Uluslararası Sistem’de Dönüşüm ve Devinim

21. Yüzyılda Yeniden Bloklaşmalar: Asya-Pasifik, Nato ve Rusya

Uluslararası sistemin değişimi aslında 19. yüzyılda Avrupa’da siyasal mühendislik diye tabir edilen ‘’Viyana Antlaşması’’ ile başlamış olduğu vurgulansa bile, asıl uluslararası sistemin değişimini 20. yüzyılda Birinci Dünya Savaşı, sonrasında gelen Büyük Ekonomik Buhran ve asıl sonrasında gelen ve günümüze kadar sirayet eden İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu apaçıktır. Avrupalı devletlerin siyasetiyle domine edilen uluslararası sistem, Atlantik’in öte tarafında bulunan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından domine edilmeye başlanmış ve bununla yetinmeyip Avrupalı devletlerin siyaseti ve ekonomisi üzerinden de yönlendiren olduğunu da görebilmekteyiz. Pekâlâ, Avrupalı devletlerin İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin kayığında olduğu bilinmesine rağmen, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile yarım yüzyıl (20. Yüzyılda) Soğuk Savaşı sürdüren NATO’nun olduğu da unutulmamalıdır. NATO her ne kadar Batı Avrupalı devletleri komünizm korkusundan korumak amacıyla işlev görmüş olsa da, gerçek olan ise ABD’nin kurduğu NATO, Avrupalı devletleri güvenlik ve savunma konusunda kendine -yani ABD’ye- bağ(ım)lı kılmıştır, hala da öyledir. Hal böyleyken Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken, İsrail’in Filistin soykırımı savaşı sürerken, dünyamızın uluslararası anlamda yani sistemde çözüm üretmesi gereken uluslararası kurumları çaresiz ve işlevsiz kalmışken, dünya yeni bir dönüşüm ve devinime ilerlemektedir.

Rusya-Ukrayna savaşı Avrupalı devletleri birçok açıdan dengelerini sarstı. Bu sarsıntı sadece güvenlik ve savunma konusunda olmadı, ekonomik anlamda yıkıcı etkileri olmasa bile, hidrokarbon yani enerji darboğazı yaşadığını biliyoruz. ABD, Rusya-Ukrayna savaşını fırsata çevirerek silahlarını ve mühimmatını onlara satarken, aynı zamanda enerji maliyetlerini artırarak enerji kaynaklarını da sattı. İşte çaresiz kalan ABD’ye bağımlı bu Avrupa şimdide Asya-Pasifik saldırısı için NATO tarafından hazırlanmakta, hatta olasılıkla önümüzdeki yakın yıllarda sıcak çatışmaya hazırlanmaktadır. Zaten bunları her yıl NATO zirvesinin düzenlendiği deklarasyon veya raporlarında okuyarak görmek mümkündür. Rusya-Ukrayna savaşı görünürde bölgesel sıcak çatışma dinamikleri gibi görünse bile, aslında Rusya’nın Asya’da gücünün zayıflatılması ve savaş enerjisini veyahut gücünü buraya odaklamasını sağlamak üzeredir. Böylelikle Rusya, Asya-Pasifik siyasetinde geri bırakılmak üzerine planlanmış, NATO’nun da projeleriyle Asya-Pasifik’te hayata geçirilmesi kolaylaşacaktı. Ne var ki, Rus Devlet Aklının tezahürü olan Vladimir Putin, bu tehlikenin farkına 2008 Münih Güvenlik Konferansındaki konuşmasıyla zaten varmıştır. O tarihten günümüze NATO’nun önceliğinin sadece Rusya’yı çevrelemek olmadığını Soğuk Savaş Döneminde olduğu gibi Rusya’yı Asya’dan arka bahçesinden de tehdit unsuru olarak mücadele edilmesi gerektiği üzerine kurulmuş konsepttir.

Rusya Devlet Başkanı V. Putin’in Asya-Pasifik’te gerçekleştirdiği ziyaretler dünya gündeminde fazlasıyla yer buldu, haklı olarak da. Kimilerine göre Putin’in bu ziyaretini Kuzey Kore ve Vietnam’a gerçekleştirmesi zayıflığın ibaresi ve bu ülkeler mi Asya-Pasifik’te NATO ile mücadele edecek(ler) gibisinden laflara kadar uzadı. Bilinçli olarak çoğul kullandım, sizce Rusya tarafından bu iki ülkeye gerçekleşen ziyaret Çin’in inisiyatifi olmadan mı gerçekleşti. Kesinlikle Çin’in eşgüdümüyle ilerlemiştir. Çin, burada sadece bu iki ülkenin abisi rolünde izlemiştir ve Rusya’nın vereceği kararlarda birlikte olduğunu belirtmiştir. Çünkü, gerçek olan var ise NATO’nun Asya-Pasifik hedefinde iki devlet var: Rusya ve Çin’dir. Öncelikle Putin’in ziyaret ettiği Kuzey Kore ve Vietnam’ın röntgenine bakmak gerekir. Nihayetinde bu iki ülkenin en çok şer odağı olarak gördüğü ve geçmişte en çok acıları ve kayıplarını yaşattıran ülkenin ABD olduğu gerçeğidir. Unutulmamalıdır ki yazımın başlığında da yazdığım gibi ‘’… yeniden bloklaşmalar …’’ diye yazmışım, zira bu iki ülke Soğuk Savaş Döneminde ‘’Doğu Bloku’’ yani Çin ve Sovyetler Birliğiyle hareket etmiştir. Ve bu iki ülke Soğuk Savaş Döneminde maalesef ABD öncülüğündeki ‘’Batı Bloku’’ tarafından işgal edilmiştir, ideolojik kutuplaşmanın tezahürü olmuşlardır. Sadece Vietnam savaşı on yıl sürmüştür bu bile süre olarak Vietnam’ın nasıl acılar ve kayıplar yaşadığını göstermek açısından ibretliktir. ABD’de on binlerle ifade edilen kayıplar yaşamıştır. Bunlara Kore Yarımadasında yaşanan savaşı da eklemek gerekir, unutmamak adına. Neticede de V. Putin’in bu iki ülkeye ziyareti bilinçli bir tercihle ziyaret gerçekleşmiştir. Ve dünyada ‘’yeniden bloklaşmalar’’ dolaylı değil, doğrudan belirlenmiştir.

Sonuç olarak, uluslararası sistemin patinaj değil, tamamen tıkandığını görebilmek için İsrail’in Filistin ve halkına yaptığı zulüm, zalimlik ve soykırım başlı başlına yeterlidir. Ne var ki, İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası kurumların ABD’de kurulduğu göz önüne alındığında kimin, kimleri koruduğu ve kolladığı ortadadır. Ki, acıdır ‘’Batı’’ sürekli kendisine özgü olan insan hakları, demokrasi, yönetişim, şeffaflık, özgürlük gibi kavramları kullanmayı sever(ler), ancak geçmişten günümüze bakıldığında Vietnam, Kamboçya, Kore, Afganistan, Irak, Suriye, Somali, Yemen ve Filistin’e yapılanlarda körlüğü tercih etmiştir. Sormazlar mı kime ve neye göre demokrasi, insan hakları ve diğerleri. O zaman bir tercih kalıyor, dünyanın geri kalanını talan ederken Asya-Pasifik düzleminde de size karşı Çin, Rusya, Kore, Vietnam ve diğerlerinin oluşturacağı bloklar olacaktır, elzemdir.

Dünyamızda aynı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi uluslararası aktörlerin öncülüğünde ‘’yeniden bloklaşmalar’’ olmaktadır ki, doğal olarak da. Burada dikkatten kaçmaması gerekenler ise İsrail-Filistin savaşı, Rusya-Ukrayna savaşı kesinlikle Asya-Pasifik düzleminde gerçekleşen bloklaşmalardan ve gelişmelerden ayrı düşünülemez. Nihayetinde bunların tümünün tezahür edeceği birçok(lu) ‘merkez’ jeopolitik olacaktır, bu da Asya-Pasifik ile Avrupa olduğunu parametrelerle göstermektedir. NATO, Asya-Pasifik düzleminde ABD ile İngiltere öncülüğünde bloklaşmalar yaparken, Rusya ile Çin’de doğal olarak topraklarının bulunduğu jeopolitikte bloklaşmalar yapmaktadır. Burada sorulması gereken ise NATO’nun tehdit algılamasında son yıllarda Çin’e yer verilmesidir. Asya-Pasifik gezisinde V. Putin’in şu sözleri manidar olduğu kadar uluslararası sistem içinde düşündürendir: ‘’Nükleer doktrin değişebilir, ilk vuruşa ihtiyacımız yok. Çünkü geri dönüş saldırımızın herhangi bir saldırganı yok edeceği garantidir!’’

[Güney Ferhat Batı Öğretim görevlisi ve yazardır.]

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu