back to top
Cuma, Ekim 24, 2025
Ana SayfaFokusFOKUS | Maziden Atiye Türkiye’nin Balistik Füzeleri

FOKUS | Maziden Atiye Türkiye’nin Balistik Füzeleri

Bir ülkenin uluslararası arenada askeri ve operasyonel esnekliğini sağlaması noktasında ciddi bir öneme sahip olan balistik füzeler ve hava savunma sistemleri, dış politikanın tesisi ve milli menfaatlerin muhafazası noktasında oldukça büyük önem arz etmektedir. Nitekim günümüzde bölgesel ve küresel güç dengesinin çoğu zaman ülkelerin ellerinde bulundurduğu bu caydırıcı unsurlar üzerinden teşkil edildiği su götürmez bir gerçektir. Bu bağlamda söz konusu analiz hem balistik füzelerin güvenlik politikaları üzerinde oynadığı caydırıcı role ilişkin genel bir perspektif oluşturma hem de ülkelerin elinde bulundurduğu balistik füzelere karşı Türkiye’nin aldığı önlemlere değinme noktasında bir çerçeve çizme gayesi gütmektedir.

En temel anlamda bir veya birden fazla kimyasal, biyolojik, nükleer savaş başlığı taşıyabilen uzun menzilli güdümlü veya güdümsüz füzeler olarak tanımlanan balistik füzeler, bugün ülkelerin güvenlik ve savunma sistemlerinde büyük rol oynamaktadır. Nitekim devletler, söz konusu stratejik silah sistemleri ile kendilerine yönelen tehditleri “caydırıcılık” esasına dayanarak ortadan kaldırmaya birinci öncelik olarak gayret etmektedir. Bu çerçevede ülkelerin güvenliği inşa etme kaygısına değinmek analizin sağlam bir zemine oturtulması noktasında büyük bir öneme haizdir. Devletlerin maruz kaldığı tehditlerle başa çıkmak için bir güvenlik mekanizması ve hali tesis etmek istemesi günümüzde tüm devletlerin temel sorumluluğudur. Zira “bir devletin kendini güvende hissetmesi ancak ve ancak diğerlerini kendine saldırmaktan caydırabilmesi ya da kendine saldırılması durumunda kendini başarıyla savunabilmesiyle mümkün olabilir.”

İlkel füzelerin savaş tarihinde kayıtlara geçmiş en erken kullanımı, Çin’in Henan eyaletinin eski merkezi olan Kaifeng’in 1232 senesindeki kuşatılmasına kadar uzanmaktadır. Kuşkusuz o dönemde kullanılan yöntem ile bugünkü teknoloji arasında çok büyük farklar mevcuttur. Modern anlamda balistik füzeler ilk kez İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanların Londra’ya saldırmak için kullandığı V-2 isimli balistik füzeler ile başlamıştır. İngilizlerin uçakları durdurmak için tasarladığı hava savunma sistemi V-2’leri, roketler atmosferin çok üstüne çıktığı ve çok hızlı hareket ettiği için durduramamıştı. İşte tam bu noktada bir hava savunma sistemine ihtiyaç ilk kez bu denli net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD tam bu noktadan hareketle kıtalararası balistik füzelerden oluşan bir savunma sistemi oluşturmaya başlamıştır. Hemen akabinde Sovyetler Birliği ve Çin’in de kıtalararası balistik füzeler inşa etmesiyle karşılıklı caydırıcılığa dayalı bir sistem kurulmuştur. Uluslararası sistemde dehşet dengesi olarak isimlendirilen bu düzen(sizlik) bugün nükleer ligde yer alan ülkelerin silahlanma yarışını ifade etmek için kullanılmaktadır. Daha açıklayıcı bir ifadeyle dehşet dengesi kavramı; iki kutuplu dünyada kutuplardan birinin nükleer silaha başvurması sonucu, diğer tarafın da karşılık vermesiyle ortaya çıkacak tablonun sürdürülemez oluşundan kaynaklanan dengeyi ifade etmektedir.

Türkiye’nin Balistik Füze Gelişimi

Yıllar içerisinde Suriye, Irak, İran ve Bulgaristan gibi Yunanistan dışındaki tüm komşularının balistik füzelere sahip olmaya başlaması, Türkiye’nin füze tehdidine yönelik savunma politikalarının NATO’nun sağladığı güvenlik garantileri üzerinden şekillenmesine kapı aralamış ve bu garantilerin bölgesel tehditlere karşı da etkili olacağı kabul edilmiştir. Ancak, 1991 yılındaki Körfez Savaşı ve 2003 yılındaki Irak müdahalesi öncesinde bazı NATO müttefiklerinin ittifakın savunma hükümlerini hızla devreye sokmada gösterdiği isteksizlik, Türkiye’yi kendi ulusal savunma stratejisi ve politikalarını yeniden şekillendirmeye mecbur bırakmıştır.

Türkiye’nin dikkatini balistik füze tehdidine çeken olay 1980’lerdeki İran-Irak Savaşı ve her iki ülkedeki şehirleri hedef alan Scud füzelerinin yoğun bir şekilde fırlatılması olmuştur. Türk ordusunun duruma verdiği ilk tepki, bu açık tehdide karşı balistik füzeleri sahaya sürmenin yarar ve sakıncalarını irdelemek olmuştur. Avantajların daha ağır basması sonucu 1980’li yılların sonuna doğru balistik füze kabiliyetlerini geliştirme kararı alan Türkiye, çevre ülkelerde balistik füzelerin hızla yayılmasına doğal bir tepki olarak 1990’lı yıllarda başlattığı çok aşamalı füze geliştirme programı ile kendi balistik füzelerini geliştirmeye ve konuşlandırmaya başlamıştır. Söz konusu füze geliştirme programları ile yakın zamanda 300 km’ye kadar menzile sahip balistik füzeler üreten Türkiye, daha uzun menzilli türevleri üzerinde de geliştirme faaliyetlerine devam etmektedir.

Türkiye’nin Ürettiği Balistik Füzeler

Türkiye’nin Çin ve Pakistan ile ortak balistik füze geliştirme konusundaki iş birliği 1970’li yılların sonu ve 1980’li yılların başında başlamıştır. Amerikan M-270 MLRS ağır topçu roket sisteminin teknoloji transferi ve lisans altında Türkiye’de üretilmesine yönelik müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Türkiye, güdümlü füzelerin tasarımı ve gelişimi konusunda kendi ayakları üzerinde durabilen bir milli altyapının kurulması amacıyla özellikle kilit teknolojiler üzerinde mutlak hâkimiyete dayalı farklı alternatifler aramaya karar vermiştir. Bu kapsamda ilk olarak Çin ile ROKETSAN marifetiyle geliştirilen J-600T Yıldırım’ın 2001 yılından bu yana Türk Ordusu’nda görev yaptığı bilinmektedir. 80 km asgari 150 km azami menzile sahip olan J-600 T, taktik balistik füze sistemi olarak sınıflandırılmaktadır.

Bugün ise Türkiye’yi bir üst lige taşıyan BORA ve TAYFUN isimli balistik füzeler, Türk savunma sanayisinin uzun süren ve meşakkatli AR-GE faaliyetlerinin bir diğer meyveleri olarak dikkatleri çekmektedir. Türkiye, ilk olarak BORA’nın ihracat versiyonu olan KHAN Balistik Füzesi ile 2022 yılının Kasım ayında “balistik füze ihracatçısı” ülkeler arasına girmiştir. 280 kilometre menzile sahip olan Bora, Çin’in B-611 isimli balistik füzesi esas alınarak geliştirilmiştir. 610 mm çapında, 8,0 m uzunluğunda ve 2500 kg toplam ağırlığa sahip olan Bora; Mayıs 2017’de test edilerek hizmete alınmıştır.

Roketsan tarafından üretilen BORA esas alınarak geliştirilen TAYFUN ise Türkiye’nin ilk yerli kısa menzilli balistik füzesi olarak öne çıkmaktadır. Bilgilerin oldukça kısıtlı olduğu TAYFUN füzesine ilişkin değerlendirme yapmak her ne kadar zor olsa da 560 kilometre uzaklıktaki bir hedefi vurarak Türkiye’nin şu ana kadarki en uzun menzilli füzesi olarak kayıtlara geçtiği söylenebilir.

Türkiye’nin ilk orta menzilli balistik füzesi olan CENK’in ise ROKETSAN’ın daha önce geliştirdiği BORA ve TAYFUN’dan daha büyük bir balistik füze sistemi olduğu iddia edilmektedir. Fakat bunun, teyit edilmiş bilgiden ziyade beklenti olduğunun altını çizmek gerekmektedir.

Beklentiler, Kazanımlar ve Zorluklar

Türkiye’nin balistik füze geliştirme çalışmaları, ülkenin uluslararası sistemdeki konumunu hem yakın hem de uzun vadede çeşitli açılardan etkilemektedir.

Türkiye’nin savunma sanayinde bilhassa balistik füzeler özelinde gerçekleştirdiği atılımlar ilk olarak askeri kapasite açısından oldukça mühimdir. Zira Türkiye’nin geliştirdiği balistik füzeler, özellikle BORA/KHAN ve J-600T YILDIRIM gibi sistemler, ülkenin bölgesel caydırıcılığını artırmaktadır. Bu füzeler, Türkiye’nin çevresindeki potansiyel tehditlere karşı hızlı ve etkili bir yanıt verme kapasitesini güçlendirmektedir.

Öte yandan Türkiye’nin balistik füze kapasitesini artırması, NATO içindeki rolünü ve ittifak ilişkilerini de etkilemektedir. NATO’nun balistik füze ve savunma sistemleri ile Türkiye’nin bu sistemlerin üretimindeki konumu/artan yetkinliği, ittifak içindeki stratejik dengeleri Türkiye lehine yeniden şekillendirmektedir.

Uzun vadede ise Türkiye’nin balistik füze kapasitesini artırması, özellikle TAYFUN ve CENK gibi daha uzun menzilli füzelerin geliştirilmesiyle ülkenin küresel güç dengesi içindeki konumunu her geçen gün daha da güçlenmektedir. Bu durum, Türkiye’yi sadece bölgesel bir aktör olmaktan çıkarıp küresel ölçekte stratejik bir oyuncu hâline getirebilir.

Tüm bu veriler ışığında değerlendirildiğinde Türkiye’nin balistik füze geliştirme çalışmaları, ülkenin askeri kapasitesini ve stratejik caydırıcılığını artırırken uluslararası ilişkilerinde yeni dinamikler ve meydan okumalar ortaya çıkaracaktır. Batı ise bu süreçte Ankara’dan diplomatik ilişkilerini dengelemesi ve bölgesel istikrarı gözetmesini bekleyecektir.

Fatih Yoncalık, Haber7 dış haberler editörüdür.
Fatih Yoncalık
Fatih Yoncalık

İstanbul Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olan Fatih Yoncalık, yüksek lisansını İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yaptı. Trakya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora programına devam eden Fatih Yoncalık, öğrenim hayatı boyunca muhtelif gazete ve dergilerde bilhassa dünya gündemi ve Orta Doğu üzerine çeşitli yayınlar yaptı. Meslek hayatına AKŞAM Gazetesi’nde başlayan Yoncalık, Eylül 2024’ten bu yana Haber7.com’da “Dış Haberler Editörü” olarak görev yapmaktadır.

İyi derecede Farsça ve İngilizce bilen Yoncalık, bugüne kadar birçok düşünce kuruluşlarında araştırmacı yazar olarak yer aldı.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments