Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) uluslararası sistemdeki etkisini azaltmayı amaçlayan Rusya, küresel güney ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmektedir. Rusya’nın İsrail-Hamas çatışmasına verdiği tepki, Kremlin’in yukarıda bahsedilen politikasının en iyi örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e yönelik saldırısının ardından Rusya saldırıyı kınamaktan kaçınmış ve Hamas’ı terör örgütü olarak nitelendirmeyi reddetmiştir. Mevcut Orta Doğu krizi için Rusya, ABD’nin bölgedeki politikalarını eleştirmekte ve bunu daha geniş Rusya-Batı çatışmasının bir parçası olarak görmektedir. Analizde, Kremlin’in söz konusu krizle ilgili söylemleri tartışılarak Rusya’nın İsrail-Hamas savaşındaki dengeli pozisyonunu neden Filistin lehine değiştirmeyi tercih ettiği açıklanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, analizde Rusya’nın neden Hamas’ı bir terör örgütü olarak tanımaktan kaçındığı ve Rusya’nın İsrail-Hamas savaşının kazananı mı yoksa kaybedeni mi olduğu; ya da Rusya’nın umduğu gibi Batı merkezli uluslararası sistem çökecek mi? sorularına cevap aranmaktadır.
Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu ve Filistin-İsrail Politikası
Soğuk Savaş yılları boyunca Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu’daki stratejik vizyonu ve bölgedeki çatışmalardaki çıkarları öncelikle ideolojik perspektiften anlaşılmıştır. Soğuk Savaş yıllarında Kremlin’in Filistin’in bağımsızlık mücadelesine verdiği destek, Sovyetler Birliği’nin sömürgeci ve emperyalist Batılı güçlerden özgürlüklerini kazanmaya çalışan Arap uluslarıyla dayanışma politikasının bir parçasıydı. Sovyetler Birliği bölgedeki tüm Batı karşıtı militan ve terörist grupları desteklemiş, Devlet Güvenlik Komitesi (Komitet Gosudarstvennoy Bezopasnosti-KGB) gibi güvenlik kurumları İsrail devletini yıkmayı öncelikli hedefleri olarak gören tüm grupları eğitmiş, donatmış, danışmanlık yapmış ve finanse etmiştir. Sovyetler Birliği uzun bir dönem boyunca Filistinli gruplar arasında uzlaşma sağlamak için arabulucu rolü oynamaya çalışmış ve bir Filistin devletinin kurulmasını desteklemiştir.
Sovyetler Birliği, İsrail’in kuruluşunu destekleyen ve bağımsızlığını tanıyan ilk devletlerden biri olmasına rağmen, 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan sonra iki ülkenin diplomatik ilişkileri sonlanmış ve bu durum Ekim 1991’e kadar devam etmiştir. Mart 1991’de dönemin Sovyet Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov ve dönemin ABD Başkanı George Bush, Arap-İsrail çatışmasına ilişkin Madrid Konferansı’na birlikte ev sahipliği yaptıklarında Kremlin iki devletli çözümü desteklemiştir.
Bağımsızlığının ilk yirmi yılında Kremlin, İsrail’e yönelik politikasını olumlu yönde değiştirmiş ve Tel-Aviv hükümetleriyle iyi diplomatik bağlar kurmuştur. Moskova ve Tel-Aviv arasındaki ilişkiler geleneksel olarak yakın ve pragmatik olarak nitelendirilebilir. Rusya, İsrail-Filistin sorununda arabulucu ve “dörtlü”nün üyelerinden biri hâline gelebilmiştir. O yıllarda Hamas’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği silahlı eylemler, Kremlin tarafından kınanmıştır.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in iktidardaki ilk döneminde Kremlin, İran, İsrail ve Suudi Arabistan gibi tüm Orta Doğu güçleriyle iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır. Bu sayede Kremlin sadece Orta Doğu dış politikasına öncelik ve ağırlık vermekle kalmamış, aynı zamanda İsrail ile ilişkilerini de güçlendirmiştir. Rusya’nın İsrail devletine yönelik başlıca dış tehditlerden biri olarak görülen İran ile yakın iş birliği, Moskova ve Tel-Aviv arasındaki yakın dostluğu engelleyememiştir.
Rusya’nın büyük güç statüsünü gerçekleştirme hırsıyla Putin, üçüncü dönem başkanlığından bu yana ülkesinin Orta Doğu bölgesine dönüşünü belirlemeye çalışmaktadır. Özellikle Rusya Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık görevlerinde bulunmuş ve mirası Rus dış politika oluşumunda hâlâ etkili olan Yevgeniy Primakov’dan bu yana Kremlin’in İsrail-Filistin çatışmasındaki dış politika söylemi, devam eden çatışmadan her iki tarafın da sorumlu olduğu görüşüne dayanmaktadır. Rusya, İsrail-Filistin ihtilafında iki devletli çözüm hayata geçirilemediği sürece, bitmek bilmeyen ihtilafın çözülemeyeceği görüşünü savunmaktadır.
Böylece İsrail ve Hamas arasındaki çatışma, Rusya’nın Batı merkezli dünya düzeninin bozulacağı yönündeki iddialarının da elini güçlendirmiştir. Kremlin’in bakış açısına göre Orta Doğu’daki çatışma, uluslararası dikkati Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden uzaklaştıran bir olay olarak görülebilir. Bir konuşmasında “Amerikan hegemonyasının diktatörlüğünün” zayıfladığını iddia eden Putin, Ukrayna cephesinde sadece Rusya’nın değil, Filistin halkının geleceği de dahil olmak üzere tüm dünyanın kaderinin belirlendiğini ifade etmiştir.
Dolayısıyla, diğer uluslararası ya da bölgesel çatışmalar gibi Gazze çatışması da uluslararası sistemdeki dengesizliğin sonuçlarından biridir. Ve Rusya bu çatışmayı 21. yüzyılın yeni dünya düzeninin yeniden inşasında bir aşama olarak görmektedir. ABD liderliğindeki eski dünya düzenini yıkmak, Kremlin’in temel dış politika ve güvenlik politikası stratejilerinden biridir. Bu nedenle Rusya, yeni dünya düzeninin oluşumunda kilometre taşlarından biri olarak gördüğü Orta Doğu Müslüman dünyasının önemini kendi çıkarları doğrultusunda vurgulamaktadır.
Gerçeklik ve Propaganda Arasında Rusya Stratejisi
Rusya’nın devam eden İsrail-Filistin çatışmasındaki politikası yakın ve uzun vadeli stratejilerle analiz edilebilir. Kremlin’in kendisini Filistin yanlısı olarak konumlandırmasında en önemli nedenlerden biri, devam eden Rusya-Batı çatışmasıdır. Putin, mevcut İsrail-Hamas savaşının ABD’nin Orta Doğu’daki başarısız politikasının bir örneği olduğunu ifade etmiştir. Putin, ABD’yi tüm rakiplerini zayıflatmak amacıyla bölgesel kaosu kullanmakla suçluyor ve ABD’nin Filistin halkının çıkarlarını ihmal ettiğini iddia ediyor. Rusya’ya göre ABD’nin bu tür girişimleri, Beyaz Saray’ın tek kutuplu düzenin çok kutupluya dönüşmesini nasıl engellemeye çalıştığının ve ABD liderliğindeki düzende tek süper güç olarak kalmayı umduğunun bir göstergesidir.
Kremlin’in Hamas yanlısı politikası, Rusya’nın Orta Doğu’daki nüfuzunu geri getirme girişimlerinden biri olarak anlaşılabilir. Mevcut İsrail-Hamas krizinde Putin, ABD’nin Orta Doğu’daki politikalarını eleştirmektedir. Rusya’ya göre ABD liderliğindeki dünya düzeni uluslararası güvenliğe yönelik başlıca tehditlerden biridir. Putin, mevcut krizi ABD hakimiyetine son vermek ve uluslararası sistemi çok taraflı dünya düzeni lehine yeniden şekillendirmek amacıyla kullanmaya çalışmaktadır. Böylece Kremlin kendisini uluslararası dünya düzeninin yeniden düzenleyicisi olarak sunmaya çalışmaktadır.
Rusya-İsrail İlişkilerinde Gerginlik
İsrail ve Rusya arasındaki ilişkiler, Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya askeri müdahalede bulunmasıyla gerilmiştir. Kremlin’in işgal kararının ardından Tel-Aviv hükümeti Ukrayna’yı destekleme konusunda tarafsız kalmayı tercih etmiş, Netanyahu ile Putin arasındaki kişisel dostluk ilişkileri bile, son yıllarda iki ülke arasındaki bağların soğumasını engelleyememiştir. İsrail, Rusya-Ukrayna ihtilafında arabuluculuk rolünü teklif etmiş ve Ukrayna’ya ölümcül silahların gönderilmesini reddetmiştir. İki ülke ekonomik iş birliğine odaklanmış ancak İsrail’in ABD yanlısı, Rusya’nın ise Filistin yanlısı tutumu Tel-Aviv ve Moskova arasındaki güven ve ortaklığı sınırlamıştır.
Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e gerçekleştirdiği saldırının ardından Rusya saldırıyı kınamaktan kaçınmıştır. Hamas saldırısından dokuz gün sonra Netanyahu ile telefon görüşmesi yapan Putin, mevcut çatışmanın başlamasından Hamas’ı sorumlu tutmayı reddetmiştir. İsrail’in Filistinlilere yönelik muamelesi Rus yetkililer tarafından eleştirilmektedir. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un konuşmasında İsrail’in Gazze’ye yönelik bombardımanı uluslararası hukukun ihlali olarak nitelendirilmiştir. Lavrov, Rusya’nın Hamas’ın İsrailli sivillere yönelik saldırısını kınadığını ancak Hamas saldırısının Filistin halkına yönelik toplu cezalandırmayı meşrulaştırmak için kullanılması girişimlerini de reddettiğini belirtmiştir.
Hamas saldırısından sonra, BM Güvenlik Konseyi toplantılarından birinde Rusya, insani ateşkes ve tüm rehinelerin serbest bırakılmasına ilişkin bir kararın kabul edilmesini önermiş ancak öneri çoğunlukla Batılı ülkeler tarafından reddedilmiştir. Diğer Batılı BMGK üyelerinin Rusya’nın önerdiği tasarıyı engellemesinin nedenlerinden biri Hamas’tan terör örgütü olarak bahsedilmemesiyle ilgiliydi. Rusya’nın tasarısında Gazze’deki el-Ahli hastanesinde meydana gelen patlamanın sorumlusu olarak İsrail gösterilmiştir. Öte yandan Rusya, İsrail’in kendini savunma hakkını destekleyen ABD tasarısını veto etmiştir. İsrail’in meşru müdafaa hakkı Rusya’nın BM Büyükelçisi tarafından reddedilmiş ve İsrail işgalci güç olarak nitelendirilmiştir.
Rusya’nın, Moskova’da bölgesel bir dışişleri bakanları toplantısına ev sahipliği yapma ve İsrail-Hamas çatışmasında arabulucu olma önerisi Hamas tarafından övgüyle karşılansa da Rusya şimdilik Batılı ülkeler tarafından söz konusu çatışmanın çözüm süreçlerinden dışlanmış durumdadır. Öte yandan, Rusya’nın Filistinli gruplarla ilişkileri, onları desteklemeye ve birleştirmeye yönelik siyasi-diplomatik girişimleri, Tel-Aviv hükümeti nezdinde daha fazla ağırlık kazanmaya çalışan İsrail’e karşı siyasi kaldıraçlardan biri olarak anlaşılabilir.
Rusya, İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) dava açan ve Tel-Aviv’i Filistinli sivillere karşı soykırım uygulamakla suçlayan Güney Afrika Cumhuriyeti ile dayanışma içindedir. UAD kararının ardından Rusya’nın BM Güvenlik Konseyindeki elçisi Nebenzya, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarına devam ettiği sürece geçici tedbirlerin uygulanmasının zor göründüğünü belirtmiştir. Nebenzya, beklentilerin aksine İsrail’i Gazze’den askerlerini çekmeye ve çatışmaları durdurmaya çağırmayan UAD kararını eleştirmiştir.
Hamas Yetkililerinin Rusya Ziyareti: Batı Dünyasına Mesaj mı?
Rusya’nın Hamas ve Filistin otoritesi ile uzun süredir devam eden iyi ilişkileri var. Filistinli yetkililer uzun süredir ABD’nin İsrail yanlısı politikasından duydukları rahatsızlığı ve Rusya’nın İsrail-Filistin çatışmasındaki tutumundan duydukları memnuniyeti dile getirmektedir. Aynı tutum, Putin ve Mahmud Abbas arasında Ekim 2022’de ve Temmuz 2024 tarihinde Moskova’da gerçekleşen görüşmenin ardından Filistin Yönetimi Başkanı tarafından da tekrarlanmıştır.
Rusya, Müslüman Kardeşleri terör örgütü olarak tanıyıp ülkede yasaklamış olsa da Hamas, Rusya tarafından terör örgütü olarak tanınmamaktadır. Hamas’ın zaferiyle sonuçlanan 2006’daki Filistin Yasama Konseyi seçimlerine kadar örgütün işlediği suçlar nedeniyle Kremlin tarafından kınandığı ve üyelerinin militan ve aşırılık yanlısı olarak nitelendirildiği doğrudur. Ancak Mart 2006’dan bu yana Kremlin, Hamas ile resmi diplomatik ilişkiler kurmuştur. Kremlin, Filistin yasama organı ve hükümetinde temsil edilen Hamas’ın Filistin toplumunun ayrılmaz bir parçası olduğuna inanıyor ve bu nedenle Hamas’ı terör örgütü olarak nitelendirmekten kaçınıyor.
Geçtiğimiz yıllarda Rus yetkililer birçok kez Hamas yetkililerini Kremlin’de ağırlamıştır. Eylül 2022’de, 2023 yılının Mart ve Eylül aylarında Hamas yetkilileri Rusya’yı ziyaret ederek Rus yetkililerle bir araya gelmiştir. Dönemin Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniyeh, Dışişleri Bakanı Lavrov ve aynı zamanda Orta Doğu bölgesinden sorumlu olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Bogdanov ile görüşmüştür. Bu görüşmelerde Rusya, Filistin sorununa ilişkin değişmez tutumunu ifade etmiştir.
Rusya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre Hamas heyetini Moskova’da ağırlama kararının arkasında Kremlin’in çatışan her iki tarafla da ilişkileri sürdürme çabası yatıyor. Aynı açıklamada Kremlin’in Gazze’deki rehinelerin, özellikle de Rusya ve İsrail çifte vatandaşlığına sahip rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamaya çalıştığı belirtilmiştir. Kremlin’in çabaları olumlu sonuç vermiş ve rehinelerin serbest bırakılmasının ardından Rusya Dışişleri Sözcüsü Zaharova ülkesinin Hamas yönetimine minnettarlığını ifade etmiştir.
Mart 2024’ün ilk günlerinde Rusya, Moskova’da Filistinliler arası bir toplantıya ev sahipliği yapmıştır. Rusya’nın Orta Doğu ve Afrika bölgelerinden sorumlu özel temsilcisi Bogdanov’un ifade ettiği üzere, başta Lübnan ve Suriye olmak üzere farklı Orta Doğu ülkelerinde faaliyet gösteren ve aralarında Hamas, El-Fetih ve Filistin İslami Cihad temsilcilerinin de bulunduğu 14 Filistinli örgüt, siyasi birleşme amacıyla Kremlin’de bir araya gelmiştir. Rusya, Filistin sorununun Kremlin’in Orta Doğu politikasının merkezinde yer aldığını göstermeye çalışmaktadır. ABD ve İsrail’in aksine Rusya, yukarıda bahsi geçen Filistinli grupları terörist oluşumlar olarak tanımlamıyor.
Kremlin’in Filistinli güçleri masaya oturtmak için düzenlediği toplantı, Rusya’nın uluslararası ekonomi-politik sistemden izole olduğu bir dönemde gerçekleşmiştir. Rusya’nın belirleyici olmayan çabaları fazla sonuç getirmemiş ancak davet edilen tüm Filistinli gruplar tarafından takdirle karşılanmıştır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve İsrail-Hamas çatışmasının ardından ortaya çıkan yeni iç ve uluslararası gerçekler son toplantıyı önemli bir hâle getirmiştir. Birincisi, Rusya gibi Batı ile çatışma hâlinde olan bir ülke için bu, Kremlin’in çok zor durumlarda bile farklı bölgelerde kendi ulusal çıkarlarına dayalı aktif bir dış politika izleyebileceğini göstermeye çalışan propaganda araçlarının bir parçası olabilir.
Ancak gerçek şu ki, mevcut koşullar altında, izole edilmiş ve yaptırımlara maruz kalmış Rusya’nın farklı Filistinli grupların birleşmesi ve İsrail-Filistin çatışmasının barışçıl çözümü üzerindeki herhangi bir olumlu etkisi çok sınırlıdır.
Rusya’nın neden Hamas ile ilişkilere ihtiyaç duyduğunu açıklamaya gelince, genellikle iki yaklaşım söz konusudur. Birincisi, Filistinli yetkililer için Rusya, Orta Doğu’da ABD’ye karşı bir denge unsurudur. Küresel güneyde ABD’nin ya da Batı’nın İsrail yanlısı tutumu, Batı’nın Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’ya verdiği desteği olumsuz etkiliyor. İkinci olarak, Gazze’de etnik Rusların da yaşadığı Rus Kültür Merkezi Kalinka’nın varlığı. Kültür merkezi Rusya Dışişleri Bakanlığının himayesi altında faaliyet göstermektedir.
Sonuç Yerine
İsrail-Filistin çatışması, Amerikan hegemonik dünya düzenine karşı çıkan Rusya-ABD arasındaki bir vekalet çatışmasıdır. İsrail-Filistin çatışmasına yönelik siyasi söylem ve gerçekleştirilen politikalar Kremlin için stratejik tercihlerden biri hâline gelmiştir. Bu stratejik tercih, Rusya’nın Orta Doğu’da kimin yanında yer alması gerektiğine ilişkindir. ABD liderliğindeki Batı kutbunun Rusya’nın güvenlik çıkarları için tehdit olarak görüldüğü dünya düzeni, 2007’den bu yana mevcut Amerikan liderliğindeki düzeni kırmanın yollarını bulmaya çalışan Putin için bir şanstır.
Rusya aynı zamanda İsrail-Hamas çatışmasının, Batı merkezli uluslararası sistemi yıkacağını umuyor. Kremlin için çatışmanın devam etmesi Batı’nın Rusya’ya yönelik stratejisini zayıflatmanın yollarından biridir. Müslüman ülkelerle yakınlaşmak, Rusya’nın söz konusu bölgedeki önemini artırmanın bir yolu olarak anlaşılabilir. Rusya, Batılı güçler İsrail’i desteklemeye devam ederken, Kremlin’in Filistin ulusunun yalnız kalmasına izin vermeyeceği, birliği desteklemeye devam edeceği ve diplomatik konumlarını güçlendireceği mesajını Orta Doğu’daki Müslüman ülkelere göndermeye çalışmaktadır. Rusya, bu şekilde bölgesel nüfuzunu artırmayı ve kendisini bir barış yapıcı olarak tanıtmayı amaçlıyor.
Kremlin için İsrail-Filistin çatışması, uluslararası kamuoyunun dikkatini Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan uzaklaştıran bir olay olarak görülebilir. Kremlin’de Rusya’nın Filistin yanlısı politikalarının bölge ülkelerinin Rusya-Ukrayna çatışmasında Batı yanlısı tutumlarını azaltacak araçlardan biri olabileceğine ilişkin umutlar var.
Çatışmanın başlangıcından bu yana Rusya’nın dış politikasının iki ana stratejiye odaklandığı belirtilmelidir. Kremlin’in stratejisi bir yandan Filistin dahilinde diyaloga odaklanırken, diğer yandan Gazze krizinde daha fazla çıkarı olan Irak, İran, Mısır ve Körfez İşbirliği Konseyi üyesi ülkelerle işbirliği yapmaktır. Kremlin’in büyük stratejisi açısından bunlar Rusya’nın çok kutuplu dünya düzenini teşvik etmeye çalıştığı bazı girişimlerdir.
Son olarak, Kremlin’in İsrail-Hamas çatışmasındaki pozisyonunun, Rusya’nın Orta Doğu’da önemli bir oyuncu olma girişimlerinin sonu olabileceği de belirtilmelidir. Çatışma Rusya’nın Orta Doğu’da, özellikle de İsrail ve Arap komşuları arasındaki denge politikasına son vermiştir. İsrail’in Hamas’a karşı kazanması durumunda Rusya, İsrail ve Filistin arasında arabuluculuk yapamayacaktır. Kremlin’in son birkaç yıldır Ortadoğu’da Batı karşıtı ve İran yanlısı bir strateji izlediği göz önünde bulundurulduğunda, bunun Kremlin’in Suriye stratejisi açısından da sonuçları olabilir. İran-İsrail askeri çatışması ihtimali düşük görünse de Moskova’nın herhangi bir çatışma durumunda Tahran rejimini destekleyeceğini söylemek zor.
[Dr. Elnur İsmayıl, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir.]