7 Ekim tarihinden bu yana İsrail’in eylemlerinin hesap verilebilir bir zemine çekilmesi amacına yönelik olarak uluslararası mahkemeler nezdinde çeşitli gelişmeler oldu. Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) bu yöndeki taleplerin veya başvuruların iletildiği mekanizmalar olarak karşımıza çıktı.
Yakın dönemde Güney Afrika, İsrail aleyhine Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin hükümlerine dayanarak UAD’ye başvuruda bulundu. 29 Aralık 2023 tarihinde yapılan bu başvurudan kısa bir süre sonra, talep edilen geçici tedbirlere ilişkin duruşmalar ivedilikle yapıldı. Hemen birkaç hafta içinde de UAD tarafından geçici tedbir niteliğindeki kararlar açıklandı. Gelinen noktada geçici tedbir niteliğindeki kararların kapsamı genişletildi. Bununla birlikte dosya nihai olarak kapanmış değil. Geçici tedbirlerin dışında davanın esas konusuna ilişkin duruşmalar ilerleyen dönemde yapılacak. İsrail’in fiillerinin soykırım kapsamında kabul edilip edilemeyeceğine ilişkin yargılama sürecinin yakında başlaması bekleniyor. Nihai olarak soykırımın varlığına ilişkin kararın ise uzun bir sürece yayılacak duruşmalardan sonra çıkması muhtemel. Bahsedilen gelişmelere bağlı olarak gündem bu dava ile meşgul oluyor. UCM ise UAD yapısından farklı olarak şahsi sorumluluğun aranması noktasında ön plana çıkıyor. Bu kapsamda önceki ay UCM başsavcısı tutuklama talebinde bulunmuştu. Özetle, UAD nezdinde soykırım yargılamaları gündemdeyken, UCM bünyesinde tutuklama ve insanlığa karşı suçlar ya da savaş suçları gerekçesiyle şahsi yargılamalar söz konusu olabilir.
Geçtiğimiz günlerde odak noktası yine UAD’ye döndü. Fakat gündem, soykırım yargılamaları değildi. Divan nezdinde gündemde olan bir başka dosya daha var. UAD, 2022 senesinin son günlerinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından talep edilen “Doğu Kudüs Dahil Olmak Üzere İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Filistin Halkının İnsan Haklarını Etkileyen İsrail Uygulamaları” isimli danışma görüşünü yayımladı.
BM Genel Kurulunun Talebi
BM Genel Kurulunun 30 Aralık 2022 tarihinde gerçekleştirdiği genel kurul toplantısında “Doğu Kudüs Dahil Olmak Üzere İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Filistin Halkının İnsan Haklarını Etkileyen İsrail Uygulamaları” isimli bir karar alınarak UAD’den Doğu Kudüs’ün durumu ve İsrail işgalinin doğurduğu hukuki sonuçların tespit edilmesine yönelik danışma görüşü talep edilmişti. Mevzuata uygun olarak, söz konusu talep akabinde UAD, ilk olarak İsrail’in Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını ihlal etmeye devam etmesi gibi hususların hukuki sonuçlarına ilişkin görüşünü açıklayacaktı. Divan, İsrail’in kutsal şehir Kudüs’ün nüfus yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik tedbirler de dahil olmak üzere 1967’den bu yana işgal altında tuttuğu Filistin topraklarını uzun süreli işgal ve ilhak etmesi ve ayrımcı mevzuatı benimsemesi hususlarında da görüş beyan edecekti. Danışma görüşü ayrıca İsrail’in politika ve uygulamalarının işgalin hukuki statüsüne etkileri ve oluşan fiili durumun diğer devletler ve Birleşmiş Milletler (BM) için doğurduğu hukuki sonuçlara yönelik değerlendirmeler de içerecekti.
Türkiye ve Pek Çok Ülke Sürece Dahil Oldu
Mahkemenin 3 Şubat 2023 tarihli kararı ile yazılı beyanların sunulması için 25 Temmuz 2023 tarihine kadar süre verildi. Bu süre içerisinde mahkemeye devletlerden ve yetkilendirilen uluslararası kuruluşlardan 55 yazılı beyan sunuldu. Ayrıca istisnai olarak 2 ülkenin beyanlarını geç iletmesine izin verildi. Böylece dosyaya 57 yazılı beyanın sunulduğu görülüyor ki bu katılım açısından oldukça yüksek bir rakam. Türkiye de dosyaya müdahil olmuş vaziyette. Üstelik dosyaya yazılı beyanda bulunan ilk ülke. Türkiye’den sonra diğer devletler ve kuruluşlardan da yazılı beyanlar dosyaya sunuldu. Ayrıca son aşamada, sunulan beyanlara ilişkin diğer bazı devletler de beyanda bulundu. Bununla birlikte yazılı beyanlar henüz kamuya açık değil. Bu sebeple beyanların içeriği hakkında değerlendirme yapmak mümkün gözükmüyor. Usule uygun olarak, yazılı beyanların sözlü beyanların sunulması aşamasında veya sonrasında kamuoyuyla paylaşılması bekleniyor. Yazılı beyanların bitmesiyle birlikte sözlü beyanlara ilişkin takvim, sonrasında açıklandı. Bu takvime göre, 19 ve 26 Şubat 2024 tarihleri arasında onlarca devlet heyeti ve üç uluslararası kuruluş temsilcisi BM Genel Kurulunun danışma görüşü talebine ilişkin sözlü beyanlarda bulundu. Türkiye’den katılan heyet de 26 Şubat 2024 tarihinde kendilerine ayrılan yarım saatlik süre içinde sözlü beyanlarını sunmuştu. Katılım sayısı dikkate alındığında İsrail aleyhine ciddi bir baskının oluştuğu görülüyor. Bu süreç neticesinde danışma görüşü ise geçtiğimiz günlerde yayımlandı.
Danışma Görüşünün Önemi Nedir?
UAD, kapsam olarak tahminlerin çok ilerisine giderek, İsrail aleyhinde bir danışma görüşü yayımladı. Bu danışma görüşüyle birlikte Divan, İsrail ve destekçisi uluslararası topluma insan hakları ihlallerinin ivedi şekilde önlenmesi ve tazmin edilmesi yönünde bir irade ortaya koyması için çağrıda bulundu. Aynı zamanda danışma görüşü, BM’nin diğer organları olan BM Genel Kurulu ve BM Güvenlik Kurulu’na da bir talepte bulunmuş oldu. Üstelik bu çağrı ve talep onlarca ülkenin sözlü ve yazılı beyanlarının alınmasından sonra oldu.
UAD, her türlü tartışmanın ötesinde oldukça açık ve net bir görüş yayımlamış oldu. Gazze ve Kudüs’ü içeren Batı Şeria’nın da dahil olduğu Filistin toprakları onlarca yıldır işgal altındadır. Ayrıca ayrımcılık/ırkçılık yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşıldı. Orta Doğu’nun her konusunun doğrudan veya dolaylı olarak irtibatlı olduğu en önemli mesele hakkında uluslararası toplumun en yetkili mahkemesi tarafından ileride emsal teşkil edecek bir karar çıkmış oldu. 2004 senesinde yayımlanan karar gibi, bundan sonraki müzakere süreçlerinde bu kararın her zaman masada olması veya atıf alması beklenebilir.
Sonuç itibarıyla, UAD tarafından yayımlanan danışma görüşü kararlarının bağlayıcılığı söz konusu olmamasına rağmen kararın uzun vadeli olarak fiili açıdan etki doğurması muhtemel. İlk olarak bu kararın alelade bir mahkeme tarafından değil, BM’nin veya uluslararası toplumun en yetkili mahkemesinden verildiği hatırlanmalı. Ayrıca oldukça fazla sayıda devlet ve uluslararası kuruluşun sürece müdahil olması ve İsrail aleyhinde beyanda bulunması kararın uluslararası ilişkiler açısından etki doğurmasını sağlayabilir. Bu noktada sürece dahil olan devletlerin danışma görüşüne uygun olarak irade ortaya koyması beklenir. Nitekim, 2004 senesinde UAD benzer bir talep neticesinde yayımladığı danışma görüşünde İsrail’in işgal ettiği topraklarda duvar inşasını uluslararası hukuka aykırı bulmuştu. Bu karar akabinde uluslararası toplum nezdinde ticari ve siyasi yaptırım olmuştu.
[Av. Dr. Abdullah Musab Şahin Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]