Fransa’da Hükümet Krizi

Işıklar Şehri Paris’e Karanlık Çöktü

Üç ay önce kurulan Michel Barnier hükümeti, bugünkü güvenoyu yoklaması sonucunda devrildi. Avrupa Birliği’nin Brexit fatihi Barnier, Fransız siyasetine geri döndüğünde kamuoyu kendisini kurtarıcı olarak görmüştü. Ancak son 62 yıldır Fransız siyasetinde görülmeyen bir şekilde güvenoyu yoklamasıyla hükümet düşürülmesi dün itibarıyla gerçekleşti ve Barnier, hiçbir icraat yapamadan köşesine dönmek zorunda kaldı.

Son Üç Ayda Neler Yaşanmıştı?

5 Eylül sabahı başbakanlık konutu Matignon’a beklenmeyen bir misafir geldi. Michel Barnier ismi, 1990’lar Fransız siyasetinde önemli bir figür olsa da Jacques Chirac döneminin bir parçasıydı ve uzun yıllardır Fransız siyasetinde pek de anılan bir isim değildi. Brexit döneminde AB’nin müzakerecisi olarak görev alan Barnier, kıvrak zekâsı ve diplomatik nezaketiyle tam bir “uzlaştırıcı” olarak tanınmaktaydı. Temmuz seçimlerinin enkazı altında sıkışan Cumhurbaşkanı Macron, mecliste birbirlerine taban tabana zıt olan Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik ile Jean-Luc Mélenchon’un temsil ettiği Yeni Halk Cephesi’ni ortak bir noktada buluşturabilmek için Barnier kartını oynadı.

Beklenenin aksine, uzlaştırıcı kimliği ön plana çıkmak bir yana Yeni Halk Cephesi’nin “demokrasi gaspı” ve “teknokrat” suçlamalarıyla karşılaşan Barnier, siyaset arenasında tek bir adım bile atamadı. Üzerindeki ölü toprağını atmak isteyen yeni hükümet, ekim ayında Fransız siyasetinde taşları yerinden oynatacak bir “eylem planı” ile sahneye çıktı. Kendini “çok iyi bir planlamacı” ve “uzlaştırıcı” olarak nitelendiren Barnier, sunduğu eylem planında iki unsura vurgu yaptı. Bunlardan ilki yeniden sanayileşme, ikincisi ise sosyal güvenlik reformuydu. Yeniden sanayileşme adı altında hazırlanan plan, sanayicilere, kendilerine ait olan alanları “sanayi alanı olmasa dahi” kullanma serbestisi, işçi desteği ve vergi muafiyeti gibi imtiyazlar sunuyordu. Ayrıca, bu plan çerçevesinde işverenlere 425 milyon avroluk bir bütçe ayrılması da öngörülüyordu. Sosyal güvenlik reformuna gelince, emeklilik yaşının 65’e yükseltilmesi ve seçim döneminde vaat edilen enflasyon oranına uygun emekli maaşı zammından vazgeçilmesi, adeta Barnier’nin siyasi sonunu hazırladı.

Hükümetin Düşmesinin Hukuki Zemini Ne?

Fransa’da Beşinci Cumhuriyet[1] olarak adlandırılan bir anayasal zemin üzerinde siyaset yapılıyor. Beşinci Cumhuriyet Anayasası’nı diğer anayasalardan ayıran en önemli özellik, istikrarı önceliklendirmesidir. Dördüncü Cumhuriyet döneminde bir türlü hükümet kurulamaması ve kanun yapılamamasına önlem olarak geliştirilen bu sistemin önemli maddeleri arasında 49. ve 50. maddeler yer alıyor.

Anayasanın 49. maddesinin üçüncü paragrafında belirtildiğine göre, bir yasa tasarısı hakkında mecliste çoğunluk sağlanamazsa ve başbakan ilgili tasarının arkasında durduğunu göstermek isterse güvenoyu yoklamasına başvurabiliyor ve bunu hükümetin sorumluluğu altında gerçekleştiriyor. Barnier hükümeti, sunduğu sosyal güvenlik reformu yasa tasarısı ve 2025 bütçesine dair fısıltıları sona erdirmek için bu iki konuyu birleştirerek meclisin önüne çıktı. Anayasanın ilgili maddesinde geçen ibareye göre başbakan, tamamen arkasında durduğu ve çıkarmak istediği yasaları güvenoyu yoklamasına gitmek pahasına meclise sunabiliyor. Ancak yasa tasarısı önerisi reddedilirse hükümet de doğrudan düşüyor.  Bu hamle, aynı zamanda meclisteki 577 koltuğa rağmen yalnızca 47 koltuk alabilmiş Cumhuriyetçilerden bir aday olmasının yarattığı rahatsızlıklara da son verme amacı taşıyordu. Hem istediği yasayı elde etmek hem de siyasi meşruiyetini sağlamlaştırmak isteyen Barnier’nin bu cesur hamlesi meclisin ret oyuyla geri tepti.

Fransız Anayasası’nın 50. maddesi, güvenoyu alamayan hükümetin akıbeti hakkında oldukça net bir yol haritası sunuyor. İlgili maddeye göre, güvenoyu alamayan başbakan istifasını cumhurbaşkanına sunmak zorunda. Başbakan seçimi tartışmasında Macron, adeta siyaset tahtasında köşe kapmaca oynayarak zaman kazanmaya çalışmıştı. Ancak bu kez Barnier mutlaka istifasını sunmak durumunda. Cumhurbaşkanının istifayı kabul edip etmemesi noktasında anayasada açık bir ifade ya da süre sınırı yer almasa da teamül gereği en kısa sürede yeni başbakan adayının belirlenmesi gerekiyor. En son 1962’de Georges Pompidou hükümeti güvenoyu yoklaması sonrası düşürüldüğünde Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle bir ay boyunca “gündelik işleri” idare etmesi şartıyla Pompidou’yu görevde tutmuştu. Macron’un nasıl bir yol izleyeceği ise merak konusu.

Fransa’nın Rotası Ne Olacak?

Fransa’nın içinde bulunduğu kaos göz önünde bulundurulduğunda gerek AB gerek küresel siyaset açısından ülkede neler yaşanacağı sorusu akılları meşgul ediyor. Bu soruya ilişkin ipuçları, siyasetin dar sokaklarına serpiştirilmiş durumda.

Nicolas Sarkozy’nin eski danışmanı Henri Guaino’ya göre şu anda hiçbir Batılı ülkede sistem, tek başına çoğunluk oluşturmaya elverişli değil ve Emmanuel Macron halkın iradesini baskı altına almaya çalışırsa bu, Beşinci Cumhuriyet’in sonunu getirebilir. Bu yorum sadece Guaino’ya özgü değil. Seçim döneminde Jean-Luc Mélenchon’un liderliğini yaptığı Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) partisinin temel söylemi de Altıncı Cumhuriyet’in ilan edilmesi gerektiği yönündeydi. 4 Aralık gecesi 2025 bütçesinin dahi onaylanamadığı Fransa’da, Paris’i karanlığa gömen güvenoyu yoklamasından önce meclis kürsüsünde yapılan konuşmalar da bu riski gözler önüne seriyordu.

LFI milletvekili ve solun tanınan isimlerinden Éric Coquerel, Fransız siyasetinin bugünkü durumunu, Dördüncü Cumhuriyet’i sona erdiren üç başlı yönetime benzeterek bunun Beşinci Cumhuriyet’in sonunu getirebileceğini belirtti. Coquerel, Beşinci Cumhuriyet tarihinde hem hükümetin düştüğü hem de bütçenin onaylanmadığı bir olay olarak Barnier vakasının yer alacağını ifade etti. Ayrıca, Macron ve “teknokratların” halk iradesini “gasp” etmeye devam etmesi durumunda Altıncı Cumhuriyet’in kaçınılmaz olduğunu dile getirdi.

Ulusal Birlik Partisi lideri Marine Le Pen ise teknokrat hükümetlerin, “egemen Fransa”dan ziyade kendi ajandalarına göre politikalar izlemesinin, Fransa’nın güvenliğini tehdit eden yasa dışı göç ve emeklilik gibi alanlarda gerekli önlemleri engellediğini savundu. Halkın görmezden gelinmeye devam edilmesi hâlinde “kurumlara duyulan güvensizliğin” artacağı uyarısında bulundu.

Altıncı Cumhuriyet gelir mi bilinmez ancak Fransa’nın içine düştüğü kaos, Macron’u oldukça zor durumda bırakacak. Afrika’daki nüfuz alanlarını teker teker kaybeden Macron yönetimi, Suudi Arabistan hamlesiyle Suriye ve Lübnan’daki izleyici rolünden sıyrılmak istiyordu. Tarih, tekerrürden ibarettir; onu yanlış gözlüklerle okumaya çalışanlar ise tozlu rafların sisleri arasında kaybolmaya mahkûmdur.  Macron, Suudi Arabistan’dan dönüş yolundayken güvenoyu yoklaması gerçekleştirildi. Paris De Gaulle Havalimanı’na uçağının tekeri değer değmez çok güvendiği Barnier hükümeti devrildi. Cesur ve gözü kara çıkışlarıyla dünya siyasetinde kendine alan açmaya çalışan Macron, modern Fransa’nın kurucusu Napolyon’un biyografisini yeniden okumalı. Zira Akka diye naralar atarken içeride birliği kaybeden Napolyon’un akıbeti, ıssız bir ada olan Saint Helena’da kaderine terk edilmiş bir vedaydı.

Dipnotlar:

[1] Fransa’da Beşinci Cumhuriyet, 1958 yılında Charles de Gaulle liderliğinde kabul edilen anayasa ile kurulan, yürütme yetkisini güçlendirerek siyasi istikrarı sağlamayı amaçlayan bir yönetim sistemidir. Bu sistem, yarı başkanlık modeli ile devlet başkanına geniş yetkiler tanırken, parlamentonun da yasama sürecinde önemli bir rol oynamasını sağlamaktadır.

Salih Kaya, Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü doktora adayıdır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu