Fransa’da aşırı sağ birinci parti oldu, ancak seçim sistemi sayesinde sol cephe mecliste en yüksek sandalye sayısına erişti. Sol cephe aralarındaki derin farklara rağmen başbakanlık için bir isim üzerinde anlaştı. Cumhurbaşkanı Macron “konu bu değil” dedi, olimpiyatlara konsantre olunması gerektiğini belirtip ağustos ortasına kadar bekleyeceğini söyledi.
Ekonomik tedbirlerine nispetle sermayenin düşman olduğu Mélenchon, Müslüman düşmanlığına açıkça tavır alan bu sebeple İslamcı-solcu hatta işbirlikçi diye itham edilen bir siyasetçi. Kamuoyu anketlerine göre başka pek çok konuda hemfikir olmamasına karşılık 2022’den beri Müslüman azınlığın oyları ona gidiyor. Yani denilebilir ki, Fransa’da Müslüman düşmanlığı bir tarafta Le Pen’i iyiden iyiye güçlendirirken diğer tarafta bu konuda onun tam zıddı pozisyon alan aşırı sol partiyi de güçlendirdi. Partisi LFI (La France Insoumise – Boyun Eğmeyen Fransa) Hamas’ı terör örgütü diye tavsif etmeyen tek siyasi parti! Bu arada hem Mélenchon hem de Marine Le Pen, NATO karşıtı Rusya’ya ve alternatif ittifaklara açıklar; örtülü biçimdeki ifadelerine bakılırsa her ikisi de AB’den çıkma taraftarı.
Fransa’da erken genel seçimler öyle neticelendi ki nereden ve nereye baktığınıza, neyi murat ettiğinize, neyi görmek isteyip neyi görmek istemediğinize nispetle türlü türlü yorum yapmanız mümkün! Bu arada tabii ne yaparsanız yapın, nereden bakarsanız bakın örtülemeyecek hatta herkesin gözünün içine giren bir gerçek var: Marine Le Pen’in Milli Birlik Partisi (RN) diğer partilerin ittifakla dahi erişemediği oy oranını açık ara tek başına aldı!
Komünist Parti’nin yayın organı L’Humanité başta olmak üzere sol cenahtaki pek çok gazetenin “Yaşasın Halk Cephesi” diye duyurduğu manşetin anlamı, öldüğü zannedilen solun ittifak halinde Le Pen’e karşı oluşturduğu barajdı. Ki manşetin hemen altında Boyun Eğmeyen Fransa Partisi’nin adına da atıfta bulunarak “Solun başını kaldırdığı gün” başlığı yer aldı. Libération ise ilk gecenin heyecanıyla seçmenlere övgüler yağdırdı: “Fransızlar işte bir kez daha Aydınlanma’dan miras kalan ve demokrasimizin dayandığı cumhuriyetçi değerlerin savunulmasında büyük bir rol üstlenerek, muazzam bir siyasi olgunluk gösterdiler… Sözüm ona artık şeytan olmaktan çıkan RN’nin aslında hâlihazırda tehdit ettiği değerleri korudular. Aşırı sağcı bir hükümeti reddederek, yabancı düşmanı, çürüyecek, izole edilecek ve hukukun üstünlüğünün altının giderek oyulacağı bir Fransa tasavvuruna hayır demiş oldular…
Birleşen sol, seçmenleri açıkça karşı koymaya çağıran ilk hareket oldu. Bir anlamda bunun karşılığını da aldılar…”
Bu tespitler biraz mübalağalı da olsa doğru ama seçimlerde sol cephenin başarılı olacağına ihtimal veren olmadığı için ister istemez Fransa’da ilk gece ve onu izleyen birkaç gün boyunca herkes heyecanlandı. Bunun yanı sıra 1936’da faşizm tehdidi altında Fransa’yı yönetmek üzere ortaya çıkmış Halk Cephesi’nden ilham alarak seçimler için ittifak yapan sol cephenin başarısı konuşuldu. Eğer sol cephenin zaten kazanacağı öngörülmüş olsaydı muhtemelen manşetlerde “solun zaferinden” ve 182 sandalye kazanmasından ziyade “sol mecliste mutlak çoğunluğu yakalayamadı”, “289’u tutturamadı” başlıklarını görecektik.
“Sol Cephenin zaferi” derken elbette nasıl bir cephe olduğunu da tahlil etmek gerekiyor. En önemlisi, sol cepheyi ayağa kaldıran partinin de aşırı solda yer alan Jean Luc Mélenchon’un “Boyun Eğmeyenler Partisi” olması. NATO’dan çıkmayı, Batı bloku yerine “alternatif aramayı” teklif ve talep eden Mélenchon’un Fransa’da sadece solda değil bütün siyasi eğilimlerden farkını ortaya koyan çok önemli bir durumu daha var. Hamas’ı terör örgütü diye tavsif etmeyen tek siyasi parti! Ayrıca Müslüman düşmanlığına açıkça tavır alan bu sebeple İslamcı-solcu hatta işbirlikçi diye itham edilen bir siyasetçi. Kamuoyu anketlerine göre başka pek çok konuda hemfikir olmamasına karşılık 2022’den beri Müslüman azınlığın oyları ona gidiyor. Yani denilebilir ki, Müslüman düşmanlığı bir tarafta Le Pen’i iyiden iyiye güçlendirirken diğer tarafta bu konuda onun tam zıddı pozisyon alan aşırı sol partiyi de güçlendirdi. 2022 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Mélenchon yüzde 21,95, Sosyalistler’in adayı ise 1,75, oranında oy almıştı. 2022 seçimlerinde medyada bir gün Spielberg’in 1975 yapımı Javs filmindeki köpek balığı, bir başka gün canavar ve bir başka sefer öcü suretinde gösterilen Jean Luc Mélenchon’un LFI partisi 2017’ye nispetle 4 kattan fazla yani 72 sandalye (2017’de 17 sandalye) kazanmıştı. Yani dirilen sol, geçen seçimde de aşırı sol yani LFI’ydi. Bu defa Sol Cephe çatısında Marine Le Pen korkusuyla LFI, 77 Sosyalist Parti ve beraberindeki partiler 54, Komünist Parti 9 ve Yeşiller de 28 sandalye aldı. Ancak sol cenahta yazanların kahir ekseriyeti “Yalnızca Raphaël Glucksmann’cı Avrupa yanlıları değil, François Hollande’ın sosyalistleri de Mélenchon’un popülizmi ve dış politikadaki yalpalamalarıyla çok az müştereğe sahip” diyorlar. Yeni Halk Cephesi’nin (NFP); yoksul ve alt-orta sınıf insanların satın alma gücünü artırmaya yönelik iddialı politikaları, asgari ücrette önemli bir artış, fiyatlara endeksli ücretler, ücretsiz okul yemekleri ve bu arada izole kırsal alanlar da dahil olmak üzere ülke genelinde altyapının yanı sıra sağlık, eğitim ve araştırmaya yönelik kamu harcamalarını artırarak geleceğe yönelik yatırımlardan söz etmesi gibi hususlar Mélenchon’u “marjinal” kılıyor. Nitekim ana akım medya manşetleri “Kırmızı alarm veren bütçeden uluslararası kredi reyting kuruluşlarının notlarından toplam dış borcun GSMH’nin üzerinde olmasından bahsediyor”. Ayrıca İsrail ve Müslümanlar konusundaki pozisyonuna nispetle sağdaki Le Figaro Gazetesi’nin Genel yayın Yönetmeni Alexis Brezet daha ilk turun sonunda Milli Birlik Partisini, solda birlik ittifakına (Yeni Halk Cephesi) tercih ettiğini yazmıştı başyazıda: “Milli Birlik Partisinin siyasi programı elbette endişe verici. Ancak karşı tarafta (solda birlik ittifakında) antisemitizm, İslamcı-solculuk, sınıf nefreti, aşırı vergi koyma sevdası var”.
Aşırı Sağın Örtülü Zaferi
Meclisteki sandalye sayısına göre, Marine Le Pen’in RN’si üçüncü sırada. Ama gerçekte RN tek başına 8 milyon 744 bin 80 oy yani yüzde 32,05 oranında oyla Fransa’daki birinci parti olarak çıktı sandıklardan. Sol cephe ise 7 milyon 4 bin 725 oy yani yüzde 25,68 oranında oy aldı. Mesela İngiltere’de seçimleri burun farkıyla önde bitirdiği halde mecliste ezici bir çoğunluk kazanan sola karşılık RN böyle bir seçim sisteminde İngiltere’dekinin tersine hakkıyla bütün meclisi ele geçirir ve mutlak çoğunluğu yakalardı. Seçim sisteminin sonucu olarak RN tek başına yüzde 32,05 oyla 143 sandalye sol cephe LFI, PS, PC ve Yeşiller bir arada yüzde 25,68’le 178 sandalye kazandı. Macron’un partisi Ensemble ve ittifakları ise üçüncü sıradaki oy oranıyla yüzde 23,15 oranında oyla 150 sandalye aldı. Bu arada yüzde 50’yi geçerek ilk turda seçilen 76 milletvekilinden 37’si Marine Le Pen’in partisinden 32’si sol ittifak partilerinden 2’si de Macron’un Rönesans Partisi ve ittifaklarındandı. Mecliste hâlihazırda 11 grup var ve aşırı sağcılar Le Pen beraberinde LR’yle 162 sandalyenin sahibi oldular. Herhangi bir ittifaka girmeksizin aslında en çok sandalye kazanan ve seçmenin üçte birinden oy toplayabilen tek parti, üstelik sonraki seçimlere hazırlanmak için önemli miktarda yeni fon kaynakları elde edecek. Beklentileri karşılaması her hâlükârda çok zor olan yeni yönetimin icraatları sonucunda gelecek seçimlerde cumhurbaşkanı seçilmek için şansı çok daha yüksek olacak görünüyor. Nitekim Le Pen’in başbakan adayı bir karikatürde seçim gecesi “Şampanyayı dolaptan çıkarayım mı diye soruyordu”, Le Pen “Bırak soğusun” diyerek 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini işaret ediyordu.
[Belkıs Kılıçkaya, Fransa’da uzun yıllar gazetecilik yapmış; halen 24 TV’de program hazırlayıp sunmaktadır.]