Esed Ailesinin Katliam Dosyası

Baba Esed Dönemi

Hafız Esed liderliğindeki Suriye rejimi, yalnızca otoriter bir yönetim modeli sunmakla kalmamış, aynı zamanda modern Orta Doğu tarihinin en büyük insan hakları ihlallerinden birine ev sahipliği yapmıştır. Baas rejiminin ideolojik temelleri, baskı ve şiddet politikalarıyla şekillendi; sonuç ise toplumsal çöküş, sistematik katliamlar ve nesiller boyu sürecek travmalardı.

Baas rejimine karşı ilk organize hareket 1973 yılında Halep’te gerçekleşmiştir. Müslüman Kardeşler’in önderlik ettiği ayaklanma, rejimin şiddet politikalarının ilk büyük örneği olmuştur. İsyanın bastırılması, Baas iktidarının muhaliflere yönelik sistematik şiddet uygulamalarını standardize ettiğini göstermiştir. Bu olay, rejimin otoritesine meydan okuyan herhangi bir girişimin, yalnızca bir güvenlik tehdidi değil, aynı zamanda rejimin meşruiyetine yönelik bir saldırı olarak algılandığını ortaya koymaktadır.

Muhalefete İdam

1978 seçimleri, Hafız Esed rejiminin siyasi alanı tamamen kontrol etme amacını açıkça ortaya koyduğu bir başka dönüm noktasıdır. Seçimlerin hileli olduğunu savunan muhalif gruplar, barışçıl protestolarla hak arayışına girmiştir. Ancak bu girişimler, rejim tarafından acımasız bir şekilde bastırılmış, binlerce öğrenci ve muhalif tutuklanmıştır. 1980 yılında Müslüman Kardeşler üyelerine idam cezası öngören yeni bir kanun, bu dönemde hızla devreye sokulmuştur. Kanunun kabulünden bir gün sonra 550 kişinin idam edilmesi, rejimin “hukuk” kavramını araçsallaştırarak nasıl bir korku atmosferi yarattığını gözler önüne sermektedir.

Hama Katliamı

Hama Katliamı, Hafız Esed döneminin en trajik ve çarpıcı örneğidir. Şehirdeki Sünni Müslüman grupların referandum talebi, rejim tarafından açık bir tehdit olarak algılanmış ve kapsamlı bir askeri operasyonla yanıtlanmıştır. Hafız Esed’in kardeşi Rıfat Esed komutasındaki güçler, üç hafta süren kuşatma boyunca şehri yerle bir etmiş, hidrojen siyanür de dahil olmak üzere kimyasal silahlar kullanılmıştır. Katliamda en az 30 bin kişi hayatını kaybetmiş, 17 bin kişi kaybolmuş ve şehrin üçte ikisi yıkılmıştır.

Oğul Esed Dönemi

Hafız Esed’in ardından görevi devralan Beşşar Esed, reform vaatleriyle iktidara gelse de kısa sürede halkın umutlarını boşa çıkardı ve rejim, önceki dönemden daha da kanlı bir karaktere büründü. Suriye iç savaşı, 2011 yılında barışçıl protestoların şiddetle bastırılmasıyla başladı. Ancak bu savaş, bir halk hareketinden çok, rejimin sistematik bir soykırıma dönüşen politikalarıyla tarihe geçti. Bugün itibarıyla 1 milyondan fazla kişi hayatını kaybetmiş, 200 binden fazla kişi ise hala kayıptır. 6,6 milyon Suriyeli ülkelerini terk etmek zorunda kalırken, 7,2 milyon insan ülke içinde yerinden edilmiştir. Bu rakamlar, yalnızca bir savaşın değil, Esed rejiminin uluslararası hukuku hiçe sayan politikasının sonucudur.

Kimyasal Silahlar ve Varil Bombaları

Beşşar Esed rejiminin savaş suçları listesi, yasaklı silahların kullanımıyla dikkat çekmektedir. İç savaş boyunca 262 kez kimyasal silah kullanılmış ve bu saldırılarda 3 bin 423 kişi hayatını kaybetmiştir. Varil bombaları ise rejimin kontrolü altındaki sivil yerleşim alanlarını sistematik bir şekilde hedef almıştır. İlk dokuz yılda 82 bin varil bombası atan Esed güçleri, 1.821’i çocuk olmak üzere 11 binden fazla sivili katletmiştir. Bu veriler, rejimin yalnızca askeri hedeflere değil, doğrudan sivil nüfusa yöneldiğini kanıtlamaktadır.

İşkence ve Sistematik Kıyım

Esed rejiminin cezaevleri, yalnızca birer alıkoyma merkezi değil, aynı zamanda işkencehaneler ve toplu mezarlar haline gelmiştir. 1 milyondan fazla Suriyeli, 50’den fazla hapishanede işkenceye maruz bırakılmıştır. Sednaya Hapishanesi, rejimin en karanlık yüzlerinden biridir. Burada mahkumların pres makinelerinde ezilerek öldürüldüğü, cesetlerin asit kuyularında yok edildiği aktarılmaktadır. İşkence yöntemleri arasında aç bırakma, tecavüz, kızgın demirle dövme ve tırnak sökme gibi insanlık dışı uygulamalar yer almıştır.

Sednaya Hapishanesi

Sednaya Hapishanesi, Beşşar Esed rejiminin insanlık suçlarının simgesi haline gelmiştir. Son 5 yılda 1,5 milyon kişinin girdiği bu hapishanede, 300 bin kişi sistematik bir şekilde katledilmiş, 200 bin kişinin ise akıbeti belirsizdir. Dahası, Sednaya benzeri 11 hapishane daha bulunduğu bildirilmektedir.

Hapishanede toplu infazlar, ağır işkenceler, açlık, hijyenik olmayan koşullar ve tecavüz gibi insanlık dışı uygulamalar standart hale getirilmiştir. Sednaya, sadece bir hapishane değil, rejimin sistematik zulüm politikalarının merkez üssüdür.

Bu hapishaneler, Esed rejiminin kendi halkına karşı sürdürdüğü savaşı ve uluslararası toplumun bu trajediye sessizliğini simgelemektedir. Sednaya, insanlık onuruna yapılan en büyük saldırılardan biridir ve bu suçların unutulmaması insanlığın ortak görevidir.

Esed Karanlığı

Beşşar Esed rejimi, modern tarihin en karanlık sayfalarından birini yazmıştır. Sivil yerleşim yerlerini bombalamaktan kimyasal silah kullanımına, işkenceden zorla tehcire kadar sayısız savaş ve insanlık suçu işlemiştir. Rejim, 262 kez kimyasal silah kullanarak binlerce insanın ölümüne yol açmış, on binlerce masumu cezaevlerinde işkenceyle katletmiştir.

Hastaneler, okullar ve kültürel miraslar bile saldırılardan kurtulamamış, milyonlarca Suriyeli yerinden edilmiştir. Cenevre Sözleşmeleri ve uluslararası hukuk ilkelerini hiçe sayan Esed rejimi, aynı zamanda terör örgütleriyle iş birliği yaparak bölgesel güvenliği de tehdit etmiştir.

Sonunda Devrildi

27 Kasım 2024’te Halep, İdlib ve Hama’dan başlayan çatışmalarda rejim kontrolü hızla kaybetti. 8 Aralık 2024’te muhaliflerin başkent Şam’ı ele geçirmesiyle Baas rejimi ve Esed ailesinin 53 yıllık iktidarı sona erdi. Esed ailesi ülkeyi terk ederek Rusya’ya sığınma başvurusu yaptı. Bu gelişme, yalnızca Suriye için değil, aynı zamanda Ortadoğu’nun geleceği için tarihi bir dönüm noktasıdır. Esed rejiminin çöküşü, halkın özgürlük arayışının ve uzun yıllar süren mücadelenin bir zaferi olarak kaydedildi. Ancak bu zafer, geride kalan enkazın yeniden inşa edilmesi için uluslararası dayanışmayı zorunlu kılıyor.

Şebbihalar, Rusya ve İran’ın İnsanlık Suçları

Suriye’deki iç savaş, yalnızca Esed rejiminin değil, aynı zamanda onun yanında yer alan milis grupların ve dış güçlerin işlediği sistematik insanlık suçlarıyla tarihe geçti. Şebbihalar, Rusya ve İran destekli milisler, bölgede kontrolsüz şiddet politikaları yürüterek milyonlarca insanın hayatını kararttı. Şebbihalar, Esed rejiminin gölge ölüm timi olarak sivillere karşı uyguladığı şiddetle tanındı. Hula, Tremseh ve Baniyas gibi katliamlar, bu milislerin vahşetini ortaya koydu. Çocukların boğazlarının kesilmesi, kadınların cinsel saldırıya uğraması ve insanların diri diri yakılması, bu grubun uyguladığı dehşetin yalnızca birkaç örneğiydi.

Rusya ise Suriye’deki askeri varlığıyla savaşı sadece desteklemekle kalmadı, aynı zamanda doğrudan katliamlara ortak oldu. Halep’in enkaza dönüşmesi, Doğu Guta’daki açlık ve sağlık yetersizlikleri nedeniyle yaşanan ölümler ve İdlib’deki sivil yerleşim alanlarının bombalanması, Rusya’nın savaş suçlarının en çarpıcı örnekleri arasında yer aldı. Hastaneler, okullar ve pazar yerleri gibi korunması gereken sivil alanlara yönelik saldırılar, uluslararası hukukun açık bir ihlaliydi.

İran ve desteklediği milisler ise Suriye’de mezhepsel ayrışmayı körükleyerek savaşa farklı bir boyut kazandırdı. Hama ve Humus’ta Sünni köylere yönelik katliamlar, Şam çevresinde Sünni nüfusun zorla göçe zorlanması ve Kusayr Operasyonu sırasında yüzlerce köyün yerle bir edilmesi, İran’ın stratejik ve mezhepsel hedeflerini açıkça ortaya koyuyordu. Bu saldırılar, yalnızca askeri hedeflere yönelik değil, sivil halka yönelik bir sindirme ve yok etme politikasıydı.

Gürkan Demir, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.
Bu yazı ilk olarak, 15.12.2024 tarihinde Milat gazetesinde yayımlanmıştır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu