Antisemitik değil İslamofobik olunca şeytanlarından arınan Marine Le Pen’in kamburu kalmadı, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde İslamofobi konusundaki rakibi Macron’a karşı ezici bir üstünlük kazandı. Başarısız, aynı zamanda aşırı sağ fikirleri icraatlarıyla tahkim eden Cumhurbaşkanı Macron üçüncü kez Fransızlar’ı Le Pen’e karşı birlik olmaya çağırdı!
Hiçbir konuda anlaşamayan Fransız solu aşırısından liberaline “Yeni halk Cephesi” şemsiyesi altında toplandı, ortak liste hazırladı ama bu yıl 14 Temmuz’da Fransız ihtilalinin 235’inci yıldönümünde Macron’un yanında Marine Le Pen’in başbakan adayı Jordan Bardella’yı görebiliriz. Marine’nin Delacroix’nın meşhur tablosundaki Marianne’nın yerini almasına henüz vakit var ama Aydınlanma’yla başlayan, 20’nci yüzyılda iki büyük savaş bir soykırımla devam eden Avrupa’nın 21’inci yüzyılda AB’nin ve Ren nehrinin bu tarafındaki Fransa’nın en güncel resmi bu olur!
Avrupa’nın Nazilerden kurtuluşunun ve direnişin kutlandığı Normandiya Çıkarması’nın 80’inci yıldönümü kutlamaları devam ederken Fransa’da Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde, aşırı sağ parti Milli Birlik birinci oldu. Avrupa’da Savaş sonrası kurulan düzenin iki büyük motor gücünden biri olan Fransa’da zamanında Nazi artıklarının da kurucusu olduğu siyasi hareketin bugünkü mirasçısı Milli Birlik yüzde 31,37 oranında bir diğer aşırı sağ parti Yeniden Fetih ise 5,47 oranında oy aldı, böylece aşırı sağ 36,84 oranında oy topladı.
Nazilerden kurtulduktan 80 yıl sonra Nazi artıklarının da kuruluşunda bulunduğu bir partinin Fransa’daki skoru sürpriz mi oldu? Hayır, değil. Jean Marie Le Pen’in 2002’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalması sebebiyle şoke olan Fransa yok artık. Eskisi gibi şoke olan ezici bir çoğunluk olmadığı gibi ülkenin neredeyse yarısı aşırı sağ fikirlere alıştı. Avrupa’nın en fazla Müslüman ve en büyük Yahudi cemaatine sahip olan Fransa’da 20 yıl önce laiklik tartışmalarıyla başlayan, sömürgecilik kalıntıları üzerinden devam eden nihayetinde medeniyet farkları üzerine inşa edilmiş kültürel ırkçılık zemininde kolayca yapıştırılan etiketler ve tanımlar artık söylem olmaktan çıktı, yasal düzenlemeye dönüştü. Fransızlar 2017’de cumhurbaşkanı seçilen Macron’un ve hükümetinin nezdinde aşırı sağ siyasetin icraatlarına alıştı, kanıksadı.
İkincisi Marine Le Pen 2011’de babasından yönetimini devraldığı Milli Cephe Partisi’ni konjonktüre uydurdu, normalleştirdi, babasına kapalı televizyon stüdyolarını kendisine açtırdı, 2018’de partinin adını da değiştirdi, cephe kalktı yerine Birlik geldi. Babasından kalan bagajı ayıkladı hem Yahudiler’i hem Müslümanları hedefe koyup aynı anda İslamofobik ve antisemit olmak yerine sadece Müslümanlara saldırdı ve böylece “arındı”. Babasının ifadesiyle “şeytanlaştırılmak”tan kurtuldu, meleğe dönüşmediyse de artık “şeytan” değil! Zaten rakibi de başka aşırı sağ parti lideri değil, ülkenin Cumhurbaşkanı Macron. İlk 5 yılında Avrupa’nın en İslamofobik yasalarını meclisten geçiren Macron Müslümanları o kadar “şeytanlaştırdı” ki imamlar şartında Müslümanlara “sağlıklı ve hasta insanlar arasında ayrım yapmayacaklarına dair” dahi yemin ettirdi. Bu politika sebebiyle Macron neredeyse Marine Le Pen’in eline bir şey bırakmadıysa da onu ve siyasetini meşrulaştırdı.
Uluslararası konjonktür ve uluslararası konjonktürün Fransa’ya tezahürü ve Macron’un Fransa’sının pozisyonu da Marine Le Pen’in elini güçlendirdi. Normandiya Çıkarması’nın yıldönümü törenlerinden 6 gün önce Fransa’nın en büyük televizyon kanalı TF1’de konuk olan İsrail başbakanı Netanyahu Gazze’de yaptığı katliamı hatta soykırımı Normandiya Çıkarması’yla mukayese etti, edebildi! Bu formülasyona göre Hamas Nazi oldu, Gazzeliler de Nazi! Hatta Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkındaki tutuklama emrini de Churchill ve de Gaulle’un Nurnberg’de yargılanmasıyla mukayese etti Netanyahu. Buradan ikna olmayanlar için çok daha kuvvetli uzun yıllardır tedavülde olan ve daha kolay ikna edecek bir argümanı daha vardı İsrail başbakanının: “Bizim zaferimiz sizin zaferinizdir! Bu, Yahudi-Hıristiyan medeniyetinin barbarlığa karşı kazandığı zaferdir. Bu Fransa’nın zaferi!”. Bunda ne var! Fransa Cumhurbaşkanı, ondan daha önce yeryüzünde kimsenin aklına gelmeyen bir çözüm düşünmüş ve söylemişti de: “DAEŞ’e karşı uluslararası koalisyon Hamas’a karşı da mücadele edebilir”. Belli ki, Hamas, cihat, terör kelimelerini yan yana görür görmez aklına DAEŞ gelmişti! Gazze’de katliam yapan İsrail’in yanında Müslüman ülkeler dahil bütün dünyanın saf tutup yekvücut Hamas’a karşı savaşabileceğini düşünecek kadar. Üstelik Netanyahu’nun tahayyülünü dahi aşarak! Bu arada 20-25 yıl önce Le Monde Gazetesi’ndeki bir röportajda kendisine bu ortaklıktan söz eden ve Avrupa’nın Yahudilerle asırlardır beraberliğine dair bir soru yöneltildiğinde Şimon Perez “Bunun size değil ama bize maliyeti çok ağır oldu, soykırım yaşadık” diye hatırlatmıştı. Ne gam! Güçlüysen ağzından çıkanı yutturduğun bir dünyada yaşıyoruz, nitekim Netanyahu onu da halletti sayılır, Hitler’in Yahudiler’e soykırım yapma fikrini aslında bir imamdan almış olduğunu söylüyor birkaç yıldır.
Netanyahu’nun TF1’e çıkmasına tepki gösterenler oldu, televizyonun önünde protesto gösterileri oldu ama Netanyahu’nun da aşırı sağcı bir lider ve hükümetinin bileşenlerinin muhtelif derecelerde aşırı sağcı olması hasebiyle Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi ekranda aşırı sağ fikirleri tahkim ettiği yorumları yapıldı. Yani artık aşırı sağın klasik düşmanı o kadar Yahudiler değildi ki İsrail’in aşırı sağı ve Avrupa’nın aşırı sağı en azından Müslümanlar konusunda aynileşmiş görünüyordu bir taraftan da. Bunun sağlamasını da yapmak mümkün, Marine Le Pen’in, babasının tersine İsrail tarafında da “şeytanlaştırılmadığını” hem de İsrail aşırı sağının Avrupa aşırı sağıyla yan yana gelebildiğini gördü kamuoyu. Mayıs ayı ortasında İspanya’da Avrupa radikal Sağ Partiler toplantısında kamuoyu önünde ilk kez Marine Le Pen ve likud Partili, Diaspora’dan sorumlu İsrailli bakan Amichaï Chikli görüştüler ve kameralara poz verdiler. Chikli toplantının ertesi gün bir gün önceki görüşmeyi tahkim edercesine Marine Le Pen’in konuşmasını alkışladı. Yani artık köprünün altından çok su sular aktı, konjonktür değişti ve bugünkü sular büyük ölçüde aynı yere akıyor görünüyor!
Ayrıca Marine Le Pen, “İkinci Dünya Savaşı’nda gaz odaları bir detaydır” diyen antisemitizmden, Yahudilere ve Müslümanlara dönük ırkçılıktan, savaş suçlarını övmekten yargılanıp hüküm giymiş babasından kalan bagajı değiştirmekle de kalmadı geçmişi de temizlemeye girişti, bunda da büyük ölçüde başarılı oldu. Seçimlerden bir hafta önce ABD’de bazı Yahudi entelektüellerin, öğrencilerin dahi kriminalize ettiği Siyonist ideolojiye karşılık bir televizyon röportajında “Aslında” dedi ve durdu “Milli Cephe Partisi daima Siyonistti ve daima İsrail’i destekledi.”. Hatta 2015’te babasını partiden tamamen dışlanmasının sebebinin de bununla alakalı olduğunu ima etti.
Marine Le Pen’in ve partisinin normalleşmesini ve görüşlerinin tahkim edilmesini sağlayan başka parametreler de var. Ana akım Fransız televizyonlarında stüdyo konuğu olarak parlayan ve 2022’de cumhurbaşkanı adayı olan Yahudi asıllı Eric Zemmour da Marine Le Pen’i normalleştiren ve güçlendiren parametrelerden bir diğeri. Topun ağzına Müslümanları koyan 7/24 Müslüman düşmanlığı yapan ve Le Pen’e nispetle daha entelektüel olan Zemmour! Siyasi söylemi içinde araya bazı tarihi gerçekleri manipüle ederek birkaç Yahudi karşıtı söylem serpiştirdiği için kimileri tarafından antisemit diye etiketlendiyse de neticede bunların aşırı sağa tabanı genişletmek adına taktik söylemleri olduğu açıktı. Bu durum bir taraftan da hala Le Pen’e kuşkuyla bakan Yahudi cemaati mensuplarına “o kadar da olur, oluyor” zannını kabul ettirdi, diğer taraftan çok düşündürücü bir gerçeği daha gözler önüne serdi. Geçen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Fransa’da yüzde 7 oranında oy alan Zemmour İsrail’deki Fransızlardan yüzde 53,59 oranında oy alarak rekor kırdı! Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Zemmour’un partisi Marine Le Pen’in kavgalı olduğu yeğeni Marion Marechal’in listesiyle yüzde 5,7 oranında oy alırken, Mayıs ayında İpsos’un le Monde için yaptığı ankete göre, Fransa’da Yahudi cemaatinin yüzde 18’i Milli Birlik Partisi’nin listesi için oy kullanacağını belirtiyordu. Bu arada seçimlerden sonra teyzeyle yeğen de barıştı.
Bu tabloya nispetle, Macron’un poker oyuncusu gibi seçim sonuçlarının açıklandığı gece meclisi feshedip erken genel seçimlere gitmesi Fransız medyasının neredeyse tümünün manşetinde duyurulduğu üzere bir kumar mıdır? Evet, kumardır, 3 hafta sonra yapılacak parlamento seçimlerinde Milli Birlik’in galip çıkması ve ülkeyi Marine Le Pen’le kohabitasyon yaparak yönetme ihtimali çok mümkün.
Macron tıpkı 2017’de ve 2022’de olduğu gibi Fransızlar’ı aşırı sağa karşı birlik olmaya çağırıyor ama Fransa’da bu çağrı her defasında yarı yarıya irtifa kaybederek karşılık buldu bugüne kadar. 22 yıl önce Fransızlar koşarak sandığa gitmiş tarihinde ilk kez ikinci tura kalan aşırı sağ parti lideri Le Pen’e karşılık Cumhurbaşkanı Chirac seçimlerin ikinci turunu yüzde 82,21’le 64 puan önde bitirmişti. 15 yıl sonra 2017 seçimlerinde Marine Le Pen ve Macron arasında fark 32 puana indi, 2022’de aşırı sağcı rakibiyle arasındaki makas iyice kapandı ve fark 17 puana indi. Ve işte 2 yıl sonra geçen hafta Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Macron’un Rönesans Partisi aldığı yüzde 15 oy oranıyla, Milli Cephe’nin oy oranının yarısından dahi daha az destek buldu. Üstelik 30 Haziran ve 7 Temmuz’da cumhurbaşkanlığı seçimleri değil kutuplaşmanın çok zayıf olduğu katılımın geleneksel olarak düşük olduğu meclis seçimleri yapılacak! Gerçi hiçbir konuda anlaşamayan Fransız solu aşırısından liberaline “Yeni halk Cephesi” şemsiyesi altında toplandı ve ortak liste hazırladı ama bu yıl 14 Temmuz’da Fransız ihtilalinin 235’inci yıldönümünde Macron’un yanında Marine Le Pen’in başbakan adayı Jordan Bardella’yı görebiliriz. Marine’nin Delacroix’nın meşhur tablosundaki Marianne’nın yerini almasına henüz vakit var görünse de Aydınlandıktan sonra 20’inci yüzyılda iki büyük savaş bir soykırım yaşayan Avrupa’da 21’inci yüzyılda Ren nehrinin bu tarafındaki Fransa’nın en güncel resmi bu olur!