1 Eylül’de Thüringen ve Saksonya’da eyalet meclisi seçimleri gerçekleşti. Seçimlerde Almanya’yı yöneten mevcut koalisyon ağır bir yenilgi alırken aşırı sağ Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ve popülist Sahra Wagenknecht Birliği (BSW), Avrupa Birliği Parlamento seçimlerinde yakaladıkları ivmeyi devam ettirdi. Almanya’da özellikle göçmenler meselesinde giderek sağa kayan ana muhalefet partisi CDU (Şansölye Merkel’in eski partisi) haricinde ana akım siyasi partilerin tamamı büyük bir hezimet yaşadı. Almanya’da Anayasayı Koruma Dairesi’nin aşırı sağcı eğilimleri sebebiyle gözlem altında tuttuğu ve ana akım partilerin birlik hâlinde koalisyon yapmaktan dışladığı AfD, özellikle Thüringen eyaletinde denklem dışında tutulması oldukça zor bir parti hâline geldi. İki eyalette de popülist BSW koalisyon görüşmelerinde AfD’nin “mecbur” alternatifi hâline gelmiş durumda. Federal hükümeti oluşturan mevcut “trafik ışığı koalisyonu”, bir koalisyon hükümetinin yerel seçimlerde aldığı en düşük oy oranına sahip olarak Alman siyasi tarihine geçmiş durumda. Özetle Almanya siyasi parti yapısı tepetaklak oldu ve II. Dünya Savaşı’ndan sonrasına bakıldığında benzeri görülmemiş bir değişim ve dönüşüm içerisine girdi. 1 Eylül’de gerçekleşen eyalet seçimleri aşırı sağ ve popülist partilerin Alman siyasi yapısında yerlerini sağlamlaştırdıkları ve kalıcı hâle getirdiklerini gösteriyor. Ana akım siyasi partilerin bu gerçeği yadsımaları artık pek mümkün değil. Bu yazıda Thüringen ve Saksonya eyalet seçimlerinin sonuçlarını ve Almanya’daki siyasi yapıya kısa ve orta vadeli etkilerini değerlendireceğim.
Büyük Dönüşümün Bir Uzantısı Olarak 1 Eylül Eyalet Seçimleri
Aşırı sağ ve popülist partilerin, AfD ve BSW’nin, haziran ayında gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yakaladıkları ivme 1 Eylül’de Thüringen ve Saksonya’da vuku bulan eyalet seçimlerinde de devam etti. AfD Thüringen’de %32,8 oy oranıyla birinci parti olurken, BSW partisi ise ilk kez katıldığı eyalet seçimlerinde %15,8’lik bir oy oranına ulaştı. Thüringen eyaleti, SPD, Linke ve Grüne tarafından oluşturulan üçlü koalisyon tarafından yönetiliyordu. Die Linke 18 puanlık bir düşüşle birinci parti konumundan dördüncü parti konumuna geriledi. SPD ufak bir farkla %5’lik barajın üstünde kalmayı başarırken Die Grüne (Yeşiller Partisi) baraj altında kaldı. Thüringen eyaletinde diğer partiler AfD ile koalisyona girmek istemediği için ikinci parti olan CDU, hükümet kurma senaryolarında ön plana çıkıyor. Bu durumda CDU ya aşırı sağ AfD ile ya da popülist ve sol tandanslı BSW partisi ile koalisyon kurmak zorunda. İşin daha da ilginç tarafı, CDU ve BSW bir araya gelerek hükümet kurabilmeleri için yanlarına BSW’nin içinden çıktığı Die Linke partisini de eklemek zorunda. Özetle Alman ana akım partileri tarafından dışlanan AfD olmadan Thüringen’de hükümeti kurmak oldukça zor.
Görsel-1: Kesinleşmemiş Thüringen Eyalet Seçim Sonuçları
Saksonya eyaletinde gerçekleşen seçimlere bakıldığında Thüringen’dekine benzer bir tablo söz konusu. Seçimin en büyük kazananları kuşkusuz AfD ve BSW. Saksonya eyaletinde yaşanan seçimlerde %73’lük bir katılım oranı ile rekor kırıldı. Katılım oranındaki artışın AfD ve bilhassa BSW partisine olumlu manada yansıdığı görülüyor. BSW Saksonya’da ilk defa katıldığı eyalet seçimlerinde %11,8 oranında bir oy aldı. Eski koalisyon CDU-SPD-Grüne 120 sandalyeli mecliste 59 milletvekili çıkarabildikleri ve çoğunluğa (61 milletvekili) ulaşamadıkları için yeniden hükümet kuramıyorlar. Bu durumda tek yol Die Linke’yi koalisyona eklemek. Fakat CDU Die Linke ile koalisyona girmeye kesinlikle yanaşmıyor. AfD ile de koalisyona yanaşmadığı için CDU’nun önünde tek seçenek olarak popülist ve Die Linke’den kopma BSW partisini koalisyon görüşmelerine dahil etmek kalıyor.
Görsel-2: Kesinleşmemiş Saksonya Eyalet Seçim Sonuçları
Genel bir perspektiften iki eyalet seçimlerini, özellikle haziran ayında gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimleri ile birlikte değerlendirdiğimizde aşırı sağ AfD partisinin bir protesto partisi olmaktan çıkıp Almanya geneline hitap eden ana akım bir parti hâline geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra yeni kurulan BSW partisinin de Alman halkında beklediği karşılığı bulduğu anlaşılıyor. Bu iki popülist partinin kısa ve orta vadede Alman siyasetinde önemli bir rol edineceğini ve mevcut birçok “ana akım” partiyi emekliye çıkaracağı artık daha gür bir sesle iddia edilebilir. Ana akım partilere gelince, ana muhalefet partisi CDU iki eyalette de pozisyonunu görece koruyabilirken SPD, Die Grüne ve liberal FDP’den oluşan “trafik ışığı” koalisyonu Almanya’da federal hükümeti yöneten koalisyonun bir yerel seçimlerde aldığı en düşük oy oranına sahip olarak siyasi tarihe adını yazdırdı. Her ne kadar Almanya’da Eylül 2025 yılında gerçekleşecek genel seçimlerden (federal seçimler) önce erken bir seçim beklenmese de mevcut federal hükümetin işi giderek zorlaşıyor. 2025’te trafik ışığı koalisyon üyelerini ciddi bir hezimet bekliyor diyebiliriz. Almanya koşar adım büyük bir siyasi dönüşüme doğru ilerliyor. AfD ve BSW her ne kadar hâlâ iktidar olmaktan uzak olsa da bu iki popülist parti olmaksızın hükümet kurmak hem eyalet bazında hem de federal hükümet nezdinde oldukça zorlaşıyor. Almanya hiç istemediği bir senaryoyla, popülist partilerin iktidarı ile yüzleşmek üzere.
[Dr. Ayhan Sarı, Türk-Alman Üniversitesi öğretim üyesi ve Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]