Barışın Anahtarı Türkiye

Etiyopya-Somali Krizi ve Ankara Bildirisi

Küresel sistemin belirsizlik ve kaotik eğilimlerle şekillendiği günümüzde, jeopolitik ve jeo-ekonomik dinamiklere yenilikçi çözümler getiren aktörlerin önemi giderek artmaktadır. Batı dünyası, kendi inşa ettiği “değerler” sisteminin ürettiği yapısal krizlerle boğuşurken Doğu, güvensizlik ve karşılıklı bağımlılıklar nedeniyle alternatif bir düzen kurmakta yetersiz kalmıştır. Bu bağlamda, Türkiye’nin karşılıklı saygı ve kardeşlik temelinde geliştirdiği özgün diplomasi modeli dikkat çekmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’nin dış politika yaklaşımının önemli bir yansıması, Somali ile Etiyopya arasındaki sınır ihtilafı ve ekonomik sorunları çözen Ankara Bildirisi’nin temel unsurlarını ve bu anlaşmada da izlerinin görülebileceği Türkiye modelinin uluslararası düzeydeki etkilerini analiz edeceğim.

Ankara Bildirisi: Somali ve Etiyopya Krizi

2024 yılı Ocak ayında Somaliland ile Etiyopya arasında Berbera Limanı’nın kullanımına yönelik imzalanan mutabakat zaptı, Somali tarafından ulusal bütünlüğe yönelik bir tehdit olarak algılanmıştır. Etiyopya’nın Somaliland’ı bağımsız bir devlet olarak tanıma ihtimali, bölgesel dengelerde yeni gerilimler yaratmıştır. Bu krizin tırmanmasını önlemek amacıyla Türkiye, arabuluculuk rolü üstlenerek önemli bir diplomatik girişim başlatmıştır. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın liderliğinde başlatılan Ankara Süreci, Somali ve Etiyopya heyetlerini müzakere masasına oturtmuştur.

Harita-1: Afrika Boynuzu: Etiyopya, Somali ve Somaliland

Son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahipliğinde Ankara’da bir araya gelen Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ve Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, sorunların çözümü için önemli bir adım attı. Görüşmelerin sonunda, Türkiye’nin desteğiyle hazırlanan ve Şubat 2025’e kadar teknik müzakereleri öngören Ankara Bildirisi imzalandı. Bildiri, Somali’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini ve Etiyopya’nın ticari deniz erişimi ihtiyaçlarının uluslararası hukuk çerçevesinde karşılanmasını garanti altına aldı.

Ankara Bildirisi’nde yer alan temel taahhütler arasında Somali’nin egemenlik haklarının korunması, Berbera Limanı’nın uluslararası hukuka uygun olarak kullanılması ve Etiyopya’nın Kızıldeniz’e erişim ihtiyacını Somali’nin onayı ile çözülmesi bulunmaktadır. Ayrıca, bu süreçte taraflar arasındaki ekonomik bağların güçlendirilmesi için özel bir komisyon kurulması kararlaştırılmıştır. Bu komisyon, bölgesel kalkınma projelerini koordine ederek hem Somali hem de Etiyopya için ortak fayda sağlamayı hedeflemiştir.

Uluslararası İlişkiler Disiplininin Perspektifi

Uluslararası ilişkiler disiplinini disiplin kılan en önemli unsur, uluslararası ilişkiler teorileri ve devletler arası ilişkilerde görünmeyen bir sistemin var olduğu ön kabulüdür. Tarih ve coğrafyadan farklı olarak insanlar arasındaki olayları bir “mekanizma” çerçevesinde izah etmeye çalışan uluslararası ilişkiler, medyanın günlük olarak aktardığı bilgileri “anlamlı” hâle getirerek beslendiği alanlardan aldığı deneyimi “öngörülebilir” hâle getirmesiyle diğer alanlardan ayrışmaktadır. Bugün disiplin içerisinde en çok tartışılan konulardan biri, küresel sistemin nereye evrildiğidir. Bazıları bunu “sınırlı çift kutuplu” sistem olarak ifade ederken bazıları ise “çok kutuplu” bir dünyanın doğuşuna tanıklık ettiğimizi dile getirmektedir. Ancak müşahede edilen gerçeklik şudur: Çift ya da tek kutuplu, sistem artık işlememektedir.

Bir sistemin işleyebilmesi için “tutarlı” ve “evrensel” ilkelere dayanması gereklidir. Bugün ise böyle bir sistemin varlığına ilişkin şüpheler giderek güçlenmektedir. Sözde doğa hukukuna dayandığını iddia eden liberal düzen, dünyanın çeşitli coğrafyalarında paramparça olmaktadır. Uluslararası barışın muhafazasını temel gaye edindiğini söyleyen Birleşmiş Milletler sistemi fiilen iflas etmiştir. ABD’nin ve diğer aktörlerin şiddet temelli politikaları, düzenin vidalarını sökmektedir. Sistemin varlığının dahi sorgulandığı bu günlerde Türkiye’nin sunduğu özgün ve çözüm odaklı Türkiye modeli, sadece Türkiye açısından değil, çözümsüzlükler yumağına dönüşmüş dünyamız için bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor.

İlkeler ve Uygulamalar: Türkiye Modeli

Ankara Bildirisi, Türkiye’nin uluslararası krizlere yaklaşımında temel aldığı ilkeleri ve uygulamaları somutlaştırmaktadır. Türkiye, Somali’nin egemenlik haklarına saygı gösterirken Etiyopya’nın ekonomik çıkarlarını göz ardı etmemiştir. Bu yaklaşım, karşılıklı saygı ve rızaya dayalı bir iş birliği modelini temsil etmektedir.

Fransız Devrimi’nin “kardeşlik” ilkesinden tamamen farklı olarak, Türkiye modeli halklar ve medeniyetler arasındaki bağı güçlendiren bir anlayış üzerine kuruludur. Fransız Devrimi’nde “kardeşlik” kavramı, aristokrasi ve kiliseye karşı birleşen devrimcileri tasvir etmek için kullanılırken aynı Fransa’nın sömürge bölgelerindeki uygulamaları bu ilkenin tamamen zıttını yansıtmıştır. Örneğin, Paris metrosunun inşasında binlerce sömürge işçisi hayatını kaybetmiştir. Türkiye’nin kardeşlik anlayışı ise rıza ve karşılıklı fayda ilkelerine dayalıdır. Somali’ye hibe edilen aşılar ya da Mali ve Nijer’e sağlanan İHA/SİHA’lar, Türkiye’nin insani yardım ve kalkınmayı eş zamanlı olarak destekleyen benzersiz modelini göstermektedir. Türkiye, bilgi transferi ve ortak üretim yöntemleriyle bölgesel kalkınmayı teşvik ederken örneğin Nijer’deki uranyum kaynaklarının sömürülmesine karşı iş birliği anlaşmaları yaparak yerel ekonomilerin bağımsızlığını sağlamayı hedeflemektedir. Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki bu yaklaşımı hem rızaya dayalı hem de sürdürülebilir bir model sunarak diğer aktörlerden ayrışmaktadır.

Jeo-Ekonomik Strateji ve Ankara Bildirisi

Türkiye modelinin bir diğer önemli boyutu, jeo-ekonomik strateji unsurlarıdır. Somali’nin coğrafi konumuna baktığımızda, Aden Körfezi’nin girişinde yer alan bu ülke dünya ticaretinin %12’sinin geçtiği Süveyş’in de kapısı durumunda. Aynı zamanda, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nin en önemli ayağı olan deniz rotasının işlerlik kazanabilmesi için Somali’de siyasi istikrarın sağlanması da bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin sunduğu çözümler, Somali’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasının yanı sıra Etiyopya’nın ticari çıkarlarının korunmasını da önceliklendiriyor. Bu yaklaşımla Türkiye, şiddeti önlemekle kalmamış, şeffaflık ve uzlaşıyı temel alan bir diplomasi anlayışı sergilemiştir.

Berbera Limanı krizi özelinde Türkiye, Etiyopya’nın Kızıldeniz’e erişim ihtiyacını stratejik bir zorunluluk olarak değerlendirmiş ve kalıcı bir çözüm geliştirmiştir. Ankara Bildirisi, hem Somali’nin egemenlik haklarını korumuş hem de Etiyopya’nın uluslararası ticaret yollarına erişimini sağlamıştır. Türkiye açısından bakıldığında, küresel tedarik zinciri bakımından asrın projeleri arasında gösterilen Basra Kalkınma Yolu Projesi’nin geleceği teminat altına alınmıştır. Nitekim, Hindistan ve BAE tarafından fonlanıp inşa edilen IMEC ve Lobito Koridoru projelerinin Basra Kalkınma Yolu Projesi’ni tehdit eder konumu, Lobito Koridoru’nun hayata geçmesi için elzem olan Etiyopya ve Somaliland’da Türkiye’nin nüfuzunu artırmış; Türkiye olmaksızın bölgede Türkiye aleyhine bir proje geliştirilmesi gözden uzak bir ihtimal hâline getirilmiştir.

Kültürel Miras ve Diplomasi

Türkiye’nin Afrika’daki varlığını anlamak için kültürel miras perspektifini de dikkate almak gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Afrika Boynuzu’nda bıraktığı izler, Türkiye’nin bu bölgedeki nüfuzunu güçlendiren bir temel oluşturmaktadır. Osmanlı döneminden kalan vakıflar, eğitim kurumları ve mimari yapılar, Türkiye’nin Afrika’da güvenilir bir partner olarak algılanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu miras, Türkiye’nin modern diplomasi yaklaşımıyla birleşerek bölgede benzersiz bir yumuşak güç unsuru yaratmıştır.

Türkiye’nin kültürel mirasa dayalı diplomatik stratejisi, sadece tarihsel bağlarla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda ekonomik kalkınma ve sosyal dayanışma projeleriyle de desteklenmektedir. Türkiye’nin TİKA gibi kurumlar aracılığıyla Somali ve Etiyopya’da yürüttüğü altyapı projeleri, sağlık hizmetleri ve eğitim faaliyetleri, bölgedeki güven ortamını pekiştirmiştir. Bu girişimler, Ankara Bildirisi’nin hayata geçirilmesinde önemli bir zemin hazırlamış ve taraflar arasındaki güvenin tesisine katkıda bulunmuştur.

Bölgesel ve Küresel Aktörler Perspektifi

Ankara Bildirisi’nin uluslararası etkileri, yalnızca Somali ve Etiyopya ile sınırlı kalmamış, bölgesel ve küresel aktörler tarafından da dikkatle incelenmiştir. Çin’in Afrika’daki artan ekonomik etkisi ve ABD’nin güvenlik odaklı yaklaşımları, Türkiye’nin barışçıl ve iş birliğine dayalı modelini farklı kılmaktadır. Ankara Bildirisi, bölgesel çatışmaları önlemede yenilikçi bir diplomasi aracı olarak görülmüş ve bu modelin diğer kriz bölgelerine uygulanabilirliği tartışılmıştır.

Avrupa Birliği (AB), Etiyopya ve Somali arasında imzalanan anlaşmayı memnuniyetle karşılamış ve bu süreçte Türkiye’nin oynadığı önemli rolü vurgulamıştır. AB’nin Dış İlişkiler Sözcüsü Anouar El Anouni, anlaşmanın Afrika genelindeki gerginliklerin azaltılmasında bir dönüm noktası olduğunu belirtmiş ve Türkiye’nin arabuluculuk çabalarına teşekkür etmiştir. Ayrıca, uluslararası hukuk temelinde Somali ve Etiyopya’nın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne desteğini yinelemiştir. Afrika Birliği (AfB) Komisyonu Başkanı Musa Faki Mahamat da, Somali ve Etiyopya liderlerinin imzaladığı bu bildiriyi “önemli bir diplomatik başarı” olarak nitelendirmiştir. Mahamat, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tarafları bir araya getirme çabalarını övmüş ve bu girişimin bölgedeki barış ve iş birliğine önemli bir katkı sunduğunu ifade etmiştir. Türkiye’nin bu anlaşmada üstlendiği rol, Afrika Birliği ve diğer bölgesel organizasyonlar tarafından takdirle karşılanmıştır. Bu takdir, yalnızca diplomatik başarıya değil, aynı zamanda Türkiye’nin bölgesel kalkınmaya ve iş birliğine yaptığı katkılara da dayanmaktadır. Doğu Afrika’da Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) de Ankara Bildirisi’ni bir dönüm noktası olarak değerlendirmiştir. IGAD İcra Sekreteri Workneh Gebeyehu, Türkiye’nin bu süreçte oynadığı liderlik rolünü övmüş ve anlaşmanın taraflar arasındaki sosyal ve ekonomik bağların güçlendirilmesine katkı sağladığını belirtmiştir. Ankara Bildirisi, IGAD için yalnızca bölgesel bir barış projesi değil, aynı zamanda bölgesel kalkınma ve istikrarın uzun vadeli bir sembolü olarak da görülmektedir.

Körfez ülkeleri ve Arap dünyası da Ankara Bildirisi’ne geniş yer vermiştir. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkeler, Türkiye’nin bu barış girişimini dikkatle takip etmiş ve olumlu yorumlarla karşılamıştır. Özellikle Katar merkezli Al Jazeera ve Suudi Arabistan’ın Eş-Şarkul Avsat gazetesi, bu diplomatik çabayı öne çıkaran haberler yapmıştır. Arap dünyasında Türkiye’nin arabuluculuk modeli, Batı’nın geleneksel diplomasi yaklaşımlarına bir alternatif olarak görülmekte ve bölgedeki barış arayışlarına ilham kaynağı olmaktadır.

Ankara Bildirisi’nin Gelecek Perspektifi

Ankara Bildirisi’nin etkisi, yalnızca Somali ve Etiyopya arasındaki anlaşmazlığın çözümüyle sınırlı kalmayacaktır. Türkiye’nin bu süreçte geliştirdiği model, diğer kriz bölgeleri için bir şablon oluşturabilir. Özellikle Orta Doğu, Kafkasya ve Afrika’nın diğer bölgelerinde benzer diplomatik girişimlerin uygulanması, uluslararası toplum için bir umut kaynağı olabilir.

Harita-2: 2024’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Temasları

Ankara Bildirisi, Türkiye’nin uluslararası sistemdeki artan etkisinin bir göstergesidir. Türkiye bu modelle barışçıl, kapsayıcı ve karşılıklı saygıya dayalı bir diplomasi anlayışını dünya sahnesine taşımaktadır. Bu modelin sürdürülebilirliği hem Türkiye’nin kendi dış politika stratejisi hem de uluslararası toplumun desteği ile mümkün olacaktır. Bununla birlikte, Ankara Bildirisi’nin başarısı, tarafların taahhütlerini yerine getirme konusundaki kararlılığına bağlıdır. Bölgesel ve küresel aktörlerin desteği, bu sürecin başarıyla tamamlanmasında kritik bir rol oynayacaktır. Türkiye’nin liderliğinde ortaya çıkan Türkiye modelinin, uzun vadede dünya barışına katkıda bulunacak bir araç olarak evrilmesi mümkündür.

Ankara Bildirisi, yalnızca bir anlaşma değil, aynı zamanda uluslararası krizlere farklı bir yaklaşımın simgesidir. Bu yaklaşım insan odaklı, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir barış modeli sunmaktadır. Türkiye’nin bu model üzerinden uluslararası ilişkilerde yeni bir paradigma oluşturma çabası, gelecekteki diplomatik girişimlere ışık tutacaktır. Ankara Bildirisi, bu anlamda sadece Doğu Afrika için değil, tüm dünya için önemli bir ders niteliği taşımaktadır.

Sonuç

Ankara Bildirisi, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde geliştirdiği özgün diplomasi anlayışının somut bir yansımasıdır. Somali ve Etiyopya arasında yaşanan gerilimi çözmek için barışçıl, karşılıklı saygıya dayalı ve rıza odaklı bir süreç işletilmesi, yalnızca bölgesel sorunların çözümüne katkı sağlamakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası arenada artan etkisini de ortaya koymuştur.

Türkiye modeli, uluslararası krizlerde güvensizlikten ziyade iş birliğine dayalı bir yaklaşım sergilemekte, tarafların haklarını gözeterek sürdürülebilir çözümler geliştirmektedir. Türkiye’nin tarihi ve kültürel bağlarıyla güçlendirdiği bu diplomasi anlayışı, yalnızca Afrika Boynuzu’nda değil, diğer kriz bölgelerinde de ilham kaynağı olabilecek niteliktedir.

Ankara Bildirisi, Türkiye’nin uluslararası sistemde reform ihtiyacını ortaya koyan ve bu doğrultuda bir alternatif sunan yaklaşımını güçlendirmiştir. Bu çerçevede, Türkiye’nin barışçıl ve kapsayıcı diplomasisi, dünya sahnesinde yeni bir paradigma olarak şekillenme potansiyeline sahiptir.

Ancak Türkiye modelinin başarısı, yalnızca Türkiye’nin liderlik kapasitesine değil, aynı zamanda uluslararası toplumun iş birliği ve tarafların taahhütlerine bağlıdır. Ankara Bildirisi’nin insan odaklı, kapsayıcı ve sürdürülebilir barış anlayışı, bölgesel krizlerin çözümünde bir referans noktası oluşturacak, Türkiye’nin barış ve kalkınma vizyonunu global düzeyde güçlendirecektir. Bu bağlamda, Ankara Bildirisi yalnızca bir anlaşma değil, geleceğin diplomasisine dair umut vaat eden bir ilham kaynağıdır.

[Salih Kaya, Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü doktora adayıdır.]

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu