Demokrasi İsrail’in Soykırımlarını Aklar mı?
İsrail’i savunmak için her türlü yolu deneyen bazı batılı ülkeler, İsrail’le birlikte mantığa aykırı olmasına rağmen birçok temelsiz argüman ileri sürüyorlar. Bunlardan bir tanesi de İsrail’in demokratik bir ülke olması nedeniyle güvenliğinin sağlanması gerektiğidir. Ancak mezkûr iddia detaylı analiz edildiğinde İsrail ve destekçilerinin İsrail’in güvenliği ve kendi çıkarları için Orta Doğu ülkelerindeki demokratik süreçleri bizzat yok ettikleri görülebilir. Öyle ki Hamas bile 2006’da demokratik seçimlere katılıp seçimleri kazanmış fakat Filistin’i yönetmesine izin verilmemişti. Bu çalışma uygulanan çifte standardı incelemektedir.
İsrail’in Katliamlarını Meşrulaştırma Senaryosu
İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım bir yılını doldurup ikinci yılına girmek üzere. Ancak malumdur ki söz konusu katliamlar 1940’ların sonundan beri devam ediyor ve 7 Ekim’deki Hamas saldırısı sayısız ölümlere ve işgale mecburi bir cevap niteliğindeydi. Aksa Tufanı Operasyonu meşruydu çünkü hem Filistin toprakları işgal ediliyor hem de Filistinliler öldürülüyordu. Ölmeyen Filistinlilerse ya sürgünde ya hapiste ya da zor şartlar altında yaşıyor(du).
Kısaca Filistinliler on yıllardır topraklarına sahip çıkma ve yaşama haklarını korumak için mücadele ediyorlar. Ancak gerek İsrail gerek Siyonistler gerek İsrail’e sınırsız destek veren Batı dünyası “İsrail’in kendini savunma hakkı var” gibi hukuken, ahlaken ve pratikte çabuk çürütülebilir bir argümanla zulmü meşrulaştırma çabası içindeler. Diğer bir deyişle, evi zorla gasp edilen birini evini vermediği ve zulmü kabul etmediği için suçlarlarken gaspçıyı aklamaya çalışıyorlar.
Yukarıda en fazla dillendirilen fakat en temelsiz olan iddianın yanı sıra İsrail’in işgal ve zulmünü meşrulaştırmak için kullandığı diğer bir söylem de İsrail’in bölgede tek demokrasi olduğudur. İsrail’in kendini savunma hakkına göre daha akla ziyan bir argüman olmasına rağmen dillere pelesenk olan bu iddia detaylı incelenirse daha büyük bir senaryonun ifşa olmasına önayak olduğu için detaylıca tartışmak gerekiyor.
Şöyle ki; İsrail’in demokratik bir sistemle yönetildiği doğru olmakla birlikte sistemin uygulanışında ciddi anti-demokratik uygulamalar bulunmaktadır. Örneğin 2018’deki anayasa değişikliğiyle ülke “Yahudi ulus devleti” haline getirilerek diğer etnik grupların varlıkları yok sayıldı. İsrail vatandaşı olan Araplar, Etiyopya kökenli Yahudiler ve hatta Yemen gibi geri kalmış ülkelerden göç etmiş beyaz Yahudiler bile ikinci sınıf muamelesi görmektedirler.
İsrail velev ki demokratik bir ülke sayılsa bile serbest seçimler mevcut katliamın elebaşı olan Netanyahu’dan tutun Ariel Sharon, Golda Meir, Shimon Peres, Ehud Barak vesair tüm katliamcı liderleri iktidara getirmek dışında bir işe yaramamıştır. Ayrıca İsrail’in demokrasiyle yönetilmesi onun zulmüne ve işgaline hiçbir zaman engel olmadı. Demokrasi en fazla ülke içi huzur, refah ve yönetime kalite getirip sadece vatandaşlara fayda sağlarken söz konusu ülkeyi diğer ülkelere karşı ehlileştirmiyor ve diğer ülkelere bir faydası olmuyor. Başka bir deyişle bir ülkenin demokratik olması o ülkeyi üstün kılamaz. Gözlerimizle de şahit olduğumuz üzere “demokratik İsrail”, Filistin’i 76 yıldır işgal ediyor ve sadece bir yılda on binlerce insan öldürdü. Demokrasi sadece suçun elebaşlarını değiştirdi ve çatışmaya son vermedi veyahut işgalden vazgeçirmedi.
Öte yandan bugün terör örgütü olarak listelenen Hamas 2006’daki Filistin seçimlerini kazanarak ülkeyi yönetmeye hak kazanmıştı. Ancak demokrasi nedense o dönemde Hamas’ı iktidara getirdiği için mümtaz bir yönetim sistemi yerine şeytani bir idare şekli olarak muamele görmüştü. Sistem aynı sistemdi ama hısımı iktidara getirince iyi, hasmı getirince kötü olmuştu. Şayet ABD, İsrail, AB ve bazı Arap ülkeleri müdahale etmeseydi bugün Filistin de demokratik bir ülke olacak ve İsrail’i bu konuda yalnız (!) bırakmayacaktı. Ancak öyle olmadı ve Filistin’in demokrasisi Hamas’ın Gazze’ye hapsedilip Filistin’in Mahmud Abbas’a teslim edilmesiyle bitirilmiş oldu. O günden 7 Ekim’e kadar (ve belki ileriki tarihlerde de) Gazze hiç işgal edilemezken, Abbas yönetimindeki Batı Şeria ve diğer Filistin toprakları illegal yerleşimler yoluyla gıdım gıdım işgal edildi. Özetle, Filistinlilerin demokrasiden mahrum edilmesi daha fazla işgalin önünü açtı.
Bölge Ülkelerinde Demokrasinin Engellenmesi
İsrail’in güvenliği için aynı senaryo bölge ülkelerinde de devreye sokuldu. Arap Baharı ile başındaki diktatörlerden kurtulmak isteyen Arap halkının demokrasiye geçişine izin verilmeyip başarılı olan halk isyanlarının bir serap gibi kalmasına neden olundu. Şayet bugün Muhammed Mursi Mısır’da iktidarda olsaydı Mısır’ın tavrı çok daha farklı olacaktı. Suriye’de Beşar Esad yerine halkın iradesiyle iktidara gelmiş birileri olsaydı bugün Suriyeliler iç savaşla değil Filistin’le meşgul olacaklardı. İran’ın vekil örgütü olan Hizbullah görece demokratik bir yapısı olan Lübnan’ı fiilen esaret altına almamış olsaydı ülkede sağlam bir otorite olacak ve Lübnan devleti Filistin’e destek verecekti. Ürdün Krallığı İsrail ile ve Batı dünyasıyla geçinmek uğruna Filistin davasını terk etmeseydi durum yine farklı olurdu.
Söz konusu farklılık halkların Filistin’e devlet yöneticilerinden farklı bakmasından kaynaklanıyor. Halk, kendi milleti ve dininden olan Filistinlilerin zulüm görmesini hazmedemediği için devletinin harekete geçmesini beklerken devleti yönetenler savaşın veya savaşta taraf olmanın kendi iktidarlarını bitirmelerinden korktukları için Filistin yokmuş gibi davranıyorlar. Dahası Filistinlileri kapalı kapılar ardında İsrail’e teslim olmak için azarlıyorlar.
Bu tür otoriter rejimler İsrail’e destek veren Batı dünyasının favori partnerleridirler. Çünkü Filistin’de olup bitenlere kör ve sağırdırlar. Mevcut durumda İsrail’i kınayan tek Arap devleti Katar olup diğerleri sessiz kalmayı yeğliyorlar. Katar ise nüfus ve askeri bağlamda küçük bir ülke olmasının yanı sıra hem Filistin’e uzak hem de tek başına inisiyatif kullanacak durumda değil. Maalesef Katar hariç bölge ülkelerinden ses çıkmıyor çünkü senaryo bunu gerektiriyor(du).
Senaryoya göre bölgede İsrail dışında demokratik ülke olmayacak. Böylelikle hem Arap ülkelerinin müdahalesi engellenecek hem Arap halkı çağın gerisinde olmakla suçlanacak hem İsrail bölgede demokrasinin beşiği olacak ve övgüye mazhar olacak hem de senaristler kendi müdahilliklerini örtbas edecek. Bu iddia ve ithamların sadece tarafımca değil bölge insanlarının nerdeyse tamamı tarafından dillendirildiğinin altını çizeyim. Hatta bu yazıda bahsi edilen teşhis ve tespitlerin çoğunun Arap halkının genel görüşü olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Zaten sorunu ve sorunun kaynağı konusunda hemen herkes hemfikir olup asıl sorun, sorunun çözümünü uygulayamamaktır. Tıpkı bir hastalık gibi; hastalığınızı bilirsiniz ama onu tedavi edecek ilaca ve doktora verecek paranız yoktur.