Amerikan Dış Politikası ve İsrail Lobisi

2023 Ekim ayından beri tüm dünyada belki de en çok merak edilen soru şuydu: Amerika Birleşik Devletleri bu kadar sınırsız desteği İsrail’e neden vermektedir? ABD, İsrail için tüm dünyayı karşısına alabilecek kadar neden önemli? Tel Aviv’in güvenliğinin Washington’un güvenliği ile eşdeğer olmasının sırrı nedir?

Üstte sıraladığımız soruları aynı şekilde merak eden çok önemli iki akademisyen 2006 yılında bir kitap yazdılar. Stepenn Walt ve John Mearsheimer ABD’nin koşulsuz şartsız İsrail’i desteklemesininin en önemli nedenini ABD’deki İsrail lobisine bağlamaktadırlar. Bu sınırsız desteğin İsrail lobisinin gücü olduğu sonucuna varmadan önce bu iki akademisyen bazı kritik sorular da sorarlar: İsrail, ABD için stratejik bir ortak olduğu için mi bu sınırsız destek verilmektedir, yoksa İsrail’i desteklemek ahlaki bir duruş mudur veya İsrail’i desteklemek büyük fayda mı getirmektedir?

Amerikan Yahudileri İsrail’le ilgili spesifik politikalarda da birbirinden farklı fikirlere sahiptir. Lobi’deki Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi (the American-Israel Public Affairs Committee-AIPAC) ve Önemli Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı (the Conference of Presidents of Major Jewish Organizations) gibi önemli örgütlerin bir çoğu Oslo barış sürecine karşı olması da dahil olmak üzere Likud Partisi’nin yayılmacı politikalarına genellikle destek veren müfrit grupların kontrolündedir. Amerikan Yahudiliğinin büyük kısmı ise, bu arada, Filistinlilere taviz vermeye daha meyillidir ve bazı gruplar (örneğin Jewish Voice for Peace) bu tür adımlar atılmasını şiddetle savunmaktadır. Bu farklılıklara rağmen, hem ılımlılar hem de müfritler İsrail’in sadakatle desteklenmesinden yanadırlar.

Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre en güçlü lobi yapanlar listelendiğinde ( Fortune Dergisinin 1997 yılında yaptığı bir araştırma) AIPAC’ın Amerikan Emekliler Derneği’nden sonra en güçlü lobi yapan oluşum olduğu tespit edilmiştir. Bu lobi sadece Amerika’nın dış politikasını etkisi altına  almakla yetinmemekte, aynı zamanda Hristiyan evanjelikleri de etkisini altına almaktadırlar. Hristiyan evanjeliklere göre İncil’deki kehanetin İsrail’in doğuşuyla aynı anlama geldiği düşüncesi ciddi anlamda desteklenmektedir. Üstte ifade ettiğimiz akademisyenlerin bu kitapta iddia ettikleri önemli bir husus ise şudur: İsrail lobisi için çalışan Yahudiler veya onlarla ittifak halinde olan evanjelikleri diğer lobilerden ayıran en temel nokta, önemsiz gibi görüren bir konuda bile orantısız bir lobi yapmaları. Arap lobilerinin etkisiz veya zayıf kalmasının en önemli nedeni olarak İsrail lobisinin olağanüstü gayret sarf etmelerine bağlamaktadırlar.

İsrail Lobisinin Çalışma Yöntemi

Lobi çalışmalarında iki ana yöntemi kullanmaktadır: Washington’daki nüfuzlarını kullanarak kongre üyelerine baskı yapmaktadırlar. Bu lobi öylesine titiz çalışır ki mesela siyasi bir atmosferde tartışılması gereken, kamuyounun gündeminde yer alınca İsrail politikalarının zarar göreceği endişesi taşıyan hiçbir konuyu gündeme dahi getirmemeye büyük önem verir. İsrail lobisi Amerikan siyasetinde o denli etkilidir ki kongrede İsrail’i eleştirmek düşüncesi dahi büyük bir ayıp gibidir. Bunun bir nedeni bazı önemli üyelerin Hristıyan Siyonist olmasıdır. Bunlardan biri olan Dick Armey Eylül 2002’de şöyle söylemişti: ‘Benim dış politikadaki birinci önceliğim İsrail’i korumaktır.’ Herhangi bir kongre üyesi için bir numaralı önceliğin Amerika’yı korumak olacağını düşünebiliriz. ABD dış politikasının İsrail’in çıkarlarını desteklemesini sağlamak için çalışan Yahudi senatörler ve kongre üyeleri de vardır. ABD’de Kasım seçimleri yaklaşırken her iki başkan adayının da İsrail aleyhine hiçbir cümlesini duyamayız. Öyle ki mevcut krizde Amrikan halkı, özellikle üniversitelerde Filistin lehine bu denli bir kamuoyu oluşmuş iken hiçbir Amerikalı kongre üyesi İsrail’i hafif bir eleştiriye dahi tabi tutamaz haldedir. Üstte değindiğimiz AIPAC seçim dönemlerinde İsrail aleyhine bir oluşum veya bir tehlike olduğunu hissettiği an tüm bağışları, yardımları kesebileceğini, başka bir adaya yönlendirebileceğini açıkça ifade eder. Amerika’daki başkanlık seçimlerinde seçim kampanyalarında bağışların hayati derecede önemli olduğunu ifade etmekte fayda vardır.  Özetlemek gerekirse, yabancı bir devletin fiilen temsilciliğini yapan AIPAC Kongre’de boğucu bir hakimiyete sahiptir ve bunun sonucu olarak ABD’nin İsrail’e yönelik politikası, bu politikanın bütün dünya için önemli sonuçları olsa dahi, Kongre’de tartışılamamaktadır. Başka bir deyişle, yönetimin üç ana organından biri İsrail’i desteklemeye sıkı sıkıya bağlıdır. Demokrat partili eski bir senatörün görevden ayrıldıktan sonra kaydettiği gibi, ‘AIPAC’ın size verdiğinden başka bir İsrail politikanızın olması mümkün değildir.’ Ya da bir defasında Ariel Sharon’un Amerikalı dinleyicilerine söylediği gibi, İsrail’e yardım etmenin en kolay yolu AIPAC’a yardım etmektir.

Yapılan bir araştırmaya göre Demokrat Parti’nin seçim dönemindeki maddi ihtiyacının yüzde 60’nın Yahudi seçmence karşılandığı tespit edilmiştir. Unutmamak gerekir ki Amerika’da seçimler hazine yardımı ile değil direkt seçmen bağışları ile yapılmaktadır. Bir diğer durum ise Amerika Yahudilerinin seçimlere aktif katılım göstermeleridir. Özellikle Illionis, Florida, Pensilvanya ve New York gibi yerlerde dengelerin değişmemesi için Amerikan başkan adayları Yahudi seçmenleri kızdırmamaya özen gösterirler. İsrail lobisiin en temel amacı başkanlık seçimleri birlikte ABD dış politikasında İsrail’i eleştiren hiçbir kişiyi göreve getirmemektir. Dikkat edilirse Amerikan dış işleri bakanı açıkça ben bir Yahudi olarak İsrail’e geldim demektedir. (Antonhy Blinken) Yine Amerikan dış işleri sözcüleri haftalık değerlendirmelerinde hiçbir şekilde İsrail aleyhinde konuşma yapmamışlardır. Eğer böyle bir konuşma olursa ağır bir İsrail lobisi baskısıyla karşılaşacakları malumdur.

Üstte ifade ettğimiz bu iki akademisyenin ortaya koyduğu temel iddia şudur ki: İsrail lobisi Amerikan siyasetinde fazlasıyla etkilidir. Nüfus olarak Yahudiler Amerika nüfusunun yüzde 3’ünü oluşturmasına rağmen Amerika siyasetine etki bakımından ise birinci sıradadırlar.

 İsrail Lobisine Karşı Nasıl Bir Yol İzlemeli?

Bugün tüm dünya halklarını yasa boğan, dünyanın adeta baş belası olmuş bu lobisine karşı nasıl bir yol izlenmeli, bunun üzerine derin derin düşünmek gerekli. İslam dünyası diye tarif ettiğimiz ülkeler neden bu lobiye karşı galip gelemiyorlar? Öncelikle şunu bilmek gereklidir: Filistin meselesi veya Gazze genellikle Müslümanların gündeminde birinci sırada yer almamaktadır. İsrail’in sistematik saldırıları aslında hiç durmadı. İsrail’in resmi olarak devlet olmasından önce başlayan, daha sonra devlet görünümlü bir terör devletine dönüşen yapı Filistinlileri hep katletti. Müslümanlar ise genellikle toplu katliamlarda seslerini yükselttiler. Halbuki Filistin meselesi İslam dünyasının bir beka meselesiydi. Günübirlik düşünülüp de unutulacak bir sorun değildi. Peki bundan sonra ne yapılmalı? Öncelikle tüm İslam dünyasında mevcut krizler akademik literatürde yer almalı, gündemde magazinsel değil hakiki şekilde yer almalı. Müslüman dünyası boykota en üst seviyede uyum göstermeli ve bunu tüm dünyada da yaygınlaştırma çabasına girmeli. İsrail lehinde olan kuruluşlar gün be gün teşhir edilip medyada yer alması sağlanmalı. Ortadoğudaki tüm meselelerde Filistin meselesi bir kırmızı çizgi olmalı, Filistin devletinin tanınması ve 1967 sınırları konusunda mücadeleden vazgeçilmemeli. Hem İslam dünyasında hem de özellikle Avrupa halklarında oluşan Filistin lehindeki bu iklimi koruma adına sürekli stratejiler geliştirilmelidir. Şunu net olarak görüyoruz ki eğer Filistin meselesinde İslam dünyası galip gelirse, İsrail bu topraklarda terbiye edilirse fitne fesat, kan ve gözyaşı duracak, dünya derin bir nefes alacaktır. Dijitalleşmenin bu denli arttığı, sosyal medyanın an be an olayları ifşa ettiği bir ortamda, Filistin halkının haklılığını anlatmak için hedef kitle devletlerden ziyade dünyanın tüm halkları olmalıdır. İsrail’in Gazze şeridi için uyguladığı tecride mukabil, İsrail tüm dünyada tecrit edilmeli. Bu yazı kaleme alınırken yurtdışında önemli çalışmalar yapan Yunus Emre Erdölen’in tam da bu konuyla ilgili iki tweete konuyu meselenin önemi konusunda yardımcı olacaktır.

“ İsrail lobisi, İsraili’i eleştiren Amerikalı siyasetçilerin kaybetmesi için milyonlarca dolar harcıyor. Bugün Jamaal Bowman sırf İsrail soykırım yapıyor dediği için ABD’nin en çok para harcanan Temsilciler Meclisi seçiminde kaybetti. 15 milyon dolar harcadılar!!! Bowman’a sahip çıkacak bir Filistin, Müslüman lobisi yok! Amerikan solcuları kendi yağlarında kavrularak mücadele ediyorlar. Rezalet cidden.

Bir Temsilciler Meclisi üyeliği için İsrail lobisi 15 milyon dolar harcayabilmektedir. Bunu düşündüğümüzde Filistin meselesi için yapılması gereken çok işin olduğunu idrak edebiliyoruz. Günübirlik yaklaşımlarla değil maddi ve manevi, stratejik, uzun soluklu politikalar ile bu sorunu halledebileceğimiz ortadadır.

[Ahmet Fethi Gün, Dicle Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.]

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu