Türkiye Açısından BRICS’in Avantaj ve Dezavantajları

Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin ziyareti, küresel anlamda olası bir yeni ortaklığın da önünü açtı. BRICS + Dışişleri Bakanı Fidan’a yöneltilen BRICS’e katılıma dair soruya, Fidan, AB ile Gümrük Birliği antlaşmamızın yanı sıra aynı zamanda BRICS gibi farklı platformlarda, partner ülkelerle iş birliklerine yeni fırsatlar olarak baktıklarını belirtmişti. Bu açıdan BRICS+’a katılım ve üyelik kapsamında Dışişleri Bakanı Fidan’ın, Rusya’nın Nijniy Novgorod şehrinde düzenlenen BRICS + zirvesine katılımı nasıl okunmalıdır? Türkiye BRICS’e katılırsa muhtemel sonuçları ne olur?

BRICS + ve Küresel Sistem

Rusya, Hindistan, Çin ve Brezilya’nın 2006 yılında kurdukları BRIC; 2010’da Güney Afrika’nın da dahil olmasıyla BRICS hâlini aldı. BRICS’in amacı en basit anlamda iktisadi ve siyasi iş birliğinin yanı sıra küresel anlamda da ülkelerin ortak çıkarlarının korunması oldu. BRICS ilk aşamada sistemde büyük bir etki yaratmasa da sahip olduğu potansiyel açısından önemli bir yere sahip. Bunun nedeni BRICS’in dünya nüfusunun %41,13 ve dünya GSYİH’sinin %37,3’üne sahip olmasıdır. Bir diğer önemi ise, Batı bloğuna üye olmayan ülkeler için bir alternatif yaratmasıdır. Elbette eş zamanlı olarak ABD ve AB karşısında dezavantajlı ülkelerin ekonomik ve siyasi olarak yer alabilecekleri bir platform sunmasıdır.

2023 yılında BRICS zirvesi iki önemli gündem maddesini esas aldı. Birinci gündem, yeni üye kabulüyle genişleme oldu. Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, İran, Arjantin ve Etiyopya, BRICS’in yeni üyeleri olacak süreci başlattı. Bu adım, 2010’dan bu yana en önemli genişleme hamlesiydi. İkinci gündem maddesi ise, ekonomik iş birliği ve ABD dolarına karşı alternatif bir para biriminin kullanılmasıydı. BRICS’in, Batı’ya karşı yeni bir blok olarak yerini alabilme potansiyeli, bu zirvedeki en güçlü mesajdı. Yeni üyeler ve genişlemeden sonra BRICS’in gücü bir yandan, büyük enerji kaynaklarına sahip ülkelerin birleşik bir platformda buluşmasını sağlarken, diğer yandan küresel ekonomik arenada belirleyici bir rol oynayabilecek bir potansiyeli de yarattı. Özellikle enerji alanında küresel ham petrolün yaklaşık %44’ünü BRICS üyeleri üretmektedir. Bu bağlamda, BRICS genişlemeler ile etki alanlarını artırmaktadır. BRICS’in etkisini güçlendiren faktörler arasında G-7 ve ABD’ye karşı konumlanabilir olması ve mevcut küresel güç yapısına karşı söylemleri bulunmaktadır.

Türkiye İçin Alternatif mi?

Bilindiği gibi Türkiye, Soğuk Savaş’tan bu yana Batı bloğu içinde yer almaktadır. Bu durum beraberinde uzun yıllardır devam eden Avrupa Birliği katılım sürecini de sorgulatmaktadır. Çünkü Türkiye’nin uzun süredir devam eden üyelik bekleyişi AB tarafından bir anlamda araçsallaştırılmış durumdadır.

Öte yandan Rusya- Ukrayna Savaşı ve İsrail’in Gazze saldırıları, Batı için bir turnusol kâğıdı görevi görmektedir. Nedeni ise her iki çatışma alanında Batı’nın farklı yaklaşım takip etmesidir. Batı açısından Ukrayna kırmızı bir çizgi, korunması gereken bir bölge olarak Rusya’ya karşı korumaya alınırken, Gazze’de gerçekleşen sivilleri hedef alan İsrail saldırıları ABD başta olmak üzere pek çok Batılı devlet tarafından desteklenmektedir.  İstikrarı ve insanı merkeze alan bir dış politika izleyen Türkiye açısından ise durum nettir: Egemen eşit yaklaşımlar ekseninde tarafların tanınması ve bölgesel istikrarın sağlanmasında evrensel değerlerin takip edilmesi. Ayrıca Türkiye, Rusya’ya uygulanan Batı yaptırımlarına katılmamakla birlikte, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü konusunda nettir. Bu açıdan Türkiye bu iki örnek olaydan hareketle dış politikasında sahip olduğu bölgesel aktör konumuna binaen politikalarını şekillendirirken, esasında küresel aktör rolü kazanmakta. Bu durum çok merkezli bir yaklaşımın benimsenmesini ve tarafsız bir yaklaşımla gerek Batı gerek Avrasya bağlamında uluslararası aktörlerle sağlanan iş birliğini artırma yolunu değerli kılmakta.

BRICS konusunda iktisadi ve siyasi alanlar iyi okunmalıdır. İlk olarak bu grup, iktisadi ve yeni güzergâhlar yaratması açısından avantajlıdır. Ayrıca BRICS Yeni Kalkınma Bankası adımı da dikkat çekici bir hamle. 2017 yılında dönemin Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek bankaya katılımı dile getirmiştir. Özellikle küresel alanda iktisadi jeopolitik değişimin yaşanması Türkiye’nin bölgedeki etkisi açısından önemli olacak. Özellikle Çin’in Kuşak Yol projesi ve yeni iktisadi koridorların ilerletilmesi açısından da bu grup önemlidir. Koridor savaşlarının uluslararası alanda gittikçe artması, yeni İpek Yolu projesinin önemini artırırken tıpkı G-20 Zirvesi’nde olduğu gibi Hindistan odaklı alternatifler de çoğalmaktadır. Fakat ne olursa olsun Türkiye açısından BRICS + enerji transferi başta olmak üzere küresel iktisadi ağların Avrasya ağında Türkiye merkez rol üstlenecektir.

İkinci olarak hâlihazırda Türkiye’nin, Çin ve Rusya ile olan ticari ilişkileri derinleşecek, Brezilya ve Hindistan başta olmak üzere yeni ortaklıkların da sağlamlaşmasının önü açılacaktır. Fakat üye ülkeler arasında ilişkilerin tam anlamı ile güçlü olmadığı da unutulmamalıdır. Bunun en önemli nedeni geçtiğimiz yıl Hindistan’da düzenlenen G-20’de Çin ve Rusya’nın yer almaması ve bu zirvede de her iki aktörü kadük bırakan bir yeni ticaret koridorunun ilanıdır. Bu açıdan Türkiye’nin bu süreçlerde birleştirici rolü olacağı düşünülebilir.

Bir diğer konu BRICS üyeliği her ne kadar iktisadi yönü olan bir birlik sunsa da üyeliğin siyasi sonuçları da var. Türkiye, AB üyelik süreci devam eden bir ülke olmakla birlikte bir NATO üyesidir ve BRICS içerisinde özelikle Rusya’nın NATO ile karşı karşıya geldiği bir dönemde, bu üyelik NATO tarafından olumlu karşılanmayabilir. Keza aynı durum AB için de geçerli. Ancak AB’nin Türkiye üyeliği konusunda net olmayan tutumu aslında burada olası eleştirileri haksız kılacaktır. Çünkü özellikle kültür ve din odağına sıkışan bir üyelik süreci ile Türkiye’ye yaklaşılması söz konusu.

Rusya uzun süredir Batı yaptırımlarına karşı dâhil olduğu uluslararası örgütler üzerinden kendine bir alternatif yaratma girişimindedir.  Fakat BRICS+’nın yarattığı küresel iktisadi ve siyasi yapı içinde üyelerin birbirleri ile olan ilişkilerinde ve dış politik yaklaşımlarında farklar söz konusu. Rusya-Ukrayna Savaşı’na yaklaşımlar farklıdır. Bu açıdan hem grup üyeleri hem de BRICS+ ile iş birliği kuran ilk NATO ülkesi olması ve AB ile ilişkilerini sürdürmesi Türkiye için Doğu ve Batı arasında bir köprü vazifesi yaratabilir.  Türkiye’nin bağımsız dış politikası açısından bu adım AB alternatifi olmayacak, ancak yeni bir ortaklık alanı yaratacak. Keza bu birlik sadece Rusya odağında değil, Çin, Brezilya ve Hindistan gibi önemli küresel aktörlerin de bu birlikte yer aldığı göz ardı edilmemeli.

Son olarak Türkiye, AB üyesi olmasa da AB’nin iktisadi, siyasi ve sosyal anlamda standartlarını benimsemiş bir ülkedir. Aynı zamanda uluslararası alanda Batı haricinde yeni alternatiflere de açıktır. BRICS’in sunduğu küresel iktisadi potansiyelin iyi değerlendirilmesi ve küresel olarak iş birliklerinin kaçırılmaması önemlidir. Bu açıdan takip edilmesi gereken en önemli politika gerek Batı gerek Batı dışı görülen alanlar için kazan-kazan ekseninde ilerletilecek bir süreç olmalıdır. Çünkü küresel sistemde dışlayıcı değil, ortaklıklar ile ilerleyen yaklaşım çatışmaların çözülmesini ve sonlanmasını sağlar. Bu bağlamda Türkiye bu politik yaklaşımın yarattığı sorumluluğun bilince olan önemli bir aktördür.

 

[Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim üyesidir]

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu