Trump’ın yeniden başkan seçilmesi ile birlikte uluslararası gündemde Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sonlanacağına dair analizler çoğaldı. Zelensky, Trump’ın zaferine Macron, Scholz gibi liderlerden daha fazla üzüldü. Çünkü Zelensky’nin “finansörü” Biden yönetimiydi. Biden yönetimi, Ukrayna’ya 200 milyar dolara yakın bir harcama yaptı. Hatta bu durum Trump’ın seçim kampanyasında “vergileriniz Ukrayna’ya harcanıyor” şeklinde kullanıldı. Bu yazıda Biden döneminde çıkan savaşın, Trump döneminde nasıl bir politika ile sonlandırılmaya çalışılacağını ele alacağım.
Savaş Nasıl Başladı?
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Trump yönetimi altında nasıl bir seyir izleyeceğini öngörebilmek adına, bu çatışmanın başlangıcını ve temel dinamiklerini hatırlamak elzemdir. Rusya ile Ukrayna arasında tarihsel olarak süregelen gerilimler, 2014 yılında Minsk Protokolü’nün imzalanmasına yol açtı. Söz konusu anlaşma, Ukrayna’nın Donbas bölgesindeki çatışmalara barışçıl bir çözüm sunmayı hedeflemişse de bu amaç gerçekleşmedi ve bölgedeki kanlı mücadeleler sona erdirilemedi. 2022 yılına gelindiğinde, Donbas artık binlerce insanın hayatını kaybettiği, derin bir çözümsüzlüğün hüküm sürdüğü bir savaş alanına dönüştü. Şubat 2022’de Ukrayna’nın Luhansk, Donetsk, Zaporijya ve Herson bölgelerinde plebisit gerçekleştirildi ve bu gelişme çoğunluğun Rusya’ya bağlanması ile sonuçlandı. Rus güçlerinin gölgesi altında gerçekleştirilen bu seçimin ne kadar şeffaf gerçekleştirildiği ise büyük bir tartışma konusu oldu. Nihayetinde, Şubat 2022’de Rusya, dört bölgeyi ilhak ederek geniş çaplı bir askeri operasyon başlattı.
ABD’nin Kışkırtması
Savaşın nedenlerine dair ortaya konan çerçeve, mevcut durumu tam anlamıyla açıklamaktan uzak. Hatta savaşın çıkış sebeplerinin özünü dahi yansıtmıyor. Zira bu savaş kendiliğinden patlak vermedi, bilinçli bir şekilde kışkırtıldı. Bu bağlamda, esas sorumlunun ABD olduğunu söylemek mümkün. Ukrayna, Rusya’ya karşı adeta bir vekil aktör olarak kullanıldı.
Peki bu süreç nasıl şekillendi? ABD, Ukrayna’ya NATO üyeliği vaadinde bulunarak bir strateji geliştirdi. NATO’ya üye bir Ukrayna’nın, Rusya’dan çekinmesi için bir gerekçe kalmayacaktı. Bu çekici teklif karşısında Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, müzakerelere başladı. Ancak, Ukrayna’nın NATO üyeliği, Rusya için asla kabul edilemez bir senaryoydu. Dahası, Ukrayna’nın NATO’ya katılması, pek çok NATO üyesi ülkenin de arzulamadığı bir durumdu. Sonuç olarak, Ukrayna vaatlerle manipüle edildi, Rusya da Ukrayna’ya karşı kışkırtıldı. Bu süreçte, özellikle ABD Başkanı Biden’ın savaş öncesinde defalarca “Rusya saldıracak” şeklinde yaptığı açıklamalarla savaşın zemini hazırlandı.
Biden Döneminde Ne Oldu?
Bugün gelinen noktada, ABD’nin bu savaştan ne denli çıkar sağladığını açıkça gözlemlemek mümkün. Avrupa kıtasındaki eski silah stokları büyük ölçüde Ukrayna’ya gönderildi. Böylece yeni silah alımları için envanterde yer açılmış oldu. Nitekim, Amerikan savunma sanayisi 2023 yılında 238 milyar dolarlık satışla rekor bir seviyeye ulaştı. Sözde çatırdamaların olduğu NATO ise Avrupa kıtasının yeniden konsolide edilmesi yoluyla Rusya’ya karşı birleşik bir cephe hâline getirildi. Ayrıca, liberal değerlerle övünen Batı, Rus milyarderlerin mal varlıklarına el koyarak ekonomik yaptırımları en üst düzeyde uyguladı. Rusya’ya ait kültürel ve sportif varlıklar da bu yaptırımların hedefi oldu. Rus müziği, edebiyatı ve sporcuları dahi bu ambargo sürecinden nasibini aldı.
Sonuç olarak, bu savaş nedeniyle bir milyondan fazla insan ya hayatını kaybetti ya da yaralandı. Ukrayna’nın altyapısının büyük bir kısmı yok oldu. Küresel ölçekte tahıl krizi baş gösterdi, Karadeniz’de serbestçe sürüklenen mayınlar bölgedeki güvenliği tehdit eder hâle geldi, nükleer felaket tehlikesi gibi çok boyutlu krizler bu savaşın ardından ortaya çıktı.
Trump Neyi Değiştirecek?
Bugün ise Trump, seçimleri kazanarak ikinci kez başkanlık koltuğuna oturmaya hazırlanıyor. Seçim kampanyası boyunca birçok kez göreve geldiği ilk 24 saat içinde Ukrayna Savaşı’nı sona erdireceğini söyledi. Peki bunu nasıl başaracak? Trump, geçmişte “Ben olsaydım Ukrayna Savaşı çıkmazdı” ifadesini kullandı. Trump ile Putin arasındaki ilişki, önceki ABD başkanlarıyla kıyaslandığında farklı ve dikkat çekici bir boyuta sahip. Hatta Trump’ın 2016 ve 2024 yıllarında başkan seçilmesinde Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiği yönünde ciddi iddialar öne sürüldü.
Burada bir pencere açıp Elon Musk’a değinmek gerekiyor. Bunun nedeni Elon Musk tarafından daha önce ortaya atılan bir strateji, aslında Trump’ın planı olarak görülebilir. Musk, yalnızca finansal gücüyle değil aynı zamanda X gibi önemli bir sosyal medya platformunun sahibi olarak da Trump’ın seçim kampanyasının en güçlü destekçilerinden biriydi. Öyle ki Trump, Musk’ı Hükümet Verimliliği Bakanlığını (DOGE) yönetecek iki kişiden birisi olarak atadı.
Elon Musk’ın Planı
Elon Musk’ın Ekim 2022’de sunduğu “Ukrayna’da Barış Planı” esasen sahadaki mevcut durumu meşrulaştırmaya yönelik bir girişimden ibaretti. Bu plan, Zelensky ve Ukrayna halkı için kabul edilemez nitelikte olsa da çatışmanın sona erdirilmesi açısından o dönemde öne sürülen en gerçekçi çözüm önerisi olarak değerlendirilebilirdi.
Musk’ın planına göre, Rusya’nın ilhak ettiği dört bölgede Birleşmiş Milletler denetiminde yeniden referandum düzenlenecek ve her iki taraf da sonuçlara riayet edecekti. Ayrıca Musk, Kırım’ın Rusya’nın bir parçası olarak tanınmasını ve Kırım’a su sağlayan hatların güvence altına alınmasını da bu plana dahil etmişti. Plan, savaş sonrasında Ukrayna’nın tarafsız bir statüde kalmasını öngörmekteydi. Kremlin, bu öneriyi oldukça olumlu bir şekilde karşıladı.
Rusya Vazgeçmez
Gerçekler ve sahadaki mevcut durum göz önüne alındığında, bu plan aynı zamanda gerçekleşme olasılığı en yüksek senaryoyu temsil ediyor. Rusya açısından ilhak ettiği bölgeler, artık ülkenin bölünmez topraklarının bir parçası olarak kabul ediliyor. Rusya, bu toprakları ne sahada ne de diplomatik müzakerelerde kaybetmeyi göze alabilir. Zira Putin gibi karizmatik bir lider, otoritesine ve imajına zarar gelmemesi adına nükleer seçenek de dahil olmak üzere tüm yöntemleri kullanmaktan çekinmeyecektir. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna Savaşı nedeniyle çok ciddi yaptırımlara maruz kaldığını ve on binlerce askerini kaybettiğini de göz önünde bulundurmak gerek.
Trump’ın da benzer bir planla Ukrayna krizine çözüm arayışı içinde olduğu görülüyor. Rusya ile mücadelesinde kaynaklarını hızla tüketen Ukrayna, bu gidişle savaş kapasitesini yitirme noktasına geldi. Trump ise Zelensky’i sert ancak gerçekçi bir arabuluculuk süreciyle mevcut “de facto” durum üzerinden bir anlaşmaya zorlayacaktır.
ABD İstediğini Aldı
ABD, bu savaştan stratejik çıkarlarını büyük ölçüde elde etti: Avrupa’ya milyarlarca dolarlık silah satması, Rusya’nın Orta Doğu ve Kafkasya başta olmak üzere çeşitli bölgelerdeki etkisini zayıflatması gibi. Trump’ın asıl stratejik hedefi ise Çin. Hedefi Çin olan bir ABD için, Orta Doğu ve Karadeniz’deki çatışmaların sona erdirilmesi, küresel çıkarları doğrultusunda faydalı olacaktır.
ABD’nin desteği olmaksızın Ukrayna direnişinden bahsetmek mümkün değil. Nitekim, bugün bile on binlerce askerini kaybetmesine rağmen Ukrayna açısından kesin bir zafer kazanılamadı. Zelensky’nin çok da uzak olmayan bir gelecekteki en önemli görevi, yok edildiğine şahit -aynı zamanda sorumlu- olduğu Ukrayna’nın geri kalan topraklarını yeniden ihya etmek olacak.
[Gürkan Demir, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]