16'ıncı BRICS Kazan Zirvesi’nin Ardından

BRICS, son yıllarda önemi artan bir gruplaşma, blok, iş birliği platformu. Üzerinde yükseldiği üç sepet ve devlet-devlet ilişkisi yanına toplum-toplum ilişkisini koyması ise iş birliği kadar sosyalleşmeyi ve karşılıklı bağımlılığın inşasını hedeflediğini gösteriyor. Başlangıçta yani 2006’da kurulurken yükselen ekonomiler arasında bir koordinasyon ve küresel ekonomi içerisinde iş birliği üzerinden blok üyeleri için pazarlık gücü devşirmek gibi bir amacı vardı. Bugün üyelerin statüsünü ya da kimliğini sadece “yükselen güç”, “gelişmekte olan pazar”, “yükselen ekonomi” olarak nitelendirmek çok zor. Öncelikle BRICS içerisinde Çin gibi ABD tarafından “neredeyse eşit rakip güç” olarak görülen dünyanın ikinci büyük ekonomisi var. Sayılarla konuşmayı sevenler için BRICS + (Genişlemiş BRICS), iktisadi ve demografik toplam kapasitesi ya da bu konulardaki potansiyeli açısından G7 ile rahatlıkla kıyaslanabilir bir blok. İçerisinde büyük enerji, değerli materyal ve ham madde üretici ve tüketicilerini, BMGK daimî üyelerini ve nükleer teknoloji gibi kritik teknolojilerde “know-how” sahibi ülkeleri barındırıyor. Dolayısıyla kendi içerisinde önemli bir ticaret ve kritik teknoloji pazarını temsil ediyor. Bu yüzden çeşitlendirme stratejisini düşünmek zorunda olan ya da çok boyutlu krizlere karşı güçlü sigorta arayışı içeresindeki tüm ülkeler için ne yaptığı, neden yaptığı izlenen bir blok. Haliyle mesele “yükselen” ve “gelişmekte olan” sıfatlarıyla açıklanamayacak şekilde küresel yönetişimde BRICS üyelerinin temsil ettiği alanla ilgili.

BRICS, Liberal Düzen ve Gelişmekte Olanlar

Fakat bu sıfat, yani “yükselen” tanımlaması tesadüfi bir tanımlama değil. BRICS genişleme ile ilgili sinyaller verdiği andan itibaren potansiyel üyelik ve ortaklık için seslendiği kitleyi de netleştirdi. Kazan Zirve Sonuç Bildirgesinden de anlayacağımız üzere- ki bu zirvede genişleme bir gündem maddesi değildi- seslenilen gruplardan biri gelişmekte olan ekonomiler. Dolayısıyla BRICS, bunun ötesine geçmiş olsa da hala yükselen pazarlar için kalkınma ve ekonomik refah modeli sunuyor. Şunu da belirtmek lazım, bu model küresel liberal ekonomik yönetişimden farklı bir model değil. Yani BRICS’in küresel liberal düzene alternatif getirmek istediğini söyleyenler ya da farklı bir küreselleşme önerdiğini iddia edenler bizce yanılıyor. Kazan Sonuç Bildirgesi, oldukça liberal bir dille yazılmış. Liberal küresel yönetişimin ekonomik ve siyasi ayakları korunuyor: Dünya Bankası, IMF, G-20, BM. Ancak BRICS üyeleri liberal küresel sistemin daha adil, daha çok taraflı ve çok kutuplu olabileceğini, sistemin bu şekilde işlemesinin önünde engeller olduğunu düşünüyorlar.

Yatırım ve yatırım fırsatlarının blok içerisinde yaratılmasına verilen önem, gelişmekte olan ve yoksul ekonomilerin borç yükü konusuna eğilinmiş olması, daha kapsayıcı finansal mekanizmalar talebi (ki burada Rusya’nın Swift benzeri sistemlerden duyduğu rahatsızlığın izlerini görmek mümkün) ve Batı tarafından empoze edilen yaptırımlardan duyulan huzursuzluğun dillendirilmesi sadece Rusya ve Çin’in Küresel Batı (ABD-AB-G7) eleştirisi olarak okunamaz. Burada gelişmekte olan ekonomilerin kulağına hoş gelen bir müzik var. Eğer siyasal irade gösterir, ekonomik ve siyasi koordinasyon oluşturabilirsek gönüllülük prensibi doğrultusunda işleyebilecek kalkınma için çok taraflı bir teminat sistemi yaratabiliriz deniyor. Bu teminat sistemi ileride üzerinde anlaşılabilirse dolarsızlaşmış bir ticaret gibi çok iddialı projeleri de kapsayabilir. BRICS, Kazan Zirvesi’nde ortak para birimi gibi çok iddialı ve revizyonist görünebilecek bir açılım yapmadı. Ama blok içi ticarette yerel paraların kullanımını cesaretlendirecek Bankalar Arası İşbirliği Mekanizması (ICM) gibi finansal adımlar üzerinde çalışılıyor mesajı verildi. Rusya’nın girişimi ile başlayan yeni tahıl mekanizması da bu tür bir teminat olarak görülebilir. Elbette Rusya’nın bu girişimi BRICS bünyesine taşıması, Küresel Batı’nın Rus tahılı ile savaşalım stratejisine de bir yanıt olarak görülebilir. Ama esas mevzu, ülkelerin bireysel yanıtlarından ziyade küresel sistemi herkese açık hale getirecek bir platform olarak BRICS’i yüceltmeleri. Bu konuda Batı, liberal değerler adı altında güttüğü bazı politikalarla açık liberal sistemin yeterince açık olmasının önünü tıkayabiliyor. Bu yüzden Küresel Batı’nın liberal açıklık ve reformist duruşu BRICS gibi platformlara kaptırıyor olması oldukça düşündürücü ve Batı adına endişe verici.

BRICS/BRICS+, Rusya ve Çin’in Dış Politika Aracı mı?

Bu endişe içerisinde Batı’nın BRICS’i Rusya ve Çin’in aparatı olarak görme eğilimi depreşiyor. Moskova ve Beijing’in BRICS’e yatırım yaptığı bir gerçek. Ayrıca iki başkentin içinden bu platformu kendi dış politikaları için bir aparat haline getirme isteği de geçebilir. Bu istek olsun olmasın, platform iki başkentin küresel sistemde yalnız olmadığını, bu platform dahilinde inisiyatiflerinin BRICS üyeleri ve ötesi için cazip olabildiğini gösteriyor. Bu yüzden BRICS, Çin ve Rusya için önemli. BRICS üyeliği ya da ortaklığı cazip hale geldikçe platform dahilinde BRICS üyelerinin (sadece Çin ve Rusya’nın değil tüm BRICS + üyelerinin) ikili ilişkilerinde başkalarına önerebildiği bir “havuç” da böylece ortaya çıkıyor. Ancak BRICS’i sadece Batı’nın mücadele ettiği ve Yeni Soğuk Savaş’ın parçası saydığı iki aktörün dış politika aracı haline getirmek BRICS+’ın potansiyelini de olumsuz etkiler. Riyad’ın üyelik sürecinin yılan hikayesine dönmesi bize BRICS ve kutuplaşmanın aynı cümle içerisinde anılmasının yaratacağı handikapları gayet güzel gösteriyor. Bu nedenle BRICS, “blok” kimliğinden ziyade “küreselci” kimliğini ön plana çıkarıyor. Bir önceki Johannesburg Zirvesi’nde bu vurguyu yeni üyelerle genişleme kararı ile yapmıştı. Kazan Zirvesi’nde bu vurguyu doğrudan Küresel Güney’e ve en fakir ülkelere seslenerek “gelin” diyerek yapıyor. Küresel Güney ve yoksul ekonomilerin kesiştiği coğrafyalar var: Afrika, Asya ve Latin Amerika. Bu coğrafyalar Küresel Batı’nın son 10-15 yılda kaybettiği, kaybetme riski yaşadığı ya da rakiplerle karşılaştığı coğrafyalar.

BRICS’in Potansiyeli Küresel Güney’de mi?

Küresel Güney, basit bir ekonomik kategori (Küresel Kuzey/Batı’nın parçası olmayanlar) değil. Bu geniş, hayal edilmiş kategori; iddialı politikalar izleyip otonomi, istikrar, denge stratejisi, bölgesel-küresel düzen çağrısı gibi hususları ön plana çıkartan, fayda ve ekonomik kazanç kadar statü arayışındaki ülkeleri de içerisinde barındırıyor. Bu ülkeler kutuplaştırıcı uluslararası atmosferden ve büyük güç rekabetinin kendi alanlarını, hareket özgürlüklerini daraltmasından son derece rahatsızlar. Giderek hâkim olan “bendensin-değilsin” havasını ve bunun üzerinden oluşacak baskıyı reddetmeye çalışıyorlar. BRICS, bu kategorideki aktörleri kendisinin kutuplaşmanın değil reform arayışının ve liberal açık, engelsiz dünya düzeninin aracı olduğuna inandırabilirse Küresel Batı karşısında çok büyük bir söylem ve eylem avantajı elde edebilir.

Kimi üyeler platformun daha kurumsallaşması adına, üyelik-ortaklık süreçlerinin yavaş ilerlemesi gerektiğini de düşünüyor. Burada kimi üyelerin BRICS’i ekonomik/finansman bir mekanizma halinde tutma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Siyasi bir platform olduğu daha net ortaya çıkarsa BRICS’in iplerini tamamen Küresel Güney ya da Küresel Güney’in farklı temsilcilerine kaptırmama derdi de bazı üyelerin aklından geçiyor olabilir. Kimi üyeler ya da ortaklarsa yükselen ekonomilere, Küresel Güney’e ve en yoksullara yönelik çağrının jeopolitik bir sonucu hemen üretmesi gerektiğini söylüyor. Buradan BRICS’in sadece bir platform değil devam eden bir süreç olduğunu da anlıyoruz. Türkiye’nin BRICS üyesi olmak istediğini biliyoruz. Çok taraflılık, çok kutupluluk, çeşitlendirme, denge siyaseti, Afrika, Asya, Latin Amerika açılımları, liberal düzenin istikrarı için reform çağrısı zaten Ankara’yı BRICS gündemi ile ilişkilendiriyor. Kazan Zirvesi’ne davet edilmiş ve katılmış olması Türkiye’nin BRICS sürecinin çoktan bir parçası olduğunu gösteriyor. BRICS’in gelecek genişleme kararlarının yönü bu çerçevede BRICS’in potansiyelinin nereye doğru evrileceğini, potansiyeline sahip çıkıp çıkmayacağını da gösterecek.

[Prof. Dr. Vişne Korkmaz, İstanbul Nişantaşı Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir.]

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu