İsrail’in Hamas’ın siyasi lideri İsmail Heniye’yi Tahran’da hedef alması kitleleri oldukça şaşırtan bir vaka oldu. İran’ın başkentinde böylesine bir suikast akla İsrail’in bunu nasıl yapabildiğine dair birçok soru işareti getirdi. Bu sorunun cevabı İsrail’in kendi istihbarat geleneğinde saklı olmakla birlikte İran yönetiminde bir türlü telafi edilemeyen güvenlik açığına da dikkat çekiyor. İsrail bu güvenlik açığı sayesinde İran’dan Lübnan’a kadarki geniş bir coğrafyada düzenli olarak İran ve desteklediği oluşumların üst düzey isimlerini hedef alabiliyor. Suriye İç Savaşı’ndan sonra askeri yöneticilere yönelik, genellikle taktiksel etkiye sahip suikastlar gerçekleşse de İsrail’in bir dönem İran’daki bilim insanlarını da hedef aldığı biliniyordu.
İsrail Hizbullah ile yaşadığı 2006’daki savaşa kadar yürüttüğü istihbarat, sızma ve hava operasyonlarını ekseriyetle işgal altındaki Filistin topraklarında ve Lübnan’da, bazı dönemlerde ise Doğu Akdeniz’in ötesinde farklı ülkelerde gerçekleştiriyordu. Tel Aviv’in “düşman toprağı” olarak gördüğü yerlerdeki operasyonlarının temelinde I. Dünya Savaşı ve hemen ardından Siyonistlerin kurduğu ve Arap coğrafyasında yaşayan Mizrahi denilen Yahudilerden oluşturduğu, düşman görülen güçlerin arasında faaliyet göstermesi için kurulan erken dönem istihbarat servislerine dayanıyor. Özellikle, 1948 gibi kritik bir yılda önemini gösteren düşmanın içerisindeki yoğunluk etkinlik, dünyanın çeşitli ülkelerinden ve farklı kültürlerinden İsrail’e gelen Yahudilerin aynı amaçla istihbarat servislerine alınarak önce Nazilere daha sonra da Filistin direniş gruplarına karşı kullanılmasıyla da başarıları kendi güvenlik kurumlarınca ispatlandı.
Lübnan İç Savaşı sırasında Filistin direniş gruplarının Beyrut merkezli faaliyetlerinin Tel Aviv’i kuzeyden zorlamasıyla önce Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) sızma operasyonları gerçekleştirilirken, daha sonra Lübnan’da boşalan İsrail karşıtı silahlı mücadele alanını dolduran Hizbullah’ın içerisinden “adam devşirme” süreci başladı. Öte yandan Soğuk Savaş biter, FKÖ’nün yerini işgal edilmiş topraklarda Hamas alırken, Filistin direnişini İslami çizgideki bu yapı sürdürmeye başladı. Kısa bir süre içerisinde önce 1992 yılında Hizbullah lideri Abbas Musavi İsrail’in düzenlediği saldırıda ölürken, 1996’da Hamas’ın genel askeri komutanı Yahya Ayyaş evinde misafir olduğu Kemal Hammad’ın Şin Bet ile iş birliği sonucunda gerçekleşen suikast sonucunda hayatını kaybetti. İsrail böylece Hamas’a da çok yakın konumlanarak etkili yöneticilerini ortadan kaldırmaya başladı. Halid Meşal’in Ürdün’de zehirlenmeye çalışılması ile Hamas’ın sonraki liderleri Ahmed Yasin ve Abdülaziz Rantisi’nin üç hafta arayla suikasta uğramaları, grubun zayıf karşı casusluk önlemleri ve İsrail’in takip kabiliyetini gözler önüne seriyordu.
Taktik Değişiyor
2006 savaşının ardından Hizbullah lideri Hasan Nasrallah her ne kadar hükümet koalisyonunda yer alan bir siyasi lider olsa da İsrail saldırısı sebebiyle kamuya açık alanlara çıkmamaya başladı. Hizbullah’ın füze ve roket kabiliyetinden endişe eden İsrail, örgütün ana destekçisi ve nükleer silah girişiminde bulunan İran’ı hedef tahtasına oturttu. Savaşın hemen ertesi yılında İran’da yedi bilim insanı ya evlerinde ya da işe giderken hedef alındı. Sadece bir tanesi bu saldırı dalgasından yaralı kurtulurken, İran’da İsrail’in istihbarat operasyonları da başlamış oldu. Odakların İran’a toplanmasının ardından CIA ile birlikte MOSSAD’ın bu kez Hizbullah’ın askeri kanadının kurucusu İmad Muğniye’yi 2008 yılında Şam’da öldürmesi, İsrail’e karşı mücadele veren tarafların en güvenli noktalarda hedef alınabileceğinin ilk ve önemli bir işareti oldu.
İsrail’in İran ile yaşadığı gerilimin artışı; Suriye İç Savaşı’na dahil olan Tahran ve bağlı güçlerinin ülkedeki varlıklarını Şam ile Golan Tepeleri etrafına yığmaları, Şam Yönetimi desteğiyle Lübnan’da sarsılmaz bir güç olmayı başaran Hizbullah’ın ülkenin güneyini kendi kontrol sahasına çevirmesinin Tel Aviv’i endişelendirmeye başlamasıyla hızlandı. Haşdi Şaabi’nin Lübnan sınırından itibaren tüm kuzey hattında varlık göstermesiyle daha fazla tedirgin olan İsrail Hizbullah’ın efsane komutanı İmad Muğniye’nin oğlu Cihad’ın Suriye’de öldürdü ve 2015 yılında Kasım Süleymani’yi öldürme planı ancak ABD’nin devreye girmesiyle rafa kalkabildi.
Suriye’de savaşın şiddetinin azalmasıyla birlikte İsrail gözlerini tekrar İran’a çevirdi. Tahran’da nükleer bomba faaliyetlerinin başındaki Muhsin Fahrizade MOSSAD ajanlarının yapay zekâ yardımıyla gerçekleştirdiği bir suikast sonucu öldürüldü. Akabinde, takip edilmemek amacıyla akıllı telefon dahi kullanmayan Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el Mühendisi’nin kendilerine yakın dar bir çemberden kaynaklı sızıntı sonucu öldürüldüğü söylentileri dolaşmaya başladı. Son olarak, 7 Ekim sonrasında İsrail’in hem Suriye hem Lübnan’da üst düzey Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları komutanlarını öldürmesi yıllardır onarılamayan güvenlik açığının ne kadar büyük olduğunu gözler önüne serdi.
İran’ın eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın Kontrespiyonaj’dan sorumlu İran istihbarat müdürünün dahi İsrail ajanı çıktığına dair feryadı, bize günün sonunda sadece altı saat aralıklarla önce Hizbullah’ın Beyrut’taki kalesi Haret Hreik’te Fuad Şükri’nin daha sonra da Tahran’da İsmail Heniye’nin nasıl hedef alınabildiklerini açıkça gösteriyor. İsrail’in gerçekleştirdiği istihbarat faaliyetleri ve nokta atışı operasyonlar politikası esasen, Tel Aviv’in düşman olarak gördüğü güçlerin kendisine yönelik kapsamlı bir karşı saldırıyı daha gerçekleştirmeden engellemeyi uman önleyici bir sindirme mantığı güttüğünü gösteriyor.
[Çağatay Cebe Orta Doğu araştırmacısıdır]