Gazze’de Sıkışan İsrail’in Bölgesel Savaş Oyunu

1 Nisan 2024 tarihinde İsrail İran’ın Şam’da bulunan konsolosluk binasını vurdu. Saldırı sonucunda ikisi general olmak üzere 7 İranlı yetkili hayatını kaybetti. Suriye’de yıllardır İran ve rejim hedeflerine saldırılar düzenleyen İsrail başka bir ülkenin büyükelçiliğine saldırarak uluslararası hukukta ‘casus belli’, savaş sebebi olarak addedilebilecek bir eylem gerçekleştirdi. İran kendisini beklemediği ve ummadığı bir şekilde İsrail ile sıcak bir çatışmanın eşiğinde buldu. İran kendi iç kamuoyunu yatıştırmak ve bölgedeki vekil örgütleri üzerindeki etkisini kaybetmemek adına İsrail’e ‘ciddi’ bir cevap vermek zorunda kaldı. İran beklenen karşı saldırısını 13 Nisan Cumartesi gecesi gerçekleştirdi. İran’ın kamikaze dronelar, seyir füzeleri ve karadan karaya atılan füzelerle gerçekleştirdiği saldırı büyük oranda İsrail müttefikleri tarafından İsrail’e herhangi ciddi bir zarar veremeden ve can kaybına yol açmadan savuşturuldu. Sonuç olarak İran kendini iç kamuoyuna ve bölgedeki vekil örgütlerine ‘İsrail’e doğrudan saldıran devlet’ olarak konumlandırdı. İsrail ise İran’ın saldırılarıyla bir taraftan benzer bir saldırıyı müttefikleriyle birlikte savuşturabilme kabiliyetini gösterirken, diğer taraftan da Gazze meselesinde desteğini kaybetmeye başladığı Batılı müttefiklerinin tam desteğini tekrar arkasına aldı. Filistinliler ise İsrail ile İran arasında yaşanan gerilimden en çok zarar gören taraf oldu.

7 Ekim Sonrası Gazze’de Kapana Sıkışan İsrail

Aksa Tufanı sonrasında kısa tarihinde benzeri görülmemiş bir kriz ile baş başa kalan İsrail’in, içinde bulunduğu krizden çıkabilmek adına atabileceği tek bir rasyonel adım vardı. Çatışmayı durdurmak ve kendi varoluşunu bölgede barışçıl bir biçimde yerleştirebilmek adına Filistinlilere uyguladığı ablukayı kaldırması ve apartheid rejiminden vazgeçmesi gerekiyordu. İsrail bölgeyi bilen ve gelişmeleri doğru okuyan tüm siyasetçiler ve uzmanların önerilerinin hilafına kazanamayacağı bir savaşa, Gazze’yi Hamas’tan tamamen temizleme operasyonuna girişti.

Benzer çatışma sahnelerini analiz etmiş önemli uzmanların öne sürdüğü senaryo gerçekleşti ve İsrail aylar süren operasyonları sonucunda Gazze’de operasyonel anlamda hanesine ‘başarı’ olarak yazılabilecek bir kazanım elde edemedi. Hamas kayıplarına rağmen İsrail ordusuna savaşın başından son günlerine kadar mütemadiyen zarar vermeyi başardı. Nitekim İran’ın karşı saldırısından çok kısa bir süre önce, 7 Nisan’da, çatışmalar yedinci ayına girerken Hamas’ın başarılı operasyonları sonucunda kayıplar veren İsrail ordusu, Gazze Şeridinin güneyinde yer alan Han Yunus’tan geri çekilmek zorunda kaldı.

Hamas’a ve askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarına karşı askeri herhangi bir başarı elde edemeyen İsrail, savaşın başından bu yana sadece masum sivilleri katletmekle yetindi. Çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan otuz binden fazla Filistinli sivil, İsrail’in yapay zeka programlarını da kullanarak kasıtlı bir şekilde hedef gözeterek gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda hayatını kaybetti.

İsrail’in Uluslararası Arenada Artan Yalnızlığı ve Çözümü

İsrail’in 7 Ekim sonrası Gazze’de gerçekleştirdiği katliamlar binlerce insanın canına mal olurken, uluslararası arenada da yoğun tepkiler çekmeye başladı. Gazze’nin kuzeyine gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda Gazzeli Filistinlileri güneye sürükleyen ve en son 1.3 milyon Gazzeli sivilin Refah sınır kapısında yoğunlaşmasına ve kapana kısılmasına sebep olan İsrail, durmak bilmeyen katliamları ve saldırıları sonucunda en yakın müttefiki ABD olmak üzere Batılı devletlerden de ciddi tepkiler görmeye başladı. İran ile yaşanan gerilim öncesi haftalar süren Biden-Netanyahu gerilimi ve kamuoyuna da yansıyan tartışmalar yaşandı.

ABD Senato çoğunluk temsilcisi demokrat Chuck Schumer, ki kendisi de Yahudi asıllı bir ABD vatandaşı, Amerika’nın önde gelen Yahudi topluluğu liderleriyle 14 Mart 2024 tarihinde gerçekleştirdiği bir toplantıda Netanyahu’ya istifa etmesi yönünde çağrıda bulundu. İsrail’e yönelik tepkiler ‘World Central Kitchen’ mensubu, içinde ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerin vatandaşlarının da bulunduğu 7 yardım gönüllüsünün kasıtlı bir biçimde İsrail ordusu tarafından öldürülmesi sonucunda yükseldi. Nitekim, altında Joe Biden’ın en büyük destekçilerinden ve İsrail yanlısı olmasıyla bilinen Nancy Pelosi’nin ve 36 demokrat milletvekilinin imzasının olduğu bir mektup 6 Nisan 2024’te ABD yönetimine ulaştırıldı. Bu mektupta öldürülen yardım gönüllüleri hakkında tatmin edici bir soruşturma yürütülene ve sonuçlanana kadar İsrail’e yapılması planlanan silah sevkiyatının durdurulması talep edildi.

İsrail’e Can Simidi: İran’ın Karşı Saldırısı

İsrail’in belki de tarihinde görülmemiş bir biçimde Batılı müttefikleri ve özellikle de ABD ile ilişkileri tahrip olmuş ve İsrail’in uluslararası alanda tecridi zirve yapmışken adeta bir can simidi mahiyetinde İran’ın karşı saldırısı gerçekleşti. İran bu saldırılar sonucunda İsrail’e ciddi sayılabilecek herhangi bir zarar veremedi. İsrail başta ABD, İngiltere ve Ürdün olmak üzere uluslararası ve bölgesel müttefiklerinin tam desteğini arkasına alarak saldırıları savuşturdu.

İran’ın gerçek manada İsrail’e ne kadar zarar vermek isteyip istemediğini ya da yapacağı saldırının mahiyetini İsrail ile doğrudan veya dolaylı bir biçimde paylaşıp paylaşmadığını net olarak bilemediğimiz için İran’ın ‘caydırıcılığı’ ile ilgili bir yorumda bulunmak oldukça zor. Fakat var olan veriler incelendiğinde İran’ın gerçekleştirdiği saldırılarda (niyetinden bağımsız) başarısız olduğu gayet açık. Diğer taraftan İsrail hem İran’a hem de bölgede düşman olarak algıladığı devletlere çok net bir şekilde şunu göstermiş oldu: Askeri kapasitem ve müttefiklerimin desteğiyle başka bir devletten yapılacak herhangi bir saldırıya karşı kendimi koruyabilirim. Bundan daha da önemlisi, İsrail bölge ülkelerine ABD ve İngiltere gibi müttefiklerini herhangi bir savaş durumunda yanına çekebileceğini ve ittifakının benzer durumlarda sağlam ve geçerli olduğunu gösterdi. Bu minvalde askeri anlamda caydırıcılığını ve konumunu güçlendiren ülke tartışmasız bir biçimde İsrail oldu. Bu olay vesilesiyle İsrail bölgedeki ülkelere ABD ve İngiltere’nin 7 Ekim’den sonra ani bir biçimde Orta Doğu’ya gönderdiği savaş gemilerini gerekmesi durumunda İsrail lehine kullanabileceğini ispatladı.

Diğer taraftan İran’ın karşı saldırısı sonucunda İsrail Batılı müttefiklerinin desteğini tam manasıyla tekrar arkasına aldı. Başta ABD’li siyasetçiler olmak üzere tüm Batılı müttefikleri İsrail’e destek açıklaması yapmak için sıraya girdi. Batı’dan yükselen tüm muhalif sesler bu vesileyle susturuldu. ABD ve İsrail destekçisi diğer ülkeler İran kartını oynayarak iç kamuoyunda yükselen İsrail karşıtı sesleri bastırdı.

Sonuç olarak İsrail-İran arasında yaşanan gerilim ve karşılıklı saldırılar akabinde iki ülke de ilk aşamada istediklerini elde etti. İsrail planlı bir şekilde İran’ı kışkırttı ve tuzağına düşürerek Gazze’de işlediği katliamları unutturdu. Batılı müttefiklerinin tam desteğini arkasına aldı ve iç kamuoyundaki konsolidasyonu sağladı. İran ise konsolosluğuna yapılan saldırının karşılığını tam olarak veremese de İsrail semalarında füzelerini uçurarak içeride ve bölgede sarsılan imajını görece düzeltebildi. Tüm bu yaşananlardan en fazla zarar gören kuşkusuz Gazze ve Filistinliler oldu. İsrail Batılı müttefiklerinin veto etmesi sonucunda gerçekleştirmeyi ertelediği Refah ve dolayısıyla Gazze’yi temizleme operasyonuna hiç olmadığı kadar yaklaştı.

[Dr. Ayhan Sarı, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.]

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu