61 yıllık Baas rejimi ve 51 yıllık zulüm, 13 sene süren zorlu bir mücadele sonrasında nihayet sona erdi. Binlerce şehit veren, katledilen, tarihin en kanlı soykırımlarından bir tanesinin muhatabı olan, işkenceler altında yıllarca inim inim inleyen, oradan oraya göç etmeye mecbur bırakılan ve bunların hepsi yetmiyormuş gibi bir de gittikleri yerlerde insanlıktan nasibini almamış ırkçı varlıkların hakaretlerine maruz kalan Suriye halkı kazandı. 21. yüzyılın en kanlı iç savaşı tam katil rejimin koltuğunu koruduğunu, zulmüyle abat olacağını düşündürttüğü bir esnada hiç kimsenin beklemediği bir anda ve hızda yıkıldı. 27 Kasım 2024 tarihinde İdlib’de var olan muhalif grupların Fethu’l Mubin Operasyon Komitesi altında birleşerek başlattığı “Düşman Caydıran Harekâtı” kısa bir sürede Halep’i, sonrasında sırasıyla Hama, Humus ve Şam’ı kurtardı. Milyonlarca insanın ülke içinde ve ülke dışında mülteci konumuna gelmesine sebep olan Esed, Rusya’ya iltica etti, Suriye’den kaçtı. Bir taraftan Baas rejimi düşerken diğer taraftan da YPG/PKK terör örgütünün Rusya ve rejim gibi hamilerini kaybetmesiyle ülkenin kuzeyinde, Türkiye sınırında mevzi kaybettiğini ve Tel Rıfat ile Münbiç’den çekilmek zorunda kaldığını gördük. 13 yıllık zorlu bir mücadelenin ardından 51 yıllık zalim bir rejimi deviren Suriyelilerin önünde üç büyük güçlük bulunuyor: İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki işgalini genişletmesi, ülkenin doğusunda adeta bir tümör gibi varlığına devam ettiren YPG/PKK terör örgütü ve devrilen Baas rejiminin farklı etnik kimlikleri içeren ve ülkenin tamamının benimseyeceği bir geçiş hükümetinin kurulup ülkenin bütünlük ve birliğinin sağlanması.
Men Sabera Zafera
Neredeyse yarım yüzyıldır baskıcı, azınlık Baas rejimi altında adeta bir mafya örgütü tarafından yönetilen Suriye halkı, Arap Baharı’nın bölgede oluşturduğu dalgalanmadan ümitlenmiş ve sıra kendi diktatörlerine gelir mi sorusuyla meşgul olmaya başlamıştı. 2011 yılına gelindiğinde birkaç çocuk insanların zihnini kurcalayan o soruyu bir duvara işlemişti:
Fotoğraf-1: “Sıra Sende Doktor” Duvar Yazısı
Dera valisi ve Beşar Esed’in kuzeni Rami Makhlouf bu duvar yazısına 15 çocuğu tutuklayarak karşılık verdi. Bölgenin önde gelen aşiretlerinin liderleri Makhlouf’a giderek çocukların serbest bırakılmasını talep etti. Bu taleplerine “Çocuklarınız artık yok, gidin kendinize yeni çocuklar yapın. Eğer yapacak durumda değilseniz askerlerimi size yollayayım.” cevabını alan aşiret liderleri Mart 2011 yılında ayaklandı.
Dera kentinde başlayan özgürlük protestolarına ülkenin çeşitli bölgelerinden çok hızlı bir biçimde destek geldi. Sadece Sünni Araplar değil, Nusayriler, Hristiyanlar, İsmailliler ve Dürzüler de gösterilere katıldı. Rejimin protestolara cevabı katliamların, baskının şiddetini artırmak oldu. Öncelikle karşısında ayaklanan protestocuların birliklerini hedef aldı. Şebbiha milisleri eliyle Sünni çoğunluk köylerde katliamlar düzenledi. Kendisine karşı ayaklanan Nusayrilerin önde gelenlerini siyasi suikastlarla ortadan kaldırdı. Farklı mezhep gruplarına şüpheli saldırılar düzenlenmesinde rol oynadı. IŞİD’in Suriye’de güçlenip kuvvetlenmesi için birçok ağır suçlardan hüküm giymiş mahkûmu dışarı saldı. Neredeyse her Nusayri ailesinden bir kişiyi askere aldı. Böylece Suriye’nin özgürlüğü için slogan atan çeşitli etnik grupların birliğini dağıtarak demokratik bir halk ayaklanmasını mezhepsel bir savaşa çevirdi.
Rejimin on yıllara dayanan zulmüne, mafyavari yozlaşmış yönetimine karşı ayaklanan Suriye halkının birliği bu sayede bölündü. Sonrasında İran, Rusya, Hizbullah gibi ülke ve grupların desteğiyle rejim kendi halkını katletmeye devam etti. Binlerce insanı öldürdü, binlercesini en ağır şartlarda aç, susuz, işkencelere maruz bırakarak haksız yere hapsetti, milyonlarcasının ülke içinde veya ülke dışına göç etmesine sebep oldu. Tüm Suriye muhalefetinin neredeyse yok olacağı ve büyük oranda İdlib bölgesine sıkıştığı bir noktada 2020 yılında Türkiye devreye girdi. Bahar Kalkanı Harekâtı ile milyonlarca Suriyeliye ve son direniş kalelerine siper oldu. Suriye halkının dirayeti, direnişçilerinin pes etmemesi ve Türkiye’nin tüm olumsuz koşullara rağmen Suriyelilerin arkasında durması sonucunda, 13 senelik bir mücadelenin akabinde zafer geldi.
Yeni Suriye’nin Geleceği
Suriye’nin önünde çözülmesi gereken üç temel mesele olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki toplumun genelinden kabul görecek, çeşitli etnik kimlikleri kapsayan ve geçmişin yaralarını sarmaya mahir, demokratik bir yönetimin kurulması. Yıllardır savaşın ağır yükü altında ezilen bir halkın geçmiş ayrılıkları, düşmanlıkları bir kenara bırakıp yeni bir hükümet kurmasının zor olduğu muhakkak, fakat imkânsız değil. 2011 ruhu tekrar yakalanabilirse tüm kimlikleri kapsayan, hoşgörüye ve Suriye’nin birliğine dayalı bir hükümet kurulabilir. Çözülmesi gereken ikinci bir mesele Suriye’nin üniter yapısının tesis edilmesi. Bunun önündeki en büyük engel şüphesiz ABD’nin desteğiyle Suriye’nin doğu topraklarını işgal etmiş olan YPG/PKK terör örgütü. Üçüncü bir mesele ise yeni yönetimin Şam’ı kurtarmasının hemen arkasından Suriye topraklarına gerçekleştirdiği saldırıların şiddetini artıran ve Golan Tepeleri üzerinden mevcut işgalini genişletme çabası içerisinde olan İsrail’in girişimleri.
Yeni Suriye’nin bu meseleleri çözüme kavuşturabilmesi, bir an önce birliğini tesis ederek istikrar sağlayabilmesi için en büyük desteği kuşkusuz Türkiye olacaktır. Türkiye kendi siyasi tecrübesi ve devlet geleneğini Suriyelilere aktararak girişecekleri devletleşme sürecinde kolaylaştırıcı ve yapıcı bir rol oynayabilir. YPG/PKK terör örgütü ve İsrail’in üniter yapısına oluşturduğu tehdidi bertaraf etme hususunda da Türkiye muhakkak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sarih bir biçimde belirttiği üzere Yeni Suriye’nin hem diplomatik hem de askeri alanda yine en büyük destekçisi olacaktır. Türkiye ve Yeni Suriye’nin dostane, tarihsel ve kültürel bağlarına dayalı bir müttefiklik ilişkisi içerisine girmesi sadece bu iki ülkenin birlikte güçlenmesi için değil, aynı zamanda bölge halklarına umut olması hasebiyle de büyük önem taşımaktadır.
[Dr. Ayhan Sarı, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]