Türkiye, son yıllarda Afrika’ya yönelik kapsamlı ve istikrarlı politikalar geliştiriyor ve kıtadaki ülkelerle çok boyutlu ilişkiler kuruyor. Türkiye, bir yandan kıta ülkeleriyle diplomatik, ekonomik ve kültürel alanlarda ilişkiler inşa ederken diğer yandan da Etiyopya-Somali örneğinde olduğu gibi ara buluculuk rolü üstlenerek bölgesel krizlere çözüm yolları arıyor. Türkiye’de kıta üzerine uzmanlaşmış insan kaynağı her geçen gün artıyor. Hem Türk hem de Türkiye mezunu Afrikalı öğrenciler ya da diaspora, kıtanın daha iyi anlaşılması için doğru ve güncel bir zeminde etkinlikler, konferanslar, paneller ya da ziyaretler gerçekleştiriyor.
Bu çalışma; Türkiye’nin Afrika ülkelerine yönelik dış politikasının akademi ve medyada doğru bir zeminde tartışılıp tartışılmadığı ya da bu tartışmaların önündeki engellerin neler olduğunu ortaya koymayı amaçlıyor.
Devletler arası diplomatik ve askeri ilişkiler beraberinde ticari, kültürel ve sosyal ilişkilerin de oluşmasına zemin hazırlar. Bu ilişkilerde itici unsurlar ise özellikle resmî kurumlar, akademi, iş dünyası, sivil toplum örgütleri ve medyadır. Bununla birlikte dış politikada atılan adımların doğru ve yapıcı bir zemin üzerinde değerlendirilmesi, tartışılması için akademi ve medyaya önemli görevler düşüyor. Gelinen süreçte Türkiye’de, Afrika çalışmalarında akademi ile medyanın; diplomatik, ekonomik süreçlere tartışma ve eleştirilerle katkı sağladığı görülse de henüz sürecin emekleme aşamasında olduğu görülüyor. Afrika ülkeleriyle geliştirilen bu yeni süreçte akademi ve medyanın yeterince katkı sağlayamadığı ya da bu süreçleri gereğince tartışmaya açamadığı da anlaşılıyor.
Hiç kuşkusuz, hem Afrika ülkelerinde yaşanan hadiselerin takibi ve doğru yorumlanması hem de Türkiye’nin kıtaya yönelik attığı adımların eleştirel bir gözle incelenip tartışmaya açılması zaruri bir gerçektir. Doğal olarak, akademi ve medyadan beklenen bu yorum ve tartışmalar, devlet kurumları, özel sektör ve sivil toplumun kıta politikasını daha sağlam bir zemine oturtmasında ve doğru kararlar almasında önemli unsurlar olarak masada durmaktadır.
Türkiye-Afrika İlişkilerinde Mevcut Tartışmalar
Kıtadaki gelişmelere dair ya da Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle kurduğu ilişkilerde medya ve akademi dünyasında birçok analiz ve makale yazılmasına rağmen tartışmaların henüz istenilen seviyeye gelmediği görülüyor. Türkiye’nin Afrika politikasına ve kıta ülkeleriyle kurduğu ilişkilere dair kamuoyuna açık oturumlarda dikkati çeken en önemli hususların başında yapılan konuşmaların çoğunluğunun “ilişkilerde olumlu giden süreçler” ile ilgili olduğu görülüyor. Yani Afrika ülkeleriyle yapılan anlaşmalar, ziyaretler ya da yatırımlar gibi meseleler ile Afrika ülkelerinde yaşanan gelişmeler akademi ve medyada açık bir şekilde gündeme getirilip yorumlanırken Türkiye’nin attığı adımların her yönüyle tartışılamaması ya da ilişkilerdeki olumsuz gelişmelerin açık bir şekilde yapıcı eleştirilerle tartışmaya açılamadığı görülüyor. Bununla birlikte, Afrika’ya yönelik medyada atılan adımların daha çok ve belki de doğal olarak devlet merkezli olması, akademi dünyasında kıtadaki gelişmelere hâkim az sayıda yetişmiş insan kaynağının bulunması, Afrika’nın saha araştırmaları için Avrupa ya da Orta Doğu ülkelerine göre ekonomik açıdan çok daha maliyetli olması; hiç kuşkusuz kıtayla kurulan ilişkilere katkıların önünde bir engel oluşturuyor.
Türkiye’de Afrika’ya yönelik medya çalışmalarında lokomotif görevini devlet kurumları üstlenirken, son birkaç yıldır özel kurumlar ya da bireysel çalışmalarla güncel bilgi akışı sağlanmakta olsa da özel medya kurumlarının henüz devlet kurumlarının çok gerisinde olduğu gözlemleniyor. Bu durum ise tek sesliliğe yol açarak Türkiye’nin kıtaya yönelik dış politikasında yapıcı eleştirilerin yapılmasını, yürütülen stratejilere katkı sağlanmasını ve daha iyi bir politikanın geliştirilmesine yönelik tavsiyelerin dikkate alınmasını engelleyebiliyor.
Türkiye’nin kıta ülkelerine yönelik politikasında ve kurduğu ilişkilerde yapıcı eleştirilerin kamuoyuyla paylaşılması, teorik tartışmaların artması hiç kuşkusuz en başta kıtaya yönelik politika belirleyen karar alıcıların menfaatine olacaktır. Aksi durumda ise siyasi, ekonomik ya da sosyal bir kriz anında bu durum, Türkiye için her yönüyle aleyhte işleyecektir.
Devlet merkezli medya, Afrika ülkelerinde yaşanan siyasi gelişmeleri, iktidar değişimlerini ya da iç çatışmaları ülkeler arası ilişkileri dikkate alarak belli bir zeminde kamuoyuna sunma görevini üstlenmektedir. Özel medya kurumları ise çok sesliliğe katkı sunarak kıta ülkelerindeki meselelerin farklı boyutlarda tartışılmasında önemli roller üstlenebilir. Türkiye’nin dış politikasında ya da uluslararası gelişmelerde, diğer bölgelerle kıyaslandığında, kıtadaki gelişmelerin veya Türkiye’nin kıta politikasının henüz medyada yapıcı ve çok yönlü bir şekilde tartışılmadığı görülüyor.
Türkiye’de Afrika’ya yönelik son yıllarda her yönüyle ilginin arttığı görülse de kıta üzerine çalışan sınırlı sayıda akademisyene sahip olan Türkiye’de, meseleleri yapıcı ve eleştirel bir şekilde akademik çalışmalarına yansıtan ya da kamuoyu önünde tartışmaya açan kişilerin çok az olduğu dikkati çekiyor. Afrika ülkeleriyle derin tarihi bağlarının olduğu her fırsatta dillendirilen bir ülkede, akademik tartışmanın yeterince oluşturulamaması bir çelişkiyi ya da yanlış giden bir şeylerin olduğunu ortaya koyuyor. Akademi dünyasının bir amacının da devletin dış politikasındaki olumsuz giden hususları yapıcı ve sistematik bir biçimde tartışmaya açmak olduğu düşünüldüğünde, Türkiye’de Afrika merkezli konuların akademi dünyasında yeterince incelenip incelenmediği sorusu gündeme geliyor.
Türkiye Mezunlarının Katkıları
“Kültür” ya da “gönül” elçileri olarak tanımlanan ve Türkiye’de eğitim alan Afrikalı gençler, ülkeleriyle ilgili bir diğer önemli bilgi kaynağını oluşturuyor. Ancak Afrikalı öğrencilerle ilgili dikkat çeken husus, genellikle düşüncelerini dillendirmekten ya da eleştirel yönde fikir beyan etmekten çekinmeleridir. Bu öğrencilerin bir kısmının burslu okuyor olması, iş ya da mezuniyet sonrası planları, Türkiye’de kurdukları bağlantılar veya alabilecekleri tepkiler nedeniyle fikir beyan ederken yeterince özgür davranamadıkları görülüyor. Türkiye’yi yakından tanıyan bir Afrikalı gencin düşüncelerini ve eleştirilerini dile getirememesinin kaybını ise en başta Türkiye yaşıyor.
Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle kurduğu ilişkilerde ya da Afrika ülkelerinde yaşanan gelişmelerin yapıcı ve eleştirel bir zeminde tartışılması için birçok öneri gündeme getirilebilir. Öncelikle, diplomatik ve ekonomik alanda atılan adımların orta-uzun vadede kalıcı olabilmesi için akademi ve medyaya önem verilmesi gerektiğini hatırlatmak gerekiyor. Örneğin, güvenlik veya insani yardım alanlarında son yıllarda atılan önemli ve başarılı adımlar, akademik bir bakış açısı ve medya stratejisiyle eleştirel/analitik bir yaklaşımla desteklenmezse, kriz dönemlerinde Türkiye aleyhinde yapılan propagandaların önüne geçilmesi oldukça güç olacaktır. Nitekim kriz anlarının Türkiye aleyhine nasıl işlediğinin örnekleri geçmişte defalarca görüldü. Bununla birlikte devlet ya da özel kuruluşlar için bir vizyon çizmesi gereken akademi ve medya, devlet politikalarına bağımlı-edilgen bir konumda geri planda kalırsa Afrika politikasında yaşanan olumsuz gelişmeler gündemleştirilemez, tartışmaya açılamaz.
Sonuç olarak ekonomik olarak daha fazla bütçe ayrılmasından yapıcı ve eleştirel fikirler karşısında tahammül sınırlarının genişletilmesine kadar, Türkiye’nin Afrika politikasının geliştirilmesi zaruri görünüyor. Aksi takdirde, resmî kurumlar, sivil toplum ve iş dünyasıyla Afrika sahasında gerçekleştirilen dikkate değer başarıların, geçmişte kıtayla olan ilişkilerdeki kesintilerle aynı kaderi yaşayarak sekteye uğraması muhtemeldir.