Suriye’de Nusayriliği (نصيريّة) Yakından Tanımak

Orta Doğu farklı din, mezhep ve inançlara beşiklik eden bir bölgedir. Nusayriler bu çeşitlilik içerisinde Suriye coğrafyasında, özellikle Akdeniz sahil bölgesinde, dini bir grup olarak kendini gösteren Şii kökenli batıni bir topluluktur. Nusayrileri bilinir kılan 1960’lı yıllardan 8 Aralık 2024 tarihine kadar, azınlık olmalarına rağmen, modern Suriye’nin yönetici elitleri / Esed rejimi olarak varlık göstermeleridir. En basit tabirle Nusayrilik, Hz. Ali’ye ilahlık /uluhiyet isnat eden batıni bir fırka olarak tanımlanabilir. Hz. Ali’nin ilahlaştırılması ve tenasühe inanma (reenkarnasyon) gibi aşırı fikirleriyle tanınan fırka, farklı din ve sistemlerden aldığı karma bir inanç sistemine sahiptir.

Mezhepler tarihini konu alan klasik eserler, Nusayrilik meselesini imamlara ilahlık atfeden sapkın fikirlere sahip Gulat-ı Şia’nın bir parçası olarak değerlendirmektedir. Fırka, gizliliğe ve takiyyeye oldukça önem vermektedir. Bütün öğretiler sır konumundadır. Öğretileri başkalarıyla paylaşmak suç teşkil etmektedir. Bu durum fırkanın inançlarını ve pratiklerini anlama noktasında dışarıya çok az veri sunmaktadır. Nusayrilerin kapalı yapıları ve dış dünyayla sınırlı ilişkileri kendilerini diğer inançlardan üstün görmelerine de zemin hazırlamaktadır. Esed rejiminin tesis edilmesinin ardından Suriye’de farklı inançlara yönelik görmezden gelmelerin, saldırıların ve düşmanca tavırların arkasında bu üstünlük anlayışının da yattığını söylemek mümkündür. Özellikle, ülkede Sünni Müslümanlar üzerindeki onlarca yıl süren baskı ve şiddet kalıcı hasarlar bırakmıştır. 2011 sonrasında Beşar Esed’in artarak devam eden zulmü bu durumu teyit eder niteliktedir.

Batıni karakteri dolayısıyla fırkanın isminin kökeni, tarihi ve inanç yapısı hakkında yeterli ve tatmin edici malumata ulaşmak oldukça zordur. Yine de var olan Nusayri literatürünün belirli bir boşluğu kapattığı söylenebilir. Eldeki bilgiler Nusayriliğin Muhammed b. Nusayr en-Nemiri tarafından IX. asırda Irak’ın Basra kentinde kurulduğunu ve Hüseyin b. Hamdan el-Hasibi tarafından sistemleştirildiğini göstermektedir. Hüseyin b. Hamdan el-Hasibi, Nusayriliğin yaygınlık kazanmasında en etkili kişi olarak öne çıkmaktadır. El-Hasbi, fırkanın kutsal kitabı olarak kabul edilen “Kitabu’l Mecmu”nun (كتاب المجموع) da müellifidir. Eser on altı bölümden oluşmakta ve fırkanın itikadi görüşlerini temellendirmektedir.[1] Zaman içerisinde farklı bölgelere yayılan Nusayriler, günümüzde çoğunlukla Suriye’de Lazkiye çevresinde, Lübnan’ın kuzey bölgesinde, Türkiye’de başta Hatay olmak üzere Adana ve Mersin civarında yaşamlarını sürdürmektedir.

Harita-1: Suriye’nin Etnik ve Dini Yapısı

Kaynak: MEPA, “Çatışma Bülteni”, https://www.mepanews.com/d/other/suriyeetnikdiniyapi.jpg.

Nusayriler, Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 10’luk bir kesimini (2 milyon civarı) oluşturmaktadır. Bu sayı Türkiye’de yaklaşık 500 bin civarındadır. Nusayriler, kendilerini İslam’ın dışında görmezler. Tarih boyunca Nusayri olarak adlandırılan fırka, I. Dünya Savaşı’nın ardından Fransızlar Suriye’yi ele geçirdikten sonra altı farklı devlet kurmuştur. Lazkiye bölgesinde otonom bir Alevi devleti (État des Alaouites / دولة العلويين) kurulmuş ve fırka “Alevi” olarak adlandırılmaya başlanmıştır.[2] Tarih boyunca Nusayri ismine yüklenen olumsuz anlamlar ve Fransa’nın Suriye Alevileri üzerinden bölgedeki diğer Alevilerle yakınlaşma arzusu, Nusayri yerine Alevilik isminin tercih edilmesinde etkili olan sebepler arasındadır. Ayrıca bu fırka için Türkiye’de “Fellah” ismi de yaygın olarak kullanılmaktadır.

Harita-2: I. Dünya Savaşı’ndan Sonra Fransa’nın Suriye’de Kurduğu Bölgesel Devletler

İsim Kökeni ve Tarihi

Fırkanın isminin kökeni noktasında birkaç iddia vardır. İddialardan biri, Hz. Ali’nin hizmetçisi Nusayr’a atfen bu ismin verilmesidir. Fakat kaynaklarda bu yönde güçlü bir delil söz konusu değildir. İlave olarak, Nusayrilerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye bölgesindeki Nusayriye dağlarına nispetle ismin ortaya çıktığı iddiası da isabetli bir değerlendirme olmaktan uzaktır. Zira bahsi geçen dağların önceki dönemlerde de aynı isimle anıldığına dair veri bulunmamaktadır. Nusayrilik ile Hristiyanlık arasında bağ kurmaya çalışan oryantalist iddialardan da söz edilebilir. Bu iddianın dayanağı Nusayr kelimesi ile Hz. İsa’nın çocukluğunun geçtiği Latince Nazarie bölgesinin ismiyle bağlantılı olmasıdır.  Bu iddianın da elle tutulur bir tarafı yoktur. İsim kökeni meselesinde en makul değerlendirme kurucuya nispetle yapılacak bir değerlendirmedir. Fırkanın kutsal metni Kitabü’l Mecmu’da Muhammed b. Nusayr en-Nemiri isminden kurucu olarak defaatle bahsedilmektedir. İsimlendirme meselesi I. Dünya Savaşı’nın ardından bölgeyi ele geçiren ve manda rejimi inşa eden Fransızların etkisiyle Alevilik ismi altında yeni bir dönüşüm yaşamıştır.

Ulaşılabilen bilgiler Nusayriliğin IX. asırda Irak’ın Basra kentinde ortaya çıkmış olduğunu göstermektedir.[3]  Kurulduğu dönem Şii-Batıni düşüncelerin yaygınlık kazandığı ve antik Yunan eserlerinin Arapçaya tercüme edildiği bir döneme karşılık gelir. Bu dönem aynı zamanda İsnaaşeriyye’nin X. İmamı Ali el-Hadi ile XI. İmam Hasan el-Askeri arasındaki dönemdir. Nusayrilik, Gulat/aşırı Şii fırkaların uluhiyet ve peygamberlik inancı ile kurtarıcı beklentisinden oldukça fazla etkilenmiştir. Ayrıca dönemin parçalı siyasi, sosyal ve dini yapısının da fırkanın doğuşunda ve yayılmasında kolaylaştırıcı rol oynadığını da söylemek mümkündür.

Nusayrilik, Muhammed b. Nusayr en-Nemiri tarafından Irak’ta kurulmuştur. Fırka başlangıç döneminde Nemiriyye ismiyle de anılmıştır.[4] En-Nemiri’nin ölümünden (ö.883) sonra fırkanın başına Muhammed b. Cündeb, onun ardından da Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed el-Cenan el-Cünbülani (ö. 900) geçmiştir. Nusayriliğin yayılması için farklı bölgelere seyahat eden El- Cünbülani, Mısır’da bulunduğu sırada Ebu Abdullah Hüseyin b. Hamdan el-Hasbi’yi etkileyerek fırkaya dahil olmasını sağlamıştır. Fırkanın ikinci kurucu sayılan el-Hasbi’nin Nusayriliğin sistemleşmesi ve taraftar bulmasında önemli rolü vardır. El-Hasbi’nin Halep’te ölümünün (ö.957 veya 969) ardından fırka, Bağdat ve Halep olarak iki merkeze bölünmüştür. Seyyid Ali el-Cisri’nin rehberliğindeki Bağdat kolu, 1258’de Moğol saldırıları (Hülagu) ile ortadan kalkmış, Muhammed b. Ali el-Cilli’nin önderliğindeki Halep kolu ise varlığını korumuştur. El-Cilli’nin ölümünün ardından (ö.994) Ebu Said Meymun b. Kasım et-Taberani, Nusayri topluluğunun başına geçmiştir. Kendisine Lazkiye’yi merkez olarak gören Et-Taberani, Suriye’deki Nusayri varlığını tahkim eden isim olarak anılmaktadır. Et-Taberani’nin 1043’te ölümünün ardından fırkanın başına geçen isimlerden bazıları şunlardır[5]:

  • Hasan b. Es-Sincari (1248)
  • İbrahim et-Tusi (1349)
  • Hasan el-Acrud el-Ayni (1432)
  • Muhammed b. Yunus Kilazi (1602)
  • Hüseyin el-Ahmed Hemmin (1878)

Nusayriler tarihte farklı devletlerin hakimiyeti altında yaşamışlardır. Sırasıyla Abbasiler, Büveyhiler ve Hamdanilerden sonra Eyyubiler bölgeyi kontrol altına almıştır. Memlukler döneminde ise özellikle Sultan Baybars, Nusayriler üzerinde bir baskı oluşturarak İslami bir anlayışa yönelmeleri için girişimde bulunmuştur.

Nusayriler, Mercidabık Savaşı (1516) sonrasında Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı idaresine girmiş, özellikle Halep bölgesinde mahalli şeyhlerin denetiminde konforlu bir hayat sürdürme imkânı elde etmişlerdir. II. Abdülhamid zamanında hayata geçirilen düzenlemelerle Müslüman kitle arasında kabul edilerek mecburi askerliğe tabi tutulmuşlardır. Misyonerlik faaliyetleri bu tür girişimlerin ortaya çıkmasında etkili olan sebepler arasındadır. I. Dünya Savaşı sonrası bölgenin önce İngilizler, daha sonra Fransızlar tarafından işgal edilmesi yeni bir denge yaratmıştır. Fransızlar 1922’de Lazkiye merkezli otonom bir Alevi yönetimi kurmuştur. Bölge 1936’da Suriye devletinin bir vilayeti olarak kabul edilmiş, 1939’da Fransa Lazkiye bölgesine müstakil bir statü vermiştir. 1942’de ise bölge Suriye’ye tamamen katılmıştır.

Modern Suriye siyaseti ve toplumu açısından Lazkiye bölgesinin Suriye’ye katılması önemli bir dönüm noktasıdır. Bu dönem pek çok Nusayri gencinin orduya ve Humus Askeri Akademisine girdiği dönemdir. Uzun yıllar şehir merkezlerinden uzak, kırsal ve dağlık bölgelerde yaşayan Nusayriler, ordu üzerinden yeni bir siyasal kimlik inşasının peşine düşmüşlerdir. Ordunun sağladığı maddi imkanlarla yeni kimlik talebi birleşince ortaya modern Suriye devletini toptan etkileyecek bir süreç başlamış oldu. Nusayrilerin orduya yoğun şekilde katılmasının sonuçları 1960’ların başına gelindiğinde görülmeye başlanmıştır. 20 sene içerisinde üst düzey bazı isimlerin yanında Suriye ordusundaki astsubay ve küçük rütbeli askerlerin çoğunluğunu Nusayriler oluşturmuştur. Nusayrilerin etkinliği ordu ile sınırlı kalmamıştır. Kuruluşunda Suriye milliyetçiliğin gelişmesinde büyük katkısı olan Zeki el- Arsuzi gibi bir Nusayri ismin yer aldığı 1947’de kurulan Baas Partisi (حزب البعث العربي الاشتراكي) de önemli bir çekim alanı yaratmıştır.[6] El- Arsuzi, Baas Parti’nin kurucu babalarından biri olarak dikkat çeker. 1963’te Baas Partisi’nin darbesiyle ülke yönetimini ele alması Nusayrilerin ülke yönetiminde daha da etkin hale gelmesini sağlamıştır. Muhalif, Sünni ve Dürzi subayların pek çoğu ordudan uzaklaştırılarak Nusayriler, üst düzey isimlerin güdümünde bir yapı ortaya çıkarmıştır. İlave olarak, Hafız Esed’in ülkedeki Sünni aktörleri sistemin sınırları içerisinde kontrol eder hale gelmesi de Esed rejimini tahkim eden faktörler arasında yer alır. Hafız Esed’in oğlu Beşar Esed’in Sünni aileden gelme Esma Esed ile evlenmesi de benzer bir rejimin konsolidasyonu adına atılan bir adımdır.

Açıkçası Nusayrilerin orduda ve siyasette yükselişinin arkasında I. Dünya Savaşı’ndan sonra otonom Alevi yönetimi tecrübesinin büyük bir etkisinin olduğu söylenebilir. Uzun yıllar boyunca bölgedeki siyasi dalgalanmalara rağmen otantik varlıklarını sürdürmeyi başaran Nusayriler, siyasi şartların elverdiği durumlarda ise hamle yapmaktan kaçınmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki hakimiyetini kaybetmesi, İngiltere ve Fransa’nın bölgeye ilgisi Nusayriler için bir fırsat olarak değerlendirilmiştir.[7] Önde gelen Nusayri şeyhlerin Fransızlarla beraber hareket ettiği de bilinmektedir. Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasının ardından Baas Partisi içerisine yerleşen ve hızla yükselen Nusayriler, 1960’lı yılların getirdiği Filistin meselesi, Arap-İsrail savaşları, Sovyet Rusya ve ABD’nin küresel rekabeti gibi bölgesel ve uluslararası gelişmelerin de etkisiyle ülke yönetimini ele geçirmeyi başarmıştır.

Görsel-1: Esed Ailesi: Hafız Esed ve Enise Mahluf. Çocuklar: Maher Esed (solda), Beşar Esed, Basil Esed, Mecd Esed, Büşra Esed.

13 Kasım 1970 tarihi Suriye’de Esed rejiminin Suriye yönetimini tamamen ele aldığı tarihtir. Hafız Esed, Baas Partisi içerisinde yaptığı darbe sonucu yönetimi tamamen kendi kontrolü altına almıştır. Esed yanlılarının Baas Partisi’nin diğer önemli ismi Salah Cedid liderliğine karşı “Düzeltici Hareket” (الحركة التصحيحية) olarak adlandırdığı bu girişim Suriye siyaseti için bir kırılmayı simgeler.[8] Ülkede hiçbir muhalefete izin vermeyen Hafız Esed, 1982’de Hama’da yaklaşık 40 bin kişiyi bile öldürmekten çekinmemiştir.

Hafız Esed, rejim inşasında Nusayrileri sistem içerisine dahil ederken onları Suriyeli ve Arap olarak tanımlamıştır. Böylelikle iktidarının ideolojik zeminini güçlendirmeye çalışmıştır. İdeolojik adımların yanında hükümet içinde, istihbarat ve güvenlik gibi üst düzey kritik görevlere yakın çevresinden Nusayri isimleri atamaktan geri durmamıştır.

Hafız Esed’in 2000’de ölümünün ardından yerine oğlu Beşar Esed geçmiş, ülkedeki Nusayri merkezli yönetim aralıksız 8 Aralık 2024 tarihine kadar devam etmiştir. Esed rejiminin kendi iktidarını korumak için 54 yıl boyunca kendi toplumuna ve başta Lübnan olmak üzere bölgedeki diğer aktörlere baskı, şiddet ve mezhep odaklı siyaset dışında bir şey vadetmediğini de söylemek gerekir. Esed rejiminin uzun yıllar boyunca PKK terör örgütüne destek olması ve bir dönem terörist elebaşı Abdullah Öcalan’ı Şam’da beslemesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir.

İnanç Esasları

Nusayriliğin inanç esaslarını tamamen batıni teviller oluşturmaktadır. Nusayrilik diğer batıni gruplar gibi ortaya çıktığı bölgelerdeki eski inanç ve anlayışları içine alan eklektik bir yapı arz etmektedir. Bünyesinde Hristiyanlık ve Yahudilikten izler de barındırdığını söylemek mümkündür. En- Nemiri tarafından ibtidai şekilde ortaya konan bu inanç yapısı, sonrasında gelen isimler tarafından geliştirilmiştir. Örneğin el-Cünbülani döneminde tasavvufi bir karakter de kazanmıştır. XI. Asırda et-Taberi ile son şeklini alan Nusayrilik, yıllar içerisinde inanç ve ibadet anlayışını şekillendirmiştir. Nusayriler, inanç meselesini zahir-batın ilişkisi içerisinde değerlendirmektedir. Ana hatlarıyla Nusayriliğin inanç esasları şu ana başlıklar altında incelenebilir:

  • Uluhiyyet: Nusayrilikte uluhiyyet inanç meselesinin temelini oluşturur. Hz. Ali ilahlaştırılmaktadır. Hz. Ali, zahirde imam ise de batıni olarak “Tanrı”dır. Bu durum kutsal olarak kabul edilen Kitabu’l Mecmu’da şöyle ifade edilmektedir:

‘’Ben şehadet ederim ki Ali b. Ebu Talib’den başka ilah, Muhammed Mahmud’dan başka hicap, Selman Farisi’den başka bab yoktur’’.[9]

Hz. Ali’ye uluhiyyet atfedilmesi, beşere bir ilahlık atfetmekten çok Tanrı’nın beşerde tecessüm etmesi olarak değerlendirilmelidir. Aşkın bir varlık olarak Tanrı daha önce altı kez beşerde vücut bulmuştur. Hz. Ali bu silsilede yedinci olarak yer almıştır. Tüm bunlar sırayla Adem, Nuh, Yakup, Musa, Süleyman, İsa ve Hz. Muhammed devirlerinde gerçekleşmiştir. Bu yedi devir içerisinde Tanrı Habil, Şit, Yusuf, Yuşa, Asaf, Batıra ve Ali isimleriyle vücut bulmuştur. Nusayrilik, Tanrı’nın insan şeklinde görünmesinin sebebini insanları doğru yola davet etmenin daha kolay olması olarak açıklamaktadır.

  • Peygamberlik: Nusayrilikte peygamberlik meselesi pek çok hususta olduğu gibi Hz. Ali’nin uluhiyyeti üzerinden şekillenmektedir. Tanrı, mana olmasından hareketle kendisini bildirmek için farklı dönemlerde beşerde tecessüm etmiştir. Bunların sonuncusu Hz. Ali’dir. Peygamberler semadan nur olarak iner ve insan bedenine bürünürler.
  • Melekler: Nusayrilik melekleri nurani varlıklar olarak görür. Bilinen yedi büyük meleğin her birinin gökteki yedi büyük yıldızın sembolü olduğuna inanılır. Nusayriler sevilen din büyüklerini de melek olarak görürken sevilmeyenleri ise şeytan olarak kabul eder. Ayrıca daha önce melek olan ve her birinin bir gök mertebesini temsil eden beş etyam (yetim) da vardır. Bunlar Selman Farisi’nin manevi çocukları olarak kabul edilir ve dünya işlerini düzenlerler. Doğadaki olayları Mikdab b. El-Esved idare etmektedir.
  • Tenasüh ve Ahiret: Nusayrilik açısından en önemli akidelerin başında tenasüh gelmektedir. Buna göre ruh ölümden sonra başka bir bedene girerek varlığını sürdürür. Yeni beden ölen kişinin yaşamına göre değişiklik gösterir. Eğer kişi mümin bir hayat geçirdiyse yedi değişim geçirip semada yıldızlar arasında yerini alır. Fakat aksi durumda ise derecelerine göre köpek, eşek ve deve gibi farklı şekillerde yeniden doğar. İnançsızlar veya Nusayrilik inancından uzaklaşanlar için bu durum süreklilik arz eder. Ölümden sonra ruhun güzel bir bedenle dönmesi mükafat yani bir anlamda cennet iken, aksi durum ise cezalandırma yani cehennem olarak tasavvur edilmektedir.
  • İbadetler: Nusayrilik ibadet şekli olarak İslami temel ibadetleri tevil ederek kendine has bir ibadet şekli üretmiştir. İbadetler ferdi ve toplumsal olarak iki farklı kategoride değerlendirilebilir. Ferdi ibadetlerin başında namaz gelmektedir. Fakat namaz bilinen pratiğinden uzak şekilde icra edilmektedir. Namaz, Hz. Ali’ye açılan bir kapı gibidir ve gizli yapılır. Mekana asla ihtiyaç duymaz. Abdest ve kıble gibi gereksinimleri yoktur. Kişi herhangi bir işle meşgulken bile namazını eda edebilir. Namazda Muhammed, Fatıma (Fatır), Hasan, Hüseyin ve Muhsin isimlerini zikretmek, gülmemek ve konuşmamak gibi basit kurallara riayet edilmesi gerekir ve namazı “Müminlerin emiri yüce Ali bize merhamet et.” diyerek sonlandırmak icap eder. Toplu halde namaz ise büyük şeyhlerin liderliğinde bayramlar ve merasimler gibi önemli durumlarda kılınır.

Namazın ferdi alana hapsedilmesi ve gizlilik üzere ifası, Nusayri bireyleri bulundukları farklı ortamlara uyum göstermesini engellemez. Müslümanların yoğun yaşadığı bölgelerde rahatlıkla kalabalığa uyarak hareket edebilirler. Bu durum takiyye kültürünün getirdiği bir konfor olarak da değerlendirilebilir. Namazın batıni karakteri dolayısıyla gerçek mananın kendi tekellerinde olduğuna inanlar açısından zahiri ortamın gereklerine uymak herhangi bir sorun teşkil etmeyecektir. Gerçek manaya sahip olmak pek çok meselede herhangi bir eylemi meşrulaştırmada güçlü bir silaha dönüşmektedir.

Oruç ve zekat da dini pratikler arasında yer alır. Benzer şekilde her iki ibadetin batıni tarafları mevcuttur. Bayram meselesi Nusayriler açısından önem arz eder. Toplu ibadetler için fırsattır. Ramazan ve Kurban Bayramının yanında Gadir-i Hum Bayramı (Peygamberin Hz. Ali’yi imam tayin ettiğine inanılan gün), Firaş Bayramı (Hz. Ali’nin peygamberin yatağında uyuduğu gece), Nevruz Bayramı, Mihrican Bayramı ve İsa’nın doğumu da kutlanır.

Dini Hiyerarşi ve Fırkaya Giriş

Nusayrilik’te dini hiyerarşi dört farklı sınıftan oluşur: (1) Büyük şeyhlik, (2) şeyhlik, (3) naiplik ve (4) imamlık.[10] Büyük şeyh, geniş bir otoriteye sahiptir ve Hz. Ali’nin yeryüzündeki temsilcisi ve gölgesi olarak kabul edilir. Atalarının melek olduğuna inanılır. Büyük şeyh ayrıca şeyhleri de seçmektedir. Şeyhlik babadan oğula geçen bir yapı arz eder. Sayıları oldukça fazla olan şeyhler merasimleri idare etme ve dini gereksinimleri karşılamak gibi görevleri ifa eder. Naipler bir nevi şeyhlerin yardımcılığı görevini yerine getirir. Tecrübe kazanan naipler, şeyhlik mertebesine yükselme imkânı yakalar. İmamlar ise en alt kademede Osmanlı’nın son dönemlerinde ortaya çıkan bir ara sınıftır.

Nusayriliğin ayırt edici özelliklerini başında gizlilik ve takiyye gelmektedir. Bütün öğretiler sır konumundadır. Öğretileri dışarıyla paylaşmak yasaklanmıştır. Kadınlar ve çocuklar fırkanın bir parçası değildir. Fırka içerisinde kadınların konumu oldukça tartışmalıdır. Kadınların zayıf varlıklar olarak görülmesi ve herhangi bir dini sorumluluk yüklenmemesi, kadınların ruh taşımadıkları için gerçek bir mümin olamayacakları yönündeki inanışın bir sonucu olarak görülebilir.[11] Özellikle 2011 sonrasında Esed rejimine bağlı silahlı ve eli kanlı Şebbihaların kadınlara yönelik şiddeti, tecavüzleri ve katliamlarını bu aşırı kadın karşıtı görüşlerin vücut bulmuş hali olarak görmek mümkündür. Uluslararası örgütler, Suriye iç savaşının yoğun olarak yaşandığı 2011-2015 yılları arasında yaklaşık 19 bin kadının hayatını kaybettiğini bildirmiştir. Maalesef bu sayının ilerleyen yıllarda daha arttığını söylemeye gerek bile yoktur.

Fırkaya giriş belirli bir zihinsel olgunluğu ve yaşı gerektirir. Kuralları gerektiği gibi yaşayan ve sır tutabilen kimseler belirli aşamalardan sonra yükselebilirler. Ayrıca fırka içerisinde kendine yer bulan her bir genç, “din amcası” gibi aracı mekanizmayla da tanışır. Tüm bu süreçler olgunlaşma sürecinin çarkları gibidir.

Nusayrilik ile Anadolu Aleviliği Arasındaki İlişki

Fransız mandası döneminde Nusayrilerin yoğun olarak yaşadığı bölgede, Lazkiye bölgesinde, isim değişikliğine gidilerek otonom bir Alevi yönetiminin kurulması Anadolu Aleviliği ile Arap Aleviliği arasında benzerlik kurulmasına sebebiyet vermiştir. Fakat, her ikisi arasında temel farklılıklar bulunmaktadır. Nusayriler, Anadolu Aleviliğini Türk boylarının tecrübe ettiği yarı-İslam referanslı ve kendine has bir Türkmen inancı olarak değerlendirir. Bu doğru bir değerlendirmedir. Kökene bakıldığında Anadolu Alevileri Türk’tür. Türkçe konuşurlar ve ibadet ederler. Fakat Suriye Alevilerinin kökeni Arap’tır. Günlük hayatlarında ve ibadetlerinde Arapça kullanılır. Anadolu Alevilerine Ahmet Yesevi ve Hac-ı Bektaşi Veli gibi Türkmen Sufileri rehberlik etmektedir. Arap Alevileri kendi geçmişinden ve geleneklerinden gelen Arap şahsiyetler etrafında bir önderlik yapısını takip ederler. Anadolu Aleviliği Hanefi-Maturidi bir gelenek içerisinde tezahür etmektedir. Arap Aleviliği ise Şii kökenli olup daha batıni bir özellik gösterir.

Sonuç

Nusayrilik, Orta Doğu’nun dini ve kültürel çeşitliliği içerisinde Şii-Batıni bir topluluk olarak kendine özgü bir inanç sistemi geliştirmiştir. Tarih boyunca Nusayriler, azınlık olmalarına rağmen özellikle Suriye’deki etkileriyle dikkat çekmiş, Fransız mandası döneminden günümüze kadar pek çok tarihi dönüm noktası yaşamışlardır. Orduda ve siyasette elde ettikleri stratejik konum, onları Suriye’nin modern tarihinde etkin bir güç haline getirmiştir.

Fırkanın kapalı yapısı ve takiyye kültürü hem inanç sistemlerini anlamayı güçleştirmiş hem de farklı toplumlarla olan etkileşimlerini sınırlamıştır. Nusayriliğin tarihi, inanç esasları ve siyasi rolü, yalnızca Suriye’nin değil, Orta Doğu’nun dini ve siyasi yapısını anlamada önemli bir pencere sunmaktadır. Gelecekte yapılacak çalışmaların, Nusayriliği daha derinlemesine inceleyerek bu topluluğun kültürel ve tarihi mirasını daha iyi anlamamıza katkı sağlaması beklenmektedir.

[Dr. Fatih Muslu, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]

[1] Ahmet Turan, “Kitabu’l-Mecmu’u’nun Tercümesi”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8/8 (2016): 5-18.

[2] William L. Cleveland,  Modern Ortadoğu Tarihi, çev. Mehmet Harmancı, İstanbul: Agora Kitaplığı, 2008.

[3] Hatice Arslan, “Başlangıcından Günümüze Arap Alevîliği-Nusayrîlik”, Mizanü’l-Hak: İslami İlimler Dergisi, 1 (Aralık 2015): 101-111.

[4] Üzüm, “Nusayrilik”; Arslan, Arslan, “Başlangıcından Günümüze Arap Alevîliği-Nusayrîlik”, s.101-111, Halil İbrahim Bulut, “Tarih İnanç Kültür ve Dinî Ritüelleriyle Nusayrilik”,  Ortadoğu Yıllığı 2011 içinde, der. Kemal İnat ve Muhittin Ataman, Vol. 7, no. 7, İstanbul: Açılım Kitap, 2011, s.579-614;  M. Hanefi Palabıyık, “Dinî İnançları ve Özellikleri Bakımından Nusayrîlik”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 54 (2010): 17-48.

[5] Bulut, “Tarih İnanç Kültür ve Dinî Ritüelleriyle Nusayrilik”, s.579-614.

[6] Saleh Omar, “Philosophical Origins of the Arab Ba’th Party: The Work of Zakial-Arsuzi”, Arab Studies Quarterly, 18/2 (Spring, 1996): 23–37.

[7] Daniel Pipes, “The Alawi Capture of Power in Syria”, Middle Eastern Studies, 25/4 (Oct. 1989).

[8] الحركة التصحيحية. منعطف الإصلاحات والإنجازات, http://www.baathparty.sy/Posts.php?id=55546, (Erişim Tarihi: 31.12.2024).

[9] Turan, “Kitabu’l-Mecmu’u’nun Tercümesi”, s.5-18.

[10] Bulut, “Tarih İnanç Kültür ve Dinî Ritüelleriyle Nusayrilik”,  s.579-614.

[11] Palabıyık, “Dinî İnançları ve Özellikleri Bakımından Nusayrîlik”, s.17-48, Bulut, “Tarih İnanç Kültür ve Dinî Ritüelleriyle Nusayrilik”,  s.579-614.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu