Gazze Şeridi’nde aylardır devam eden savaşın akıbetini, ateşkes sonrası yönetim şeklini ve İsrail güçlerinin konumunu belirlemek için İsrail ve Hamas heyetleri, Kahire ile Doha arasında gidip gelerek ciddi bir ilerleme kaydetmeden dönüyorlar. Aşırı sağ kanadının desteğini arkasına alan Netanyahu hükümeti, Gazze’de katliamları sürdürürken Batı Şeria’daki varlığını güçlendirerek uzun yıllardan sonra geniş askeri operasyonlar gerçekleştiriyor. Gazze’den sonra Batı Şeria’ya yönelerek hem sahada ordusunun dayanıklı olduğu hem de bağımsız bir Filistin devletine varacak tüm siyasi çözümlerin önüne engel koyacağı mesajını veriyor. Bu operasyonların Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin İran’da suikast sonucu öldürülmesinden ve Hizbullah’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği füze saldırılarından sonra gelmesi bu mesajları vurgular niteliktedir.
Sahada durum böyleyken Netanyahu, müzakere masasında bazı stratejik konulardan taviz vermemek için içeride ve dışarıdaki tüm baskılara direnmektedir. Bunların başında İsrail güçlerinin Philadelphia ve Netzarim Koridorları’ndan çekilmemesi gelmektedir. Bilindiği üzere 14 km uzunluğundaki ve Mısır ile Gazze arasındaki Refah geçidi dahil sınırın tamamını kapsayan Philadelphia Koridoru’nda, 1978 Camp David Anlaşması’ndan 2005’teki “ayrılma planı” devreye girene kadar İsrail varlık gösterdi. Geçen mayıs ayından itibaren İsrail’in gerçekleştirdiği geniş askeri operasyonlar neticesinde Philadelphia Koridoru İsrail’in kontrolüne geçti. Netzarim Koridoru ise uzunluğu 6 km olan ve Kuzey Gazze’yi güneyden ayıran önemli bir hattır. Philadelphia Koridoru’na nazaran Netzarim’in genişliğinin 2 km olması İsrail ordusuna Gazze’yi izleme ve kontrol etme fırsatı sağlamaktadır. Bu nedenle 7 Ekim’den beri 650’den fazla asker başta olmak üzere verdiği tüm kayıplara rağmen İsrail’in bu iki koridoru elinde tutmaya devam etmek için baskıyı artıracağı bekleniyor. İsrail hükümeti, bu iki koridorun kontrolünü elinde tutarak orta ve uzun vadede istediği zaman ve mekânda operasyon gerçekleştirme fırsatını korumayı amaçlıyor.
Ağustos ayında Kahire’de yürütülen müzakere sürecinde Mısır ve İsrail arasında temel ihtilaf konusu Philadelphia Koridoru’nun geleceği ile ilgili olmuştur. Netanyahu yönetimi, İsrail’in koridoru kontrol altında tutmasını şiddetle savunurken Kahire, buna karşı çıkmaktadır. İki taraf arasındaki bu çekişme, bölgedeki hassas dengeleri gözeterek hareket eden Mısır’ın bu savaştaki rolü ve geleceğe dair tasavvuru hakkındaki soruları beraberinde getirmektedir.
Mısır’ın Yaklaşımını Belirleyen Faktörler Nelerdir?
Mısır yönetiminin Gazze savaşına olan tutumunu belirleyen başat dosyalar askeri, güvenlik, ekonomik ve ideolojik konulardır. Askeri dosya açısından Mısır Silahlı Kuvvetlerine bakıldığında 1978 Camp David Anlaşması’ndan itibaren ABD tarafından yıllık yaklaşık 1,3 milyar dolar askeri yardım yapılmaktaydı. Bugüne kadar 80 milyar doları aşan askeri yardımlarla Mısır, ABD’den en çok yardım alan ülkelerin başında gelir. ABD’nin Mısır için yıllık tahsis ettiği yardımlar bir baskı aracına dönüşmüş ve her fırsatta ABD yönetimi tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca, Mısır ordusunun teslim aldığı askeri yardımların bir sınırı vardır. Bu sınırlama ABD yönetimi ile İsrail arasındaki askeri iş birliği ve mutabakata göre belirleniyor. ABD’nin geçen ağustos ayında önceki Amerikan Başkanı Trump’ın F-35 uçakları satma sözünden dönerek Mısır’ın F-35 uçakları alma talebini geri çevirmesi, İsrail’in nitelikli üstünlüğünü koruma stratejisi bağlamında okunabilir. Bunun yanı sıra ABD’nin Mısır’ın F-15 uçak talebini yıllardır bekletmesi bu sınırı daha belirginleştirmektedir. Özetle tahsis edilen yıllık askeri yardımlar ve hava kuvvetleri alanı başta olmak üzere savunma sanayisinde dışa bağımlılık, ülkenin hareket alanını daraltmakta ve seçeneklerini azaltmaktadır.
Mısır yönetimi açısından meselenin bir diğer boyutu güvenlik ile alakalıdır. Sudan’da devam eden iç savaşın yol açtığı acı kayıpların yanı sıra sınırda sebep olduğu istikrarsızlık ve göç dalgaları yönetim için tehlike çanları çaldı. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Mısır ofisinin sayılarına göre 750 bin civarında Sudanlı Mısır’a iltica başvurusu yapmıştır. Üstelik Gazze’de patlak veren kanlı savaşta İsrail’in Gazze halkını Sina’ya doğru zorla göç ettirmesi planı Mısır yönetimini daha da tedirgin ederek güvenlik kaygılarını artırdı. Zira İsrail’in dayatmaya çalıştığı tahliye planının hayata geçmesi, hem Mısır’ın kamuoyunda büyük itibar kaybetmesine hem de içeride derin güvenlik sorunlara yol açacağı öngörülmektedir. Mısır topraklarının İsrail’e karşı saldırıların çıkış noktası haline gelmesi veya Sina Yarımadası’ndaki silahlı grupların tekrar aktif hale gelmesi Mısır’ın endişe duyduğu meselelerin başında gelmektedir. Bu nedenle Mısır, tahliye planını ciddi bir güvenlik tehdidi olarak algılamış ve yapılan baskıların üstesinden gelmek için diplomasi trafiğine ara vermemiştir.
Savaş Mısır Ekonomisine Nasıl Yansıdı?
Gazze meselesini ele alırken ekonomik durumun Mısır’ın dış politika seçeneklerini daralttığını söylemek mümkün. Mısır ekonomisinde mevcut sorunları derinleştiren başat kalemler deniz ticaret yollarındaki istikrarsızlık, dolar krizi ve doğal gaz meselesidir. Gazze’deki katliamlara karşı tepki gösteren Yemen’deki Husilerin insansız hava araçları (İHA) , mürettebatsız su üstü gemileri (USV) kullanarak Kızıldeniz’den geçen ve İsrail ile ticaret yapan şirketleri ile gemileri hedef alması deniz ticaretinde istikrarsızlık ve belirsizlik yarattı. Bu gelişmeler Mısır’ın gelir kaynaklarına olumsuz yansıdı. Dövizin önemli bir kaynağı olan Süveyş Kanalı’nın geliri Kızıldeniz’deki saldırılardan dolayı %60 azaldı. Ayrıca Mısır, son yıllarda doğal gaz ihtiyacının %18 kadarlık yüksek bir oranını İsrail’den karşılıyor. Bununla beraber keşfettiği Zohr doğal gaz kuyusunun üretimi giderek azalıyor. 2023 yılında ağır bir dolar krizi yaşayan Mısır, krizi ancak IMF, AB ve Körfez ülkelerinden gelen yardımlarla atlatabildi.
Mısır ve Hamas İlişkisi
Mısır yönetiminin Hamas’a yaklaşımını belirleyen önemli bir faktör direniş hareketinin ideolojik yönelimidir. Hamas hareketinin Müslüman Kardeşler ile olan ideolojik yakınlığından dolayı Mısır yönetimi Hamas’a hep şüpheyle yaklaşmıştır. Eski Başkan Hüsnü Mübarek, 2008 Dökme Kurşun Operasyonu Gazze’de devam ederken Hamas’ı suçladı. 2014-2015 yıllarında Mısır medyası Hamas’ı hedef alarak terör örgütü olmakla itham etti. Mısır hükümeti ile Hamas arasında 2016’dan itibaren görece bir yumuşama olmasına rağmen Mısır, Hamas’a olan mesafesini korumaya devam etti. 7 Ekim sonrası Gazze’yi kimin yöneteceği konusunda Mısır, aynı şüpheyi taşıyarak Filistin yönetimini Hamas’a tercih ediyor. Uluslararası boyutta ise Mısır, Filistin ile alakalı müzakere sürecinde hep başat aktör olmaya özen gösterdi ve dosyanın başka ülkelerin aracılığına bırakılmasına karşı çıktı.
Son olarak Mısır yönetimi, içinde bulunduğu yerel ve bölgesel konjonktürü dikkate alarak İsrail ile Hamas arasında esir takası ve ateşkes için aracılık yapmaya, diplomasi trafiğini sürdürmeye devam edecektir. Ama yönetim hususunda Hamas dışında bölgesel ve uluslararası aktörler tarafından kabul görecek başka bir yönetime destek vereceğini ekleyebiliriz. Mısır’ın ABD’nin askeri yardımlarını riske atmayacağını ve dışarıdan ülkeye giren yardım ve yatırımları devam ettirecek doğrultuda hareket edeceğini göz önünde bulundurduğumuz takdirde İsrail’e ve dolayısıyla ABD’ye karşı ciddi bir baskı yapmaktan uzak olduğunu söyleyebiliriz. Bu şartlar devam ettiği sürece bahsettiğimiz rolün ötesinde Mısır’ın başka bir role bürünmesini öngörmek zor görünmektedir.
[Saleh Hafez, İbn Haldun Üniversitesi doktora adayıdır.]