Türkiye, son yıllarda yerli ve milli olarak geliştirdiği insansız hava araçları ile tüm dünyanın gıpta ile takip ettiği bir ülke konumuna geldi. Geliştirilen insansız hava araçları ile Türkiye, bölgesinde oyun değiştirici ve aynı zamanda oyun kurucu bir role büründü. Başta Dağlık Karabağ meselesinin çözümü, Libya’daki darbecilere karşı verilen mücadele diğer tarafta Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki etkisi dolayısıyla Türk İHA ve SİHA’ları kendisini fazlasıyla ispat etti. Türkiye için adeta bir bekâ meselesi olan terörle mücadelede ise üstte bahsettiğimiz teknoloji adeta çağ atlattı. 90’lı yıllar ve 2000’li yılların başlarında İsrail’den alınan Heronlarla terörle mücadele etmeye çalışan Türkiye, birçok vatan evladını teknolojik imkânsızlıklar yüzünden şehit verdi. Bu yıllarda karakol baskınları rutin hâle gelmişti. 2010’lu yıllarda başlayan, günümüze geldiğinde ise bölgesinde ve küresel anlamda savaş stratejilerini değiştiren bir konuma gelen Türk İHA ve SİHA teknolojisi sadece bir sert güç değil aynı zamanda ciddi bir yumuşak güç parametresidir. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Batı bloğu ülkelerin Ukrayna’ya ciddi anlamda hem parasal destek hem de askeri ekipman desteği sağladığını ve bu desteği sürdürdüğünü biliyoruz. Bununla birlikte savaşın ilk günlerinden itibaren Ukrayna için en kritik silah hiç kuşkusuz Bayraktar TB2’ler olmuştur. Rusya’yı zora en fazla sokan, Rusya’ya en fazla maddi kayıp verdiren silahlar Bayraktar TB2’ler olmuştur. Batılı ülkeler ve Batılı halklar Ukrayna’ya daha fazla İHA ve SİHA desteği için kendi aralarında para toplamayı dahi düşünmüşlerdir.
İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin Ölümü ve Akıncı TİHA
Geçtiğimiz günlerde esrarengiz bir şekilde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki üst düzey İranlı devlet yöneticileri helikopter kazasında hayatlarını kaybettiler. Birçok noktada kuşku uyandıran bu olayda, Türkiye açısından stratejik şeyler yaşandı. Yıllardır İran ile ilgili askeri anlamda atılım yaptığını, etkili silahlar ürettiğini çeşitli mecralarda duymaktaydık. İran en fazla ihtiyaç duyduğu zamanda askeri teknolojide çok yetersiz olduğunu bu kaza ile görmüş olduk. Devletin tepesindeki Cumhurbaşkanı kendi sınırları içinde kaza yapmışken bu kazanın nerede olduğunu tespit edememesi İran’ın düştüğü acizliği gözler önüne sermekteydi. Türkiye’den yardım talep edildi. Akıncı TİHA çok kısa süre içinde kaza yerini tespit etti ve İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin naaşına ulaşıldı. Akıncı TİHA bu vazifeyi icra ederken internet ortamında en fazla takip edilen hava aracı oldu. Askeri ve siyasi açıdan ciddi bir başarının yanı sıra, Akıncı sayesinde tüm manşetlerde “Turkish Drone” lar geçmekteydi. Hem Ukrayna-Rusya Savaşı’ndaki TB2’ler hem de Akıncı TİHA bölgemizdeki en kritik olaylarda adeta başroldeydiler. Türkiye, bölgesindeki askeri gücünü dost ve düşman ülkelere gösterirken, bölge halkları nazarında da önemli bir yer edinmektedir. Bugün elimizde bilimsel bir veri, bir istatistik yok ancak şuna eminiz ki Doğu Avrupa’da, savaşın sürdüğü Ukrayna’daki yaşayan insanlara Türkiye’nin insansız hava araçları ve Türkiye algısı sorulsa muhtemelen çok pozitif cevaplar alınacaktır. Bir anlamda sert bir gücün yumuşak bir güç oluşturduğuna şahitlik etmekteyiz. Yumuşak güç, kamu diplomasisi, sert güç üzerine çalışanların yakinen bildiği bir nokta şudur ki sert ve yumuşak güç birlikte etkili icra edildiğinde akıllı güç ortaya çıkar. Gücün en mükemmel hâli diyebileceğimiz akıllı güç sayesinde Türkiye hem kendi bölgesinde hem farklı kıtalarda hem de küresel siyasette oyun kurucu bir rol üstlenebilir.
Afrika’da Türkiye’nin İnsansız Hava Araçları
Hepimizin malumu olduğu üzere Rusya-Ukrayna Savaşı haricinde uzun süredir hem Orta Doğu’da hem de Afrika’da vekalet savaşları oldukça yaygın bir şekilde devam etmektedir. Bu bölgelerde çıkarı olan devletler kurdukları paravan örgütler üzerinden bu bölgelerde istikrarsızlıklar oluşturmakta, oluşan kaotik ortamdan beslenerek çıkarlarını devam ettirmektedirler. Bu konuda büyük sıkıntılar çeken Afrika’daki bazı ülkeler Türkiye ile insansız hava araçları alımı konusunda ciddi hamleler yaptılar. Boko Haram ve Eş-Şebab gibi örgütlerle mücadelede yetersiz kalan bazı Afrika ülkeleri, Türkiye’den elde edilen silahlar sayesinde terörle mücadelede ciddi ivme kazandılar. Nijer, Çad, Sudan, Somali, Burkina Faso Türkiye’den silah temin etme konusunda akla gelen ilk ülkelerdir. Bu ülkeler terörle mücadelede başarı kazandıkça kıtada istikrar artmakta, aynı zamanda bölge ülkeleri sömürgeci ülkeleri ülkelerinden adeta kovmaktadırlar. Türkiye ürettiği silahlar ile hem bölgeye istikrar getirmekte hem de bölge halkları üzerinde ciddi bir cazibe oluşturmaktadır. Şu nokta oldukça önemlidir: hâlihazırda Türkiye’nin Afrika kıtasında onlarca eğitim kurumu faaliyet göstermektedir. Afrikalı binlerce genç hem Türkçe öğrenmekte hem de gelip Türkiye’de üniversite okuyup ülkelerine geri dönmektedir. Bu faaliyetler ile Türkiye ciddi bir yumuşak güce sahip. Bununla birlikte sert güç unsuru olan askeri teknoloji ihracatı sert ve yumuşak gücü birleştirmektedir. Bir Afrikalı gencin ve/veya bir Afrikalı çocuğun gözünden bakıldığında; hem Türkiye menşeili eğitim kurumlardan ders almakta hem de ülkesinin terörle mücadelesinde Türkiye üretimi silahlar ile huzur bulunmakta. Bu durum tahminimizin ötesinde bir akıllı güç oluşturmaktadır. Aynı durum Türki Cumhuriyetleri diye adlandırdığımız ülkeler için de geçerlidir. Hâlihazırda binlerce Türk genci hem Türkiye’den eğitim almakta hem de Türkiye’nin ürettiği askeri ekipmanları gururla takip etmektedirler. Uzun yıllardır Rusya’nın hem askeri hem siyasi hem de kültürel etkisinde kalan bu ülkeler, Türkiye’yi güçlü gördükçe daha fazla bağımsız hareket edebilmektedirler. Dağlık Karabağ meselesinde Türk İHA ve SİHA’ları Kafkasya’daki 30 yılı aşkındır düğümlenip kalan sorunu çok kısa sürede nihayete erdirmiştir. Hatta öyle ki Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın söylemleri yüz seksen derece değişmiştir. Sert gücün değiştirici etkisi ile birlikte yumuşak güç stratejilerinin devreye girmesiyle Ermenistan çok kısa sürede Türkiye’nin savunduğu siyasi çizgiye gelebilir. Türkiye sahip olduğu askeri silahlar ile sadece kendi kabuğunu kırmamakta, makus talihe boyun eğmiş birçok ülkenin sorunlarının kabuklarını da kırmaktadır.
[Ahmet Fethi Gün, Dicle Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.]