7 Ekim 2023 tarihinin üzerinden bir yıl geride kaldı. 7 Ekim 2023’te Hamas, “Aksa Tufanı” olarak adlandırdığı İsrail’e yönelik bir operasyon gerçekleştirmiştir. Hem operasyonun gerçekleştiriliş süreci ve yöntemi hem de İsrail’in zafiyet ve kayıpları dünya kamuoyunda oldukça ses getirmiştir. İsrail, Hamas’ın saldırısında sivillerin hedef alındığını ileri sürmüştür. Hamas ise İsrail’in bu iddialarını reddederek hayatını kaybeden sivillerin İsrail asker ve polisleri tarafından Hamas hedef alınırken öldürüldüğünü açıklamıştır. Hamas, daha sonra yayınladığı Aksa Tufanı ile ilgili raporunda da 7 Ekim’deki sivil ölümlerinden İsrail’in sorumlu olduğuna yer vermiştir. Hamas bu raporda operasyonu neden düzenlediklerini de gerekçelendirmiş, meselenin 105 yıl önceye kadar uzanan işgal ve işgal dönemleri boyunca da her türlü adaletsizlik, temel hak ihlalleri ile ilişkili olduğunu deklare etmiştir. Bugün itibarıyla son bir yılda yaşananların ve sürecin hangi noktaya geldiğinin değerlendirilmesi zaruret arz ediyor.
Küresel Aktörlerin Ortaklığıyla Soykırımın Bilançosu
Aksa Tufanı’nın gerçekleştiği 7 Ekim 2023 tarihinde, İsrail de Hamas’a karşı “Demir Kılıçlar” adını verdiği operasyonu başlattığını duyurmuştur. Netanyahu her ne kadar hedefin Hamas’ı yok etmek olduğunu ifade etmiş olsa da İsrail ilk andan itibaren doğrudan Gazzeli sivilleri hedef almaya başlamıştır. 11 Ekim tarihine gelindiğinde İsrail Savaş Kabinesi oluşturulmuştur.
12 Ekim’de ABD Dışişleri Bakanı İsrail’i ziyaret ederken “bir Yahudi olarak geldiğini” vurgulamıştır. Almanya Cumhurbaşkanı, Başbakanı, İngiltere Başbakanı İsrail’i ziyaret ederek destek vermişlerdir.
9 Ekim 2023’te, İsrail Savunma Bakanı Galant yaptığı açıklamada “İnsanımsı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz.” demiştir. Sözlerinin devamında “”Gazze tamamen ablukaya alınacak. Elektrik, yiyecek ve yakıt sağlanmayacak.” diyerek Gazze’ye tam abluka emri vermiştir. Bu ifadelerin ardından, İsrail’in sivilleri hedef alan sistematik ve sürekli saldırıları kısa sürede soykırım boyutuna ulaşmıştır. Bir senedir Gazze’ye yönelik uygulanan ambargo pek çok trajediyi de beraberinde getirmiştir. Nitekim İsrail’in soykırım suçu 29 Aralık 2023 tarihinde Uluslararası Adalet Divanı’na taşınmıştır.
Henüz hadisenin ilk günlerinde, 25 Ekim 2023’te Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından basın toplantısında yapılan “Bölgemiz, tam manasıyla bir dönüm noktasındadır. İçinde bulunduğumuz konjonktürden ya daha büyük bir savaşa ya da daha büyük bir barışa gideceğiz.” şeklindeki erken bir öngörü ve uyarı içeren açıklaması oldukça önem arz ediyordu. Hadiselerin birinci yılında çatışmalar artık Lübnan ve İran gibi başka ülkelerle birlikte konuşuluyor ve savaşın bölgeye yayıldığı, İran ve Lübnan ile de sınırlı kalmayacağı bölgesel ve küresel aktörlerce yüksek sesle telaffuz ediliyor.
360 kilometrekarelik yüz ölçüme ve 2,3 milyonluk nüfusa sahip olan Gazze halkının BM verilerine göre %90’ı yerinden edilmiştir. 27 Ekim’de İsrail, Gazze’nin kuzeyinde yaşayanların güney bölgelere gitmeleri açıklaması yapmıştır. Ancak güneye doğru göç eden kalabalıkları da göç güzergahı üzerinde ve göç esnasında bombalamıştır. Kuzey’den göç eden Gazzeliler Refah, Han Yunus ve El Mevasi’ye sığınmışlardır. 2024 Mayıs ayında Refah’a yönelik, temmuz ayında da Han Yunus’a karadan saldırılara başlamıştır. Bir yıldır Gazzeliler için güvenli bölge olduğu ifade edilerek ilan edilen alanlar yine İsrail tarafından kademeli şekilde daraltılmıştır. 2023 yılı Ekim ayında İsrail, Gazze’nin kuzeyinin tahliyesi sürecini başlatmıştır. Gazze’nin kuzeyinin güvenli olmadığını, Gazzelilerin güneydeki güvenli bölgelere gitmelerini ilan etmiştir. Ekim ayı itibarıyla Han Yunus, Refah, El Mevasi, Deyr Belah güvenli bölge statüsünde iken Ocak 2024’e gelindiğinde, İsrail bu defa Han Yunus’un da tahliyesini istemiştir. BM verilerine göre kuzeyden göç edenlerle birlikte İsrail’in Refah’a kara harekâtı öncesinde mayıs ayı itibarıyla Refah’ın nüfusu 1,5 milyona ulaşmıştı. İsrail güvenli olarak nitelendirdiği bölgelere de saldırmaktan geri durmamıştır. Hatta kitlesel şekilde güvenli bölgelere göç eden Gazzelileri göç ettikleri esnada, göç yolları üzerinde hareket hâlinde iken de hedef alarak çok sayıda Gazzeliyi bu suretle şehit etmiştir.
İsrail, Refah ve Han Yunus’tan sonra güvenli bölge ilan edilen kıyı şeridinde kalan Deyr Belah ve El Mevasi’ye de saldırmaya başlamıştır. Temmuz ayında İsrail tarafından faaliyetlerine kısıtlama kararı getirilen BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA); 5 Ağustos 2024’te yaptığı açıklamada Gazze’de gidecek yer kalmadığını ve güvenli yer olmadığını dünya kamuoyu ile paylaşmıştır. 2 Ekim 2024 tarihinde BM Genel Sekreterini “istenmeyen adam” ilan ederek ülkeye girişini yasaklaması ise BM sisteminin çöküşünün en net göstergelerinden birisidir.
İsrail’in; Savaş Suçu, İnsanlık Suçu ve Soykırım Suçu Eylemleri
Gazze’deki hastaneler, içerisine sığınanlarla birlikte saldırıların hedefi olmuştur. 11 Kasım’da Gazze’nin kuzeyinde bir günde altı hastane vurulmuştur. Aralık ayında Gazze’nin kuzeyinde aktif hastane kalmamıştır. Haziran 2024’e gelindiğinde Refah bölgesinde faal hastane kalmamıştır. 1 yıl içerisinde Gazze’deki 38 hastaneden 23’ü tamamen yok edilmiştir. Geriye kalanlar da imkansızlıklar nedeniyle hastane denilemeyecek durumdadır. Hastanelerin hedef alınması açık şekilde hem savaş hem insanlık suçudur.
Tam bir yıldır hemen her gün istisnasız şekilde hayatını kaybedenlerin bilançosu görsel ve yazılı medya tarafından dünya ile paylaşılmıştır. Bir sene sonunda hayatını kaybedenlerin sayısının 42 bini aştığı, on bin kişinin enkaz altlarında olduğu ifade edilmektedir. Hayatını kaybedenlerin %65’inin kadın ve çocuklardan oluştuğu, saatte 15 kişinin şehit edildiği Gazze’de, 700’den fazla bebek bir yaşını doldurmadan hayatını kaybetmiştir.
Hayatta Kalan Gazzelilerin Mücadelesi
10 bini aşkın kanser hastasının ölüm riski ile karşı karşıya olduğu, sayıları on binlerle ifade edilen Gazzelilerin salgın hastalıklara maruz kaldıkları bilinmektedir. Gazze halkının ulaştığı su %90 oranında azalmıştır. Gazze’de yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalıklar ve ölümler görülmektedir. Hem sivilleri hedef alan sistematik ve sürekli saldırıları hem de hayatta kalanlara yönelik tecrit ve abluka uygulanması soykırım ve insanlık suçu kapsamına girmektedir.
İsrail tarafından Gazze’ye 75 bin tondan fazla bomba atıldığı bunun da Hiroşima’ya atılan bombanın 6 katından fazla olduğu raporlarda yer almaktadır. 163 binden fazla bina yıkılmış olup bu oran Gazzedeki yapı stokunun 3/2’sine tekabül etmektedir. 42 milyon ton enkazdan bahsedilmektedir. 9 Nisan 2024 tarihinde Netanyahu, “Dünyada bizi durduracak hiçbir güç yok.” diyerek tüm dünyaya açık şekilde meydan okumuştur.
Bütün bu saldırılara rağmen İsrail Hamas’ı yok etme amacına ulaşamamış, İsrail’e düzenlediği kara harekâtında Hamas karşısında kayıplar vermiş ve vermeye devam etmektedir.
Uluslararası Yapı, BM Sistemi Fiilen Çökmüştür
Orta Doğu’daki İsrail sorunu 7 Ekim’de başlamamıştır. Ancak 7 Ekim 2023’ten bugüne İsrail’in eylem ve söylemleri göz önünde bulundurulduğunda, 7 Ekim 2024’te gelinen nokta da dikkate alındığında sürecin İsrail tarafından başka bir safhaya taşındığı net olarak görülmektedir. İsrail, meseleyi ilk günlerde Hamas’ı yok etme söylemi üzerine inşa etmiş ancak sonraki aylar boyunca bütün Gazze’yi hedef almıştır. Zaman zaman Netanyahu’nun, bakanlarının ve askerlerinin Tevrat’tan alıntılarla yaptıkları açıklamalar meselenin sadece Hamas olmadığını da göstermektedir. İsrail’in bu teopolitik eksenli politikaları sadece Netanyahu’ya endeksli de değildir. 1948 öncesi ve sonrası dönem, bütünüyle bize meselenin kişi ve hükümetlere indirgenemeyecek bir süreç olduğunu ortaya koymaktadır. 1948 öncesi ve sonrasında sürecin taşındığı safhalar vardır. 7 Ekim 2023 de bu dönüm noktalarından birisidir.
Netanyahu’nun “kendilerini durduracak hiçbir gücün olmadığını” belirten söylemlerinden hareketle İsrail karşısında uluslararası hukukun artık bir çözüm mercii ve mekanizması olmadığı söylenebilir. İsrail’in ancak kademeli bir şekilde somut ve ciddi ekonomik-siyasi yaptırımlar uygulanarak hatta güç kullanma seçenekleri de değerlendirilerek durdurulabileceği net olarak anlaşılmıştır. Bu araçları işletecek olan, işletmesi gereken BM başta olmak üzere, İİT, Arap Birliği gibi uluslararası yapıların etkisiz kaldıkları, kalmayı tercih ettikleri bir durum söz konusudur. BM faaliyetlerinin kısıtlanması ve yasaklanması, BM Genel Sekreterinin istenmeyen adam ilan edilmesi gibi gelişmeler, uluslararası sistemin artık alenen ve fiilen çöktüğü anlamına gelmektedir.
Bu ise dünyayı hızla başka bir sonuca doğru götürmektedir. 7 Ekim 2023’ten bir yıl sonra mesele Hamas-İsrail meselesi olmaktan çıkmış, Lübnan ve İsrail’in dâhil olmak zorunda kaldığı bir boyut kazanmıştır. İsrail bu noktada durdurulmadığı takdirde yakın gelecekte başka aktörlerin de dâhil olması kaçınılmaz olacaktır.
[Doç. Dr. Ahmet Hüsrev Çelik, Düzce Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir.]