Bangladeş’te temmuz ayının başından bu yana başlayan öğrenci protestoları, geride bıraktığımız günlerde mevcut Başbakan Şeyh Hasina’nın istifası ve ülkeyi terk etmesine neden oldu. Protestolara yol açan kamu istihdamına yönelik kota sisteminin değişimi talepleri Anayasa Mahkemesi tarafından reforme edildi ve bu durum protestolarda yükselen şiddetin faili olarak görülen iktidarın düşmesine sebep oldu. Ancak protestoların bitmemesi ve şiddetin artarak devam etmesi, ülkedeki siyasi değişimin henüz tamamlanmadığı ve renkli bir devrimin gerçekleştiği tartışmalarını güçlendirdi. Ülkedeki ordunun Hasina yönetiminden desteğini çekmesi, iktidarın devrilmesinde en önemli etken olmuşken; bundan sonraki süreçte şu an geçiş sürecine liderlik eden generallerin nasıl bir rol oynayacağı merakla takip ediliyor. Ordu dışında bundan sonraki süreçte rol oynayacak iki büyük güç merkezi ise şu anki geçiş hükümetine destek veren öğrenci grupları ve de Bangladeş Milliyetçi Partisi ve Cemaat-i İslami gibi muhalefet partileri. Bu iç dinamiklerin yanında ABD, Çin, Hindistan, Rusya ve Pakistan gibi dış dinamiklerin de değişim sürecinde nasıl bir rol oynayacağı büyük bir ilgi konusu. Bangladeş dış politikasından rahatsız olan ABD’nin ülkede organize edilen ocak seçimlerinden bu yana bir “Renkli Devrim” planladığı zaten tartışılıyordu. Bu açıdan Hasina yönetiminin düşüşüyle ABD ve Pakistan gibi aktörlerin kazançlı çıktığı, bunun aksine başta Hindistan olmak üzere Çin ve Rusya gibi aktörlerin büyük bir kayıp yaşayacağı değerlendiriliyor. Ama henüz değişim süreci tam olarak tamamlanmadı. Bu açıdan Bangladeş’te devam eden kriz, sadece ülkenin geleceğini değil, Asya siyasetinin gidişatı açısından da belirleyici olacaktır.
Krizi Genel Bir Değerlendirme
Bangladeş ülke tarihinde yeni bir kırılma noktasından geçiyor. Geride bıraktığımız temmuz ayı, bir ülkede siyasi gücün önce yavaş yavaş, sonra birdenbire nasıl kaybedilebileceğine dair başka bir örnek olayı daha ortaya çıkardı. Temmuzun başından bu yana ülkedeki kota sistemini hedef alma motivasyonuyla başlayan öğrenci protestoları, geniş kitlelerin desteğiyle önce Başbakan Şeyh Hasina’nın istifasına, ardından da ülkeyi terk etmesine neden oldu. 15 yıldır ülkeyi yöneten Hasina yönetimi, halbuki daha geçtiğimiz ocak ayında yapılan seçimlerde iktidarını tazelemiş ve dördüncü dönemine start vermişti. Hasina’nın devrilmesiyle ortaya çıkan siyasi değişim, ülkede uzun süredir iktidar olanaklarını sadece kendi iç çıkarları için kullandığı iddia edilen Avami Ligi’nin sonunu getirmesi hasebiyle sevinçle karşılanıyor. Ancak Avami Ligi’nin sonu, sahip olduğu bölgesel ilişki ağıyla düşünüldüğünde aynı zamanda ülke dış politikasının da değişmesi demek. Bu da değişimin ardında yatan dinamiklerin dış bağlantıları üzerinden “Renkli Devrim” tartışmalarını körüklüyor.
Bangladeş’te şu an eski rejim yıkılmış, protestoya yol açan talepler hukuk yoluyla karşılanmaya başlamış, hapisteki muhalif liderler serbest bırakılmış ve de geçiş dönemi hükümeti kurulmuş olmasına rağmen, şiddet ve huzursuzluk devam ediyor. Bu durum hem geçiş hükümeti hem de daha sonra kurulacak hükümet için büyük bir zorluğa karşılık geliyor. Şu an en önemli öncelik, mevcut kaos ortamından ülkeyi çıkarmakken; iç siyasal manzarada üç büyük güç merkezi gözlemlenebiliyor: Ordu, öğrenciler ve eski muhalif partiler. Bu iç dinamiklerin yanında ülkedeki süreci en yakından takip eden ülke, hiç şüphe yok ki Hindistan. Önceki Hasina yönetimiyle oldukça iyi ilişkilere sahip olan Hindistan, ülkedeki mevcut kaos ortamı nedeniyle bozulan ilişkilerden dolayı en fazla rahatsız olan ülke konumunda. Bunun yanında Bangladeş’teki Hindu topluluklara yönelik şiddet eylemlerinin arttığı haberleri hem milliyetçilik hem de göç konusu nedeniyle Hindistan iç siyasetini de etkiliyor. Ancak daha büyük gündem, Hindistan için böylesine kritik bir ülkede gerçekleşen değişime karşılık Modi yönetiminin başarısızlığı tartışmaları. Bu açıdan Bangladeş’teki değişim, ele geçirdiği yeni beş yıllık iktidar döneminde dış politik vizyonunu genişletmeyi hedefleyen Modi yönetimine karşı dengeleyici bir hamle olarak da yorumlanıyor. Dolayısıyla Bangladeş’in kaderi, Asya siyasetinin geleceği tartışmaları açısından büyük önem arz ediyor.
Bangladeş Protestolarının Oluşumu: Z Kuşağı Devrimi mi?
Protestolar, 1 Temmuz’da ülkenin en prestijli okulu Dakka Üniversitesi’nde, hükümetin kamu hizmeti kadrolarının yüzde 30’unu 1971’de Bangladeş’in Pakistan’a karşı bağımsızlık savaşında savaşan gazilerin akrabalarına ayıran kota sistemine son verilmesi talebiyle başlamıştır. Kamuda rezerv edilen roller, iş güvenliği ve daha yüksek ücretle bağlantılıyken; öğrenciler, kota sisteminin ayrımcı olduğunu ve sadece Hasina’nın iktidardaki Avami Ligi Partisi’nin destekçilerine fayda sağladığını iddia etmişlerdir.
Öfkenin nedeni, ülkede, özellikle de gençler arasındaki yüksek işsizlik oranlarıydı. Bangladeş, Hasina döneminde güçlü bir ekonomik büyüme görmüş, ancak salgın sonrası dönemde büyüme yavaşlamıştı ve de yüksek enflasyon ve tükenen döviz rezervleriyle büyük bir kriz patlak vermişti. 170 milyonluk bir ülkede 30 milyonu aşkın kişinin işsiz olduğu ortamda, özellikle kamu istihdamı gençlerin en garantili iş kapısıydı. Bu açıdan öğrenciler, ayrıcalıkların etnik azınlıklar ve engelli kişilerle sınırlı olmasını ve kamu alımlarının yüzde 94’ünün liyakate dayalı olmasını talep ediyorlardı.
Hasina yönetiminin interneti engelleyip protestolara sert bir şekilde karşılık vermesi olayları büyütmüş ve özellikle 15 Temmuz’da protestolar büyük bir şiddete dönüşmüştür. Yüksek Mahkemenin devlet işlerine ilişkin tartışmalı kotaların çoğunu geri almasına ve internet engellemelerinin kaldırılmasına rağmen, Hasina yönetiminin sert duruşu ve protestocuları “hain” olarak tanımlaması öfkeyi daha da arttırmıştır. Polisle protestocular arasında çıkan çatışmalarda yüzlerce kişi hayatını kaybetmiş ve bir o kadar kişi de yaralanmıştır. Bu, ülkenin yakın tarihindeki protestolar nezdinde en yüksek rakamı olarak kamuoyunda tartışılmıştır.
Protestoların ülkenin her yanına yayılması sonrası Başbakan Hasina önce istifasını sunmuş ve ardından Hindistan’a uçarak ülkeyi terk etmiştir. Başarıya ulaşan protestoların, çoğunlukla Z Kuşağı öğrencilerinden oluşması ve de onlarca yıldır ülkeyi yöneten siyasi elitlerin çoğunun “Boomer Kuşağı”ndan gelmesi söz konusu değişimin bir “Z Kuşağı Devrimi” olarak sunulmasına imkân tanımıştır. Burada ülkenin geleneksel kurum ve yapılarına karşı nesiller arası görüş farklılıkları net bir şekilde gözlemlenebilmekte. Fakat Yüksek Mahkemenin protestocuların taleplerini karşılamalarına rağmen hedefin değiştirilip rejim değişikliğinin merkeze alınması ise jeopolitik faktörlerin göz ardı edilmemesi gerektiğini ve dış müdahalenin varlığını akıllara getirmiştir.
Renkli Bir Devrim Söz Konusu mu?
Yüksek Mahkemenin taleplerini karşılaması sonrası protestocular, şiddete başvuran Hasina yönetiminin yüzlerce kişinin hayatına mal olarak suç işlediğini ve bunun cezasını çekmeleri gerektiğini iddia etmişlerdir. Bu doğrultuda protestocular, rejim değişikliğini talep etmeye başlamışlardır. Tabi burada kırılma noktası 5 Ağustos tarihi olmuştur. Bu tarihe kadar Hasina yönetiminin arkasında durmuş olan ordu hem desteğini çekmiş hem de arkasında desteği kalmayan Hasina’nın ülkeyi terk etmesine neden olmuştur.
Ordunun buradaki tutumu belirleyici olmuşken, davranışındaki bu değişikliğin sebebi oldukça tartışılmış ve Renkli Devrim tartışmalarına kapı aralamıştır. Nitekim Hasina’nın dördüncü dönemini kazandığı ocak ayında yapılan son seçimler öncesinde ABD’nin ülkede bir rejim değişikliği planladığı ve bir renkli devrim yapabileceği tartışılmıştı. Böyle bir “Renkli Devrim”de de ordunun kanun ve düzenin korunması adına gerekli tüm araçlara başvurabileceği konuşuluyordu. Peki ABD, Bangladeş’te böyle bir rejim değişikliğini neden talep etmiş olabilir?
Hasina yönetimi, dış politikada ABD’den Çin’e, Rusya’dan Hindistan’a kadar tüm aktörlerle dostane bir şekilde tarafsızlık için çabalamıştır. Bu çerçevede Bangladeş, 2016 yılında Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne katılmış ve de altyapı, yatırım, yardım ve krediler için Çin’den on milyarlarca dolar alabilmiştir. Yine Bangladeş, Rusya’ya nükleer enerji santrali yaptırmış ve bunun bedelini Çin yuanıyla ödemiştir. Ayrıca Hasina yönetimi BRICS’e katılmak istediğini de açıklamıştır. Hasina yönetimi bu ilişki ağının yanında, Saint Martin Adası’nda ABD’nin askeri üsler kurmasına izin vermeyi ise reddetmiştir.
Tüm bunlar Bangladeş’teki muhtemel ABD destekli rejim değişikliğinin genel nedenleri olarak sıralanabilecekken; daha özel bir sebep Hindistan ile ABD’nin çatışan jeopolitik çıkarları bağlamında ele alınabilir. Hindistan kendisini, tabiri caizse, yükselişinin tüm ülkeleri de pozitif yönde etkileyecek “bölgesel lider” olarak görüyorken; ABD’deki Biden yönetimi ise Hindistan’ın Modi yönetimi altında fazla bağımsız hale geldiğine ve bu nedenle Pakistan, Bangladeş ve diğerleri tarafından kontrol altına alınması gerektiğine inanıyordu. Bu doğrultuda Hindistan dostu bir patika takip eden Hasina dış politikasının bir türlü ABD’nin arzu ettiği bir rotaya girmemesinin verdiği rahatsızlık ilişkilere yansıyordu.
2021’in başlarında ABD medyası Şeyh Hasina hakkında olumsuz yazılar yazmaya ve hükümeti “rejim” olarak adlandırmaya başlamıştır. Aralık 2021’de Biden, “Demokrasi Zirvesi”ne bölgedeki bir ülkeyi davet etmesine rağmen, Hasina’yı davet etmeyi reddetmiştir. Sonraki iki yıl boyunca çeşitli ABD’li yetkililer Bangladeş’e giderek muhalefet partileriyle görüşmüşlerdir. Bu görüşmenin akabinde de ocak seçimlerinde “adil ve özgür seçimler” konusunda eleştirel bir kampanya organize edilmiştir. Tüm bunların yanında ABD’nin Bangladeş’teki çok sayıda STK’ya ve özellikle de protestoların patlak verdiği Dakka Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’ne büyük miktarlarda fon sağladığı ve uzun süredir öğrencilere belli eğitimler verdirdiği medyaya yansımıştır.
Diğer yandan başta Hindistan medyası olmak üzere bazı Bangladeşli liderler ve medya kuruluşları İslamabad’ın ülkeyi istikrarsızlaştırmada rol oynadığını ileri sürerken, suçlamaları Pakistan’a yöneltebilmektedir. Bangladeş’i istikrarsızlaştırmanın, Pakistan’ın başlıca bölgesel rakibi olan Hindistan’ın önemli bir müttefikini zayıflatmaya yönelik stratejik bir hamle olarak hizmet edebileceğini iddia eden bu kesimler, Pakistan’ın Bangladeş’te istikrarsızlığı teşvik ederek, Bangladeş’le uzun bir sınırı paylaşan ve bölgesel istikrarın korunmasında çıkarı olan Hindistan için zorluklar yaratabileceğini iddia etmektedirler.
Bu açıdan Pakistan’ın Bangladeş’teki Cemaat-i İslami gibi gruplara verdiği iddia edilen destek, Pakistan’ın çıkarlarına sempati duyan ve iktidardaki Avami Birliği’nin laik ve milliyetçi gündemine karşı çıkan grupları teşvik etme girişimi olarak yorumlanıyor. Bu gruplar Avami Ligi’ne göre tarihsel olarak Pakistan’la ittifak halindeydi ve 1971 ihtilafı sırasında savaş suçlarına karışmışlardı. Pakistan’ın bu tür grupları destekleyerek Bangladeş’in iç politikasında etki yaratmaya ve mevcut hükümetin devrilmesi sonrası ülke siyasetinde söz sahibi olmaya çalıştığı iddia edilmiştir.
Hindistan İçin Bir İstihbarat Başarısızlığı mı?
Hindistan’ın Şeyh Hasina liderliğindeki Avami Birliği Partisi’ni desteklemeye odaklanan Bangladeş’e yönelik dış politikasının pek de başarılı olmadığı artık yaygın olarak kabul ediliyor. Bangladeş muhalefeti tarafından boykot edilerek kusurlu kabul edilen Ocak 2024’teki seçim sonuçlarında tamamen Hasina’nın yanında konumlanan ve onu tebrik eden ilk uluslararası lider olan Modi’nin bu doğrultuda çok sınırlı bir perspektif geliştirdiği düşünülüyor.
Modi ve Hasina liderlikleri dışında resmi etkileşimin dar aralığı, kurumsal olarak gelişmesi gereken tüm alanlara yansımışken; doğal olarak böyle bir durumda Hindistan’ın Hasina hükümeti tarafından hapiste tutulan siyasi mahkumlar hakkında hiçbir şey söylememesi pek de şaşırtıcı görülmüyor. Muhalif partilerle hiç ilişki geliştirmeyen Modi yönetiminin, özellikle de Hasina tarafından uzun süredir büyük saldırı altında tutulan ve şu an geçici yönetimin başına getirilen Muhammed Yunus ile hiçbir bağlantısının olmaması yeni dönem ilişkileri adına büyük bir zorluk olarak değerlendiriliyor.
Modi yönetimi için başarısızlıkların listesi oldukça uzatılabilecekken; Hindistan’ın Bangladeş’deki olayları nasıl bu kadar yanlış okuduğu sorusu akıllara geliyor. Diplomatik birimlerin dışında, dış ilişkiler konusunda nasıl hareket edileceği konusunda bilgi toplamaktan ve hükümete bilgi vermekten en sorumlu kişinin Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval olmasından dolayı, başarısızlıktaki sorumluluğun çoğunu onun üstlenmesi gerektiği düşünülüyor. Nitekim Hasina’nın Hindistan’a ulaştığında onu karşılayan kişinin Doval olmasının bu nedenle en uygun tercih olduğu dile getiriliyor.
Modi hükümetinin durumu neden bu kadar feci şekilde yanlış yorumladığına dair ise üç olası açıklama sıralanıyor. Bangladeş’teki teşkilatların istihbarat toplama becerilerinin son derece zayıf olabileceği ya da istihbarat teşkilatlarına kötü talimat verilmiş ve bilgileri iyi olmasına rağmen doğru işlenememiş olabileceği üzerinde duruluyor. Son olarak ve en az muhtemel olan, Doval’in hükümete istihbarat konusunda güvenilir bir şekilde bilgi vermesine rağmen, bilginin reddedilmiş olabileceği hatırlatılıyor. Yani ya Doval’in başarısız bir operasyonu yönettiği ya da hükümette hiçbir otoriteye sahip olmadığının altı çiziliyor.
Bangladeş ve Bölgenin Geleceği
Hasina’nın istifa edip ülkeyi terk etmesine rağmen, protestolar sona ermemiş ve kutlamalar çerçevesinde toplanan kalabalıklar, Hasina’nın babası Mujibur Rahman’ın atalarının ikametgahı olan Bangabandhu Anıt Müzesi ve Awami Birliği ofisleri de dahil olmak üzere çok sayıda binayı ateşe vererek daha fazla şiddeti ortaya çıkarmıştır.
Ayrımcılığa Karşı Öğrenciler ile protestoyu düzenleyenler, Bangladeş Genelkurmay Başkanı ile görüşerek hedeflerinin tamamına ulaşamadıklarını ve Hasina’nın istifasının ardından grubun “faşist sistemleri sonsuza kadar ortadan kaldırmak” istediğini söylemişlerdir. Dolayısıyla bu görüşmenin geçiş sürecine liderlik eden ordunun, bundan daha fazlasını yapmaması adına oldukça kritik olduğu vurgulanmıştır.
Geçici hükümetin başına ise Bangladeş’teki yoksulluğun azaltılmasıyla ilgili mikrofinans çalışması nedeniyle 2006 Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Fulbright burslusu, ABD Kongresi Onur Madalyası sahibi ve Clinton’ların dostu olarak bilinen 84 yaşındaki Muhammed Yunus getirilmiştir. Yunus şu an öğrenci hareketini temsil ediyor ve onun geçici hükümetin başına atanması öğrencilerden gelen en önemli talep olarak biliniyor. Öğrenciler şu an sokaklarda bekleyerek adeta kontrol dışı gelişmelerin ortaya çıkmaması adına bekçilik yapıyorlar.
Öğrenciler dışında sayılabilecek iki büyük güç merkezi ise ordu ve muhalefet partileridir. Kötü şöhretli ve şiddet dolu bir geçmişe sahip ordu, şu an gölgede durarak geçiş sürecini desteklemektedir. 4 Ağustos gecesi Hasina ile görüşen Genel Kurmay Başkanı’nın, başbakanın talep ettiği sokağa çıkma yasağına artık askerin uymayacağını söylemesi, artık ordunun iktidarın arkasında durmayacağı mesajına karşılık gelmiş ve tüm sürecin gidişatı değişerek Hasina’nın kaderi şekillenmiştir. Generaller o andan itibaren geçişin destekçisi olarak kamusal bir duruş sergilemişlerken; buradaki temel zorluk, geçmişte ülkeyi doğrudan yöneten ordunun kışlada kalmasını sağlamakla ilgilidir.
Hasina sonrası siyasi arenadaki en temel aktör ise Bangladeş Milliyetçi Partisi ve Cemaat-i İslami’dir. Avami Ligi’ne karşı uzun süredir birlikte hareket etmeye alışan iki partinin kombinasyonu, bir an önce erken seçim talep etmekte ve 15 yıllık aradan sonra yeniden iktidara gelmenin planını yapmaktadır. Bangladeş Milliyetçi Parti’nin Çin’e, Cemaat-i İslami’nin Pakistan’a yakınlığıyla bilinmesinin yanında ikisinin de Hindistan karşıtı olduğuna dair çok fazla şüphe yok. Ancak her ikisi de Hasina öncesi yerleşik düzeni temsil ettiğinden dolayı, “Yeni Bangladeş”i talep eden protestocu öğrencilerin beklentileriyle çatışan bir siyasal ortamın doğabileceği beklentileri oldukça ağır basmaktadır.
Tüm bu dinamikler göz önünde bulundurulduğunda Bangladeş’i istikrarsızlık dolu günlerin beklediğini söylemek çok da zor görünmüyor. Hasina’nın ülkeye geri dönmesine izin verilmeyeceği gibi, muhalefet partilerinin geleceğinin bile tehlike altında olabileceğinin ciddiyetle değerlendirilmesi gerekiyor. Ülke iç siyasetine dair bu noktadaki en kötü senaryo, tıpkı Zelensky’nin muhalefet partilerini yasaklaması ve ardından Ukrayna’daki seçimleri iptal etmesi örneğinde olduğu gibi ABD yanlısı adayın kazanacağı kesinleşene kadar seçimlerin ertelenmesi ya da sahte bir seçimin yapılabilmesidir.
Bölgesel yansımalara bakıldığında da jeopolitik açıdan izlenmesi gereken enteresan gelişmeler, Bangladeş’in Hindistan ve Çin ile bozulması muhtemel ilişkileri üzerinden gelişecektir. Ayrıca ABD-Hindistan ilişkilerinin sert ve istikrarsızlaşması da bir çıktı olarak karşımıza çıkabilir. Bu açıdan Bangladeş’teki yeni rejim, Pakistan’la yakın iş birliği içinde olacağı için her şeyden önce Hindistan adına son derece istenmeyen bir sonuca karşılık geliyor. Hindistan’ı daha fazla kontrol altına almak isteyen ABD’ye karşılık, ABD tarafından arkadan bıçaklandığını düşünen Hindistan’ın küresel hedeflerini gerçekleştirmek için komşularını karşılıklı bağımlılıklar ağıyla bir araya getirme çabalarına ağırlık vermesi beklenebilir.
Bangladeş’teki yeni rejim, Hasina dönemi yakın ilişkilerin eskisi gibi devam etmesini zorlaştıracağından hem Çin hem de Rusya için de kötü bir habere karşılık geliyor. Özellikle ABD’nin St. Martin Adası’nda bir deniz/hava üssü kurması halinde bu, Çin için stratejik açıdan büyük önem arz eden Myanmar’ı sekteye uğratmak için kullanılabilir. Gelecekte meydana gelebilecek bir ABD-Çin gerilimi durumunda Bangladeş, Çin’in yumuşak karnına, yani güney bölgesine saldırmada önemli bir rol oynayabilecek bir konuma ulaşabilir. Netice itibariyle Bangladeş’teki değişimin sonuçları hakkında kesin bir yorum yapmak için henüz çok erken. Ancak büyük güçler arası rekabet oyununun bir parçası bağlamında 2022’de Pakistan’da gerçekleşen yumuşak darbenin bir devamı olarak değerlendirilebilir.
Sonuç
“170 milyon nüfuslu bir ülke olan Bangladeş’te ülkenin başbakanı, öğrencilerin devam eden protestoları üzerine ülkeyi terk etti.” Bu ifade gittikçe insanları tatmin etmeyen bir hikâyeye dönüştü. Toplumsal devrimler literatüründe iç dinamikler her zaman önemlidir, ama dış dinamikler genellikle göz ardı edilir. Bazen dış dinamikler de en az iç dinamikler kadar belirleyici bir rol oynayabilir. Son Bangladeş deneyiminde de en başından bu yana iç dinamikler merkezli süreci tartıştık. Ancak her geçen gün dış dinamiklerin rolüyle ilgili daha fazla bilgi sahibi oluyoruz. Bu açıdan Bangladeş’te de iç dinamikler bağlamında huzursuzlukların yükselişi önemli başlangıç noktasıydı. Ama burada jeopolitik faktörleri göz ardı edersek, ülkede olanların ne anlam ifade ettiğini ıskalama ihtimalimiz artar. Dolayısıyla Bangladeş örneğinin bizlere gösterdiği şey, büyük güçlerin küresel rekabetlerinin belli ülkelerin değişim süreçlerinde hala en önemli faktör olduğudur. Bangladeş son dönemlerde yükselen bir güç olma yolunda ilerliyordu, ancak büyük güçlerin arzu ettiği davranış değişikliğine uyum sağlamadığınız zaman, büyük krizlerle karşılaşabiliyorsunuz. Dünya haritasına bakarsak, ABD askeri üslerinin bulunmadığı tek bölge Bengal Körfezi bölgesiydi. En azından şimdiye kadar. Bölgede Hindistan ve Çin ise aşırı etkili olmaya başlamıştı. Bölgedeki gücün hangi aktör lehine konsolide olacağı Bangladeş örneğiyle ilgili bizlere daha fazla kanıt sunacak. Ancak şunu yine de çok iyi biliyoruz: Dünyada bir grup öğrencinin ayaklanıp liderlerinin yerini alabileceği bir ülke yok. Polisin, askerin ve en üst düzeydeki medyanın onayı olmadan bir rejim değişikliği gerçekleştirilemez. Bu da çok büyük bir ustalık ve büyük miktarda para gerektirir. Bu organizasyonu gerçekleştirecek aktörler de tahmin edilemez değil.
[Dr. Hayati Ünlü, Milli Savunma Üniversitesi Müşterek Harp Enstitüsü’nde öğretim üyesidir.]