Suriye iç savaşının başlangıcından itibaren Türkiye ve Suriye doğrudan ilişki kurmaya ilk defa bu kadar yakın. Genel olarak komşu ülkeler arasında doğal olarak bir rekabet her zaman mevcuttur. Bu rekabet çoğu zaman sınırın iki tarafındakiler arasında gergin ilişkilerin varlığına sebep olur. Son senelerde Türkiye ve Suriye ilişkisi, bu genel prensibe uygun şekildeydi.
Bununla birlikte, son günlerdeki beyanlar, en son Şanghay İş birliği Örgütü’nün (ŞİÖ) 24. Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi ya da medyaya yansıyan ismiyle Astana Zirvesi iki ülkenin normalleşme gündemini yeniden açtı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Putin ile görüşmesi ve zirve dönüşü yaptığı açıklamalar Türkiye ve Suriye arasında devlet başkanları düzeyinde veya doğrudan ilişkilerin başlayabileceği sinyallerini veriyor.
Gelinen nokta, çeşitli sebeplerle Türkiye ve Suriye ilişkilerinin yeniden başlangıcı için en uygun zaman gibi gözüküyor. Küresel gelişmeler, Orta Doğu’da yaşanan kargaşa ve iki ülke kamuoyunun yoğun şekilde görüşmeleri gündeme taşıma yönündeki ısrarı bu yöndeki göstergelerden bazıları.
Astana’da Putin ile Görüşme Ne Anlama Geliyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan inanılmaz bir diplomasi trafiği yürütüyor. Bu görüşmeler, farklı kutuplardan birisine entegreden ziyade herkesle açık iletişim sinyalleri veriyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan önümüzdeki günlerde NATO’nun 75. Yılı kapsamında düzenlenecek zirve için Washington’a gidecek. Bu zirveden çok kısa bir süre önce Türkiye’nin üst düzey ŞİÖ zirvesine katılımı oldukça önem arz ediyor. Bu zirveye Çin ve Pakistan ile yaşadığı problemler nedeniyle daha alt düzeyde temsil edilen Hindistan dışında, devlet başkanları düzeyinde katılım oldu. Bu durum da zirvenin önemini artırdı.
Astana’da gerçekleştirilen zirve öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Suriye ile müzakereye açık olduğu mesajını vermişti. Bu mesaj sonrasında Astana ziyareti ve burada gerçekleştirilen görüşmeler doğrudan doğruya Türkiye ve Suriye arasında devlet başkanları düzeyinde bir görüşmenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği üzerinden değerlendirildi.
Astana’da Cumhurbaşkanı Erdoğan çeşitli diplomatik temaslarda bulundu. Putin ile gerçekleştirdiği görüşme en ilgi çekeniydi. Bu görüşmenin ilk aşamada medyaya daha çok enerji odaklı ekonomik konular üzerinden yansıdığı görüldü. Aynı zamanda Türkiye’nin süregelen Ukrayna ve Rusya savaşında üstlenmek istediği arabuluculuk rolünün gündeme geldiği de anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve dönüşü yaptığı açıklamalar ise ilerleyen günlerde Putin ve Esed’e yönelik bir çağrı olacağını gösteriyor. Dolayısıyla Astana’da ilk aşamada bu yönde bir somut çıktı gündeme gelmemesine rağmen, yurda dönüş sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar taraflar arasındaki muhtemel bir görüşmeye işaret ediyor.
Doğrudan Müzakerelerin Başlangıcı İçin En Uygun Zaman
Suriye iç savaşının başlangıcıyla birlikte Türkiye ve Suriye arasındaki diplomatik ilişkiler tam manasıyla kesildi. Bununla birlikte son senelerde normalleşme yönünde bazı beyanların iki ülke siyasetçileri ve diğer ülke temsilcileri tarafından gündeme getirildiği görüldü. Çeşitli gelişmeler sebebiyle bu çağrılar veya teşebbüsler herhangi bir sonuç vermedi.
Geçmişten farklı olarak Türkiye ve Suriye arasındaki müzakerelerin ve sonrasında sınırlı bazı konularda da olsa kararların alınması için doğru zaman gelmiş gibi gözüküyor. Küresel gelişmeler, Orta Doğu’da yaşanan kargaşa ve iki ülke kamuoyunun yoğun şekilde görüşmeleri gündeme taşıması bu yöndeki göstergeler.
İlk olarak ifade etmek gerekir ki uluslararası ve bölgesel vaziyet iki komşu ülke arasında müzakerelerin başlamasını ve asgari bazı konularda da olsa ortak kararların alınmasını gerektiriyor. Gerçekten de içinde bulunduğumuz 2024 senesi dünyanın her tarafında seçimlerin yaşandığı bir sene oluyor. 2024 senesi için takvimde planlanan seçimler vardı. Bunların yanında sürpriz seçimler de oldu. Reisi’nin kazası sonrası İran’da yapılan veya Macron’un Avrupa Parlamentosu seçimleri sonrası meclisi feshetme kararını takiben yapılan seçimler en güncel örnekler.
Bu seçimler, bazı ülkelerde özellikle dış politikaya ilişkin siyasi söylemlerin değişmesine sebep oldu. Bunun yanında, sandıktan çıkan sürpriz sonuçlar da ilerleyen dönemde dış politikada yeni yaklaşımların belirlenebileceği sinyallerini veriyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde kasım ayında yapılacak seçimlerde muhtemel bir Trump zaferi de çeşitli yönlerden farklı Suriye politikasının benimsenebileceğini gösteriyor. Hal böyle olunca Türkiye ve Suriye arasında müzakere süreçlerinin başlatılmasının vakti gelmiş gibi. Uluslararası ve bölgesel vaziyet buna uygun.
Bunun yanında 7 Ekim sonrası yaşanan gelişmeler müzakerelerin başlamasını zaruri kılıyor. 7 Ekim tarihinden bu yana İsrail’in saldırgan tutumu oldukça kısa süreli ateşkes dışında durdurulamadı. Gazze’ye yönelik tutum şiddetle devam ediyor. Ayrıca İsrailli bazı siyasetçilerin Lübnan’a yönelik çeşitli tehditler yönelttiği de görüldü. Sonraki hedefin İsrail’in kuzeyi, yani Lübnan olduğu açıkça ifade edildi. Olası bir Lübnan ve İsrail savaşının Suriye’yi ciddi derecede etkileyeceği açık. Ayrıca sonraki hedefin Suriye olacağı da anlaşılıyor. Bu saldırgan ve durdurulamayan tavra karşı Suriye’nin Rusya dışındaki ülkelerle yeni diplomatik temaslar kurmaya ve yeni güvenceler elde etmeye ihtiyacı var. Türkiye açısından bakıldığında ise bölgede güvenlik ve istikrar kaygılarıyla Lübnan ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün İsrail’e karşı korunması oldukça önem taşıyor.
Suriye’nin Rusya ve İran dışında herhangi bir ülkeyle yapıcı diplomatik ve ticari ilişkiler kuramadığı biliniyor. Ayrıca yaptırımlar Suriye’de fiili olarak iç savaş bitmesine rağmen yeniden inşa sürecinin başlamasını engelliyor. Son senelerde Esed’in yeniden inşa ve yeniden kalkınma çağrıları yaptığı burada hatırlanmalı. Sıklıkla atıf yapılan bu sürecin başlaması Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin katkısıyla mümkün olabilir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hakan Fidan’ın defalarca Suriye’nin istikrarı ve yeniden kalkınması yönünde çağrılar yaptığı biliniyor.
Ayrıca çevre ülkelerin veya bölgede etkili olan diğer bazı aktörlerin bu müzakereleri destekleyici tavır aldığı görünüyor. Putin’in bu müzakerelerde arabuluculuk rolünü üstlenmek istediği açık. Türkiye açısından Putin’in bu rolünün kabul edilmesi Esed’in taleplerinin baskılanması amacına yönelik olmalı. Diğer taraftan ise Esed’in Putin’in bu rolünü kabul etmemek gibi bir şansı bulunmuyor. Gelinen noktada Suriye’nin herhangi bir ülkeyle müzakere yolu Rusya’dan geçiyor. Irak tarafından da Türkiye ve Suriye normalleşmesi çağrılarının yapıldığı ve Irak’ın bu amaca yönelik somut adımlar atmak istediği burada hatırlanmalı. Ayrıca İran tarafından da bu müzakereleri engelleme yönünde bir irade henüz görülmedi.
Son olarak, Türkiye’nin son senelerdeki başarılı operasyonları sonrası PKK’nın ağırlık merkezinin zaruri olarak Suriye’ye kaydığı açık. Bu noktada Türkiye’nin sınır güvenliğini korumak ve güneyde bir terör devletinin kurulmasını engelleme gibi bir misyonu var. Suriye’nin de kuzeyindeki gelişmelere ilişkin aynı noktada olduğu görülüyor. Türkiye ve Suriye’nin müştereken Suriye’nin istikrarı ve toprak bütünlüğü için PYD-YPG’ye karşı aynı yaklaşıma sahip olduğu açık.
Muhtemel Senaryo
Bahsedilen gelişmeler Türkiye ve Suriye arasında doğrudan ve devlet başkanları düzeyinde müzakerelerin başlayabilmesi için uygun ortamın oluştuğu gösteriyor. Gelinen noktada müzakereler neticesinde asgari bazı konularda mutabakat sağlanması bile oldukça kıymetli. İki komşu ülkenin asgari mutabakatı iki ülkeye de fayda sağlayabilir. İstikrar ve güvenlik açısından iş birliği kurulması önemli. Nitekim normalleşme sinyalleri sonrası yaşanan olaylar bunu ispat ediyor. Kayseri ve sınır bölgesinde çeşitli provokasyonlar yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Esed tarafından yapılan açıklamalar, alt düzeyde yapılan dolaylı görüşmelerin belirli bir düzeye ulaştığını gösteriyor. İlerleyen günlerde Putin’in arabuluculuğunda doğrudan devlet başkanları arasında bir görüşmenin gerçekleşmesi muhtemel. İlk aşamada müzakerelerin Rusya’da başlaması beklenebilir.
[Av. Dr. Abdullah Musab Şahin Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]