Radikalleşmeyle Mücadelenin Çıkmazları

Solingen’de DEAŞ, Eskişehir’de Aşırı Sağ

Radikalleşmeyle mücadele, bugün itibariyle pek çok ülkenin etkin bir strateji arayışında olduğu alanlardan bir tanesi konumunda. Radikalleşme ve aşırıcılık türlerinin bir arada bulunduğu örneklerin sayısı da her geçen gün artıyor. 12 Ağustos 2024’te Eskişehir’de 18 yaşında bir gencin ırkçı motivasyonla gerçekleştirdiği saldırı ve Almanya’nın Solingen şehrinde, 23 Ağustos 2024 günü DEAŞ bağlantılı bir kişinin bir festivale yönelik olarak gerçekleştirdiği saldırısı; radikalleşme, aşırıcılıkla mücadelenin karmaşıklığını ve aynı zamanda önemini tekrar ortaya koydu. Solingen’de ve Eskişehir’de gerçekleştirilen saldırılar bu bağlamda radikalleşme ve aşırıcı hareketlerin ortak örüntülerini bir kez daha ortaya koyduğu gibi aynı zamanda radikalleşmeyle mücadelenin çıkmazları üzerine odaklanma gerekliliğini de hatırlattı.

Bilişsel mi, Davranışsal mı?

Solingen ve Eskişehir’de gerçekleştirilen eylemler, radikalleşmeyle mücadelede “bilişsel-davranışsal” ayrımının ve geçişkenliğinin etkisini bir kez daha gösterdi. Her iki eylemde de saldırganların doğrudan bir örgütsel bağlantılarının bulunmaması ve saldırı gününe kadar sıradan gündelik yaşamlarını sürdüren bir profile sahip olmaları, bu ayrım ve geçişkenliğe odaklanma gerekliliğine işaret ediyor. Radikalleşme ve aşırıcılık bağlamında bilişsel-davranışsal ayrımı esasen aktif-pasif ayrımı temelinde anlamlandırılabilir. Bilişsel radikalleşmede birey, mevcut toplumsal ve siyasal düzeni “gayrimeşru” olarak konumlandırıyor. Bununla birlikte, kendi siyasal idealleri ve hedefleri adına, mevcut düzenin ortadan kaldırılmasını bir ülkü olarak benimsiyor; bu amaçla şiddet kullanımını meşru olarak algılıyor fakat doğrudan şiddet eylemlerine başvurmayıp pasif bir tutum sergiliyor. Birey bu aşamada, herhangi bir terör örgütüne aktif katılım göstermemekle birlikte ilgili terör örgütünün faaliyetlerini ve eylemlerini destekleyebiliyor.

Diğer yandan birey, benimsediği siyasal idealler adına, mevcut düzeni şiddet kullanarak ortadan kaldırmak doğrultusunda aktif bir tutum alarak eylemler gerçekleştirdiğinde veya eylem gerçekleştirme bağlamında karar verdiğinde, inisiyatif almak istediğinde davranışsal radikalleşme veya şiddete varan aşırıcılık boyutuna geçmiş oluyor. Bu aşamada birey, teröre ve şiddete tam olarak angaje olmuş bir hale gelirken terör örgütlerine katılım sağlayabiliyor, bilişsel çerçevede taşıdığı tüm motivasyonu dışa vurabiliyor. Peki bilişsel-davranışsal geçişkenliği radikalleşmeyle mücadeleyi nasıl etkiliyor?

Öncelikle bu durum bir tespit sorunu yaratıyor. Bireylerin bilişsel yapılarını analiz edebilmek ve bu çerçevede radikalleşme risklerini değerlendirebilmek son derece güç bir durum. Öyle ki, böylesi bir tespit için her bir bireyin psikanalize tabi tutulması gerekiyor. Diğer yandan bu durum bir öngörü sorunu yaratıyor. Bilişsel radikalleşme aşamasında olduğu tespit edilebilen bireyin, davranışsal radikalleşme aşamasına geçip geçmeyeceği; bu geçişin ne zaman ve ne şekilde (bir terör örgütüne katılım, yalnız kurt eylemi vb.) gerçekleşebileceğini öngörmek hayli zor. Bu durum Solingen ve Eskişehir örneklerinde net biçimde gözlemlendi. Her iki olayda da, faillerin bilişsel radikalleşme aşamasında olup olmadıklarının tespitinin yapılabilmesi, bu tespitin ardından davranışsal radikalleşmeye geçiş olasılığı, zamanı ve şeklinin öngörülmesi ciddi bir zorluk oluşturuyordu.

Erken Uyarı Mümkün Mü?

Solingen ve Eskişehir saldırıları, radikalleşmeyle mücadelede, uzun süredir tartışılan bir arayışı ve olasılığı yeniden gündeme getirdi: Erken uyarı. Erken uyarı, radikalleşme ve aşırıcılıkla mücadele eden ülkelerde, bireylerin radikalleşme süreçlerine girmeleri veya şiddet eylemlerine yönelmelerinin öncesinde, bu sürece girmelerinin önlenmesi arayışının bir ifadesi. Buna göre, bireylerin gündelik yaşamlarında, sosyal ilişkilerinde, ruhsal durumlarında meydana gelen sürekliliklerin ve değişimlerin saptanması, radikalleşmeye yönelim olasılığının erken tespiti esas alınıyor. Bu amaçla, pek çok farklı ülkede radikalleşme ve erken uyarı ölçekleri oluşturuluyor. Bu ölçeklerle bireylerin hangi özellikleri; hangi tutum ve davranış değişikliklerini gösterdiklerinde söz konusu kişiye radikalleşmeye yönelim şüphesi ile yaklaşılacağı belirlenmeye çalışılıyor. Bu noktada bireyin ailesi ve sosyal çevresi de gözlemciler olarak konumlandırılıyor ve bireydeki değişimleri fark etmeleri durumunda ilgili kurumlarla temas kurmaları isteniyor.

Fakat erken uyarı mekanizmasının uygulamada pek çok olumsuz ve karşıt sonuca yol açabildiği de tecrübeler sonucunda ortaya kondu. Bu noktada, erken uyarı mekanizmasının; toplumda damgalama, ihbarcılık kültürü ve kendini gerçekleştiren kehanete yol açtığı saptandı. Buna göre, toplumsal yapıda belirli kesim ve grupların, “radikalleşmeye yatkınlık” veya “radikalleşme riski altında topluluk” olarak konumlandırılması bu gruplarda rahatsızlık yaratabiliyor. Bu durum aynı zamanda “şüpheli toplum” damgası altındaki bireylerin, “potansiyel aşırıcı” algısını içselleştirmelerine, paradoksal biçimde radikalleşmeye ve aşırıcılığa yönelebilmelerine neden olabiliyor. Benzer biçimde, toplumda gelişen ihbarcılık kültürü ve bireylerin birbirlerini “potansiyel aşırıcı” olarak değerlendirmeye başlamaları da sosyal ilişkileri zedeliyor.

Bu durum Almanya gibi radikalleşme ve aşırıcılık sorununun yoğunlaştığı ülkelerde sıklıkla görülebiliyor. Özellikle Müslüman topluma mensup bireyler, “şüpheli toplum” damgalamasına ve erken uyarı uygulamalarına maruz kalmaktalar. Bu durumun olumsuz sonuçları olarak, bu topluluk içerisinde yer alan bazı bireyler, DEAŞ gibi dini aşırılıkçı grupların propaganda faaliyetlerinin etkisine daha açık hale gelebiliyorlar. Bununla birlikte, şiddet-dışı milliyetçi grupların da “potansiyel tehdit” olarak algılanabilmesine yol açabilecek olan bu durum, bu grupların ırkçılık-sağ aşırılıkçı bir pozisyona sürüklenmesine de neden olabiliyor. Tüm bu faktörler, radikalleşmeyle mücadelede belirli çıkmazların aşılabilmesi adına farklı bakış açıları ve yaklaşımların geliştirilmesi gerektiğine işaret ediyor.

[Dr. Çağatay Balcı, uluslararası güvenlik ve terörizm konuları üzerinde çalışan bağımsız bir araştırmacıdır.]
Başa dön tuşu