] Muzaffer Tan, “Tarihsel Süreçte İsmaililik ve Yaşadığı Farklılaşmalar”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17/2 (2012): 111-145.
[2] Tevfik Sungur, “Oryantalist Yazarların Hasan Sabbâh ve Tarikatı Hakkındaki İddiaları”, Yüksek Lisans Tezi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, 2021.
[3] Tan, “Tarihsel Süreçte İsmaililik ve Yaşadığı Farklılaşmalar”.
[4] Sungur, “Oryantalist Yazarların Hasan Sabbâh ve Tarikatı Hakkındaki İddiaları”.
[5] Sungur.
[6] Yeşim Demir, “Suriye’nin Mezhepsel Yapısı ve Etkileri”, Yeni Türkiye (Dergi), 23/98 (2017): 51-58.
[7] Ayşe Atıcı Arayancan, “Suriye Bölgesinde İki İnanç Hareketi: Nizârî İsmâilîleri ve Nusayrîlik”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 54 (2010): 183-98.
[8] Ali Kozan, “XVI. Yüzyıl Osmanlı Tari̇h Yazımında Nizârî İsmâilîleri: Terceme-i Târîh-i Güzîde Örneği̇”, Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, Prof. Dr. Eşref Buharalı Özel Sayısı (2024): 261-76.
[9] Kozan.
[10] Demir, “Suriye’nin Mezhepsel Yapısı ve Etkileri”.
[11] Ahmet Bağlıoğlu, “Suriye’de Mezhep Hareketlerinin Güncel Siyaset Üzerine Etkileri”, e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 6/2 (2013): 495-523.
[12] Nikolaos Van Dam, Suriye’de İktidar Mücadelesi, Çev. Semih İdiz ve Aslı Falay Çalkıvık, İletişim Yayınları: İstanbul, 2000.
[13] Türel Şahin, “Suriye’de Baas Yönetimi/The Baath Rule in Syria”, Mülkiye Dergisi, 35/272 (2011): 103-18.
[14] Demir, “Suriye’nin Mezhepsel Yapısı ve Etkileri”.