Hindistan'ın Orta Doğu Politikasındaki Temel Değişiklikler ve Zorluklar

Hindistan’ın Orta Doğu etkileşimleri son dönemlere kadar “işlemsel” bir düzlemde gerçekleşiyordu. Bu, Hindistan’ın daha geri planda, kendi çıkarlarını çok ön plana çıkarmadan karşı tarafın hassasiyetlerine göre şekillenen sınırlı bir etkileşim anlamına geliyor. Ancak son dönemlerde bu etkileşimler “stratejik” bir boyut kazanmış ve özellikle Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile bu etkileşimlere “incelikli ayrıştırma” stratejisi getirilmiştir. Ancak konu Orta Doğu olunca, elbette Hindistan’ın da önünde birtakım zorluklar yok değil. İşte bu analizde tüm bu konular ikili ilişki bazında örnekleriyle birlikte tartışılmaktadır.

Hindistan’ın Yenilenen Orta Doğu Politikası

Orta Doğu (veya Hint politika yapıcıların ifadesi ile Batı Asya), Hindistan’ın ham petrol ithalatının yüzde 60’ından fazlasını oluşturuyor. Hindistan’ın ticaretinin hacim olarak yüzde 95’i ve değer olarak yüzde 65’i denizcilik alanından; dış ticaretinin yüzde 80’i, yani ihracatının yüzde 50’si ve ithalatının yüzde 30’u Kızıldeniz gibi bölgedeki önemli su yollarından geçiyor. Bu arada Hintler dünyanın ticari nakliye filosuna mürettebat sağlayan (Filipinler, Rusya, Endonezya ve Çin’le beraber) en büyük uluslar arasında yer alıyor. Ayrıca Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), Hindistan’ın en büyük bölgesel blok ticaret ortağı ve 2022-2023 mali yılında grup, ülkenin toplam ticaretinin yüzde 15,8’ini oluşturdu. Körfez ülkeleri aynı zamanda Hindistan’daki doğrudan yabancı yatırımları nedeniyle de önemli; Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) yedinci en büyük kaynak.

Bununla beraber, Orta Doğu’da 9,5 milyondan fazla Hint işçi var ve bunların büyük çoğunluğu KİK ülkelerinde bulunuyor. Yıllık havaleleri Hindistan’ın döviz rezervlerinin yenilenmesinde ve Hindistan rupisi değerinin korunmasında çok önemli bir rol oynuyor. Körfez’de çalışan 8 milyondan fazla Hint, Hindistan’ın toplam yabancı dövizlerinin neredeyse yüzde 30’unu oluşturuyor. Ve Orta Doğu’daki Hint işçilerin yıllık dövizleri Hindistan’ın toplam döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 16’sını oluşturuyor.

Son on yıl öncesine kadar Hindistan-Orta Doğu ilişkileri büyük ölçüde “işlemseldi” ve herhangi bir “stratejik bileşenden” yoksundu. Özellikle Soğuk Savaş sırasında Yeni Delhi’nin Orta Doğu ile ilişkileri birçok faktörün esiri olmuştu. Hindistan ve Amerika Soğuk Savaş ayrımında karşıt tarafta yer alırken Yeni Delhi’nin Filistin davasına verdiği destek İsrail ile açık ilişkiyi sınırladı. Dahası, Hindistan’ın bölgedeki Suudi Arabistan gibi muhafazakâr krallıklar yerine Mısır ve Irak gibi laik, sosyalist rejimler ile angaje olmayı tercih etmesi de bir başka engeldi.

Yeni Delhi ile Orta Doğu arasındaki angajman eksikliği, üst düzey ziyaretlerin azlığından da açıkça görülebilir. Örneğin dönemin Başbakanı Indira Gandhi’nin bölgeye 1980’lerdeki ziyareti ile 2008 yılları arasında Hindistan’dan Orta Doğu’ya hiçbir üst düzey ziyaret gerçekleşmedi. Ancak Başbakan Narendra Modi döneminde Hindistan’dan bölgeye yapılan üst düzey ziyaretlerin sıklığı ciddi oranda arttı. Bu, Hindistan-Orta Doğu ilişkilerini “işlemsel” bir nitelikten “stratejik” bir düzeye taşıdı. En önemlisi, Modi hükümeti Hindistan’ın Orta Doğu’daki ülkeler ile olan etkileşimlerinde “incelikli ayrıştırma” yoluna gitti. Bunun en dikkat çekici örneği Hindistan’ın İsrail ile derinleşen ilişkileridir.

Hindistan’ın Yakın İsrail İlişkileri

Modi’nin 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısının ardından “İsrail ile dayanışma içindeyiz” şeklindeki X platformu gönderisini, Hindistan’ın İsrail’in Gazze saldırılarını kınayan 27 Ekim tarihli BM Genel Kurulu kararında çekimser kalması izledi. Yeni Delhi ayrıca Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısını açıkça kınayan yasa değişikliğini de destekledi. Yaklaşık 120 ülke karar lehine oy verirken Hindistan çekimser kalan 45 ülke arasında yer aldı ve Güney Asya’da bunu yapan tek ülke oldu. Yeni Delhi, daha sonraki Gazze’deki Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü duruma dikkat çeken BM Genel Kurulu kararlarına daha güçlü destek verdi. Ancak nisan ayında BM İnsan Hakları Konseyi’nde İsrail’e silah transferine son verilmesi çağrısında bulunan ve İsrail’i olası savaş suçları ile suçlayan oylamada bir kez daha çekimser kaldı. Hindistan’ın, 1948’de İsrail’in Birleşmiş Milletler’e kabulüne karşı oy kullanan ve 1988’de Filistin devletini tanıyan ilk Arap olmayan devlet olduğu dikkate alınırsa, 7 Ekim sonrasındaki tavrı, Yeni Delhi’nin tarihsel konumunda bir değişime işaret ediyor. Bununla beraber, Yeni Delhi’nin bugünkü konumunun Hindistan’ın liderlik hırsını sürdürdüğü Küresel Güney’in büyük bir kısmı ile uyumsuz olduğu gerçeği, ülkenin İsrail’i desteklemek için riske girmeye istekli olduğunun sinyalini vermesi bakımından ayrıca önemli.

Artık Hindistan ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkiler ikili düzeyde kuruluyor. Yeni Delhi artık İsrail-Filistin çatışması, bölge içi rekabet ve sistemsel rekabet gibi önemli konularda kendi çıkarlarını gözeten kendi açısından ilkeli bir yaklaşım sergilemeye başladı. Bundan önce, Yeni Delhi ile Orta Doğu ülkeleri arasındaki ilişkiler genellikle Hindistan’ın kendi çıkarlarına değil, karşı tarafın hassasiyetlerine odaklanıyordu. Bu özellikle İsrail-Filistin çatışması için geçerliydi. Herhangi bir Hint liderin ziyareti planlandığında bu, Filistin ve İsrail’e ya da İsrail ve Filistin’e olmak zorundaydı. Ancak Modi döneminde iki ülke ile ayrı ayrı ilgileniliyor. Hindistan, doğrudan diyalog ve diplomasi yoluyla varlığını bağımsız olarak sürdürebilen, egemen bir Filistin devletinin kurulmasına desteğini ifade ederken aynı zamanda İsrail ile daha yakın ilişkiler kurdu. Bu etkileşim, Modi’nin 2017 ve 2018’de İsrail ve Filistin’i ziyaret etmesi ile doruğa ulaştı. Böylece her iki ülkeyi de ziyaret eden ilk Hindistan Başbakanı oldu. Dahası, İsrail ve Filistin’e yaptığı ziyaretlerin ikili ve bölgesel konulara odaklanan “bağımsız” ziyaretler olması büyük önem taşıyordu. Sonuç olarak Hindistan her iki ülke için de güvenilir bir ortak olarak ortaya çıkmayı başarmış gibi gözüküyor. Hatta Filistinliler, ülkeyi ziyareti sırasında Modi’ye en yüksek sivil onurları olan Filistin Devleti Büyük Yakası’nı takdim ettiler. Modi belki de Orta Doğu’daki en madalyalı yabancı lider(lerden biri); Suudi Arabistan’ın Kral Abdülaziz Nişanı, BAE’nin Zayed Nişanı, Bahreyn’in Kral Hamad Rönesans Nişanı ve Mısır’ın Nil Nişanı da aldığı en yüksek ödüller arasında.

Benzer şekilde, Modi’nin BAE, Suudi Arabistan, Katar, Umman, Mısır, Ürdün, Bahreyn ve İran’a yaptığı ziyaretler, bir zamanların rutin ve ticari ortaklıklarını stratejik odaklı ilişkilere dönüştürdü. İşbirliğinin odağı geniş kapsamlı ve gıda, gübre, enerji, savunma, terörle mücadele, istihbarat değişimi, iklim değişikliği, yenilenebilir enerji, yapay zekâ, siber güvenlik, uzay ve sivil nükleer işbirliği, halkların iletişimi gibi konuları içeriyor. Deniz işbirliği ve stratejik yatırımlar ise birinci öncelik. Yeni Delhi’nin büyüyen ekonomik profili göz önüne alınırsa, KİK ülkeleri Hindistan’ı yatırım için cazip bir yer olarak görüyor. BAE yalnızca Hindistan’ın stratejik petrol rezervlerine ilk kez yatırım yapmakla kalmadı, aynı zamanda büyük Hint petrol şirketlerinin kendi petrol sahalarında ve petrol arama faaliyetlerinde hisse almalarına da olanak sağladı. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 100 milyar dolar tutarında yatırım için bir boru hattı açıklarken BAE’den Şeyh Muhammed bin Zayed, Hindistan’daki yatırımlar için 75 milyar dolar tutarında fonu doğruladı. Bu arada, Orta Doğu’dan liderler Hindistan’a birçok ziyarette bulundu; hatta Hindistan, BAE, Umman ve Mısır gibi üye olmayan ülkelere 2023’te Yeni Delhi’deki G-20 zirvesine katılma davetleri iletmişti.

Hindistan İçin Benzersiz Bir Ortak Olarak BAE

BAE, Hindistan’ın Körfez bölgesi ile genişleyen ilişkisinin temel taşı olarak ortaya çıktı. Özellikle ikili düzlemde çalışmalarını sürdüren Hindistan’ın daha bölgesel ve alt-bölgesel bir yaklaşıma yönelmesinde vazgeçilmez bir rol oynuyor. Bunlar arasında 2021’de başlatılan ve gıda ve enerji güvenliği alanlarında kilit projelerin ilerlediği Hindistan, İsrail, BAE, ABD (I2U2) ve Hindistan, BAE, Suudi Arabistan, ABD (IUSU) gibi gruplar yer alıyor.

Abu Dhabi, Hindistan’da büyük bir yatırımcı ve aynı zamanda ülkenin üçüncü büyük ticaret ortağı. Aynı zamanda Hindistan’ın 2022 yılında Kapsamlı Ekonomik İşbirliği Anlaşması’nı (CEPA) imzaladığı ilk ülke oldu. Modi’nin bu yıl şubat ayında BAE’ye yaptığı son ziyaret (başbakan olarak yedinci ve otuz yılı aşkın süredir bir Hindistan başbakanının yaptığı ilk ziyaret) sırasında da İkili Yatırım Anlaşması imzalandı. Bununla beraber, Hindistan Merkez Bankası ile Emirlik Merkez Bankası arasında 2023 yılında imzalanan bir mutabakat zaptı, Hindistan rupisinin uluslararası hale getirilmesini kolaylaştırmaya yardımcı olan bir rupi-dirhem uzlaşma mekanizmasının geliştirilmesini de destekliyor. Enerji alanında ise BAE, Hindistan’ın stratejik ham petrol rezervlerine yatırım yapan ilk ülke oldu. Ayrıca Hint petrol şirketi ONGC Videsh Ltd.’nin petrol bloklarında hisse sahibi olmasına da izin verdi. Bunun ötesinde Yeni Delhi ve Abu Dhabi, uzay, nükleer, siber güvenlik, yapay zekâ, sağlık hizmetleri, denizcilik alanı ile savunma ve güvenlik alanlarındaki işbirliklerini de güçlendirdi. Her iki taraf da iklim değişikliği, terörle ve aşırıcılıkla mücadele ve istihbarat paylaşımı konularında çok yakın işbirliği yapıyor.

Emirlik hükümeti ayrıca Yeni Delhi’nin Pulwama ve Balakot ile Hindistan Anayasası’nın 370. maddesinin iptali konularındaki tutumunu da takdir ediyor. Bu, daha önce “işlem aşamasında Yeni Delhi – Abu Dhabi ilişkilerini belirleyen Pakistan faktörünün” azaldığının göstergesi. Çoğu ülke artık bunları Yeni Delhi’nin iç meselesi olarak görüyor. Dahası, diaspora söz konusu olduğunda, gelişim yolculuklarında Hintlerin alımını artıran BAE, tahmini 3,5 milyonu aşan sayı ile bölgedeki en yüksek Hint diasporasına ev sahipliği yapıyor.

Son birkaç yılda, Yeni Delhi’nin Orta Doğu’ya erişimi, yeni mekanizmaların devreye girmesiyle birlikte ikili ilişkilerden alt-bölgesel ve bölgesel katılımlara doğru evrildi. Hindistan, Suudi Arabistan, BAE ve birkaç Batı ülkesi tarafından 2023’te başlatılan Hindistan Orta Doğu Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) bunun bir örneği. IMEC projesi iki ayrı koridordan oluşuyor: Hindistan’ı Körfez’e bağlayan doğu koridoru ve Körfez’i Avrupa’ya bağlayan kuzey koridoru. Koridor, mevcut deniz rotalarını desteklemek için güvenilir ve uygun maliyetli sınır ötesi gemiden demiryoluna transit ağları sağlamayı ve bu sayede verimliliği artırmayı, maliyetleri azaltmayı, bölgesel tedarik zincirlerini güvence altına almayı, ticarete erişilebilirliği artırmayı, ekonomik işbirliğini geliştirmeyi, istihdam yaratmayı ve sera gazı emisyonunu düşürmeyi ve bunun sonucunda Asya, Avrupa ve Orta Doğu’nun dönüştürücü bir entegrasyonunu sağlamayı hedefliyor. Her ne kadar devam eden İsrail-Hamas savaşı nedeni ile girişim hareketsiz kalsa da katılımcı ülkelerde bu girişime bağlılıklarını sürdürme çabası da görülüyor. Örneğin, BAE’ye yaptığı son ziyaretinde Modi ile Emirlik liderleri, IMEC’in sorunsuz ilerlemesini sağlamak için bir çerçeve anlaşması imzaladı. Benzer şekilde, Hindistan-KİK hattında daha büyük bir işbirliği öngörülüyor ve bu da bölgeye yoğun yatırım yapan Hint işletmeler için daha fazla fırsat anlamına geliyor.

Hindistan’ın Orta Doğu’daki Temel Zorlukları

Hindistan’ın hemen her konuda olduğu gibi yenilenen Orta Doğu politikasında da kritik bir handikabı var. Zorluk, Hindistan’ın dış politikasında uzun süredir devam eden “stratejik özerklik” taahhüdünü sürdürmektir; bu da uluslararası sistemdeki tüm önemli nüfuz kutuplarına eşit mesafede durmayı gerektirir. Yani, Türkiye, İran, İsrail, Arap Körfez devletleri de dahil olmak üzere birçok bölgesel güç ile Amerika, Rusya, Çin ve Avrupa da dahil olmak üzere bölgesel olmayan güçler arasında bölünmüş, tartışmasız dünyanın en kutuplaşmış ve en ayrışmış bölgesinde de eşit mesafede durmayı gerektiriyor. Dahası, Orta Doğu’daki çeşitli tarafların pozisyonlarını sertleştirme ve daha saldırgan duruşlar benimseme eğilimi göstermesi durumunda, Hindistan’ın dengeleme hareketi daha da zora girecektir. Bu noktada Hindistan’ın Amerikan gölgesinde yaşadığı/yaşamaya çalıştığı samimi İran ilişkisi kritik bir handikabı doğuruyor.

Orta Doğu’daki bölgesel mimarinin embriyonik doğası da Hindistan’ın değişen Orta Doğu politikasına yönelik bir başka zorluğa işaret ediyor. Örneğin, I2U2’nin Quad’ın Orta Doğu’daki eşdeğeri olduğu veya IMEC’in Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne meydan okumaya çalıştığı iddiaları gerçekten abartılıdır. Hint-Pasifik’te kurallara dayalı bir uluslararası düzene ortak bağlılık gösteren, Asya’nın dört büyük deniz demokrasisi olan Quad üye devletlerin aksine, I2U2 içinde böyle bir fikir birliği yoktur. Quad belirgin bir biçimde Çin karşıtı bir havayı korurken Hindistan’ın İran karşıtı herhangi bir girişimin parçası olmaya karşı olduğu ve BAE ve Suudi Arabistan’ın ise Çin karşıtı bölgesel gruplaşmaya karşı olduğu dikkate alınırsa, I2U2 ve IMEC’in hangi rakip(ler) ile yüzleşmeye çalıştığı belli değil. Bu girişimler henüz başlangıç aşamasında ve Pekin’in bölgede elde ettiği başarıların (örneğin İran ile Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ilişkilerin 2023’te yeniden başlamasına aracılık etmek gibi) gerisinde kalıyor.

Bir diğer zorluk da Yeni Delhi’nin İslamabad ile daima zor olan ilişkisi. Mart ayında Pakistan Başbakanı olarak yemin ettikten sonraki ilk konuşmasında Şahbaz Şerif, Filistinlilerin durumunu Keşmirlilerin durumu ile bir tuttu. Şu ana kadar Orta Doğu ülkeleri -tıpkı Çin’i dikkate alarak Uygurlara olan yaklaşımları gibi- Hindistan’ın artan jeopolitik nüfuzu nedeni ile Keşmir meselesini de büyük ölçüde görmezden geldiler. Sonuçta Yeni Delhi Orta Doğu politikasını Pakistan ilişkilerinden ayrıştırmayı başarılı bir biçimde idare etti. Ancak Orta Doğu’daki istikrarsızlıkların Güney Asya’ya sıçraması yönündeki kronik risk nedeni ile bu ayrıştırmayı sürdürmek zor gibi gözüküyor. Yeni Delhi için en kötü senaryo, Hindistan ile rekabetinde Pakistan’ın, Afganistan’ın aşırılıkçı gruplar için bir merkez olarak ortaya çıkmasını bir tür stratejik derinlik haline getirmeye çalıştığı 1980’ler ve 90’lardaki durumun tekrarı olur.

Ayrıca, Hindutva ideolojisi ile yeniden yoğurulan Hindistan’da Müslüman karşıtı söylemlerin örnekleri artarken Yeni Delhi’nin İslam’ın doğduğu yer olan bir bölge ile ilişkilerini derinleştirmesi mümkün müdür? Pek çok Arap hükümetinin Hindistan’dan gelen İslamofobik açıklamalar ve politikalar ile ilgili kaygılarını dile getirmesi, bunun böyle olmadığını gösteriyor. Özetle Hindistan’daki daha bölücü kimlik odaklı politikalar, Amerika ve İsrail ile daha yakın ilişkiler ve Orta Doğu’daki istikrarsızlıkların kronik yayılma riski ile birleştiğinde, bölgede Yeni Delhi için yeni handikaplar doğurabilir. Bu faktörler, I2U2 ve IMEC etrafındaki resmi iyimserliği yalanlıyor ve Orta Doğu’da üçüncü dönem Modi hükümeti için temel zorlukları temsil ediyor.

[Dr. Duygu Çağla Bayram, Çalkantılı Sularda Yeni Rota: Hint-Pasifik Anlatısı ve Hindistan isimli kitabın yazarı ve Hindistan araştırmacısıdır.]

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu