21 Ağustos 1969’da Avusturyalı Yahudi Michael Denis Rohan tarafından Mescid-i Aksa’da çıkarılan yangının 55. yıl dönümündeyiz. Bu hadisenin İslam dünyası açısından dönüm noktası olan ya da dönüm noktası olması umulan bir sonucu olmuştu. Bu hadiseye karşı bir reaksiyon olarak; bugünkü adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) daha önceki adıyla İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) 1969’da kuruldu. İKÖ/İİT’nin kuruluşunu netice vermiş olan toplantı daveti için Fas Kralı’nın Müslüman ülkelere gönderdiği davet mektubu şu şekildeydi:
“Hepimizin, inandığımız İslâm birliği anlayışına ve bütün dünyadaki Müslümanların, özellikle El-Aksa Mescidi’ne karşı girişilen çirkin suikast üzerine, devlet ya da hükûmet başkanlarının toplanmaları yolundaki isteklerine uyarak ve 8-9 Eylül 1969 tarihlerinde Rabat’ta toplanan İran, Malezya, Nijer, Pakistan, Suudî Arabistan, Somali ve Fas temsilcilerinden meydana gelen hazırlık komitesinin tavsiyesini göz önüne alarak sizi 22-24 Eylül 1969 tarihleri arasında, krallığımızın başkenti Rabat’ta, El-Aksa Mescidi’nin uğradığı felâketi ve Kudüs şehri sorunundaki tutumlarımızı birleştirmek için yapılacak İslâm zirve toplantısına katılmaya davet ediyoruz…”
Davet metninde de açıkça yer aldığı gibi bugünkü İİT’nin varlık nedeni, kuruluş nedeni Mescid-i Aksa meselesidir. Bir diğer boyutu itibariyle İslam dünyasında var olagelen birlik arayışları açısından da bir zemin teşkil edebileceği umulmuştu zira mektupta İslam birliği vurgusu da yer almaktaydı. Bir başka dikkat çeken ayrıntı ise bütün İslam ülkelerini bir araya getirebilen yegâne meselenin Mescid-i Aksa olmasıdır. O tarihten bugüne İslam dünyasının başka hiçbir meselede bu şekilde konsolide olmadığını, olamadığını belirtmek gerekir ki bu da ayrı bir konudur.
21 Ağustos 1969’un Yıl Dönümü
21 Ağustos 2024 tarihinde, hadisenin 55. yılı münasebetiyle İİT tarafından hadisenin “acı dolu yıldönümü” olduğunu belirterek başlayan, İsrail’in insan hak ve hukuk ihlallerinden bahseden, Müslümanların Mescid-i Aksa’ya bağlılığını teyit eden, Filistin’i takdir eden, metin içinde uluslararası topluma çağrılarda bulunan, metnin sonunda ise “Kudüs-ü Şerif şehri ve onun dirençli halkına yönelik dayanışma ve desteğin güçlendirilmesi çağrısında bulunuyor” ifadeleriyle de kime çağrıda bulunulduğu dahi belli olmayan bir bildiri yayımlandı.
İKO/İİT’nin Kurumsal Yapısı Gelişti
1969’dan bugüne İKÖ kendi kurumsal yapısı içerisinde büyük ilerleme ve gelişme kaydetti. Üye sayıları itibariyle BM’den sonra en fazla üyeye sahip örgüt haline geldi. İİT bugün, her biri dikkat çeken ve adından söz ettiren; İslam Ülkeleri İstatistik- Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRIC), İslam Tarihi, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), İslam Teknoloji Üniversitesi (IUT), İslam Ticaret Geliştirme Merkezi (CIDC), İslam Fıkıh Akademisi, Dayanışma Fonu, Havacılık Konseyi gibi faal yardımcı organlara sahip.
İİT bugün; izcilikten medyaya, emlaktan vergiye, helal gıda akreditasyonundan spor federasyonuna gibi farklı farklı konularda 21 bağlı kuruluşa sahip.İİT bugün; haber ajanslarından kalkınma bankasına, gıda güvenliğinden kadın kalkınma örgütüne 10 farklı alanda 10 uzmanlık kurumuna sahip.İİT’nin bugün, üniversiteleri bulunuyor. İİT’nin bir tanesi Kudüs konusunda olmak üzere 7 farklı konuda daimî komitesi söz konusu. İİT’nin bugün, Gazze’de yaşananları kınayan “İslam Hakları Konseyi” de bulunmaktadır.
İKÖ/İİT’nin Filistin Meselesine İlgisi Azaldı
1969’dan bugüne İKÖ/İİT’nin, kurumsal ve yapısal olarak varlığını hem genişlettiği hem de derinleştirdiği görülmektedir. Teşkilatın bu denli büyümesi elbette göz ardı edilebilecek bir husus değildir. Ancak, 1969’dan günümüze İİT, kendi varoluş nedeninden giderek uzaklaşmıştır. Davet mektubunun son cümlesinde yer alan “El-Aksa Mescidi’nin uğradığı felâketi ve Kudüs şehri sorunundaki tutumlarımızı birleştirmek…” amacı için somut bir sürecin çok uzağında kalmıştır.
Filistin meselesi uzun yıllara sâri bir konudur. Bu meselenin kendi içerisinde, farklı tarihlere tekabül eden büyük kriz zamanları ve dönüm noktaları söz konusudur. Arap-İsrail Savaşları, Nekbe ve Naksa günleri, Camp David Anlaşması, Oslo Anlaşması, İntifadalar bunlardan bazılarıdır. Bunlardan bir kısmı İKÖ kurulmadan önce olmuş iken bir kısmı da İKÖ/İİT var iken vuku bulmuştur. İİT’nin bütün bu süreçlerde çağrı ve bildiri yayımlamaktan başka bir varlık gösteremediği İslam dünyasının kendi kamuoyunda uzun süredir bilinen ve artık yüksek sesle telaffuz edilen bir konudur.
21 Ağustos 1969’daki yangından sonra İslam ülkeleri hızlı reaksiyon göstermişler, 25 ülke 22-25 Eylül 1969’da ilk zirve toplantısını yapmışlardır. Ancak sonraki süreç bu kadar hızlı ilerlememiştir. Hatta normal olarak ifade edilebilecek bir ilerleyiş de söz konusu olmamıştır. Tam aksine yavaş olarak nitelendirilebilecek bir süreç işlemiştir. İİT’nin 55 yıllık tarihindeki 15 olağan zirve, 7 olağanüstü zirve bunun en net göstergesidir. İslam dünyasının tam merkezinde olan, mahiyeti itibariyle tüm İslam dünyasını ilgilendirdiği kabul edilen ve kabul ettiği bir meseleye sonraki yıllar boyunca söylemsel ilgisi devam ediyor gibi görünse de pratik ilgisi aynı düzeyde olmamıştır. Şöyle ki; İİT, 1973 Yom Kippur Savaşı’ndan 4 ay sonra zirve toplantısı yapmıştır. 1987 yılında başlayan Birinci İntifada gibi bir hadiseden ise 4 yıl sonra 1991’de toplanmıştır. Her önemli dönüm noktasında meseleye geç kaldığı görülmektedir. Meselenin gerisinde kalmak dönemsel değil süreklilik arz etmiştir. Böyle bir meseleye 3-4 yılda gerçekleşen toplantılarla çözüm bulunabileceğini öngörmenin gerçeklikten uzak olduğu söylenebilir. İlk toplantılar ve sonraki toplantılarda inisiyatifi ise bildiri yayımlamaktan ve çağrıda bulunmaktan öteye gidememiştir. Bu yapısal ve kronik bir sorun olarak İİT’nin varlık nedeninden kopuşunu, sorun özelinde sonunu hazırlayan bir sürece dönüşmüştür.
Üyeler arasındaki anlaşmazlıklar ilk zirvede başlamıştır. “İsrail ile ilişkilerin tamamen kesilmesi” çağrısı bazı üyeler tarafından kabul görmemiştir. Hatta konferansın düzenleme hazırlık komitesinde yer alan devletlerden dahi bu çağrıya uymayan devletler olmuştur. Bu ayrışma İKÖ/İİT tarihi boyunca devamlılık arz etmiştir. Burada asıl kopuş ise İİT üyesi ülkelerin İbrahim Anlaşmalarıyla İsrail ile normalleşme olarak adlandırılan bir sürece girmeleri olmuştur. Hatta bu sürece dahil olmak için dünya kamuoyu önünde oldukça istekli görülmüşler ve anlaşma imzalamak için sıraya girmişlerdir. Sırada oldukları da dönemin ABD Başkanı Trump tarafından ilan edilmiştir.
7 Ekim’den Sonra İİT Süreçten Artık Koptu
7 Ekim’den bugüne Gazze’de kesintisiz devam eden ve ne kadar daha devam edeceği bilinmeyen soykırım sürecinin önemli kırılma noktalarından birisi de İİT açısından söz konusu olmuştur. İİT, krizin hemen başından itibaren sürecin gerisinde kalmıştır. Varlık ve kuruluş nedeni Filistin meselesi olduğu halde 7 Ekim’den sonraki ilk zirve toplantısını ancak Arap Birliği’yle de birlikte olmak üzere 11 Kasım’da yapabilmiştir. Bu kadar büyük bir meselede bir aydan daha sonra toplanmak geç bir toplantı olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak bununla birlikte 11 Kasım Zirvesi’nin 31 maddeden oluşan sonuç bildirisi, o günün koşullarında önemli maddeler içeriyordu.
Bu maddelerden birinde; 7 ülke Dışişleri Bakanları (Suudi Arabistan Krallığı, Filistin, Ürdün, Mısır, Katar, Türkiye, Endonezya, Nijerya) Gazze’deki savaşı durdurmak ve kalıcı kapsamlı bir barışı sağlamak için baskı yapmak üzere uluslararası bir eylem başlatmakla görevlendirilmişlerdi. İslam ve Arap dünyası devletlerinin pek çoğunun nezdinde ilgi ve irtifa kaybetmiş olan Filistin meselesinin İİT nezdinde tekrar sahiplenilmesi yönelimini ve ihtimalini ortaya çıkardığına ilişkin değerlendirmeleri, yorumları o günlerde yapmak mümkündü. Daha sonraki günlerde “Dışişleri Bakanları” düzeyinde bazı toplantılar da gerçekleştirildi.
11 Kasım’daki olağanüstü zirve toplantısından sonra İİT’nin 15. Olağan Zirve Toplantısı 04-05 Mayıs 2024 tarihinde Gambiya’da gerçekleştirildi. Hem 7 Ekim’den hem de 11 Kasım’dan çok sonraya tekabül eden mayıs ayına kadar soykırım bütün şiddetiyle devam ediyordu. Zirvenin gerçekleştirildiği günlerde de bu soykırım devam ediyordu. Kasımdan mayısa kadar bir başka önemli gelişme daha olmuş: 20 Aralık 2023’te Güney Afrika, İsrail aleyhine UAD’de soykırım davası açmıştı. İİT’nin Gambiya Zirvesi, kamuoyunda neredeyse hiç mevzubahis olmadı. Ne dünya kamuoyunun ne de İslam dünyasının ilgisini çekmedi. Gazze ile ilgili ne karar alındığı, nasıl bir bildiri yayımlandığı, nasıl bir tedbir alınacağı, nasıl bir yol haritası oluşturulacağı kamuoyunda neredeyse hiç mevzubahis olmadı, mevzubahis olmaya değer de görülmedi. 11 Kasım’da bir görünen İİT ve Arap Birliği, sonrasında kaybolmuş bir pozisyona düşmüştür.
7 Ekim’den Sonra İİT’nin Diğer Kurumsal Faaliyetleri Devam Ediyor
İİT’nin bu arada kurumsal yapısının da işlemeye devam ettiği görülmektedir. Örneğin, İİT Turizm Bakanları Konferansı’nın 31 Mayıs-2 Haziran 2024’te gerçekleştirildiği İİT ana sayfasında yer almaktadır. Nisan 2024’te İİT’nin SESRİC “Adil Pazar Rekabeti İçin Rekabet Otoritelerini Güçlendirme” eğitim programı düzenlemiştir. İİT’nin İSEDAK 40. İzleme Komitesi Toplantısı 22-23 Mayıs 2024 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. İİT Enformasyon Bakanları Şubat 2024’te toplanmışlardır. Kasım 2023’te İİT 5. Çalışma Bakanları Toplantısı icra edilmiştir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Gazze’de soykırımın devam ettiği bir süreçte, İİT’nin bütün birimleriyle ilgi ve mesaisini Gazze konusuna teksif etmesi kuruluş ve varoluşunun gereği iken, bu vb. diğer faaliyetlerine devam ediyor olması İİT’nin Filistin’den kopuşunun ve artık kendi inşa ettiği gündeminde yaşadığının göstergeleridir.
İİT’nin Artık Filistin Konusunda Çözüm Adresi Olmadığı Netleşti
Varlık nedeni olan Filistin konusunda, sürecin akışını değiştirecek somut bir projesi olmayan, dahası Filistin’e insani yardım bile ulaştıramayan, muhatabının kim olduğu dahi belli olmayan, kendisini muhataplıktan soyutlayarak muhayyel muhataplara çağrılarda bulunan İİT kendi içerisinde kurumsal yapısını genişletme sürecini işletmeye de bir yandan devam etmektedir. İİT’nin geldiği noktada Filistin meselesinden özü itibariyle koptuğunu söylemek mümkündür. 7 Ekim’de başlayan hadiseler İİT’nin varlığı ve gerekliliği açısından önemli bir test olmuştur. Bugün gelinen noktada Filistin meselesinin çözümü için alternatif ve yeni iş birlikleri arayışları olması gerektiği artık hem kamuoyu hem akademik zeminde telaffuz edilmektedir. Sorunun çözümü için İİT’nin artık bir adres olmadığı yaygın bir kabule ve kanaate dönüştüğünü değerlendirmek mümkündür.
İİT’nin Beyin Ölümü Gerçekleşti mi?
8 Kasım 2019’da Fransa Cumhurbaşkanı Macron, NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini ifade etmişti. Rusya – Ukrayna Savaşı beyin ölümü gerçekleşen NATO’yu bir ölçekte tekrar hareketlendirebilmiş, bölgede güvenlik şemsiyesi olduğunu hatırlatmış, henüz üyesi olmayan ülkelerin ilgisini NATO’ya yöneltmiştir. Macron’un NATO için söylediğini, bugün İİT için telaffuz etmek, İİT açısından sorgulamak mümkündür. “İİT’nin Beyin Ölümü Gerçekleşti mi?”
7 Ekim’den sonra İİT’nin, potansiyelini ve barındırdığı ihtimalleri de neredeyse tamamen tükettiğini söylemek mümkündür. Kendi kurumsal gelişmeleri ve faaliyetlerinin ise varoluş nedeni olan Filistin meselesinde etkin bir aktör olmasına, uluslararası bir “güç” olmasına katkı sunmadığı söylenebilir.
[Doç. Dr. Ahmet Hüsrev Çelik Düzce Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir.]