İdlib’deki en hâkim devlet dışı aktör konumundaki Heyet Tahrir Şam (HTŞ) yakın zamanda örgütün önemli isimlerinden Ebu Mariya el-Kahtani’nin bir suikast sonucu öldürülmesiyle Suriye sahasının sıcak gündemi hâline geldi. Nusra Cephesi’nin kuruluşu ve büyümesinde örgüt lideri Ebu Muhammed el-Cevlani ile birlikte önemli role sahip olan ve HTŞ serüveninde de yapı içerisinde kalan Kahtani’nin öldürülmesinin arkasında kimin olduğu sorusu kadar bu hadisenin olası sonuçları İdlib’in ve Suriye muhalefetinin geleceği bağlamında önem arz ediyor.
Olağan Şüpheli DEAŞ ve Olası Kazananlar
Nusra Cephesi ve HTŞ’nin önde gelen isimlerinden Ebu Mariya el-Kahtani’nin 4 Nisan 2024 tarihinde İdlib’e bağlı Sarmada kasabasında bir intihar saldırısı sonucu öldürülmesi haberi HTŞ kaynakları tarafından duyurulduktan sonra suikastin faillerine yönelik soru işaretleri ortaya çıktı. HTŞ kaynakları saldırganın ve saldırıyı düzenleyenlerin DEAŞ mensubu olduklarını iddia etmiş ve saldırıyla alakası olduğu iddia edilen 2 kişi Sarmada’da gözaltına alındı. Cevlani’nin faillerin hesap vereceğine dair ifadelerine karşın HTŞ’nin bu saldırının faillerini bulmaya yönelik yeterli gayreti göstermediği ve bunun sebebinin de Kahtani ile Cevlani arasında son dönemde yaşanan gerginliklerin olduğuna dair yorumlar yapılıyor. İdlib’de DEAŞ’in çok sayıda benzer intihar saldırısı gerçekleştirdiği bilinmektedir. Kahtani Nusra Cephesi içerisinde DEAŞ’e karşı en sert söylemlere sahip figürlerin başında gelmekte olup ayrıca İdlib’deki diğer “radikal” grupların tasfiyesi için de ciddi uğraş vermiştir. Bu açıdan bakıldığında eylem hem usulen DEAŞ’e uygundur hem de Kahtani bölgedeki DEAŞ hücrelerinin -ve onlarla iş birliği yapabilecek marjinal radikal unsurların- hedef listesinde üst sıralarda yer almayı hak edecek bir geçmişe sahiptir. Bu bağlamda henüz resmi bir üstleniş olmasa da DEAŞ hücrelerinin fail olma ihtimali güçlü gözüküyor. Lakin DEAŞ bölgede denge belirleyen bir aktör değilken HTŞ tam aksine bölgenin en güçlü aktörüdür. Bu sebeple eylemin sonuçlarını HTŞ üzerinden okumak daha doğru olacaktır.
Cevlani’nin örgütünü Suriyelileşme ve anaakımlaşma yoluna sokmasının bir çıktısı olan HTŞ yapılanması, aradan geçen yıllarda ABD tarafından terör örgütü listesine alınma ve Rus-İran-Esed rejimi bloğunun İdlib’e yönelik kara saldırıları tecrübelerini yaşadı. ABD’nin HTŞ’yi terör listesine ekleme hamlesi HTŞ’nin uluslararası muhatap bulma ve yeni iş birlikleri inşa etme stratejisine ilk etapta darbe vurdu. Rejim ve müttefiklerinin kara saldırıları ise HTŞ’nin hâkim olduğu İdlib’de ciddi toprak kayıpları yaşamasına yol açtı. Lakin 2020 sonrası süreçte Rusya ve Türkiye’nin başını çektiği ateşkes İdlib’de topyekûn savaşın sona ererek düşük yoğunluk/gerginlik sürecine geçilmesine ve HTŞ’nin yerel aktörlerle ilişkilere odaklanmasına zemin hazırladı. Ateşkes sürecinde HTŞ önce DEAŞ hücreleri ve el-Kaide çizgisine yakın marjinal grup ve kişilere ardından da örgüt içerisinde Cevlani’nin liderliğini sorgulayan figürlere yönelik baskı ve tasfiye stratejisi izledi. İlk etapta Nusra Cephesi döneminden kalan bazı şahin figürler tasfiye edilirken bu strateji son tahlilde Ebu Mariya Kahtani’ye kadar ulaştı.
Örgütten tasfiye edilen eski mensuplar tarafından ABD’nin İdlib’deki el-Kaide unsurlarına yönelik hava saldırılarında iş birlikçilik yapmakla çok defa itham edilen Kahtani 2023’te HTŞ’nin İç Güvenlik Birimi tarafından casusluk şüphesiyle alıkonulmuş ve bir süre gözaltında kalmıştı. HTŞ’den gelen resmi açıklama Kahtani’nin “pozisyonunun hassasiyetine uygun olmayan iletişim hataları yaptığı” şeklinde Kahtani’ye karşı ağır suçlamalar içermeyen bir dilde gerçekleşirken örgüt yönetimi örgüte yakın sosyal medya kanalları aracılığıyla Kahtani’nin Erbil’deki Uluslararası Koalisyon operasyon odası üzerinden CIA başta olmak üzere pek çok istihbarat örgütüyle temas hâlinde olduğu ve HTŞ içerisinde bir darbe girişimi peşinde olduğu iddialarını sızdırdılar. HTŞ idaresi Kahtani’yi ev hapsinde tutup Kahtani’ye yakın çok sayıda figürü de benzer şekilde derdest ederek Cevlani’ye yönelik olası bir başkaldırının önüne geçti. Bu örgüt içi muhalif yapılanma tasfiye sürecinin nihayete ermesinin ardından Kahtani aylar süren ev hapsinden hakkındaki tüm suçlamalardan “aklandığı” duyurularak salıverilmiştir. Serbest bırakılmasının hemen ertesi ayında ise suikast sonucu yanındaki bazı yakın figürlerle birlikte öldürülmüştür.
Kahtani Suikastinin Olası Etkileri
Kahtani’nin suikasti failin kim olduğundan bağımsız bir şekilde HTŞ içerisinde ve dolayısıyla İdlib sathında bazı kırılmalara yol açacak ve yeni gelişmelere zemin hazırlayacaktır. Kahtani’nin marjinal radikal yapı ve figürlere karşı düşmancıl tutumu ve CIA ile temas yönündeki ithamlar düşünüldüğünde bu suikastin İdlib’deki radikal yapılanmaların işine geleceği şeklinde okunabilir. Lakin Cevlani’nin ulusararası muhatap arayışı ve İdlib’de bilhassa DEAŞ’e karşı sert tutumu göz önüne alındığında Kahtani’nin ölümünün bu politikada bir değişime yol açması beklenmemelidir. Kahtani’nin ortadan kalkması Cevlani’ye İdlib’deki DEAŞ ve el-Kaide figürlerine karşı mücadele ve “iş birliği” hususunda “tek muhatap” olma fırsatını doğurmuştur. Bu durum Cevlani’nin en azından radikal yapılara karşı önlem bağlamında muhatap ve destek bulma ihtimalini güçlendirecektir.
Öte yandan Kahtani gibi Nusra Cephesi tecrübesinden bu yana örgütün en popüler ve etkin birkaç isminden birisinin aylar süren ev hapsi sürecinin hemen ardından suikaste kurban gitmesi örgütten ayrılan eski HTŞ figürleri ve hâlihazırda muhalif eğilimlere sahip olan HTŞ mensupları için olumsuz mesajlar taşımaktadır. Fail DEAŞ veya herhangi bir radikal hücre yapılanması olsa dahi sürecin bu şekilde ilerleyişi ve sonlanışı Cevlani’nin elini güçlendirdi. HTŞ’den ayrılmak zorunda kalan ve hâlihazırda Cevlani ile fikir ayrılıklarına rağmen örgüt içinde bulunan muhalif eğilimli figürler açısından bu süreç HTŞ’de Cevlani’nin gücünü törpülemek ya da darbe ile örgüt idaresini ele geçirmek gibi fikirlerin de en azından orta vadede toprağa gömülmesi anlamına geldi. Kahtani suikasti ayrıca Suriye Milli Ordusu (SMO) unsurlarının İdlib’e yönelik orta ve uzun vadeli dönüş planlarının da sekteye uğramasına yol açtı. SMO gruplarıyla da temas hâlinde olduğu iddia edilen Kahtani pragmatik ve açık görüşlü bir figür olarak biliniyordu ve SMO ile temasına yönelik iddialar bu bağlamda gerçekçi olmaya aday gözüküyordu. Kahtani’nin önce ev hapsiyle baskı altına alınıp ardından suikast ile sahneden çekilmesi Cevlani’ye rağmen İdlib’deki etkisini artırma hesapları yapan muhalif unsurların en önemli muhataplarını kaybetmesi anlamına geldi. Kahtani suikasti Cevlani’nin HTŞ üzerinde günden güne artan hakimiyetinin kemikleşmesinin sembolü bir gelişme olarak kayıtlara geçecektir.
[Dr. Ömer Behram Özdemir bağımsız bir araştırmacı olarak çalışmaktadır.]