Suriye iç savaşının karanlık sayfaları arasında yer alan Şebbihalar, Esed rejiminin gölgesi olarak tarih sahnesine çıkmış en kanlı yapılardan biridir. Mezhepsel bağlılık üzerinden şekillenen bu paramiliter güç, rejimin bekasını sağlamak adına korkuyu silah haline getirerek akıl almaz katliamlarla Sünni sivilleri hedef aldı. Şebbihalar, insanlık dışı yöntemleriyle korku ve dehşeti yayarken Esed ailesinin elinde adeta bir mezalim aracı olarak kullanıldılar. Şebbihalar, toplu infazlar, katliamlar, işkenceler, tecavüzler, yağmalamalar ve daha birçok insanlık dışı eylemi yaparken rejimin gölgesinde “dokunulmaz” kılındılar. Dokunulmazlığın yanında görünmez de olmaya çalışan Şebbihalar, kanlı eylemlerini gerçekleştirdikleri yerlerde tek bir tanık bile bırakmamaya özen gösterdiler. Bu yazıda Esed ailesinin katil örgütü Şebbihaları ele alacağım.
Şebbihalar Kimdir?
Adını daha çok dev cüsseli militanlarıyla Esed rejiminin korunması için gerçekleştirdiği Sünni katliamlarla ve daha birçok insanlık dışı uygulamalarıyla duyuran Şebbihaların kuruluşu iç savaşın öncesine dayanıyor. Şebbihalar, 1970’lerde Lazkiye’de kuruldu. Esed ailesinin Lazkiyeli bir Arap-Nusayri aileden geldiği göz önüne alındığında, kuruluş bölgesinin neden Lazkiye olduğu da anlaşılmaktadır.
Şebbihaları ilk çıktıkları dönemde kısaca Esed ailesine bağlı; örgütlü ve keyfi şiddete yatkın, akrabalık bağlarıyla kurulu; kaçakçılık faaliyetleri ile uğraşan veya işsiz kişilerin çoğunlukta olduğu bir örgüt olarak tanımlamak mümkündür.[i] Tabi ki bu tanım iç savaşla birlikte bir kiralık katil örgütüne dönüştü.
Şebbihaları komuta etmiş isimlere bakıldığında bu durum daha net görülmektedir. Şebbihalar Münzir Esed, Hilal Esed, Harun Esed, Emir Esed, Hafız Esed, Ali Esed, Muhammed Esed, Sümer Esed, Suvar Esed ve Fevaz Esed tarafından komuta edilmiştir.
Şebbiha örgütü, Hafız Esed’in Suriye rejimini ele geçirmesi ile birlikte oluşturuldu. Örgütün kuruluşu, 1975 yılında Suriye’nin Lübnan’a yönelik işgal girişiminden hemen sonra gerçekleşti. Kurucusu ise Hafız Esed’in abisinin oğlu olan Malik Esed idi. Hafız Esed rejimi güçlendikçe Şebbihalar da hukukun denetimi dışında büyümeye başladı. Dolayısıyla Şebbihalar için Esed ailesinin kontrolünde ve onlar adına çalışan bir “çete” demek doğru olacaktır. Bu “çete” kavramı zamanla, Şebbihaların gerçekleştireceği katliamlarla “devlet destekli terör örgütü” kavramına evrildi.
Şebbihalar hem Esed ailesinin adete özel kuvvetleri olması hem güvenlik servisi ile koordineli çalışması hem de devlet kademelerindeki nüfuzlu kişilerle yakınlığı nedeniyle hukukun dışında tutuldu, denetim ve hesap vermeden eylemler gerçekleştirebildi. Şebbihalar, bu şekilde Esed ailesinin kirli işlerini sessiz sedasız ve en önemlisi de resmi bir bağ olmadan yapan bir örgüt olarak kullanıldı. İç savaş sırasında da Şebbihalar, Esed rejiminin onayıyla, onlarla birlikte ya da onların talimatıyla hareket etti.[ii] Çatışmanın ilk yıllarında, Esed rejimi ordudan firar eden askerler nedeniyle güç kaybetmişti. Tam bu noktada Şebbihalar, ordu askerlerinin kaçışı sonrası oluşan güç boşluğunu kullandı.
İsimleri ise ilk çıktıkları dönemdeki faaliyetlerinde kullandıkları lüks siyah Mercedes arabalara atıf yapan yerel bir ifadeyle “hayalet” anlamı taşımaktaydı. Suriye toplumu arasında şiddet ve saldırganlıkla korku yaymak ve muhaliflerin susturulmasını sağlamak Şebbihaların en önemli görevlerinden biriydi. Esed rejimine mutlak sadık olan bu örgüt, sorgusuz şekilde verilen emirlerle hareket ediyordu. Özel olarak iri cüsseli olan kişiler seçilmekteydi. Bu kişilerden oluşan birliklerin köylere yaptığı baskınlar, halk arasında daha büyük bir korkuya neden olmaktaydı.
İç savaş öncesinde de birçok katliam ve hukuksuzluk gerçekleştiren örgüt, iç savaşın başlamasıyla bambaşka bir hâl almaya başladı. Esed ailesine sadakatle hizmet eden Şebbihalar, iç savaşla birlikte “Gözlerin için sonsuza kadar Şebbiha, ey Esed”, “Ya Esed ya da ülkeyi yakarız” gibi sloganlar haykırdı. Bu sözler yalnızca slogan olarak kalmadı, kanlı katliamların mottosu hâline geldi. Arap İnsan Hakları Örgütü eski Başkanı Mahmud Merhi, Şebbihaların yerel suç çetelerinden, sivil kıyafetli kişilerden, muhbirlerden ve işsiz/yoksul gençlerden oluştuğunu söyledi. Merhi, bu örgütün ilk defa rejim tarafından bu kadar organize bir şekilde kullanılmasına iç savaşla birlikte başlandığını ifade etmişti. Düzenli maaşa bağlanan Şebbihalar, yakaladığı ve öldürdüğü kişiler için 100 sterlinlik ekstra ücret alıyordu. Elbette ki bu miktar, en altta bulunan milislerin ücretiydi.
Önceleri aşiret ve akrabalık bağlarıyla örgütlenmeye başlayan Şebbihalar, zamanla görevlerindeki değişiklikler ve kurumsal bağlantılarının artması nedeniyle resmi bir sisteme dahil edilmeye başlandı. Önce Halk Komiteleri adı verilen bir yapıya, ardından da Ulusal Savunma Güçleri’ne (NDF) dahil edildi.[iii] 2020 ise yılında sözde demokratik şekilde gerçekleştirildiği iddia edilen seçimlerde Şebbihaların elebaşları, Parlamento’ya girdi. Bu şekilde Şebbihalara hem askeri anlamda hem de siyasi anlamda bir resmiyet kazandırıldı. Örneğin, Hasan Selumi hem milletvekili hem de Şebbiha yöneticisiydi.
NDF, Suriye iç savaşının ilk yıllarında ortaya çıktı. Bu yapılanma, Suriye Savunma Bakanlığı tarafından finanse edilmiş olsa da özellikle kuruluş aşamasında İran finansman, eğitim ve silahlandırma konusunda ciddi bir destek vermiştir.[iv] Lübnan Hizbullahı da NDF’ye destek veren bir diğer aktör oldu. Hatta NDF, Humeyni tarafından İran’da kurulan “gönüllü” milis örgütü olan Basij modeliyle paralel şekilde resmileştirildi.[v]
Katliamlar ve Suç Dosyası
Şebbihalar birçok şekilde iç savaşta kullanıldı. Örneğin BM raporlarına göre gerçekleştirilen birçok katliam, muhaliflerin bombalanmasının ardından Suriye ordusu ve Şebbihalar’ın kara harekâtı ile devam eden bir modelde gerçekleştiğini anlatmaktadır. Bu katliamlarda aktivistler, muhalif isimler hatta savaşabilecek yaştaki erkekler sistematik olarak hedef alındı. Yakalanan muhalif askerlerle birlikte bazen aileleri de infaz edildi.[vi]
25 Mayıs 2012’de gerçekleştirilen katliam, Esed unsurları ile Şebbihaların koordineli çalışmasına örnek teşkil etmektedir. Hola’da Esed rejimine bağlı topçular 13 saat aralıksız bombardıman gerçekleştirmiş ve ardından Şebbihaların baskınları sonucu çok sayıda sivil katledilmişti. Şebbihalar, bu katliamda kesici ve delici aletlerle insanları öldürmüştü.
Bir başka örnekte ise iç savaşın henüz başlangıcında Humus’ta gerçekleşen bir katliam, Şebbihaların hareket prensibini yine gözler önüne sermektedir. Tüm Suriye genelinde olduğu gibi Humus’ta da hükümet karşıtı gösteriler yapılmaktaydı. Gece yarısı saat 02:00 civarında Şebbihalar, protestoların yapıldığı meydanı çevreledi ve çatılardan sivil halka ateş açmaya başladı. Kaçamadan ölenler olduğu gibi yaralı şekilde yardım bekleyenler de vardı. Şebbihalar, göstericileri meydandan dağıttıktan sonra alana inerek yaralıları infaz etti, cansız bedenleri alıp başka bir yere götürdü. O gün birçok kişi kayboldu. Ölenlerin sayısının ise 83 ile 300 kişi arasında olduğu aktarıldı.[vii] Özellikle ölen kişilerin cesetlerinin tahrip edilmesi, Şebbihaların kullandığı bir yöntemdi. Bu sayede yerel halk daha derinden korkutularak muhalif söylemlerden vazgeçirilmeye çalışıldı.[viii]
2012 yılında ise Hula’da bir başka büyük katliam gerçekleşti. Şebbihaların baskını sonrası 108 kişi katledildi. Kurtulanların ifadelerinde Şebbihaların ayrım gözetmeksizin ateş açtığı ve yargısız infaz gerçekleştirdiği yer aldı. Nitekim 49 çocuk ve 34 kadın bu katliamda hayatını kaybetti. Yine kurtulanların ifadesinde çocukların boğazlarının kesilerek öldürüldüğü ve kurtulmak için ölü taklidi yaptıkları söylendi.
İç savaşın ilk yıllarında Şebbihalar, Lazkiye, Halep, Tel Klak, Hula, Maarzaf, Tremse ve Kuseyr gibi bölgelerde yüzlerce sivili katletti. Eylemleri arasında boğaz kesme, keskin nişancı saldırıları, uykudaki sivilleri öldürme ve işçileri infaz ederek görüntüleri yayınlama gibi yöntemler vardı.
Elbette ki Şebbihaların katliamları Suriye iç savaşı ile birlikte başlamadı. 1980 yılındaki Tadmor Hapishanesi ve 1982 yılındaki Hama katliamlarının başında, Şebbihaların kurucularından olan Rıfat Esed bulundu.[ix]
Benzer Örgütler
Arap Baharı süreciyle birlikte Şebbihalara benzer başka örgütler, diğer Arap devletlerinde de görülmüştü. Örneğin Mısır’da “Baltagiya” veya Türkçesiyle “Baltacı” olarak adlandırılan bir çete örgüt bulunmaktaydı. Bu örgütün mensupları, 2011’deki kitlesel gösterilere karşı protestocuları dağıtmak ve onlara saldırmak için kurulmuştu. Rejim destekçileri tarafından “baltacılar” olarak adlandırılmıştı. Aynı şekilde Yemen’de de eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih dönemindeki muhaliflere yönelik baskınlar yapmasıyla gündeme gelen “balatija” adında yapılar bulunmuştu. Lakin bu örgütler, Şebbihalar kadar geniş bir örgütsel ağa, hükümet desteğine ve katliam siciline sahip değillerdi.
Tarihi Eser, Silah ve Uyuşturucu Kaçakçılığı
Şebbihaların görevi yalnızca Esed’in kanlı rejimini ayakta tutmak için muhalifleri sindirmek ve Sünni köylerde katliam yapmakla sınırlı değildi. Şebbihalar, kurulduğundan beri adeta dokunulmaz sayılan bir örgüttü. İç savaştan önce Lübnan sınırında yaptıkları kaçakçılıkla tanınıyorlardı. Özellikle silah kaçakçılığı ve Hizbullah bağlantısı önem taşımaktaydı. İç savaşın ardından kaçakçılık ürünleri genişlemeye başladı. Suriye’deki arkeoloji alanlarına ve müzelere ait birçok tarihi eser yurt dışına götürüldü. Bu eserlerin büyük bölümü, Şebbihalar tarafından yağmalanarak karaborsada satıldı.
Aynı yöntemi yine Suriye’deki iç savaşla birlikte büyüyen DEAŞ terör örgütü de uygulamıştı. DEAŞ, işgal ettiği bölgelerdeki tarihi eserleri yok ettiğini açıklarken bu eserlerin karaborsada satıldığı ortaya çıkmıştı.
1960’larda tıbbi bir ilaç olarak Almanya’da üretilmeye başlayan Captagon adı verilen uyuşturucu madde, sonraları Lübnan’da üretilmeye başlandı. Ardından iç savaşla birlikte üretimi Suriye’ye taşındı. O kadar çok üretim artırıldı ki Captagon’un %80’i Suriye topraklarında üretilir hâle geldi. Bu üretim Suriye’nin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYİH) yaklaşık dörtte birine denk gelen 2,4 milyar dolarlık bir geliri ifade ediyordu.[x] Bu süreçte, daha önceleri de Lübnan üzerinden kaçakçılık ağının yürütücüleri olan Şebbihalar da kullanıldı. Captagon kaçakçılığının bir numaralı ismi olan Mahir Esed hem Beşar Esed’in kardeşi hem de Şebbihaların liderlerinden biriydi.
İç savaş öncesinde de Şebbihaların silah, uyuşturucu ve tarihi eser kaçakçılığı gibi yollarla kazanç sağladığı düşünüldüğünde, iç savaşla birlikte resmiyet de kazanan kimlikleri sayesinde bu yasa dışı işler Şebbihalar için daha kolay halledilebilir hâle geldi.
Rusya Tarafından Kullanıldı
Şebbihalar, Esed ailesine sadık olmakla birlikte başka aktörler tarafından da kullanıldı. Beşşar Esed’in, iç savaşın başlangıcında devrilmesini önleyen Rusya, Şebbihaları mobil bir vekil aktör olarak kullanmaya başladı. 2020 yılında Rusya, Libya’daki meşru hükümet karşısında bulunan Halife Hafter saflarında savaşmak üzere 400 kişiden oluşan Şebbiha birliğini para karşılığında Libya’ya göndermişti. Böylelikle savaş suçlularından oluşan Şebbihalar, Libya’da Rusya’nın vekil aktörü olan Hafter için savaştırıldı. Bu Esed’in Rusya’ya borcunu ödeme şekillerinden yalnızca biriydi.
Sonuç Yerine
Şebbihaların zayıflıklarının ekonomik olarak yoksul kesimi barındırması ve ideolojik olarak radikal bir çizgide olmaları söylenebilir. Şebbihaların büyük bir çoğunluğun Nusayri bir inanca sahip olmaları ve bu inanca sahip Esed ailesinin Suriye’de azınlık olmalarına rağmen iktidarı 50 yılı aşkın bir süredir elinde tutmaları, Şebbiha’nın ortaya çıkmasını sağlayan en önemli neden olarak gösterilebilir. Çünkü bu durum Şebbiha örgütünün ideolojik bir taban bulmasına, dini bir motivasyon taşımasına ve bundan dolayı da kolaylıkla masum sivillerin öldürülmesi gibi insanlık dışı katliamların yapılabilmesine yol açmıştır. Nitekim motivasyon olarak paranın yanında bir Nusayri devleti fikri, kendi inançları doğrultusunda yaptıkları kanlı eylemleri meşrulaştırmak için kullanıldı. Sünni kesime yönelik katliamlar, zorla göç ettirmeler, uzun yıllar boyunca sürdürülen işkenceler ve daha birçok eylemde bu motivasyon önemli bir yere sahipti.
Esed rejimi, mezhepsel ayrıştırmayı derinleştirmek için Şebbihalar eliyle planlı bir Sünni katliamına girişerek hem Sünni-Nusayri düşmanlığını körükledi hem de Nusayrileri rejime bağımlı hale getirdi. Bu stratejik şiddet, Nusayriler üzerinde “rejim düşerse intikam alınacak” korkusu yaratırken Sünnilerde ise Nusayri karşıtı öfkeyi tırmandırdı.
Dolayısıyla iç savaşla birlikte katliamlarını bombalarla, kimyasal silahlarla, kitlesel katliamlarla ve işkencelerle artıran Esed rejimi için Şebbihalar bulunmaz bir örgüt haline geldi. Hem muhalifler öldürülerek ya da göç ettirilerek ortadan kaldırılıyordu hem de bunlar olurken Esed rejimine yönelik doğrudan bir suçlama yapılması zorlaşıyordu. Böylelikle Esed, paralı askerlerden daha uygun ve daha bağlı olan bir yöntemi kullandı.
Uzun yıllardır Esed ailesi ne derse sorgusuz yerine getiren ve karşılığında para ve dokunulmazlık kazanan bu örgüt, Esed’in düşüşü ile birlikte tüm ayrıcalıklarını yitirdi. Büyük kısmı Lübnan Hizbullahı’na ve Irak, İran gibi ülkelere sığındı. Kalanlar ise muhaliflerin ilerleyişiyle birlikte ya savaşta öldürüldü ya da esir alındı. Örneğin Esed rejiminin devrilmesinin ardından Şebbiha elebaşılarından olan Şuca el-Ali, Humus’ta öldürüldü. Ali, 2012’de Humus’ta Mahir Esed’e bağlı 4. Tümen çatısı altında, özellikle Hule ve Telbise’de sivillere yönelik büyük katliamlar gerçekleştirerek mezhepsel provokasyonların öncüsü olmuştu. 2014’ten sonra İran’la bağlantılarını güçlendiren Ali, hapishanelerden adli suçluları askere alarak şiddet eylemlerini artırmış ve Suriye-Lübnan sınırında aktif bir rol üstlenmişti. El-Ali, Şebbiha katillerinden yanlızca bir tanesiydi.
Yeni Suriye yönetiminin, ülkedeki tüm silahlı grupların ortadan kaldırılması ve devletin “şiddet tekeli” bünyesinde silahların toplanması çağrısı önem taşımaktadır. Bu çağrı hem yeni rejimin kuruluşunda bir meşruluk oluşturması hem devlet egemenliğinin sağlanmasında önemli bir sorunun kaldırılması hem de mezhepsel çatışmaların son bulması açısından önem taşımaktadır. Özellikle Suriye’deki Sünni kesimin, Şebbihalar gibi katil bir örgüte karşı silahlanarak “intikam” ile hareket etmelerinin engellenmesi kritik bir durumdur. Lakin şunu da unutmamak gerekir; Suriye’nin barışa ihtiyacı olduğu kadar adalete de ihtiyacı vardır. Teslim olan veya ele geçirilen Şebbihalar, yeni yönetimin adaleti ile cezalarını çekecekler, teslim olmayan ve direniş gösteren Şebbihalar ise ortadan kaldırılacak. Yeni Şam yönetimi bu yolla toplumsal adalet duygunu tahsis edebilir ve devlet eliyle yargılamayı sağlayabilir.
[Gürkan Demir, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]
[i] Yassin al-Haj Salih, “The Syrian Shabiha and Their State: Statehood & Participation”, Heinrich Böll Stiftung Beirut Middle East, 3 March 2014, s.2.
[ii] United Nations General Assembly, “Report of the Independent International Commission of Inquiry on the Syrian Arab Republic”, A/HRC/21/50, 16 August 2012, s.21-22.
[iii] Uğur Ümit Üngör, “Shabbiha: Paramilitary Groups, Mass Violence and Social Polarization”, Homs. Violence, 1/1 (2020), s.8.
[iv] Gregory Waters ve Kayla Koontz, “’Shabiha Forever’ Assad’s Creation, Control, and Use of Militias Since 2011”, Harmoon Center for Contemporary Studies, Research and Reports, 22 November 2023, s.39.
[v] Christopher Kozak, “’An Army in All Corners’: Assad’s Campaign Strategy in Syria”, Institute for the Study of War, Middle East Security Report 26, April 2015, s.15.
[vi] United Nations General Assembly, “Report of the Independent International Commission of Inquiry on the Syrian Arab Republic”, s.12.
[vii] Üngör, “Shabbiha”, s.10.
[viii] Stephen Starr, “Shabiha Militias and the Destruction of Syria”, CTC Sentinel, 5/11 (2012): s.12.
[ix] al-Haj Salih, “The Syrian Shabiha and Their State”, s.2.
[x] Karam Shaar vd., “Sky High: Ensuing Narcotics Crisis in MENA and the Role of the Assad Regime”, Observatory of Political and Economic Networks, 2023, s.25.