Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda dile getirdiği “Egemen Bektaşi Devleti Projesi” hem söylem hem de eylem bakımından fazlasıyla yankı uyandırdı. Edi Rama’nın BM Genel Kurulunda bahsettiği farklılıklara saygı, birlikte yaşam gibi cümlelerle tanıttığı Vatikan benzeri bir projenin hangi temeller üzerine inşa edileceği henüz belli değil. Balkan coğrafyasında bazı ülkelerin tamamına yakınının bazılarında ise nüfusun yarısına yakınının Müslüman olduğu düşünülünce bu projenin birçok Balkan devleti tarafından nasıl ele alınacağı, nasıl bir tepki oluşacağı belirsizliğini koruyor. 100 dönümlük bir arazi üzerinde mikro bir yapıda olması hedeflenen Bektaşi Devleti projesinde, Edi Rama’nın dile getirdiği ideali; alkol yasağının olmaması, kadınların istediği gibi giyinmesi, vatandaşlık hakkının sadece devleti yönetecek olanlara ve dini liderlere verilmesidir. Bu yazıda; Bektaşi tarikatının ön plana çıkarılmasıyla Balkanlarda nasıl bir amaç güdüldüğü, bölgede nasıl bir dini atmosfer oluşturulmak istendiği, 90’lı yıllarda çok acılar çeken Balkan coğrafyası için Bektaşi Devleti projesinin ne anlama geldiği, Türkiye gibi Balkan devletleri ile çok yakın ilişkilere sahip bir devlet için bu projenin nelere yol açabileceği incelenecektir.
Bektaşilik, Arnavutluk ve Edi Rama
Bektaşilik, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Balkanlar’a yayılmış önemli bir İslami tarikat olup, mistik ve heterodoks yapısı ile öne çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, Bektaşilik özellikle Arnavut milliyetçiliği ile bağlantılı bir rol oynamıştır. Arnavutlar arasında Bektaşiliğin yayılması, milliyetçi hareketlerle birlikte dini ve kültürel kimliğin şekillendirilmesine katkı sağlamıştır.
1920’lerde Türkiye’de tekkelerin kapatılmasıyla birlikte Bektaşilik, Arnavutluk’ta daha da önemli bir hâl almıştır. Arnavutluk, Bektaşiliğin ana merkezlerinden biri hâline gelmiş ve bu durum, bu dini grubun hem bir toplumsal kimlik hem de bir direniş unsuru olarak güçlenmesini sağlamıştır.
Edi Rama, 2013’te başbakan olduğunda Arnavutluk’un modernleşme, AB üyeliği ve kültürel kimlik inşası gibi meseleleri gündemine aldı. Rama’nın politikaları arasında laiklik vurgusu dikkat çekmekle birlikte aynı zamanda geleneksel, dini ve kültürel unsurlara da değer vermesi stratejik bir hamle olarak değerlendirilebilir.
Egemen Bektaşi Devleti projesi, Bektaşiliğin tarihsel ve kültürel değerlerini modern Arnavut kimliğine entegre etmeyi amaçlayan bir girişim olarak düşünülmektedir. Rama’nın bu projesi, hem Arnavut milliyetçiliğinin bir unsuru olan Bektaşiliği güçlendirmeye hem de Arnavutluk’un dinsel çeşitliliğini koruyarak ulusal birliği sağlamaya yönelik bir adım olarak değerlendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında proje, sadece dini kimliğin öne çıkarılması değil aynı zamanda kültürel dirilişin bir parçası olarak yorumlanabilir.
Proje Üzerindeki Eleştiriler ve Siyasi Boyut
Egemen Bektaşi Devleti projesi, Arnavutluk’taki seküler kesimlerden ve diğer dini gruplardan eleştiriler almıştır. Seküler kesimler, projenin devletin laik yapısını zedeleyebileceği ve Bektaşi tarikatının aşırı şekilde politize edilebileceği konusunda endişelidir. Diğer taraftan, Hristiyan gruplar ve Sünni Müslümanlar, bu projenin dini ayrışmalara neden olabileceği ve Arnavutluk’taki dini dengeyi bozabileceği görüşündedir. Rama’nın bu projeyi gündeme getirme sebepleri arasında hem Bektaşi topluluğundan destek sağlama hem de Arnavutluk’un dini çeşitliliğini dış politika aracı olarak kullanma isteği görülebilir.
Bu proje siyasi olarak, Rama’nın iç politikada Bektaşi topluluğunun desteğini alarak pozisyonunu güçlendirme stratejisinin bir parçası olarak da görülebilir. Ayrıca, proje uluslararası arenada Arnavutluk’un dini tolerans ve hoşgörüye dayalı imajını pekiştirme amacı taşımaktadır. Bu, özellikle AB üyelik sürecinde ve Balkanlar’daki dini çatışmaların zemininde dikkat çekici bir hamledir.
Sosyo-Kültürel Dinamikler ve Bektaşiliğin Rolü
Edi Rama’nın Bektaşilik vurgusu, Arnavutluk’un çok dinli yapısının kültürel bir simgesi olarak sunulmak isteniyor. Bektaşilik, Edi Rama tarafından mistik öğretileri ve hoşgörülü yapısıyla farklı etnik ve dini grupları bir arada tutabilecek bir sembol olarak kullanılmaya elverişli durmaktadır. Arnavutluk’ta Hristiyanlık ve İslam arasında bir köprü işlevi gören Bektaşilik, aynı zamanda laik bir ulus-devlet yapısı içinde dini kimliklerin barışçıl biçimde bir arada yaşamasının sembolü hâline getirilebilir.
Bektaşilik, kadim bir gelenek olmasının yanı sıra modern bir kültürel miras olarak da tanımlanmaktadır. Bu bağlamda Rama, Bektaşiliği sadece dini bir öğreti olarak değil aynı zamanda Arnavutluk’un kültürel zenginliğini ve Avrupa ile uyumlu kimliğini gösteren bir araç olarak sunmaktadır. Bu tutumun, Arnavutluk’un AB sürecindeki ilerlemesine olumlu katkı sağlayacağı muhakkaktır. Egemen Bektaşi projesinin AB, NATO ve ABD tarafından onay alacağını, Sünni bir İslam geleneğinde ise daha laik bir çizgide durmasından ötürü kabul göreceğini söylemek mümkündür.
Egemen Bektaşi Devleti Yeni Ilımlı İslam Projesi mi?
Egemen Bektaşi Devleti düşüncesi Balkan coğrafyasında yeni bir ılımlı İslam projesinin denenmesi ihtimalini düşündürmektedir. Batı dünyasında hususen 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırıları ile İslam dünyası ve İslam ülkeleri radikal İslam’ı üretmekle suçlandı. Özellikle Orta Doğu coğrafyası, bu radikalizm damgasından olumsuz etkilendi. El Kaide ve IŞİD gibi örgütlerle Orta Doğu’daki Müslümanlar, Boko Haram ve Eş Şebab ile Afrika kıtasındaki Müslümanlar ve İslam ülkeleri radikalizmden dolayı birçok problemle karşı karşıya kaldılar. Bu coğrafyalarda İslami radikalizm sürekli medya tarafından işlenmiş, Batı dünyasında son zamanlarda özellikle Fransa ve Almanya’da İslamofobi çok fazla artmıştır. Türkiye’de olduğu gibi bazı İslami gruplar radikal olmakla etiketlenmekte, diğer tarafta özellikle FETÖ ve benzeri gruplar ılımlı İslam adı altında ön plana çıkarılmaktaydı. Aynı düşünce ve mantık Balkan coğrafyasında Egemen Bektaşi Devleti projesi ile hayata geçiriliyor olabilir. Bektaşiliğin ılımlı bir İslam projesi olarak tanıtıp desteklenmesi karşılığında bölgede var olan İslami hizmet ve yaşam tarzının radikal diye etiketlenip bölgeden sökülmesine zemin hazırlama düşüncesi ihtimaller arasında yer alabilir.
Bir diğer husus ise başta Arnavutluk olmak üzere Sırbistan dışında tüm devletlerin AB’ye dahil olma isteğidir. AB sürecine dahil olmak isteyen devletler için bölge devletlerince Bektaşiliğin kurumsal anlamda tanınması AB tarafından bu devletlere dayatılabilir. Bu durumda Bektaşilik uzun vadede Balkanların en güçlü İslami anlayışı hâline gelebilir. Edi Rama’nın açıklamaları ile bir anda herkesi şaşkına çeviren bu projeyle nelerin hedeflendiği elbette zamanla anlaşılacaktır; ancak tüm bu gelişmeler karşısında hızlı aksiyon almak oldukça önemlidir. Bu projenin hayata geçirilmesi için arka planda nasıl bir süreç yürütüldüğü bilinmemektedir. Basına ve kamuoyuna yapılan açıklamalarda proje, Balkan coğrafyasında kadim bir anlayış olan Bektaşiliğin kurumsal bir zemin kazanması için verilen bir mücadele olarak yansıtılmaktadır. Bölgedeki varlığını çeşitli kurumlar aracılığıyla sürdüren Türkiye için gelecekte bir risk ihtimali barındırmaktadır. Meydana gelecek Bektaşi devletine yönelik bölge halkının ve bölgedeki sivil toplum kuruluşlarının uyumlu olması veya olmaması bölgedeki istikrar için oldukça büyük önem arz etmektedir. 1990’lı yıllarda Balkanlarda yaşananlar göz önüne alındığında, bölge bugün itibarıyla oldukça istikrarlı ve güvenli bir noktadadır. Buna rağmen zaman zaman Kosova ve Sırbistan arasında bazı sürtüşmelerin yaşandığını bilmekteyiz. Son dönemde bölgede tansiyon ne zaman yükselme eğilimine girse ya bölge liderleri Ankara’da ağırlanmakta ya da bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan bölge ziyareti gerçekleştirmektedir. Türkiye, bölgede her devlet ile sıkı ilişkisi olan aynı zamanda tüm devletler tarafından da kabul gören bir ülkedir. Bu proje ile oluşabilecek bir kriz, Türkiye’nin de ekstra efor sarf etmesi anlamına gelebilir. Egemen Bektaşi Devleti projesi ilan edildiğinden beri Türkiye tarafından bir açıklama yapılmadı. Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Arnavutluk ziyaretinde de bahse konu olmadı. Bu durum bize Türkiye’nin bu proje konusunda istekli olmadığına dair ipucu vermektedir.
Egemen Bektaşi Devleti Projesi ve Türkiye
Egemen Bektaşi Devleti projesinin Edi Rama tarafından ilan edilmesiyle birlikte Türkiye açısından oldukça kritik bir dönemin de başlangıcı oldu. Bektaşi lideri Baba Mondi: “İsrail’i biliyorum ve kendimi İsrail halkının kardeşi olarak görüyorum. Oradaki dostlarımla birlikte tüm İsrail’i gezdim. Misafirperverliklerinden çok etkilendim. Beni bir kardeş, bir arkadaş gibi ağırladılar.” The Jerusalem Post Gazetesi’ne röportaj veren Bektaşi liderinin bu ifadeleri, Balkan coğrafyasında İsrail’in bir etki oluşturma çabasında olabileceğine dair ciddi ipuçları vermektedir. Tam da böyle bir zamanda Bektaşi liderinin İsrail’de ağırlanması ve İsrail lehinde oldukça olumlu ifadelerde bulunması projeyle ilgili şüpheler oluşturmaktadır. Çünkü proje ilan edilirken hoşgörü, farklılıklara saygı gibi ifadelerle tanıtılmıştı. Orta Doğu’da, hususen Filistin’de, Müslümanlara yaşam hakkı tanımayan İsrail’in Balkan coğrafyasında huzur ve istikrara katkı sunacağı düşüncesi oldukça şüphelidir.
Türkiye, Balkan coğrafyasında hem bölge devletleri başkanlarının hem de bölge halklarının ifadeleriyle Balkan coğrafyasındaki en etkili devletlerin başında gelmektedir. Türkiye, dış politikada özellikle Ak Parti ile yumuşak gücünü Balkanlarda fazlasıyla kullanmaktadır. Bölgedeki tarihi yapılar restore edilmekte, Maarif Vakfı ve Yunus Emre Enstitüleri ile de eğitim ve kültür konusunda ciddi adımlar atılmaktadır. Bunun yanı sıra Balkanlardaki FETÖ etkisinin azaltılması ve yok edilmesi adına Diyanet vasıtasıyla varlığını sürekli hâle getirmektedir. Türkiye, bölgenin ruhuna uygun hareket etmekte, bölgenin istikrarlı hâlde kalmasına büyük çaba sarf etmektedir. Üstte bahsedilen Egemen Bektaşi projesi ile görünürde ılımlı bir İslami hava oluşturulmaktadır; ancak İsrail’in bu projede nasıl bir rol aldığı büyük bir soru işaretidir. İlerleyen süreçte, Egemen Bektaşi Devleti projesini destekleyenler ile karşı çıkanlar diye bir ayrışmanın yaşanması, huzur ve istikrar içinde yaşanan bu coğrafyaya ciddi zarar verecektir. Türkiye’nin bu proje lehinde henüz bir beyanatı bulunmadığının altını çizmek gerekir.
Sonuç
Edi Rama’nın Egemen Bektaşi Devleti projesi, Arnavutluk’un siyasi, dini ve kültürel yapısı üzerine derin etkide bulunabilecek bir girişimdir. Bu proje, Arnavutluk’taki Bektaşi topluluğunun güçlendirilmesi, ulusal birlik ve kimlik inşası çabalarının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu girişim, dini topluluklar arasındaki dengeleri zedeleme potansiyeline sahip olduğu gibi seküler çevreler tarafından laikliğe bir tehdit olarak da algılanmaktadır. Projenin tanıtımında hoşgörü, ılımlı İslam diye tanıtılan kavramlar da oldukça dikkat çekicidir. Ilımlı İslam denilince akla son dönemde Türkiye’deki siyasi ve idari yapıyı kökten etkileyen FETÖ gelmektedir. FETÖ tüm kurumlarıyla, yaptığı tüm faaliyetlerde ABD ve Avrupa tarafından hep onay aldı. Zamanla öyle bir güce ulaştı ki Türkiye’de darbe yapmaya kalkıştı. FETÖ’nün bu güce ulaşmasında ılımlı İslam stratejisini özümsemiş olmasının büyük etkisi vardır. Küresel mekanizmalar tarafından ılımlı İslam övülürken karşısında olan her şey radikal diye adlandırılıp adeta şeytanlaştırılmaktadır. Bektaşi Egemen Devleti projesi ile Balkanlardaki tüm İslami grupların radikal İslam’ı temsil ettiğine, Bektaşiliğin ise ılımlı İslam’ı temsil ettiğine dair güçlü kamuoyu desteğiyle Bektaşiliğin teşvik edileceği bugünden görülmektedir.
Bu bağlamda, proje hem Arnavutluk içindeki kimlik tartışmalarını hem de Balkanlar’daki dini ve etnik dinamikleri etkileyebilecek bir potansiyele sahiptir. Rama’nın projesi, dinin modern bir ulus-devlet içinde nasıl konumlanabileceği sorusunu yeniden gündeme getirirken, aynı zamanda Arnavut kimliğinin çok boyutlu yapısını vurgulayan bir girişim olarak tarihe geçecektir. Balkanlarda Arnavutluk tarafından ılımlı, Vatikan benzeri laik bir projenin hayata geçirilmesi Sünni İslam ile uzun yıllar kimlik kazanan bölgede kırılgan sonuçlar doğuracaktır. Bu kırılganlığın temel nedeni, Balkan coğrafyasının İslamlaşmasında ve Türkleştirilmesindeki lokomotif görevi gören Sünni İslam kimliğinin zedelenmesidir. Bektaşi Egemen Devleti ile Bektaşilik kurumsal bir noktaya çekilmek istenirken diğer İslami oluşumlar zamanla radikal yapılar olarak tanımlanabilir. Bu da Balkanlardaki İslami kimliğe derinden zarar verecektir. Bu proje ile Türkiye’nin Egemen Bektaşi projesi dışında kalan gruplara, oluşumlara daha yakın duracağı öngörülmektedir. Hâlihazırda en küçük bir krizde dahi ciddi karışıklıkların olabileceği bu bölgede yeni bir ayrıştırma projesinin iyi sonuçlar doğurmayacağı muhtemeldir.
[Dr. Ahmet Fethi Gün, Dicle Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.]