Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu New York’ta açıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014’ten bu yana BM kürsüsünden defalarca dile getirdiği reform talebi bu kez Genel Sekreter Antonio Guterres’in açılış konuşmasında da yer alıyordu. Guterres, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan BM mimarisinin günümüzde ortaya çıkan barış ve güvenlikle ilgili problemleri önlemede ve gidermekte yetersiz kaldığını vurgulayarak BM’nin yeniden yapılandırılması gerektiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son 10 yıldır üzerinde durduğu iki temel şiarı var. Birincisi, Güvenlik Konseyi’nin, nüfus, kıta ve sosyo-kültürel nitelikler dikkate alınarak yeni bir şekle kavuşturulması. Erdoğan, “Dünya Beşten Büyüktür” derken Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesine verilmiş olan veto ayrıcalığının son bulmasını istiyor. Bu talebin son derece haklı gerekçeleri var. Hâlen 42.000’den fazla insanın öldürülmesine yol açmış olan Gazze’deki soykırım, şayet bu üyelerden ABD ateşkesle ilgili karar tasarılarını evvelce veto etmemiş olsaydı bu raddeye ulaşmayacaktı. Keza BM kurulduktan sonra geçen 79 yıl zarfında “ayrıcalıklı” üyelerin bizzat taraf olduğu ya da çıkarları doğrultusunda pozisyon aldıkları onlarca çatışma da şayet veto ayrıcalığı olmasaydı ya hiç patlak vermeyecek ya da hızla soğutulacaktı.
Daha Adil Bir Dünya Mümkün mü?
“Daha Adil Bir Dünya Mümkündür” şiarında ise Erdoğan, başta Güvenlik Konseyi olmak üzere BM organlarının ve uzmanlık ajanslarının dünyadaki çeşitliliği yansıtacak şekilde dengeye kavuşturulmasını öneriyor. Mevcut yapıda ne iki milyarlık İslam dünyasından bir ülke ne de dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Hindistan Güvenlik Konseyi’nin daimî üyeleri arasında yer alıyor. Afrika’dan, Latin Amerika’dan, Türk devletlerinden ya da Arap aleminden de daimî üye yok. Bu manzara sürdürülebilir değil. Tek özellikleri İkinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri arasında bulunmak olan beş ülkenin, dünya baştan aşağı dönüşürken neredeyse 80 yıldır aynı ayrıcalığa sahip olmaya devam etmelerinin hiçbir açıklaması yok.
BM Genel Kurulu Filistin ve Ukrayna krizlerinin gölgesinde çalışmalarına başlamışken bunlara bir de İsrail-Lübnan çatışması eklendi. İlk ikisinde olduğu gibi yükselmekte olan bu yeni kriz karşısında da BM çaresiz. Teşkilat, gerekli adımların daha fazla gecikmeden atılmaması hâlinde Birleşmiş değil, Biçare Milletler olarak tarihteki yerini almaya aday. Bunun farkında olan BM sekretaryası, daimî üyelerin isteksizliğine rağmen kendi sınırlarını da zorlayarak bazı alanlarda uluslararası duyarlılık oluşturmaya gayret sarf ediyor.
79. Genel Kurul da bunlardan birine sahne oldu. Genel Kurul marjında düzenlenen Gelecek Zirvesi’nde, BM’nin asli görevi olan uluslararası barış ve güvenliği temin etmek için kendisini nasıl yenileyebileceği üzerinde duruldu. “Küresel yönetişimi dönüştürmek ve sürdürülebilir kalkınma için 2030 gündeminin uygulanması”, “Uluslararası barış ve güvenlik için çok taraflılığın geliştirilmesi”, “Ortak dijital geleceğe doğru: Kapsayıcılığın güçlendirilmesi”, “Gelecek şimdi başlıyor: Küresel sistemin mevcut ve gelecek nesiller için güçlendirilmesi” başlıkları altında üye devlet temsilcilerinin görüşlerini dile getirdikleri zirvede neredeyse tüm konuşmacılar yenilik teması üzerinde durdu.
Birleşmiş Milletler ’de Reform İhtiyacı Artıyor
Görünen o ki, üye devletlerin kahir ekseriyeti BM’nin reforme edilmesini istiyor. Fakat bunun nasıl yapılacağına dair gerçekçi bir yöntem geliştiremiyorlar. İş dönüp dolaşıp yine Güvenlik Konseyi’nin beş üyesinin insafına kalıyor. Çünkü BM Şartı, teşkilatın yeniden yapılandırılması için atılacak her adımda bu beş ülkenin hiçbirinin muhalif olmamasını zorunlu kılıyor. Bu noktada ister istemez akıllara şu soru geliyor: Bu beş devlet ayrıcalıklarından neden vazgeçsin?
Can alıcı bu sorunun cevabı yok. Esasen bu beş devletin hiçbirinin de BM’nin kapsamlı dönüşümüne liderlik etme niyeti yok. Hâl böyle olunca da BM’nin giderek işlevsizleştiği bir süreçte BM’den bağımsız, işlevsel ve hakkaniyete dayalı yeni bölgesel ya da küresel girişimlerin hızlandırılması dışında bir alternatif bulunmuyor. Küresel, siyasi ve ekonomik ağırlık merkezlerinin süratle Avrupa-Atlantik alanından Asya-Pasifik coğrafyasına kaydığı, Afrika’nın tarihte hiç olmadığı kadar önem kazanmaya başladığı bir zaman diliminde BM’nin bir 80 yıl daha mevcut mekanizmayla varlığını sürdürebilmesi imkânsız.
Diğer yandan, hâlihazırdaki krizler için BM’nin, Güvenlik Konseyi’ndeki engellemelere rağmen yapabilecekleri olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan Genel Kuruldaki konuşmasında hatırlattı. Genel Kurulun 1950’deki “Barış İçin Birleşme Kararı”na atıf yapan Erdoğan, Gazze için böyle bir karar alınabileceğini ve Genel Kurulun Güvenlik Konseyi’ne “kuvvet kullanma tavsiyesinde bulunabileceğini” dile getirdi. Genel Kurul bu adımı atarsa şüphesiz ABD ve İngiltere Güvenlik Konseyi’nden karar çıkmasını engelleyecektir. Ama uluslararası toplumun zulüm karşısında kenetlendiği bir görüntünün ortaya çıkması en az Lahey’de devam etmekte olan soykırım davası kadar önemlidir.
[Prof. Dr. Çağrı Erhan, Altınbaş Üniversitesi Rektörüdür.]