2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı nedeniyle yıllardır istikrarın sağlanamadığı ülkede Şam’ın 8 Aralık 2024’te rejimin kontrolünden çıkmasıyla 61 yıllık Baas rejimi çökmüştür. Beşar Esed rejimi, Suriye’de 13 yıl boyunca uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukuku kurallarını ihlal ederek büyük bir insani krize sebep olmuştur. Kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil olmak üzere olmak üzere yaklaşık 600 bin kişinin hayatını kaybettiği, 14 milyon 200 bin kişinin yerinden edildiği tahmin edilmektedir. Esed, Roma Statüsü’ne göre savaş suçu ve insanlığa karşı suç olarak tanımlanan kimyasal silah kullanımı, işkence, zorla kaybetme, sivilleri zorla yerinden etme ve sivillere yönelik sistematik saldırılar gibi suçlar işlemiştir. Deliller arasında tanıklıklar, fotoğraf ve video görüntüleri, resmî belgeler ve kimyasal silah saldırıları gibi olaylara dair teknik incelemeler yer almaktadır. Özellikle “Sezar (Caesar)” adıyla bilinen eski bir Suriyeli askeri fotoğrafçının belgelediği işkence görüntüleri gibi materyaller Esed’in insan hakları ihlallerine ilişkin önemli kanıtlar sunmaktadır. Bu analizde, devrik lider Beşar Esed’in Suriye’de işlediği soykırım, savaş ve insanlığa karşı suçların uluslararası hukuk mekanizmaları üzerinden potansiyel yargılama yolları incelenecektir. Bu bağlamda, Esed’in davasına emsal teşkil edebilecek vakalar, cezanın uygulanmasında karşılaşılan zorluklar ve Suriyelilerin adalet arayışı ele alınacaktır.
Esed’in İnsanlığa Karşı Suçları ve Savaş Suçları
İnsan Hakları Konseyi’nin On Yedinci Olağanüstü Oturumunda kabul edilen 22 Ağustos 2011 tarihli Birleşmiş Milletler Kararına göre; Esed rejiminin yetkilileri tarafından “keyfi infazlar, aşırı güç kullanımı, protestocuların ve insan hakları savunucularının öldürülmesi ve zulme uğraması, keyfi tutuklamalar, zorla kaybettirme, işkence ve kötü muamele” dahil olmak üzere sistematik insan hakları ihlalleri yapılmıştır. Esed başta olmak üzere Suriye yetkililerinin hukuksuz uygulamaları İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni ve Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi başta olmak üzere ilgili uluslararası insan hakları anlaşmalarını açıkça ihlal etmektedir. Örneğin, Uluslararası Af Örgütü’nün 2017 tarihli İnsan Mezbahası başlıklı raporuna göre Esed yönetiminde Suriye yetkilileri Sednaya Askeri Cezaevi’nde tutukluları çeşitli işkencelere maruz bırakarak öldürmüş, zorla kaybetmiş, toplu halde asarak infaz etmiş ve insanlık dışı yöntemlerle imha etmiştir. Suriye’deki Baas rejimi ve Esed ailesi iktidarı boyunca Sednaya Hapishanesi haricinde de 50’den fazla merkezde binlerce kişiye 72 ayrı işkence uygulandı. Devrilen rejim sadece iç savaş boyunca en az 1,2 milyon Suriyeliyi alıkoyarak çeşitli işkenceler yaptı. Benzer şekilde, 2019 yılına kadar Beşar Esed rejimi, devam eden iç savaşta 216 kez kimyasal silaha başvurdu. Sivillere yönelik sistematik saldırı niteliği taşıyan bu insan hakları ihlalleri insanlığa karşı suç teşkil etmektedir.
Esed rejimi, Suriye iç savaşı boyunca uluslararası insancıl hukukun (uluslararası savaş hukuku) temel ilkeleri olan ayrım gözetme, orantılılık ve askeri gereklilik ilkelerini de ihlal etmiştir. İnsan Hakları Konseyi’nin On Yedinci Olağanüstü Oturumunda kabul edilen 22 Ağustos 2011 tarihli Birleşmiş Milletler Kararında “Suriye halkına yönelik ayrım gözetmeyen saldırılar” kınanmış ve Suriye yetkililerinin bu saldırıları durdurmaları talep edilmiştir. Bu bağlamda rejim Suriye’deki muhaliflere orantısız güç kullanmış ve askeri gereklilik ilkesine aykırı düşecek şekilde sonucu bölgeye istikrarsızlık ve savaş getiren uygulamalarda bulunmuştur. Kararda ayrıca Suriye yetkililerinden bağımsız medyanın ülke içinde faaliyet göstermesine izin vermesi, internet ve telekomünikasyon ağlarına erişimin sağlanması, tüm insani yardım kuruluşlarına ve çalışanlarına zamanında, güvenli ve engelsiz erişim sağlanması, insani yardım ve tıbbi malzemelerin ülkeye güvenli geçişinin sağlaması talep edilmiştir. Söz konusu ihlaller BM İnsan Hakları Konseyi tarafından 22 Ağustos 2011 tarihinde alınan kararla kurulan BM Suriye Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu tarafından raporlanmıştır. Esed rejiminin uluslararası insancıl hukukun temel ilkelerini ihlal ettiğine ilişkin bulgular, Beşar Esed ve üst düzey rejim görevlilerinin insanlığa karşı suç ve savaş suçu bağlamında yargılanabileceğini göstermektedir.
Devrik Esed rejiminin eylemleri, 1949 Cenevre Sözleşmeleri, 1907 Lahey Sözleşmeleri, UCM Statüsü ve uluslararası örfi hukuk tarafından yasaklanan savaş suçu ve insanlığa karşı suçları kapsamaktadır. İlk olarak 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve Ek Protokolleri’ndeki Ortak 3. madde savaş esirlerine kötü muamele yasağı, sivillerin korunması ve insani muamele zorunluluğunu içerir. Esed rejimi tarafından sivillere yönelik sistematik saldırılar, toplu cezalandırma ve sivillerin zorla yerinden edilmesi, Ortak 3. maddenin doğrudan ihlalidir. Sivillere yönelik doğrudan saldırılar ve insani yardım faaliyetlerinin engellenmesi ise iç çatışmaları düzenleyen Ek Protokol II’deki sivillerin korunmasına dair düzenlemelerin ihlal edildiği anlamına gelir. İkinci olarak; 1907 Lahey Sözleşmesi’ne göre ayrım gözetme ilkesi (sivillerin korunması) esastır. Ancak, Esed tarafından sivillerin ve sivil altyapının (hastaneler, okullar) kasıtlı hedef alınması, Lahey Sözleşmesi’ni ihlal etmektedir. Kuşatmalar ve insani yardımların engellenmesi gibi eylemler ise gereksiz acıya neden olmaktadır. Üçüncü olarak; 21 Ağustos 2013’te Doğu Guta’da sivillere yönelik kimyasal silah kullanımı hem Cenevre Sözleşmeleri’ne hem de uluslararası teamül hukukuna aykırıdır. Varil bombaları, geniş alanlarda ayrım gözetmeyen etkiler yaratarak kadın, çocuk, yaşlı gibi savunmasız gruplar arasında kitlesel ölümlere yol açmıştır. Misket bombaları ise uzun süre patlamadan kalan ve siviller için ölümcül tehdit oluşturan bir silah olarak kullanılmıştır. Ayrıca, devrik rejim kuşatma altındaki bölgelerde gıda ve temel ihtiyaçlara erişimi engelleyerek yüz binlerce insanı açlığa mahkûm etmiştir. Bu eylemler, UCM Statüsü’ne göre insanlığa karşı suç ve savaş suçu teşkil eder. Dördüncü olarak; sistematik işkence, toplu infaz, cinsel şiddet ve sivillerin zorla yerinden edilmesi UCM Statüsü’ne göre insanlığa karşı suç teşkil etmektedir. “Sezar Belgeleri” olarak bilinen 11.000 kişinin işkenceyle öldürüldüğünü belgeleyen fotoğraflar, rejimin bu suçları sistematik ve organize şekilde işlediğini kanıtlamaktadır. Benzer şekilde, Halep’te rejim güçleri tarafından kadınlara ve kız çocuklarına yönelik tecavüz vakaları, insanlığa karşı suç teşkil eden fiillerdir. Tüm bu eylemler aslında hiçbir durumda ihlal edilmemesi gereken ve uluslararası toplum tarafından bağlayıcı kabul edilen jus cogens normlarının ihlalidir. Bu bağlamda, devrik Esed rejimi tarafından işlenen suçların sadece Suriye iç hukuku değil, uluslararası hukuk kapsamında da yargılanması gereklidir.
Esed’in Uluslararası Hukuk Mekanizmaları Üzerinden Potansiyel Yargılama Yolları
Başkanlığı döneminde Esed’in Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) bünyesinde yargılanmamasının temelde üç sebebi vardır. Bunlardan birincisi, Suriye soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçunun faillerini bireysel cezai sorumluluk bağlamında yargılayan UCM’nin kurucu anlaşması 1998 Roma Statüsü’ne taraf değildir. İkincisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) UCM Savcısı’nı yetkilendirmesi durumunda Esed’in Mahkeme nezdinde soruşturulması ve kovuşturulması mümkün olmasına rağmen geçmişte Rusya ve Çin rejim ile ilgili bu tür kararları defalarca veto etmiştir. Ancak, Rusya ve Çin’in yeni dönemde Esed’in yargılanmasına ilişkin alacağı pozisyon değişiklik gösterebilir. Zira Rusya, Suriye bölgesindeki çıkarları bağlamında bazı konularda yeni hükümet ile anlaşmaya, en azından pazarlık yapmaya açık olacaktır. Öte yandan, zaten UCM’de tutuklama kararı bulunan Putin’in, Esed’in işlediği insanlığa karşı suçları ve soykırım suçunu ne kadar omuzlayacağı da tartışmalıdır. Ayrıca, diğer bir yol alarak Roma Statüsü’nün 12(3). maddesine göre bir devlet Statü’ye taraf olmasa bile UCM’ye bir beyan sunarak Mahkemenin yargı yetkisini tanıyabilir. Suriye’de yeni kurulacak hükümetin UCM’nin yargı yetkisini tanıması durumunda Esed’in yargılanması mümkün gözükmektedir. Esed’in başkanlığı döneminde yargılanmasının önündeki üçüncü bir engel de bölgedeki güvenlik açığı ve diktatör yönetim sebebiyle delil toplanmasının oldukça meşakkatli olmasıdır. Ancak, rejimin devrilmesi Suriye’de delil toplamaya yönelik engellerin önünü açmıştır.
Ayrıca uluslararası hukukta Esed ve üst düzey rejim görevlilerinin işlediği suçlar bağlamında UCM haricinde başka yollarla da yargılanması mümkündür. Örneğin, BM veya bölgesel kuruluşlar, Yugoslavya veya Sierra Leone örneklerinde olduğu gibi Esed için özel bir mahkeme kurabilir. Benzer şekilde Almanya, İsveç, Fransa gibi bazı ülkeler uluslararası suçlar için evrensel yargı yetkisi kullanabilir. Esed, bu ülkelerden birinde uluslararası ceza hukuku temelinde yargılanabilir. Örneğin, Suriye’deki suçlara ilişkin ilk ceza davaları Alman mahkemesinde görülmüştür. Şubat 2020’de Koblenz Yüksek Bölge Mahkemesi üst düzey bir Suriyeli yetkiliye işlediği suçlar sebebiyle dört buçuk yıl hapis cezası vermiştir. Daha sonra, Ocak 2022’de Koblenz mahkemesi başka bir Esed hükümet yetkilisini Suriye’de insanlığa karşı suçlar işlediği gerekçesiyle ömür boyu hapse mahkûm etmiştir. Mahkemede yetkili işkence, 27 cinayet ve cinsel şiddet vakalarının faili ve el-Hatib Şubesi’ndeki diğer suçlara ortak olmaktan suçlu bulunmuştur. Benzer şekilde, Doğu Guta’da gerçekleştirilen kimyasal saldırılarla ilgili olarak Fransa’da 2013’te Esed hakkında uluslararası tutuklama kararı çıkarılmıştır. Bu karar, Esed’in yargılanması yönünde atılmış önemli adım olsa da fiilen bir yargılama süreci başlamamıştır. Ancak, Fransa tutuklama kararının geçerli olduğunu yinelemiştir. Öte yandan, yeni kurulan Suriye hükümeti, Esed’i ulusal düzeyde yargılayabilir. Ancak bu çok olası bir ihtimal olarak gözükmemektedir.
Esed’in Yargılanma Sürecine Emsaller
Uluslararası hukukta Esed’in yargılanmasına emsal teşkil edebilecek bazı davalar bulunmaktadır. Örneğin, Slobodan Milošević Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (ICTY) savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçlardan yargılanmıştır. Milošević, 2001 yılında Sırbistan’da tutuklandı ve Lahey’e sevk edilmiştir. Yargılama 2002’de başlasa da dava yıllarca sürmüş ve dava sırasında Milošević’in sağlık durumu giderek kötüleşmiştir. Milošević yargılama tamamlanmadan önce 2006’da hücresinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir. Bu vaka liderlerin savaş suçlarından sorumlu tutulabileceğini gösteren önemli bir örnektir. Aynı şekilde, Liberya’nın eski devlet başkanı Charles Taylor Sierra Leone Özel Mahkemesi’nde savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle yargılanmıştır. Taylor, ayrıca Sierra Leone’deki çatışmalarda “kan elmasları” yoluyla savaş suçlarını finanse etmekle suçlanmıştır. Nijerya’da yakalanarak Sierra Leone Özel Mahkemesi’ne teslim edilen Taylor için yargılama süreci 2007’de başlamıştır. Taylor, 2012’de 11 ayrı savaş suçu ve insanlığa karşı suçtan suçlu bulunmuştur. Ayrıca, UCM Savcısı Luis Moreno Ocampo, 2008’de Sudan’ın eski Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkında Darfur’da soykırım yaptığı, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçu işlediği iddiası ile hazırlamış olduğu dosyayı mahkemeye sunmuştur. Bir yıl sonra el-Beşir hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştır. Ancak el-Beşir’in UCM’de yargılanması süreci, Sudan’daki siyasi ve hukuki gelişmeler nedeniyle henüz tamamlanmamıştır. Benzer şekilde UCM’nin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkındaki tutuklama kararları da uygulanamamıştır.
Ruanda’daki soykırım sonrası kurulan Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTR), Suriye’deki savaş ve insanlığa karşı suçlar bağlamında Beşar Esed’in yargılanması için önemli bir emsal teşkil etmektedir. Ruanda’da 1994 yılında Tutsi ve ılımlı Hutilere karşı gerçekleştirilen soykırım sonrasında, BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 955 sayılı kararıyla ICTR kurulmuştur. İlk kez bir uluslararası mahkeme tarafından bireylerin soykırım suçundan yargılandığı bir yapı olmuş, sistematik tecavüz, işkence ve zorla göç ettirme gibi suçlar burada yargılanmıştır. Mahkeme, iç savaş bağlamında uluslararası hukukun uygulanabileceğini gösteren ilk emsal olması açısından önemlidir. Ruanda örneğinde de görüldüğü gibi, Esed rejiminin insanlığa karşı suçları, jus cogens normlarını ihlal ettiği için egemenlik ilkesi bir savunma olarak ileri sürülemez. Ayrıca, eski devlet başkanı olarak Beşar Esed, emir komuta zincirindeki suçlardan sorumlu tutulabilir. Ruanda’da Jean Kambanda’nın (Ruanda Başbakanı) yargılanması, devlet liderlerinin de uluslararası suçlardan sorumlu tutulabileceğini kanıtlamıştır.
Cezanın Uygulanmasında Uluslararası Hukukun Karşılaştığı Zorluklar
Bu emsaller, Esed’in uluslararası hukuk önünde mutlaka yargılanacağını gösterirken bir yandan da cezanın uygulanması konusunda yaşanan zorluklara işaret etmektedir. Zira yargılama süreci, delil toplama, dava hazırlığı ve duruşmalar nedeniyle yıllar sürmektedir. Örneğin, Milošević henüz yargılaması devam ederken dava sonuçlanmadan ölmüştür. Ayrıca suçlunun iadesine ilişkin siyasi angajmanlardan kaynaklanan zorluklar cezanın uygulanması konusunda uluslararası hukuku sınamaktadır. Putin ve Netanyahu örneğinde olduğu gibi tutuklama kararlarının uygulanamaması suçlularda ve uluslararası toplumda cezasızlık algısı yaratabilmektedir. Bu çerçevede, Esed’in Suriye’ye ya da kendisini yargılayabilecek/iade edebilecek bir ülkeye gitmesi pek olası gözükmemektedir. Adalet arayışındaki Suriye’de barışçıl bir yeniden inşa süreci ancak adil yargılamaların yapılmasıyla mümkündür. Ayrıca ceza uygulanmasının önündeki tüm engellere rağmen Esed’in yargılanması, uluslararası toplumda hesap verebilirlik ve insan hakları açısından olumlu bir mesaj verecektir. Bu bağlamda, uluslararası hukuk ve insan hakları mekanizmalarının aktif bir şekilde devreye girmesi ve uluslararası toplumun üzerine düşen sorumluluğu alması gerekmektedir.
[Elif Gültekin Karahacıoğlu, Anadolu Ajansı muhabiri ve Hacı Bayram Veli Üniversitesi doktora öğrencisidir.]