Çin, son yıllarda hızlı ekonomik büyümesi ve teknolojik ilerlemeleriyle dikkat çekerken, aynı zamanda askeri güç olarak da önemli bir yükseliş sürecini yaşıyor. Bu yükseliş, Çin’in jeopolitik stratejilerinde ve küresel etkisinde belirgin değişikliklere yol açıyor. Çin’in askeri güç olarak yükselişini ve jeopolitik stratejilerini değerlendirirken, çeşitli faktörler ve yaklaşımlar dikkate alınıyor.
Dünyanın En Büyük İkinci Askeri Bütçesi
Bunların en başında Çin’in ekonomik gücünü askeri güce dönüştürmesi geliyor. Çünkü geçtiğimiz süreçte Çin, ekonomik büyümesini askeri kapasitesini artırmak için kullandı. Ekonomik güç, askeri harcamaların artmasına olanak sağladı ve Çin, modern silah sistemleri, donanma, hava kuvvetleri ve siber savunma alanlarında önemli ilerlemeler kaydetti. Çin’in askeri bütçesi, son yıllarda istikrarlı bir şekilde artarak, dünyanın en büyük ikinci askeri bütçesi haline geldi.
Çin, askeri teknolojisini modernize ederek, siber savaş yetenekleri, hipersonik füzeler, insansız hava araçları ve yapay zeka destekli savunma sistemleri gibi alanlarda önemli ilerlemeler kaydetti. Bu teknolojik gelişmeler, Çin’in askeri stratejilerini daha etkili ve esnek hale getirdi. Kuşak ve Yol İnisiyatifi (BRI), Çin’in jeopolitik stratejilerinin önemli bir parçası haline geldi. Bu girişim, Asya, Afrika ve Avrupa’da altyapı projeleri ve ekonomik iş birlikleri aracılığıyla Çin’in küresel nüfuzunu artırmayı amaçlıyor. BRI, Çin’in ekonomik gücünü stratejik nüfuz araçlarıyla birleştirerek, küresel ticaret yollarında ve stratejik bölgelerde etkisini artırmasını sağlıyor.
Çin bu stratejik hamlesine denizlerdeki gücünü de ekleyerek Güney Çin Denizi’nde askeri varlığını artıracak bölgedeki deniz yollarının kontrolünü sağlamaya çalışan girişimlerde bulunuyor. Çünkü Güney Çin Denizi, stratejik olarak önemli bir bölge. Çin, bu bölgede yapay adalar inşa ederek askeri üsler kuruyor ve bölgesel hakimiyetini pekiştirmeyi, deniz güvenliğini sağlamayı amaçlıyor.
Stratejik Ortaklık
Çin’in askeri güç ve kapasitesini artırma noktasındaki stratejik hamleleri, bölgesel güç dengesi ve ittifak ilişkileri bağlamında da büyük önem taşıyor. Asya-Pasifik bölgesinde ABD ile rekabet halinde olan Çin, bölgesel güç dengesini kendi lehine çevirmeye çalışmak ve bu bağlamda Rusya, Pakistan ve diğer bölgesel aktörlerle askeri ve ekonomik iş birlikleri geliştirmek istiyor. Bu iş birlikleri, Çin’in stratejik etkisini artırmayı ve ABD’nin bölgedeki etkisini dengelemeyi amaçlıyor. Bu bağlamda, Çin ve Rusya arasındaki iş birliği, özellikle son yıllarda derinleşmiş ve stratejik bir boyut kazanmış olması her iki ülkede de Batı’nın etkisine karşı denge oluşturma amacı taşıyor. Askeri alanda, ortak tatbikatlar ve teknoloji transferleri gerçekleştirmek; ekonomik alanda ise enerji, ticaret ve altyapı projelerinde iş birliği yapılmakta. Bu stratejik ortaklık, Çin’in kuzey sınırlarında güvenlik sağlamasına ve aynı zamanda ABD’ye karşı daha güçlü bir cephe oluşturmasına katkıda bulunuyor.
Bu ilişkiler incelendiğinde; Çin-Pakistan ilişkileri, tarihsel olarak güçlü olup stratejik önem de taşıyor. Çin, Pakistan’ın en büyük askeri tedarikçilerinden biri olarak, Pakistan ile savunma sanayiinde derin iş birliği içinde bulunuyor. Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” girişimi kapsamında Pakistan’da gerçekleştirdiği büyük altyapı projeleri, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun (CPEC) bir parçası olarak iki ülke arasındaki ekonomik bağları daha da güçlendiriyor. Bu ittifak, Çin’in Hint Okyanusu’na erişimini kolaylaştırırken, Hindistan’a karşı stratejik bir denge unsuru oluşturuyor.
Küresel Sistemin Belirleyicisi
Çin, ayrıca Asya-Pasifik bölgesinde de diğer ülkelerle stratejik ve ekonomik iş birlikleri geliştiriyor. Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) ile yapılan anlaşmalar, bölgedeki ticaret ve yatırım ilişkilerini güçlendirirken, Çin’in bölgedeki etkisini artırıyor. Ayrıca, Orta Asya ülkeleriyle de enerji ve altyapı projeleri üzerinden derinleşen ilişkiler, Çin’in batısında stratejik güvenlik ve ekonomik çıkarlarını destekliyor. Çin, Güney Çin Denizi’nde askeri varlığını artırarak, bölgedeki stratejik dengeyi kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Bu deniz yolu, ticaret açısından büyük öneme sahip olup, Çin’in bölgedeki deniz yollarını kontrol etme çabası, askeri üsler ve yapay adalar aracılığıyla destekleniyor. Bu strateji, Çin’in deniz güvenliğini sağlama ve ABD’nin bölgedeki deniz hakimiyetini dengeleme çabalarının bir parçası olarak görülüyor. Çin, bölgesel ve uluslararası kurumlar aracılığıyla da etkisini artırmaya çalışıyor. Şanghay İş birliği Örgütü (ŞİÖ) ve Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) gibi kuruluşlar, Çin’in bölgesel liderliğini pekiştiren platformlar olarak öne çıkıyor. Bu kurumlar, Çin’in çok taraflı diplomasi ve ekonomik iş birliği yoluyla bölgesel güvenlik ve kalkınmayı destekleme stratejisinin bir parçası olarak okunabilir.
Çin’in küresel sahnedeki hızlı yükselişi, dünya düzenini yeniden şekillendiren önemli bir gelişme olarak düşünülüyor. Ekonomik, askeri ve teknolojik alanlardaki başarıları, Çin’i küresel bir güç haline getiriyor. Ancak bu yükseliş, küresel ilişkilerde ve jeopolitik dengelerde yeni gerilim noktaları da yaratıyor. ABD ve müttefikleri ile Çin arasında artan rekabet, uluslararası ilişkilerde belirsizlikleri ve potansiyel çatışma risklerini artırıyor. Çin’in gelecekteki stratejileri ve politikaları, küresel düzenin nasıl şekilleneceğini büyük ölçüde belirleyecek gibi gözüküyor. Bu nedenle, Çin’in yükselişinin dünya üzerindeki etkilerini anlamak ve bu dinamiklere uygun politikalar geliştirmek, küresel aktörler için kritik bir gereklilik olacak gibi duruyor.
Sibel Bülbül Pehlivan, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.
Bu yazı, ilk olarak 02.07.2024 tarihinde Yeni Şafak’ta yayımlanmıştır.