Türkiye’nin Akdeniz Politikası

Türkiye’nin dış politikası, son yıllarda jeopolitik konumunun getirdiği zorluklar ve fırsatlar doğrultusunda şekilleniyor. Özellikle Doğu Akdeniz gibi bölgelerdeki stratejik hamleler, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak rolünü pekiştiren önemli adımlar oluşturuyor.

Libya, Türkiye’nin Akdeniz politikasının önemli bir ayağını oluşturuyor. 2011 yılında Muammer Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Libya, siyasi istikrarsızlık ve iç savaşla boğuşma sürecine giriyor. Türkiye, 2019 yılında Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne (UMH) verdiği destekle Libya’daki denklemin önemli bir oyuncusu haline gelmiş olup, bölgede etkisini gösteriyor.

Türkiye’nin Libya’daki rolü, yalnızca siyasi ve askeri destekle sınırlı kalmamış olup aynı zamanda deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik yapılan mutabakatla Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını da koruma altına almayı hedefliyor. 2019 yılında imzalanan Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanları Mutabakatı, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına erişim ve deniz yetki alanlarının belirlenmesi konularında önemli bir dönüm noktası oluyor. Bu mutabakat, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını koruma kararlılığını ortaya koyarken, aynı zamanda bölgedeki diğer aktörlerle (Yunanistan, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) gerilimlerini de artırıyor.

Türkiye’nin UMH’ye verdiği askeri destek, Trablus hükümetinin ayakta kalmasını sağlamış ve Türkiye’nin Akdeniz’deki pozisyonunu güçlendirmiş gözüküyor. Ancak bu hamle, Türkiye’yi bölgedeki diğer aktörlerle (özellikle Fransa, BAE ve Mısır) onların ulusal çıkarlarına karşı bir girişim olarak yorumlanıp bu ülkelerle Türkiye’yi karşı karşıya getirmiştir.

Doğu Akdeniz’deki Gerilim

Doğu Akdeniz, son yıllarda enerji kaynakları ve deniz yetki alanları konusunda yaşanan gerilimlerle gündeme geliyor. Türkiye, kıta sahanlığı ve deniz yetki alanlarına yönelik hak iddialarını uluslararası hukuka dayandırarak savunmuş olmasına rağmen bu kapsamda özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ciddi anlaşmazlıklar yaşamıştır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki en önemli stratejik hamlelerinden biri ise, Mavi Vatan doktrini çerçevesinde kendi kıta sahanlığını korumak ve enerji kaynaklarına erişimini garanti altına almak gibi gözüküyor. Türkiye, bu doğrultuda sondaj ve araştırma gemileriyle bölgede aktif bir şekilde faaliyet gösteriyor. Bu faaliyetler, başta Yunanistan ve Güney Kıbrıs olmak üzere, bölgedeki diğer ülkelerle zaman zaman gerilimlere de neden oluyor.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tutumu, yalnızca enerji kaynaklarına erişimle sınırlı kalmayıp aynı zamanda bölgedeki askeri varlığını da pekiştirme amacını taşıyor. Türkiye, donanmasını güçlendirme ve denizlerdeki hakimiyetini artırma çabalarını sürdürüyor olmakla birlikte bölgedeki askeri tatbikatlarını da sıklaştırıyor. Doğu Akdeniz’deki gerilimler, Türkiye’yi Avrupa Birliği ve NATO müttefikleriyle de zaman zaman karşı karşıya getiriyor. Özellikle Yunanistan ile yaşanan anlaşmazlıklar, AB’nin Türkiye’ye yönelik yaptırım tehditleriyle sonuçlanıyor. Ancak Türkiye, ulusal çıkarlarını koruma kararlılığından vazgeçmeyerek diplomatik müzakereler yoluyla sorunları çözme yönünde adımlar atıyor. 

Ankara Dengeyi Gözetiyor

Türkiye’nin Libya ve Doğu Akdeniz’deki rolü, bölgesel güç dengesini etkileyen önemli stratejik hamlelerle şekilleniyor. Libya’da siyasi dengeyi koruma ve Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarına erişim, Türkiye’nin dış politikasının temel eksenlerini oluşturuyor. Bu bölgelerdeki gelişmeler, Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bölgesel etkinliği açısından büyük önem taşıyor. Türkiye, bu alanlardaki politikalarını sürdürürken, bölgesel ve küresel aktörlerle dengeyi de korumak için ciddi çaba sarf ediyor. Gelecekte, Türkiye’nin bu bölgelerdeki rolü ve etkisi, bölgesel istikrar ve uluslararası ilişkiler bağlamında önemli bir belirleyici olmaya devam edecektir. Bu bağlamda, Türkiye’nin bölgesel stratejilerini dikkatli bir şekilde planlaması ve uluslararası hukuk çerçevesinde hareket etmesi hem kendi çıkarlarını koruma hem de bölgesel barışı sağlama açısından kritik önem taşımaktadır.

Sibel Bülbül Pehlivan, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.

Bu yazı, ilk olarak 06.09.2024 tarihinde Yeni Şafak’ta yayımlanmıştır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu