Amerika Birleşik Devletleri’nde 5 Kasım 2024 tarihinde yapılan başkanlık seçimleri Trump’ın zaferi ile sonuçlandı. Seçimlere doğru son düzlükte eskisi kadar dile getirilmeyen yasa dışı göçmenlik sorunları ABD toplumu için artık önemli ve sonuç alınması beklenen bir konu hâline gelebilir. Netice itibarıyla Trump’ın en önemli seçim vaatlerinden biri “yasa dışı göçün” önlenmesi hatta bu göçmenlerin geldikleri yere geri gönderilmeleriydi. Seçim propagandalarının gerçekleştirilmesi konusunda halkın beklentilerinin bugünden itibaren daha da artacağını düşünmek yanlış olmayacaktır. ABD’nin kırk yedinci başkanı olarak Trump hukuken bu vaatleri yerine getirebilecek mi? Bunun haricinde ABD’nin göçmenlik hukuku bu söylemlerin hukuki zeminini oluşturacak zenginlikte mi ya da Trump’ın eli hukuken ne kadar kuvvetli?
ABD Temsilciler Meclisi Gözetim ve Sorumluluk Komitesi, Ulusal Güvenlik Alt Komitesi, Sınır ve Dışişleri birimi için 25 Eylül 2024 tarihinde hazırlanan rapor ve bu çalışmaya benzer birçok raporun göstergesine göre ülkenin hemen her yerinde “yasa dışı göçmenlere” karşı artan bir karşıtlık söz konusu. Bu çalışmaların çoğu Amerikalı işçilerin ve Amerikan halkının konut hakları başta olmak üzere iktisadi haklarının, eğitim giderlerinin göçmenlerle paylaşıldığına odaklanıyor. Bir başka ifade ile yapılan çalışmalar aslında ülkeye iş gücünün kazandırıldığı göçmen yasasından farklı olarak yasa dışı göçmenlerin eğitim seviyelerinin düşük olmasının düşük gelirli işlerde çalışıp düşük vergi ödemelerine neden olduğunu söylüyor. Bu nedenle göçmenlerin ülkede önemli bir mali yüke neden olduklarını belirtiyor. Yasa dışı göçmenlerin ABD doğumlu çocuklar aracılığı ile refah bir hayat sürme arzusunda oldukları dolayısıyla ülkeye yasa dışı yollardan girmelerinin en önemli sebeplerinden birinin de “vatandaşlık hukuku uygulamaları” olduğuna dikkat çekiliyor. Göçmenlerin ne şekilde olursa olsun ülkeye girdikleri andan itibaren Amerikan halkının ücretlerini ve istihdamlarını ciddi şekilde etkiledikleri bu nedenle emek arzının da hızla arttığı ifade ediliyor. Diğer taraftan iş kollarını işgal ederek Amerikalıların tüm haklarına ortak olan bu göçmen kitleleri tarımda da hızla pay sahibi olarak halkın sahip olduğu beslenme şartlarını da kısıtlıyorlar. ABD’de yapılan birçok çalışma tüm bu göçmen sorunu sonuçlarının politika yapıcılar tarafından görülmediği hatta bazen yok sayıldığı iddiasında bulunuyor. ABD’ye gelen ailelerin Amerika doğumlu erkek çocukları iş gücüne katılmadıkları gibi iş arama ihtiyacı da duymadıkları için işsiz olarak kaydedilmiyorlar ve bu sorun sosyal bozulmaya, suç oranının artmasına, sosyal yardımlaşma fonlarının giderlerinin artması gibi toplumda patolojik sorunlara neden oluyor.
Bu bağlamda bu çalışma ABD göç yasası ekseninde uygulamaların nasıl olduğu, ABD’de yaşanan göç sorununun hukuki düzenlemelerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve yeni başkanlık seçimlerinin en önemli vaatlerinden biri olan göçmenlerin ABD sınırlarının dışına çıkarılmasının hukuki boyutuna odaklanacaktır.
ABD Göç ve Göçmenlik Yasası Nasıl İşliyor?
Amerika Birleşik Devletleri’nde göçmenlik hukukuna dair konuların geneli ülkeye kimin girebileceği ve kimin giremeyeceği ile ilgilidir. Yasa dışı göçmenlik ise ülkede “yabancı olarak bilinen kişilerin izinsiz olarak sınırı aşmaları, vize süreleri dolduktan sonra ülkede kalmaları, şartlı tahliye sürelerini aştıkları halde sınır dışına çıkmamaları ya da geçici koruma statüleri sona erdiğinde ülkeyi terk etmemeleri” olarak tanımlanıyor. Son yılların verilerine göre ABD’ye gelen göçteki artış diğer ülkelerle kıyaslandığında gerçekten emsalsiz bir hâl almış görünüyor. Temsilciler Meclisinin 2021 yılındaki raporuna göre 2021 Ocak ayından yılın sonuna kadar beş milyon altı yüz bin yasa dışı göçmen ABD sınırlarından içeriye giriş yaptı. 2022 yılında yıla göre uygun görülen ve onaylanan vize uygulamalarında da rekor sayıya ulaşıldı. 2024 yılında ise on dört milyon yasa dışı göçmen tespit edildi.
ABD göçmenlik yasalarının tarihi 1790 yılından başladı. Göç Yasası (Jhonson- Reed Yasası) olarak genişletilen en önemli yasa tasarısı ise 1924 yılında kabul edilmiştir. Bu göç yasası ile ABD Sınır Devriyesi kuruldu, göçmenler için ilk defa kalıcı sayısal sınırlandırılmalar yapıldı, yıllık göç 150.000 ile sınırlandırıldı ve bununla beraber ulusal kökenli kota sistemi uygulanmaya başlandı.[1] Bu tarih öncesinde ve sonrasında ABD göçmenlik yasasına dair birçok düzenlemeye gidildi. Obama’nın başkanlığı döneminde göçmenlik yasasının kapsamı genişletilmek istendi diğer taraftan Cumhuriyetçiler tarafından bu yasanın geniş kapsamlı olmasının önüne 2006,2007 ve 2010 yıllarında geçilmeye çalışıldı. Bu girişimlere rağmen ABD’nin en kapsamlı göçmenlik yasası olan “Sınır Güvenliği, Ekonomik Fırsatlar ve Göçmenliğin Modernleştirilmesi Yasası (The Border Security, Economic Opportunity, and Immigration Modernization Act of 2013, S.744) senato tarafından kabul edilse ve hazırlansa da Temsilciler Meclisi tarafından geçirilmemiş dolayısıyla yasalaşmamıştır.
Kasım 2015’te ABD Temsilciler Meclisi Sözcüsü Paul D. Ryan, Temsilciler Meclisi çoğunluğunun Obama yönetimiyle göçmenlik reformu konusunda hemfikir olmadıkları gerekçesiyle gündemlerine almayacakları bu yasanın ABD güvenliğine zarar vereceğini belirtti. 2022 itibarıyla özellikle DACA[2] programı olarak bilinen çocuk yaştaki yasa dışı göçmenlere yenilerinin eklenmesi yasaklandı. Temelde bu çocukların ABD sınırları içine girmesiyle ailelerin de bundan faydalanarak göç oranını yükselttiği düşünüldü. Dolayısıyla çocukların korunmasının insani yönünün güvenlik söz konusu olduğunda görmezden gelinmesi gerektiği gibi bir realist yaklaşım yasanın engellenmesine gerekçe hâline geldi. Yüksek Mahkemenin 2020 tarihli Department of Homeland Security v. Regents of the University of California kararı nedeniyle yasa sonlandırılmadı veya iptal edilmedi. ABD’nin özellikle göçmen konusunda sorun olduğu düşünülen en önemli yasal düzenlemesi bu bağlamda DACA olarak kabul edilebilir. Bir başka ifade ile söylemek gerekirse ülkeye yasa dışı olarak giren çocukların uzun vadede ailelerini de ülkeye girişleri İnsan Hakları Hukuku ve Çocuk Hakları Hukuku kapsamında değerlendirildiği için ülkede güvenlik sorunlarının uluslararası düzenlemelere tabi olmaya çalışan iç hukuk kuralları eliyle ortaya çıkarıldığını düşünen birçok siyasetçi ve vatandaş kitlesi oluştu.
Bu sorun ülke için büyük bir karmaşaya neden olurken uluslararası hukuk normları da diğer bir sorun olarak ortaya çıkmaya başladı.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Uluslararası Sorumlulukları Açısından Göçmen Sorunu
ABD, uluslararası hukuk açısından da birtakım sorumluluklara sahip durumda. Bunlardan en önemlisi Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 20 Kasım 1989 tarih ve 44/25 kararı ile kabul edilmiş ve imzaya açılmış olan 49. Md. uyarınca da 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Çocuk Hakları Sözleşmesi’dir. Bütün Birleşmiş Milletler üyesi devletlerin taraf olduğu sözleşmeye Amerika taraf değildir ancak Amerika çocuk hakları konusunda kendi düzenlemelerine sahiptir. Bu düzenlemeleri yaparken evrensel düzeyde olduğu düşünülen Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan çocuğun sosyal, ekonomik, psikolojik, katılım gibi haklarını tamamen reddetmiş de değildir.
Teorik düzlemde bütün insanların sahip olması gereken hakların devlet tarafından tanınan ve pozitif hukukça da düzenlenmiş olan haklar olarak anıldığı bilinmektedir. Bu haklar hukuk literatüründe kamu hak ve hürriyetleri[3] olarak ifade bulur. Temel hak ve hürriyetler olarak da karşılık bulan bu haklar her zaman devletler tarafından anayasada yer almadığı görülür. Bilinen yönüyle bu hak ve hürriyetlerin anayasada pozitif hukuk çerçevesinde anılmamış olması devletin bu hakları yok sayabileceği anlamına gelmez dolayısıyla Fransa, Kanada Amerika gibi ülkelerin anayasalarında gündeme alınmamış çocuk hakları yine aynı devletin yargısal içtihatlarında içtihadi tanıma olarak kendini gösterir.[4] Amerika özellikle Göç Hukukunda “refakatsiz çocuk” olarak anılan ve ülkeye bir şekilde giriş yapmış olan çocuklar başta olmak üzere göçmen yarılamalarının çoğunda yasa dışı çocuk göçmenlere ülkede oturma imkânı vermektedir. O nedenledir ki her ne kadar çocuk hakları anayasal düzeyde pozitif hukukta yer almasa da Amerika’nın içtihadi uygulamaları bilhassa “yasa dışı göçmenlerin adil şekilde yargılanmaları hakkının tanınması” anlayışı ile oluşturulmuş Göçmenlik Mahkemelerinin yaratmış olduğu içtihatlar, Amerika’ya yasa dışı göçmen çocuklara gereken korumayı vermekle sorumluluk yüklüyor.
Bunun haricinde “refakatsiz çocuk” olarak tanımlanan yasa dışı ya da mahkeme kararı ile ülkede kalmaya hak kazanan çocukların korunması Amerika’nın taraf olduğu 1951 Tarihli Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşme ile de ayrıca hüküm altına alınmıştır. Bu bağlamda devletler sözleşmenin ruhuna aykırılık teşkil eden çekinceler koymaksızın sözleşmenin bazı maddelerine şerh ile yaklaşsalar da sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getirmekle mükelleftirler. Bu şartlar altında yine sözleşmenin 1. maddesi “mülteci” tanımı yaparken diğer ilgili maddeler ile “sığınmacı” “iltica” “göç” “vatansız” “uluslararası koruma” gibi birçok göç hukuku terminolojisini oluşturan kavramların tanımını yapmaktadır. Son zamanlarda kullanılmaya[5] başlanan ve literatüre Kosova Savaşı neticesinde girmiş olan “Geçici koruma statüsü” ise yeni bir kavram olup kitlesel sığınma halleri başta olmak üzere karşı konulamayan, ani, yoğun sığınma ve göç taleplerinde devletlerin iç hukuklarında düzenleme gereği duyduğu, sonrasında AB müktesebatı içerisinde hasıl olan durumlara istinaden hukukun organik yapısı ekseninde şekillenen bir kavram olarak kabul edilmektedir. Amerika bu durumda özellikle Meksika sınırından gelen bireysel ya da toplu sığınma veya yasa dışı girişleri özellikle kabul etmemektedir. Amerika mevcuttaki yasa dışı göç olgusunu bir sömürü ve güvenlik tehlikesi olarak görmekte. Bu hâliyle devletin güvenlik algılarını yeniden şekillendiren ve gerçekten kamu sağlığı, kamu güvenliği, devletin sınır güvenliği, kamu düzeni gibi yerleşmiş ve korunan değerlere yönelik saldırılar içeren göç durumları devletin kati olarak kendi egemenlik yetkisi içerisinde yer alır. Dolayısıyla ulus devletin hâlen başat aktör olduğu küresel alanda devletin sorunlarına çözüm üretmesi söz konusu olduğunda devletin üzerinde bir başka güç tanımlanamamaktadır.
Sonuç
Yukarıda ifade ettiğimiz üzere özellikle devletin güvenliği, devletin kendi vatandaşına olan sorumluluğunun önceliği, kamu düzenine yönelik tehditlerin varlığı ve yine kamu sağlığına dair tehditlerin oluştuğu iddiasında bulunan Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başkanı ve kabinesi kuvvetle muhtemeldir ki geçmişte olduğu gibi bu kaygı ve iddialar üzerinden mevcut Federal yasaların yeniden düzenlenmesini isteyebilir. Uluslararası hukuk açısından da taraf olduğu 1951 Tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşmenin gereklerini yerine getirmek durumundadır. Ancak burada mevzu yasa dışı göç olduğu için devletin kendi düzenlemeleri de 1951 Sözleşmesi de güvenlik başlıkları asli mesele hâline geldiğinde devletin egemen erkinin önceliğini tanımak durumundadır. Haricinde yeni Amerikan yönetiminin önünde toplu şekilde sınır dışı uygulamasına engel diğer federal ülkelerin kendi iç hukuklarında yer alan düzenlemeler var. Bu bağlamda Amerika’nın yeni başkanı diğer ülkelerdeki yasaların değişmesinde de etkili olup olmayacağı yönünden soruna yaklaşacaktır. Bazı eyaletlerin özellikle iç güvenlik dairelerinin yasa dışı göçmenlerin toplanmasında iş birliği içerisinde olmadığı da görülüyor, buna rağmen Trump’ın ilk döneminde dahi Obama döneminde yapılan toplu sınır dışı eylemi gerçekleşmemiştir. O hâlde görünen o dur ki aslında güvenlik açısından sadece Amerika için değil her devlet açısından yasa dışı göçün bir sorun olduğu biliniyorken mevcut ABD Göçmen Yasaları Trump’ın elini kısmen bağlayacak. Asıl olan ise bu toplu sınır dışı etme planının ekonomik sonuçlarıdır ki Trump bu zorluğun kendisini engellemeyeceğine dair defalarca açıklamalar yaptı. Görevi aldığı andan itibaren tüm imkanların en azından ekonomik anlamda sınır dışı eylemlerini gerçekleştirmeye yönelik kullanılacağı öngörülmekte.
Dipnotlar:
[1] Kevin R. Johnson vd., Understanding Immigration Law, (Carolina Academic Press: 2015), s.52-68.
[2] Amerika Birleşik Devletleri’nin bir göç politikasıdır. Çocukluk Çağında Ülkeye Gelişler anlamına gelmektedir. 15 Haziran 2012’de, en az beş yıl önce çocukken ülkeye girdikten sonra yasal göçmenlik statüsü olmadan fiziksel olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan bazı kişilere, sınır dışı edilmekten iki yıllık yenilenebilir bir ertelenmiş eylem süresi alma ve bir çalışma izni belgesi (çalışma izni) almaya hak kazanma olanağı sağlar.
[3] Münci Kapani, Kamu Hürriyetleri, Atatürk’ün 100. Doğum Yılına Armağan, Yenilenmiş Altıncı Baskı, No: 453, (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları: Ankara, 1981), s.3,17.
[4] Oktay Uygun, 1982 Anayasasında Temel Hak ve Özgürlüklerin Genel Rejimi, (Kazancı Yayınları: İstanbul, 1992), s.5.
[5] Ülkemizde bu kavram YUKK (Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu) ile düzenlenmiştir. “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” 04/04/2013 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiş ve 11/04/2013 tarihli ve 28615 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Geçici koruma, YUKK’un 91 inci maddesinde şu şekilde yer almaktadır: “(1) Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir. (2) Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” denilmektedir. YUKK’un yürürlüğe girmesiyle; kitlesel akınla Türkiye’ye sığınanların girişleri, kabulleri, Türkiye’den gönüllü olarak ülkelerine geri dönüşleri, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirler, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği ile koordinasyon gibi geçici korumaya ilişkin iş ve işlemler Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenmek üzere hüküm altına alınmıştır.