Değişen Jeopolitik Dengeler

ve Türkiye’nin Orta Asya Stratejisi

1990’lı yıllar ve 21.yüzyılın ilk dönemlerinde Rusya ve Çin arasında ve etkisinde kalmış bir Orta Asya’dan günümüzde söz edemeyiz. Özellikle 9/11 olayları sonrasında, günümüz Orta Asya’sı yaşanan küresel ve bölgesel gelişmelerle birlikte ortaya çıkmış jeopolitik gelişmelerle yeni bir görünüm almaktadır. Bağımsızlıklarının ilk dönemlerinde diğer bölgesel ve küresel güçlerin Rusya’nın çıkar alanı olarak kabul ettiği Orta Asya cumhuriyetleri (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan), zamanla Moskova’dan bağımsız olarak kendi dış politika kararlarını alabildiklerini ortaya koydular. Rusya’nın her geçen süreçte güç ve imaj kaybettiği Orta Asya’da; tarihsel, kültürel, politik, askeri ve ekonomik çıkarları olan yeni aktörler, 21. yüzyıl için bölge stratejilerini belirleyerek bölge uğruna Yeni Büyük Oyun’un bir parçası olmak istemektedir. Analizde, Orta Asya’da yeniden şekillenen küresel ve bölgesel güçler rekabetinde Türkiye’nin günümüzdeki konumu anlatılarak geleceğe dönük bazı stratejik öneriler sunulmaktadır.

Türk Devletleri Teşkilatı

Bugün için gerçekçi düşünüldüğünde, Türkiye’nin önderliğinde 2009 yılında Türk Konseyi kurulması ve sonrasında Türk Devletleri Teşkilatı’na dönüşmesi stratejik vizyonun bir parçası olarak değerlendirilebilir. Belki, son 30 senelik zaman diliminde gelindiği noktada, Rusya’nın güdümünde olan, bölge devletlerini kapsayan, fakat Türkiye’nin içinde bulunmadığı Avrasya Ekonomik Birliği ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü gibi ittifaklara kıyasen geç kalınmış gözükebilir. Özellikle, Türk dünyası devletlerini kapsayacak gümrüksüz ticaret politikası devletler arası ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemlidir. Bahsi edilen Rusya güdümündeki teşkilatlar Rusya-Ukrayna savaşındaki tavrı ve diğer bölgesel sorunlardaki yaklaşımları nedeniyle etkisiz kurumlar olduklarını gösterdi. Teşkilata üye bölgedeki devletlerin yakın gelecekte bu örgütlerden çıkacaklarını tahmin etmek zor olur. Bu nedenle Türkiye, güven oluşturarak Türk Devletleri Teşkilatı’nın kapsamını askeri ve ekonomik çerçevede de geliştirmek için politika izlemelidir.

Bölge Devletleri ile 5+1 Platformu 

Orta Asya’daki 5 ülkenin her birisi siyasi, ekonomik, güvenlik, uluslararası ilişkileri bakımından farklı yapıdadırlar. Türkiye’nin, Orta Asya 5+1 formatında tüm bölge devletleriyle karşılıklı çıkar alanlarını kapsayacak bir platformda bir araya gelmesi önemli olabilir. ABD ve Çin, bölge devletleri ile ilişkileri için benzer formatta görüşmeler gerçekleştiriyor. AB ve Büyük Britanya da benzer çerçevelerde bölgedeki faaliyetlerini genişletmektedirler. Türkiye’nin böyle bir platformda devletlerle ilişkilerini geliştirmesi bölgedeki konumunu daha da güçlendirmiş olur. Rusya-Ukrayna Savaşı sonrasında AB’de enerji krizi sorununun artması, Orta Asya’nın etkisini artırmış oldu. Bölgenin Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan gibi enerji zengini ülkelerinin Hazar merkezli projelerle  TANAP-TAP hattı üzerinden Avrupa’nın enerji ihtiyacının karşılanması politikası desteklenmelidir. Bu kapsamda Orta Koridor’un önemi Türkiye için olduğu gibi bölge devletleri için de çok önemlidir.

Bölgedeki Güvenlik Sorunları

Son 30 senedir, Hazar Denizi’nin güvenliği konusunu Rusya ve İran gibi bölge devletlerinin kendi tekellerinde tutmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Fakat, 1990’lı yılların ortasından itibaren Geniş Hazar Coğrafyası’nın Türkiye’nin enerji güvenliği bağlamındaki önemi göz önünde bulundurularak, daha etkin bir şekilde bölgenin askeri, siyasi ve ekonomik güvenliğinde etkin rol oynamak gerekiyor.

Türkiye, bölgedeki devletlerle askeri ve savunma sanayii alanındaki iş birliklerini genişletmelidir. Özellikle, Türkiye’nin Orta Asya devletleri ile ikili veya tüm bölge devletlerini kapsayacak askeri tatbikatlar yapması güvenlik boyutlu ilişkilerin geliştirilmesi açısından önemli olur.  Bölgenin güvenliğine sorun oluşturabilecek terörle mücadele kapsamında da Türkiye’nin Orta Asya ile sıkı diyalog içinde iş birliğini geliştirmesi gereklidir.

19.yüzyıldan itibaren emperyalist güçlerin politikalarından kaynaklı bölgenin tarihsel, kültürel ve politik yapısına bakılırsa ilerleyen yıllarda bölgede birçok çatışmanın ortaya çıkabileceği öngörülebilir.  Bu sorunların önlenmesi için Türkiye arabulucu devlet olarak tercih edilmeli. Türkiye’nin böyle bir misyonu üzerine alarak şimdiden olası çatışmaların önlenmesi için bölge devletlerini de kapsayacak şekilde bir mekanizma oluşturması güzel bir stratejik hamle olabilir.

Sonuç

Türkiye’nin Orta Asya ile ilişkileri, Güney Kafkasya ile ilişkilerine bağlı olarak şekillenebilir. Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki politik, askeri ve ekonomik konumunun güçlü olabilmesi, Orta Asya ülkeleri için de bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, Türkiye’nin son 20 senede bölgedeki kazanımlarını yeni projelerle daha da güçlendirmesi gerekiyor. Ermenistan-Azerbaycan arasında barış anlaşması imzalanırsa ve Türkiye için de stratejik önemi olan Zengezur Koridoru faaliyete geçerse, Avrupa – Türkiye – Güney Kafkasya – Orta Asya ulaşım hattının kullanımı da bölgesel ilişkileri herkesin kazanacağı bir fırsata dönüştürmüş olur.

Türkmenistan’ın enerji kaynaklarının Hazar Denizi üzerinden Türkiye’den geçmekle Avrupa’ya çıkarılması projesi gerçekleşirse, jeostratejik, uzun vadeli ve merkezinde Türkiye’nin olduğu güvenli bir enerji koridoru (Orta Koridor) oluşacak. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, Türkiye-Türkmenistan-Azerbaycan iş birliklerine benzer üçlü görüşmeleri diğer Orta Asya devletleri ile genişleterek gerçekleştirmek olur.

Orta Asya, daha uzun yıllar küresel jeopolitik güç mücadelesinin bir parçası olarak kalmaya devam edecek. Özellikle de Batılı devletlerin son yıllarda bölgede yeniden aktifleşerek farklı platformlarda bölgedeki devletleri bir araya getirme girişimleri, Rusya ve Çin’in etkisini zayıflatmak için fırsat olarak değerlendirilmektedir. Batılı devletlerin (ABD ve AB) bölgedeki etkili faaliyeti için Türkiye ile iş birlikleri önemlidir. Türkiye, 1990’lı yıllardaki kadar olmasa da, bugün de bölge devletleri için model bir devlet olarak görülüyor. Bu kapsamda da Türkiye’nin Rusya ve Batılı devletler arasındaki krizde dengeli bir politika izlemesi Türkiye’nin çıkarına olacaktır.

En önemlisi ise, Türkiye’nin Orta Asya’daki aktif politikalarının hiçbir zaman Rusya, Çin veya İran gibi devletlere karşı yönelmediğini hem bahsi geçen devletlerin hem de Batılı devletlerin anlaması gerekmektedir.

Son olarak, Türkiye’nin Orta Asya’da son yıllardaki başarılı yumuşak güç politikasının kapsamı genişletilerek bölge devletlerinin halklarına yönelik projeler gerçekleştirilebilir.

 Dr. Elnur İsmayıl, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesidir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu